İslam'da dini düşüncenin yeniden inşası / Abdulaziz Tantik

Din söz konusu olduğunda, dinin kendi kavramlarını dile getirmek gerekir. yoksa bunu bir kültür antropolojisti gibi yorumlama hakkı taşımaz. Söylenen bütün ayrımlar İslam tarihini kendi bağlamında düşündüğümüz zaman geçersiz kılınır.

İstanbul Büyük Şehir belediyesinin hazırlamış olduğu konferanslar serisinin ilki olan "İstanbul- Endülüs köprüsü" M. Abid el Cabiri ile İhsan Eliaçık"ın katılımıyla 17 Eylül 2006 günü CRR"de gerçekleşti. Arzın Merkezinde buluşmalar ismiyle başlayan bu entelektüel toplantılar fikir dünyamızı hareketlendirecek bir düzeye işaret etmektedir. Çağrılan isimlerin ve buradaki muadillerini birlikte düşündüğümüzde iyi bir işi organize ettiklerini tespit edebiliriz. Bu kültürel faaliyetlere yaptıkları katkı dolayısıyla Büyük şehir belediyesi nezdinde organizatör arkadaşları kutlarız.



Toplantı salonunu dolduran insanlar Belediyenin bu eyleminin karşılıksız kalmayacağı görüntüsünü vermekteydi. Fakat, her toplantıda karşımıza çıkan tercüme ve bu tercümenin dinleyiciye ulaşması sorunu İstanbul"da katıldığım bütün toplantılarda sorun olduğu gibi bu toplantıda da sorun olmaya devam etti. Özellikle kulaklıkların alımı ve geri verilmesi sırasında yaşanlar bu toplantının düzeyine yakışmayan boyuttaydı.



Daha önce kitapları Kitapevi yayınları tarafından basılan Abid el Cabiri, Türkiye de "Arap Aklının Oluşumu" ve takip eden seri ile okuyan yazan kesim tarafından bilinen bir isimdi. Ama sanırsam onun İstanbul"a gelmesi bir ilkti. Bu İhsan Eliaçık açısından da bir ilkti. (resmi düzeyde yaptığı ilk toplantı olması hasebiyle bir ilkti) İhsan Eliaçık ise; Adalet Devleti, İslam"ın Yenilikçileri ve İhyadan İnşaya kitapları ile tanınmaktadır.

Konferansın konusuna gelecek olursak eğer; "Biz burada hedefi İstanbul-Endülüs Köprüsünü iki taraftan da yeniden ihya etmek olan yeni bir yaklaşımla karşı karşıyayız. Açıktır ki biz burada Akdeniz'in kuzeyini doğusundan ve batısından kuşatması özelliğiyle iki tarafı birleştiren bir köprüden söz etmiyoruz. Bu köprü aynı zamanda Akdeniz'in iki tarafını birbirine bağlar ki bu da köprünün iki yönlü olmasını sağlar. Türkiye'nin Avrupa Birliğine girme talebi -ki bu İslam ülkesi Arap ve İslam dünyasına geçmişi, coğrafyası ve geleceği ile bağlıdır- İspanya'nın ve onunla birlikte Avrupa'nın Batı Arap dünyasına açılışına denk olup onu dengeleyen bir taleptir." Diyerek sözlerine başladı. Ve bir medeniyetler ittifakı ve kucaklaşmasını dile getirdi. Bu talebin sağlıklı olup olmadığı bir tarafa; bizim entelektüellerin zihin haritasını belirlemesi ayrı bir öneme sahiptir. Bence burada yakıcı soru şu olmalıdır: kim kiminle kucaklaşacak ve buluşacak? İslam dünyasının hali pür melali ortada değil mi? Bu kurdu kuzuya teslim etme gibi geliyor. Halbuki el Cabiri "içerden yenileme" kavramını gündeme taşıyan insandır. Cabiri, Arap Aklının Oluşumu terkibinde ki akıl kavramını irdelerken bize ipuçları vermektedir:

"İslam'da aklın yeniden inşası". Başlangıç olarak "İslam" ve "akıl" kelimelerine bu başlık çerçevesinde yükleyeceğim içeriği belirleyeceğim. "İslam" kelimesi ile burada medeniyet olarak ve özellikle de kültürel miras olarak İslam'ı kastediyorum. Din olarak değil. Bu olası karıştırmadan kaçınmak için yazılarımda ve eserlerimde "İslam Aklı" yerine "Arap Aklı" ifadesini kullandım. Her ne kadar "İslam'da akıl (El-akl fi'l-islam)" kullanışını kabul etsem de bu tedbirli yaklaşımı meşru görmeme sebep olan şey, İslam'ın içinde Türkiye ve İran gibi bu medeniyetin geçmişte ve bugün inşasına kendi dilleriyle katkıda bulunan pek çok bölgeyi içermesiyle birlikte, bu dilleri bilmememdir. Dolayısıyla "İslam'da akıl" derken kastettiğim şey, İslam medeniyeti içinde kendisini sadece Arap diliyle ifade eden akıldır. "İslam'da Akıl" ifadesine gelince, onunla kastım "Avrupa medeniyetinde akıl" veya "Arap Aklı" veya "Avrupa Aklı" veya "Siyasal Akıl" vb. ifadelerden anlaşılan akıldır. Fakat benim "El-akl el-islami" ifadesini kullanmakta tereddüt etmem bu ifadenin din olarak İslam anlamında anlaşılması ihtimalinden dolayıdır. Böylece dine bir akıl nispet edilecektir ki ne dinî terminoloji ne de özellikle akıl ile nakli, ilahi vahiy ile beşeri düşünceyi birbirinden açık bir şekilde ayıran İslami terminoloji bunu kabul etmez.

Buradaki akıl tanımına baktığımız zaman bir hassasiyeti ifade etmesi açısından önemli iken aynı zamanda düşünürümüzün tavrını da belirlemektedir. Yani İslam"ı bir din olarak değil, bir kültüre indirgeyerek yorumlamakta ve buna uygun bir ittifak ve kucaklaşma isteğini dile getirmektedir. İçinde yaşadığımız işgal zamanlarında bunun tutarlılığını tartışmak istemiyorum. Zaten Endülüs içinde de İbn-i Rüşd üzerinden batı ile kucaklaşma isteği ne söylemek istediğimizi vuzuha kavuşturacaktır. Cabiri, Çağdaş Arap İslam uyanışının başlangıcından beri ortaya atılan ve tartışılmaya devam eden problemin o dönemde uyanışın gerçekleşmesi için en uygun yolun ne olduğu ile ilgili birçok görüş ortaya çıkmış ve akabinde üç akım belirginleşmişti der. Bu üç belirginleşen akımlar: selefi akım diye nitelen "Kültür mirasının geleneksel okuma biçimi", "modernist akım ve bu iki akımın ortasını benimseyen akım"

Cabiri, bir kültür arkeologu olarak önemli bir işlev görmektedir. Ancak dayandığı temel argümanların batıyı epistemolojik açıdan kabulü sağlayacak olması işi zora koşmaktadır. Çünkü İslam dini kendi içinde kendini yeniden oluşturma imkanlarına sahip olduğu yaşadığı bunca hengameden bellidir. Entelektüel düzey anlamında da yaşayan bir kültürü ve ahlakı taşıması açısından hala önemli bir merkeziyet taşımaktadır. Eğer bir umut taşınacaksa bu modern hurafelere kafa tutan İslam sayesinde olacaktır.

Konferansın ikinci konuşmacısı olan İhsan Eliaçık ise hem salona hakimiyeti ve hem de Türkçe konuşmanın imkanını yaşadı. Dile getirdiği siyasi bakışın salonu heyecanlandırması önemli bir iletişim sağladı, dinleyicilerle! Eliaçık, bugüne kadar yazdıkları ile zaten bilinen bir kişiliktir. Kitapları yayınlanmaktadır. Ayrıca "Yaşayan Kur"an meal ve tefsir"i yayınlanmaktadır. Eliaçık kendi görüşlerini dile getirirken yaslandığı epistemolojinin aslında Cabiri"den çok farklı olmadığı ortaya çıktı. Bir farkla; Cabiri Beyanı Burhan ile bütünleştirerek yürümeyi önerirken Eliaçık ise; irfan, bürhan elele vererek Vahyin kılavuzluğunda yola çıkmalıdır diyerek ayrıştığı noktayı gözler önüne koymuştur. İbda, İhya, İnşa diye farklı bir tarih yorumlaması yaparak kendi görüşlerini ve son üçyüz yıllık dönemi bir inşa çağı olarak yorumlamaktadır. Buna yönelik bir kavramsal çerçeve çizen Eliaçık İnşa çağının sorusunun "Allah ne der" olduğunu tespit eder. Bu yaklaşımın geçerliliğini tartışma dışı tutma hakkına sahip değiliz.

Kategorik bir zihinle tarih yorumunu yapma Cabiri de gördüğümüz gibi Eliaçık"ta da bulunmaktadır. Beyan, Burhan ve İrfan kategorisi yerini İbda, İhya ve İnşaya terk etmektedir. Halbuki daha sağduyulu bir yaklaşımın bütün bu kategorik yorumların birer yanılsamayı içerdiği aşikardır. Eleştirel aklı öne çıkaran iki aydınımız da şunu bilmektedirler ki analiz yöntemi geneli özele indirgeyerek yanlış algılamaları engellemektir. Ancak iki aydınımız da genelleştirerek kategorileştirdiği için yanlışa düşmektedirler. Dinamik bir algı düzeyine tekabül eden İslam düşüncesi bu tarz ayrımları dışta tutar. Din söz konusu olduğunda, dinin kendi kavramlarını dile getirmek gerekir. yoksa bunu bir kültür antropolojisti gibi yorumlama hakkı taşımaz. Söylenen bütün ayrımlar İslam tarihini kendi bağlamında düşündüğümüz zaman geçersiz kılınır. İç içe geçen bu kavramların (Cabiri ve Eliaçık"ın dile getirdiği ayrımlar) tarihin kendi akışında Müslüman zihinde birlikte neşvü nema bulmuştur. Öbür türlüsü zaten kişinin Müslüman olma halini tartışma konusu yapacaktır"

Ezberi bozan bu tarz kültür faaliyetlerinin devamı önemlidir. Özellikle İhsan Eliaçık"ın düşüncelerini seslendirme fırsatı bulduğu bu konferansın Radikal düşüncenin geldiği seviyeyi belirten özelliği açısından önemlidir. Modern bir zihnin dini algıyla buluşması olarak yorumlayacağım Eliaçık bütün dürüstlüğüyle kendini ortaya koymuştur..

Katkılarıyla bu konferansın oluşumunda etken olan tüm taraflara teşekkür borçluyuz"

Medya-Makale Haberleri

Abdurrahman Dilipak: Trump, DSÖ'den önce Gazze ve UCM'ye saldırdı
Acar Medya Nifak Çetesini İfşa Etti (VİDEO)
Abdurrahman Dilipak: Trump, DSÖ'den önce Gazze ve UCM'ye saldırdı
Abdurrahman Dilipak :Biyolojik bir savaşın içindeyiz
Abdurrahman Dilipak: Emekli olmanın dayanılmazlığı üzerine