Önce internet sitelerine bir video filmi düştü.
Gece çekilen bir karanlık görüntüde bir tankın füzeyle vuruluşu gösteriliyordu.
İddiaya göre, bu füze, HAMAS savaşçılarınca atılmıştı ve tank da siyonist İsrail rejimine aiddi..
Bu propaganda filminin HAMAS tarafından değil de, bizzat İsrail rejimi tarafından servise konulması ilginç ve şaşırtıcıydı..
Ama, kendi aleyhine gibi değerlendirilebilecek bu filmin yayınlanmasının sebebi, kısa süre sonra anlaşılacaktı..
Çünkü, Gazze"ye yapılan bir nokta atışında, HAMAS"ın önde gelen isimlerinden, ve İzzeddin el"Qassam Tugaylarının en seçkin komutanlarından Ahmed el"Câbirî, bir otomobille hareket halindeyken, yanında bulunan koruması M. Hamid Suphi Hams ile birlikte vurulup katlediliyordu.
Evet, anlaşılıyordu ki, siyonist İsrail rejimi, geçmişteki nice cinayetlerinde kullandığı usûlle, -muhtemelen- Câbirî"nin telefon numarasını ve onun koordinatlarından bulunduğu yeri belirleyip vurmuştu..
Bundan sonra, bir kaç küçük ve etkisi son derece sınırlı füze de, Gazze tarafından siyonist mevzilerine doğru fırlatılmış ve bunların bir kısmı boş alanlara düşerken, sadece bir tanesinin bir eve isabet edip, üç kişinin ölümüne sebeb olduğu açıklanmıştı.. Bu isabet filmle belgelenmemiş ise de..
Bu açıklamayı takiben, siyonist İsrail rejimi, "Saldırıya uğradım, kendimi savunma hakkım doğmuştur.." feryad açıklamasıyla, tam da istediği ve planladığı entrika mizansenini uygulamaya koydu ve saldırıya geçti..
Nitekim, günlerdir en güçlü, en tahrib edici silahlarla Gazze"ye de saldırıyor..
Pek çoğu çocuk ve kadın olan sivil kurbanların sayısı, 100"ü buluyor.. Yüzlerce de yaralı ve yeniden yakılıp yıkılan binalar, resmî daireler, evler, daha bir yokolan maddî zenginlikler..
Bu saldırıların, yaklaşık iki ay sonra, Ocak-2013 ortasında İsrail rejiminde yapılacak olan genel seçimler için bir taktik olarak planlandığı anlaşılıyor..
Çünkü, Bünyamin Netanyahu, kılpayı ve siyasî taktiklerle ele geçirdiği başbakanlığı sürdürmek için, gerilimi tırmandırmak ve yaşanan ekonomik buhranları mâzur göstermek ve kendisinden başka bir liderin gelmesi halinde, böylesine gerilimli bir anda hükûmet değişiminin İsrail rejimi için tehlikeli olacağı mesajını vermek istiyor.. Böyle bir durumda, yahudi halkının, istemese de, mecburen Netanyahu"yu seçmek zorunda kalabileceği sanılıyor.
Netanyahu"nun, içinde bulunduğu olumsuz şartları kendisi için bir avantaja çevirmek istediği açık.. Onun hattâ, çılgın siyonist planları ve teorileriyle tanınan ve bunun için de dünyada pek ciddîye alınmayan koalisyon ortağı Dışişleri Bakanı Avigdor Liberman"la da seçim öncesinde partilerini birleştirmesi, nasıl bir sıkıntılı durumda olduğunun ipuçlarını veriyor..
Ancak, İsrail rejiminin bu saldırılarını sadece seçimlerle sınırlı bir taktik olarak nitelendirmek doğru olmaz, elbette.. Esasen, bu rejim, büyük stratejilerini bile, Amerika"daki veya başka etkin ülkelerdeki seçimlerle veya kendi içindeki seçimlerle ilişkilendirerek ve yükselen buhranlı durumlar için, seçim sonrasındaki duruma göre değişebileceği kanaatini uyandırarak, asıl büyük stratejisine adım adım ilerliyor. O asıl büyük stratejisi de, şübhe yok ki, "Büyük İsrail"i kurmak" idealidir. O büyük İsrail de, -ellerindeki- Tevrat ve kutsal bildikleri diğer kitablarında adı geçen ve 2 bin yıl öncelerde yahudilerin elinde olduğuna inandıkları yerlerin herbirisi üzerinde kendi hâkimiyetini sağlamak idealidir.
Bu ideal de, sadece şu veya bu siyonist liderin hedefi olmayıp, onların kendi aralarındaki ihtilaflar, bu hedeflere ulaşılmasında hangi taktik ve metodların izleneceği konusundan ibarettir.. Ve emperyalist dünyanın etkin devletleri ve diğer güç odaklarının da, bu hususta siyonist liderlerden daha farklı düşünmediği ve siyonist İsrail rejiminin işlediği / sergilediği her cinayet ve katliâmı, "İsrail"in kendisini savunma hakkı" olarak izah edip sempatiyle karşıladığı bilinmektedir. Esasen, en başta Amerikan emperyalizmi, İsrail rejmiinin varlığını ve güvenliğini, kendi varlığı ve güvenliğiyle aynı tutmakta olduğunu 60 küsur yıldır hep göstermiştir.. Nitekim, son saldırıdan sonra da, Amerikan Başkanı Obama, "İsrail"in ve Amerika"nın güvenliğinin herşeyden önce olduğunu" bir daha belirtmiştir.
İsrail rejimi ile Amerika arasında zaman zaman ortaya çıkmış gibi gözüken gerilimler de, genelde, göstermelik olup, dış siyaset taktiklerinin tatbiki ve iç kamuoylarını tatmin etmek hedefine yöneliktir..
Aynı durum, Rusya, İngiltere, Fransa, Almanya, Çin gibi, günümüz dünyasında daha nice devletler için de geçerlidir. Onlar da, Müslüman coğrafyalarının kalbi mesabesindeki Ortadoğu"ya 65 sene öncelerde bir hançer gibi saplanmış olan işbu siyonist İsrail rejiminin her ne pahasına olursa orada korunmasının, her şeyden önce geldiğini defalarca belirtmişlerdir.
Böyle olunca da, İsrail mes"elesinin öyle kolayca ve hamâsî nutuklarla çözülemeyecek kadar girift ve bütün dünya siyasetlerini etkileyek ve hattâ bir dünya savaşına müncer olacak çapta çetrefilli bir mes"ele olduğu anlaşılmalıdır.
Çaresizlik içinde kalan müslüman Filistin halkının, asırlarca yaşadığı topraklardan kovulmalarının acısıyla, düşmanlarına tepkilerini vermeleri tabiîdir ve gereklidir de.. Bu tepkiyi verirken, onlardan, çok ince hesablanmış, savaş planlamaları yapmalarını ve düşmanlarını rahatsız edici davranışlarının çok olumlu sonuçlar vermelerini beklemek abestir.. Onlar, kendilerini asırlardır yaşadıkları yurtlarından, evlerinden-baraklarından yüzbinler-milyonlar halinde süren, onbinler halinde katleden, hayatı kendilerine haram eden siyonist yahudilere huzur vermemek kararlılığını gösteriyorlar, o kadar.. ve buna da saygı göstermek gerekir.. Çünkü, kendi hakkını savunmayan, düşmanına kuzu-kuzu teslim olan, zilleti kabul eden insanlardır, saygı duyulmaması gerekenler..
Ve düşmanından merhamet dilenen ve bekleyenler, savaşma güçlerini taa baştan yitirmişlerdir..
Heyecan da gereklidir, ama sadece hamâset de bir başka faciadır!
Bu noktada, "Herkes İsrail"e bir kova su dökse ortada İsrail diye bir şey kalmaz.." şeklinde dile getirilmiş olan sözleri, lafzî mânâları içinde anlamaktan kurtulamıyanlar, hayalci nutuklar çekmeye devam edebilirler.. Ama, görüyoruz ki, müslüman dünyanın yekvücud olamamasının neticesidir bugünkü acı durum..
İsrail"i vuracak birkaç bin km. menzilli füzelerin olduğundan dem vurmak kolaydır da, bir dünya savaşı çapındaki kapışmalara yol açabilecek gelişmeler sözkonusu olunca, herkesin nasıl temkinli davrandığı görülmelidir..
Dahası, Suriye"deki diktatörlük ve zulüm düzeninin, kendi halkını onbinler halinde nasıl bombardıman ettiğini, bütün şehirlerini nasıl yakıp yıktığını görmek istemeyenler ve bu halk ayaklanmasını sadece dış güçlerin desteğinin eseri olarak görenler ve bu diktatörlük rejimini siyonist İsrail rejimine karşı "Direniş Cebhesi" diye isimlendirmeyi sürdürenler, bir korkunç Baas rejimini ve onun başındaki kaniçici cinayetkârı savunmaya devam edebilirler; eğer bundan onur duyacaklarsa..
Ama, onlar şimdi, o stratejik yorumlarıyla bilinen sitelerinden, Erdoğan"a hitaben, "Haydi, Esed"e karşı birleştiğiniz gibi, Gazze için de birleşin de görelim.." diye nanik yapmaktalar.. Halbuki, aynı söz kendilerine çevrilecek olsa, kendilerinin durumu da daha farklı olmayacaktır.. Ama, bu gibi basit yarıştırmalarla kazanacağımız hiçbir şeyin olmadığı bilinmelidir..
Unutulmasın ki, kendi halkını böylesine mahveden o rejim ve onun başındaki kaniçici hanedanın sembol ismi, 45 senedir siyonist İsrail rejimine kaptırdıkları ve Suriye"nin buğday ve su anbarı olarak nitelenen Golan Tepeleri"ni geri almak bile, bugün kendi halkına yaptıklarının binde birini sergilememiştir.
Elbette, bu noktada, Tayyîb Erdoğan"ın Mısır"a gitmesi ve orada, Kahire Üniversitesi"nde binlerce üniversiteliye hitaben yaptığı coşturucu konuşma güzeldi, ama, daha çok, hamâsî motifler taşıyordu.. Elbette, toplumların ayağa kaldırılması ve üzerlerindeki meskenetin atılması ve yalnız olmadıklarının ve güçlü bir müttefik olarak onların yanıbaşlarında durulduğu mesajının verilmesi gerekliydi, ve muhakkak ki; Türkiye ve Mısır"ın, bugünkü siyasî yapılanmalarıyla bu kadar yakınlaşması, elbette çok büyük bir kazanımdır.. Ama, İsrail rejimi başbakanı"na hitaben, "2008"in şartları 2012"de yok, hesabını buna göre yap.." denilmesindeki tehdid ifadelerinin pratiğe dönüştürülmesinin o kadar kolay olmayacağının da bilinmesi gerekirdi ve gerekir..
Gerçi, Erdoğan, Kahire"de, Arab Birliği temsilcilerine hitab ederken, geçmişte olduğu gibi, yine toplantılar yapıp, ateşli nutuklar atıp, yeyip içtikten sonra dağılmak şeklindeki "direniş" hikayelerinin bir masal ve mavaldan başka bir şey olmadığını da hatırlatmakla, bu idrakten uzak olmadığını ortaya koymuştur.
Ama, yine de, sen, ordusunu NATO"nun emrine vermiş olan bir rejimin başbakanı isen, o ordu, NATO"nun, yani amerikan emperyalizminin emrinde olduğu müddetçe ve Amerikan emperyalizmi de, İsrail rejimini, kendi bedeninin Ortadoğu"daki uzantısı olarak bildikçe, senin de yapabileceğin fazla bir şey yoktur.
Ki, bırakınız siyonist İsrail rejimini; Obama, seçimi tekrar kazandıktan sonra Suriye konusunda yaptığı ilk açıklamada, Suriye"nin İslamî eğilimli, radikal güçlerin eline geçmemesi için her tedbiri alacaklarını ifade ederken, mevcud Baasçı- Esed rejiminin, kendileri açısından tercihe şayan olduğunu da zımnen söylediği ortada..
Bu sözler, sadece Erdoğan"a değil, Esed"i korumanın neredeyse şer"î bir gereklilik olduğunu zanneden ve İslamî kimlik ve itibarlarını ayaklar altına atanlar içindir de.. Evet, Gazze"deki mazlumların feryadlarını duyalım ve onların dertleriyle, acılarıyla hemhâl olalım; ama, beri tarafta, Suriye"deki diktatörlük rejiminin ve kaniçici Esed rejiminin bombardımanları altınca can veren kadın, çocuk, savunmasız sivil onbinlerce mazlumların hayatı daha mı önemsizdir ki, onların feryadına kulak tıkamakta ısrar ediyorsunuz?
haksöz