İslamsız Kavimlerde Evlilik

Geçmiş cahiliye kavimlerinde bazen acınası bazen gülünesi saçmalıklar evlilik müesesini ne hallere düşürmüştü...

Elimizde eski insanların hayatlarına ilişkin geniş ve detaylı bir bilgi yoktur. Tarih boyunca dünyanın çeşitli bölgelerinde aile hayatı düzeni söz konusu olunca bu bilgisizlik daha da artmakta ve genişlemektedir. Bu konuda söylenenler, genelde tahmin ve zandan öteye geçmemektedir. Bazen de kimi ilkel toplumlar üzerinde yapılan mütalâalardan hareketle eski insanların aile hayatlarına ilişkin birtakım nazariyeler ortaya atılıyor ki bunların ne kadar isabetli olabileceği tartışılır.

 

Halk bilimciler, genelde aile konusunu incelemek için tarihî yöntemlerden yararlanırlar. Mütalâalarını kurumlar ve değişim süreçleri üzerinde yoğunlaştırarak ailenin geçmişteki durumuna ilişkin bilgilere ulaşmaya çalışırlar.

 

Yaşayan ilkel toplumlar üzerinde mütalâalar yaparak eski zamanlarda ailelerin durumu hakkında görüş bildirmenin temelinde, bu toplumların tarih boyunca sabit kaldığı ve ciddî bir değişim geçirmediği varsayımı yatmaktadır. Oysa bu varsayım, insan hayatıyla ilgili tüm konularda doğru ve geçerli olamaz.

 

Hedef ve Amaç

 

Geçmişte hangi maksat ve amaçla evlenildiği sorusuna çeşitli cevaplar verilmiştir ki, bu cevapların bir kısmının bilimsel bir açıklaması yoktur.

 

Kesin olan bir şey varsa, o da şudur: Evlenmenin temelinde cinsel içgüdünün tatmini, üreme ve olgunlaşma isteği yatmaktadır. Bu konuda elimizde yazılı bir belgenin olmasına da gerek yoktur. Çünkü bu içgüdünün varlığı ve insanın bu gizemli gücün etkisiyle evlenip çocuk doğurduğu inkâr edilemez bir gerçektir.

 

Geçmişte ekonomik amaçla aile kurulduğunu söyleyenler de vardır. Bunlara göre, çok eski zamanlarda aile, bir üretim birimi sayılırdı. Çalışma ve üretme zorunluluğu, kadın ve erkeği birlikte yaşamaya ve çocuk doğurmaya yönlendiriyordu. Çünkü çocuk da bir üretim aracı sayılıyordu. Bu açıdan da erkek çocuklar, kız çocuklara tercih ediliyordu. Bunlar, bu durumun bugün de ilkel ve yoksul toplumların birçoğunda geçerli olduğu görüşündeler.

 

Eş Seçimi

 

Eş seçimi konusunda çeşitli toplumlarda farklı tutumlar ve uygulamalar vardı. Bazı toplumlarda mahremlerle bile evlenilebiliyordu. Bu tür evliliklerden amaç, aile üyelerinin mal varlıklarının, makam ve mevkilerinin aile içinde korunması ve başkalarının eline geçmemesi idi.

 

Sasanîler döneminde mahremlerle ve hatta babanın hanımıyla evlenmek revaçtaydı. Saltanat hanedanında, kan ve ırkın korunması amacıyla kız kardeşlerle de evlilik yapılıyordu.

 

Ancak dünyanın birçok bölgesinde mahremlerle evlilik konusunda değişik düzeylerde kısıtlamalar vardı. Bu kısıtlamanın kapsamı bazen oldukça geniş tutuluyor ve bir kabilenin tüm üyelerinin birbirlerine mahrem olduğu ve dolayısıyla evlenemeyecekleri noktasına kadar ileri gidebiliyordu. Bugün bile Avustralya'nın bazı kabilelerinde kabile içi evliliğin yasak olduğu ve şiddetli bir şekilde cezalandırıldığı görülmektedir.

 

Aile Kurumu ve Yapısı

 

Eski zamanlarda aile; eşleri, çocukları, yakın akrabaları, torunları ve torunların çocuklarını kapsayacak derecede geniş ve büyüktü. İddiaya göre bunlar, toplamda bir ekonomik birimi oluştururlardı. Nitekim bazı köylerde ve kabilelerde bunun örneğini görmekteyiz.

 

Aile yapısı ve düzeni, bazen tek eşlilik, bazen de çok eşlilik şeklindeydi. Kadınlar, çoğunlukla köle gibi yaşarlardı. Eski İran'da eşraf tabakasından olan erkekler, birçok kadınla evlenme hakkına sahiplerdi. Hatta haremlerinde hanımlarının dışında parayla satın alınan cariyeler de bulundurabiliyorlardı.

 

Çok eski zamanlarda aile düzeninde anaerkilliğin hâkim olduğu dönemlerin var olduğu anlaşılsa da, daha sonraları yerini ataerkilliğe bırakmıştır. Anaerkil aile düzeninde güç annenin elindeydi ve ailenin işlerini evirip çeviren ve düzene koyan anne idi.

 

Kadının Rolü ve Değeri

 

Kadının değeri ve itibarı hakkında dünyanın çeşitli yerlerinde farklı inanışlar olmuştur.

 

Bazı bölgelerde, kadının dünyadaki bütün günahlar ve sıkıntıların sorumlusu, Şeytan'ın uşağı ve aldatıcı bir varlık olduğuna inanılırdı. Üzülerek kilise dünyasının hâlâ bu düşüncede olduğunu söylemeliyiz.

 

Bazı bölgelerde, kadının erkeğe bağımlı bir varlık olduğuna inanılırdı. Erkek hayatta olduğu sürece eşinin yaşama hakkı vardı ve bir köle gibi onun emrinde ve hizmetinde olmalıydı. Kocası öldüğü gün o da diri diri kocasının yanına gömülürdü. Çünkü kocasından sonra artık onun hayatının bir değeri yoktu. Ayrıca kocasının yanına gömülerek kabir âleminde de kocasının hizmetinde olması umulurdu. Ne yazık ki Hindistan halkının bir bölümünde hâlâ bu inanç vardır.

 

Diğer bazı bölgelerde kadının değeri, kocanın mallarının değeri haddinde idi. Kocanın ölümünden sonra karısı da tereke ve mirastan sayılır ve mirasın, ezcümle kadının paylaşımı üzerinde dövüş ve davalar çıkardı. Kadın, miras hissesi olarak bir erkeğe yetiştiği zaman itiraz etme hakkına sahip değildi ve sorgu sualsiz kabullenmesi gerekirdi.

 

Kadına şefkat gözüyle bakıldığı dönemlerde, kabile veya aile reisinin evlâdı ve aşireti yerine konulmuştur. Fakat yine de aile reisinin emri altındaydı ve kendinden bir yetkisi yoktu.

 

İslâm öncesi bazı Arap kabilelerinde, kızlar diri diri toprağa gömülür, kadınlar köle muamelesi görürdü.

 

Evlenme Merasimi

 

Günümüzde olduğu gibi geçmişte de evlenme sırasında birtakım merasimler yapılırdı. Bu merasimlerin içinde bazen gülünç ve hatta eziyet verici olanları da vardı. Örneğin bazı toplumlarda -Avustralya gibi- gelin ve damadı bir ağaca bağlayıp her ikisinin de azı dişlerinden birini kırarlardı.

 

Diğer bazı toplumlarda remil ve usturlâp ile, evlenmek isteyen kız ve erkeğin falına bakar, uğurlu veya uğursuz olduğu yönünde elde ettikleri sonuca göre evlenip evlenmemelerine karar verirlerdi.

 

Eski İran'da küçük yaştaki çocuklar için nişan yapılırdı. Kız çocuklarının on beş yaşında, erkek çocuklarının buluğ çağına erdiklerinde evlenmeleri gerekirdi. Evlenmek isteyen genç, kız ailesine başlık vermeliydi.

 

Kadının Görevleri ve Çalışması

 

Geçmişte ailenin ne gibi görevleri üstlenmiş olduğu hususunda elimizde geniş bilgiler yoktur. Normal süreç esasınca bu görevlerin başında şunların geldiğini söyleyebiliriz: Eşi koruyup kollamak, nesil yetiştirmek, üyeleri himaye etmek, cinsel içgüdüyü meşru yolla tatmin etmek vs.

 

Evlendikten sonra genellikle kadın erkeğin ailesinin yanına giderdi. Bazen de bunun tersi olurdu. Buna göre de haklar, görevler ve yetkilerin sınırları değişirdi.

 

Aile içinde kadının görevi oldukça ağır ve hatta dayanılmazdı. O, bir köle gibi çalışıp çabalar ve aile üyelerinin refah ve rahatını sağlardı. Erkekler de bir köşeye çekilip dinlenir, gezip tozar ya da avlanmaya giderlerdi.

 

ZEHRANET

Sağlık - Aile Haberleri

"Karton" Denilen Hastane Açıldı
Dünya Çölyak Günü
İslamda Boşanma Sonucu Çocukların Durumu
Kısasın Psikolojik ve Sosyolojik Etkisi
Çocuklara İman Öğretiminde Dikkat Edilmesi Gerekenler