Tataristan’ın Kazan civarında 1878’de dünyaya gelip uzuun sürgün yıllarından sonra 1954 yılında İstanbul’da vefat eden merhûm Ayaz İshakî’nin hâtırâtını okumuştum yarım asır öncelerde..
Komünistlerin Tataristan şehirlerini de bir bir ele geçirmesi ve direnmek isteyen herkesi korkunç bir öldürme hazzıyla yoketmesi karşısında doğduğu toprakları, bir müezzinin ağlayarak okuduğu son bir akşam ezanını takiben terkedişini ve yakılıp yıkılan şehirleri-köyleri anlattığı satırları yürek parçalayıcıydı.
Hele, ‘Songi ezan, mongli ezan.. Gitti Kazan, hem Astrahan..‘ (Sonuncu ezan, hüzünlü ezan.. Hem Kazan gitti, hem Astrahan..) şeklindeki ağıt cümleleri hâlâ da zihnimde kalmıştır.
*
Bu satırların sahibi (o zamanki durum itibariyle, resmî tatil günlerinde karakollarda içki- eğlence vs. etkenlerle dikkatlerin daha zayıf olacağını gözönünde bulundurarak) 29 Ekim 1980 gecesi Van-Yüksekova’nın Esendere sınır karakolu civarından yatsı ezanı okunurken doğduğum coğrafyadaki son ezan olması açısından daha bir hüzünlendiren o atmosferde ayrılmak zorunda kaldığı ülkesine, uzuuun bir ayrılıktan sonra 9 Ocak 2015 Cuma sabahı dönmüş ve aynı ülkede 35 yıl sonra ilk ezanı, kar altındaki Ankara’da Kocatepe Camii‘nde dinlemek süruruna kavuşmuş bulunuyor ve bu sonucun gerçekleşmesi için çaba harcayan, emeği geçen herkese teşekkür ediyor.
Köln’den uçağa binmek üzere olduğum saatlerde, Nürnberg’de ikamet eden ve bir hukukçu olan Handan Hanım kardeşimin telefonda söylediklerini burada tekrarlamalıyım.
‘Ağabey, 35 sene öncelerde İslamofobi‘ye (İslam korkusuna, paranoyasına) kapılmış olanların zulmünden kurtulmak için ülkeni terketmek zorunda kalmıştın, şimdi ise, bu kez de Batı Avrupa ülkelerinde İslamofobia cereyanı giderek yükselirken ne ilginç bir kaderdir ki, eskiden İslam’dan korkulan ülkene yeni ümidlerle dönüyorsun..‘
*
Ülkeden uzak kaldığım yıllarda ve özellikle son 12 yıl boyunca meydana gelen sosyo-ekonomik değişikleri, gelişmeleri veya olumsuzlukları gözetlemek, müsaid olmayan hava şartları açısından henüz mümkün olmadığından o konuyu geçiyorum.
Sadece şu kadarını belirteyim ki, uçak Ankara hava sahası üzerinde alçalmaya başladığında çift yollar, viadükler, karla kaplı bir zeminde olsa bile, maddî açıdan gelişmiş ülkelerdeki manzaraları yansıtıyordu.
Uçak daha da alçaldığında ise, karşılaştığım tablo ilginçti.. Eski Ankara dışında, Ankara’nın yeni bölgelerinde mâbedsiz şehir kurmakla iftihar eden kemalistlerin içini karartacak bir şekilde, hemen her mahallede hiç de küçük sayılmayacak onlarca camiin yükseldiği görülüyordu.
Gerçi ‘Bu câmilerin cemaati ne kadardır?’ diyenler olmaktadır, ama, özellikle de Cuma ve bayram namazlarında bu câmilerin dolup taştığı bir gerçekmiş.. Bu da, sosyal dokuda meydana gelen bir takım zaaflara ve bozulmalara rağmen, kitlelerin son kertede bağlanacakları yeri bilmekte ve bulmakta zorlanmıyacakları açısından bir imkan ve merkez oluşturmakta.. Yani, geniş kitleler ihtiyat-yedek kuvvet olarak değerlendirilirse, bu mâbedlerin, o yedek güçlerin olgunlaştırılmasına hizmet edeceği ve onlara dönecekleri yeri bildirmek gibi bir rol ifâ edeceği açıktır.
Nitekim, gerek Kocatepe Camii’ndeki Cuma namazı ve Cumartesi günü de Hacıbayram Camii’ndeki öğle namazı sırasında her iki camiin tıklım-tıklım oluşu da bu tesbiti güçlendirmektedir.
Bu konulara ilerdeki günlerde daha teferruatıyla değinmek üzere..
*
Birkaç gündür, dostlarla çeşitli mekanlarda sohbetler yapmaktayız. Tahmin edileceği üzere, bir takım yanlış işlerin yapılmakta olduğundan da yakınılmakta..
Buna şaşmamak gerek.. Bilâkis, bunun tersi bir iddia şaşırtıcı olurdu.
‘Gerçi, mülk ve emvâl için lâzımdır ricâl,
Amma, ricâl için de lâzımdır mülk ü emvâl..’
diye boşuna söylenmemiştir.
Kaldı ki, Hz. Peygamber (S)’in terbiyesinden geçmiş insanlar dan nicelerinin bile, Uhud Gazvesi öncesinde kendilerine verilen ve ‘Uhud okçuları mevzilerin terketmesinler..‘ emr-i nebevîsine rağmen, savaşın kazanıldığını ve ganimet dağıtıldığını görünce yerlerini terkedip ganimet paylaşımına koştukları görülmüş ve bunu fırsat bilen müşrikler toparlanıp tekrar saldırıya geçince tarihimizin en büyük ilk yenilgilerinden birini almıştık.
Böyle zamanlarda siperlerini, mevzilerini terketmeyen Uhud Okçuları’ndan olabilmek kolay değildir.
Birbirimize dua ve yardım edelim ki, ayaklarımız kaymasın. Yanlışsız, hatasız bir hayal peşinde olmaksızın, pusuda bekleyen tehlikelere karşı sürekli teyakkuz halinde beklemekten gaafil olunmaması temennisiyle..
haksöz