İkinci Lübnan savaşında varılan ateşkesin sonucunun ne olacağı ve ateşkese uyulup uyulmayacağı konusunda bir yargıya varmak için henüz çok erken. Ancak şu ana kadarki gelişmelerden bazı sonuçlar çıkarmak mümkün. Bunlardan en önemlisi de yankılanan İsrail"in askeri başarısızlığıdır.
Böylesi bir başarısızlık, İran ve Suriye"ye karşı Amerikan-İsrail askeri kampanyası tutkusuna bir süreliğine ket vurabilir; her ne kadar tehlike sona ermediyse de. İsrail"in kati bir zafer kazandığı hissine kapılması hiç şüphesiz bölgesel bir çatışmayı kızıştırma tehlikesini içinde barındırıyordu. Bu durum, İsrail"in Lübnan"a karşı savaş öncesinde estirdiği hava ve hedefleri konusundaki açıklamalarına bakılınca da anlaşılabilir. İlk hedef kaçırılan askerleri geri getirmekti, bu da başarılamadı. İkincisi, caydırıcılık gücünü yeniden kazanmaktı. Aksine askeri gücün altı oyuldu öyle ki, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad bile, işgal altındaki Golan Tepeleri"ni yeniden almak için askeri seçeneği gözden geçirecek kadar kendini güvende hissetti. Sonuç olarak, açıklanan niyet Hizbullah"ı silahsızlandırmak ve Lübnan"dan söküp atmaktı. Örgüt, daha düşük profille de olsa hâlâ silahlı ve hâlâ yerinde.
Bununla birlikte İsrail bozgununun daha karmaşık bir içeriği bulunmakta. Ben, İsrail"in askeri fiyaskosu nedeniyle en fazla etkilenecek üç temel nokta üzerinde duracağım. Bunlardan birincisi, İsrail"in iç politik ayağıdır. İçeride tartışılan en önemli husus "caydırıcılığın" kaybedilip edilmediği meselesidir. İsrailli yorumcular, İsrail"in kaybolan caydırıcılığını yeniden kazanması için giriştiği bu savaşta, caydırıcılığın daha da aşındığını belirtiyor. Başka ülkelerde bu tür savaşlar, ilk etapta askeri gücün kullanılmasının doğruluğu konusunda tartışmaları teşvik ederdi, ancak İsrail"de durum öyle değil. Tehlike şu ki, kaybedilen caydırıcılığın yeniden kazanılması için daha fazla güç kullanımı neticesine varılabilir. Aslında, yerel ruhun ilk tohumları, hem ordunun hem de politik sistemin ciddi bir şekilde irdelenmesi olacağı yönündeydi. İnce elenip sık dokunulan unsur, gücün aşırı bir biçimde kullanılmasından ziyade onun etkisizliğiydi. Bu da, ilk elde Suriye ve İran"a karşı olmasa da, Filistinlilere karşı daha fazla saldırganlık ve kan dökümünü beklememize işaret ediyor.
İsrail büyük yara aldı, bu şekilde duramaz!
İkinci unsur, özelde Filistin ve genelde de Arap dünyasının politikaları mevzuudur. Hiç kimse Arap dünyasında ve Filistin"de Hizbullah"ın başarısı nedeniyle hissedilen hayranlığı hafife alamaz. Bununla birlikte, direnişe ve onun sebatına karşı tüm saygıyla birlikte, laik ve sosyalist hareketlerde böylesi bir hayranlığın sadece Hizbullah"ın sağlamlığına dair değil aynı zamanda onun rehberlik ettiği doğmaya karşı olduğu yönünde de bir korku mevcut. Bu, sol ve popüler İslami direniş hareketleri arasında gelecekte ortak bir zemin bulunması için anlamlı ve ürün veren bir diyaloğu da beraberinde getirebilir ve getirmelidir de. Gelenek ve dine saygı, sosyal ve ekonomik adalet özlemine dayalı ve herkes için insan ve sivil haklarının gözetilmesinde dikkati de beraberinde getirmesi umulan bir zemine dayalı bir gelecek olacaktır bu. Arap dünyasında solun yeniden inşası olmaksızın, Arap dünyasını ve ötesini hakimiyeti altına alacak şekilde İslami geleneğin daha dar bir yorumu tehlikesi ufukta belirmektedir. Bununla birlikte, Arap solunun yeniden dirilişi umudu ve ihtiyacının, özelde Filistin"de ve genelde Arap dünyasında solun Hizbullah"ın gösterdiği başarılı direniş nedeniyle yeniden güç kazandığı söylenebilir. Hizbullah olmasaydı, Lübnan Başbakanı, Condoleezza Rice"a, "Elinizde bir ateşkes anlaşması olmadan buraya gelmeniz hoş karşılanmayacaktır." diyemezdi. Arap dünyasındaki diğer ılımlı ve laik güçler, zayıflık silahını akıllı bir biçimde kullanır ve uygulayabilirse -Amerika"nın "yeni Ortadoğu" saçmalığı içindeki rollerinde oynamayı reddettikleri- şu sıralar sadece Hizbullah ve Hamas"ın faydalanabildiği halkın itimat ve desteğini kazanabileceklerdir. Fuad Sinyora"nın tutumunun Başkan Ebu Mazen"i teşvik etmesini ve aynı yolu izlemesini umut ediyoruz. Ebu Mazen, ABD yönetimi tarafından hâlâ Amerika yanlısı bir yönetim sergileyecek tipik bir otoriter Arap lider olarak görülmekte. Onun başını çektiği bir Filistin otoritesinin çözülmesi, uluslararası toplumu, gelecekte varılacak bir çözümün temel karakteristiği konusunda yeniden düşünmeye zorlayacak en etkin Filistin hareketini oluşturacaktır. Filistinli polislerin, Ramallah"ta Hizbullah yanlısı göstericilere ateş açtığı bir ortamda zikrettiğimiz unsur büyük bir aciliyet taşımaktadır.
Üçüncü ve sonuncu alan genelde Lübnan ve özelde onun güneyidir. Birleşmiş Milletler"in aldığı karar ne olursa olsun güney bölgesi üç askeri gücün nüfuzu altında kalacaktır: Hizbullah, genişletilmiş bir UNIFIL ve Lübnan ordusu. Ancak, İsrail"in kaybettiği "caydırıcılığını" yeniden kazanmak için Lübnan"da yeniden saldırmaya çalışması çok uzak değil. Ancak, Amerikan fundamentalist vizyonunda esaslı bir değişiklik olmadığı müddetçe Irak"ı modernizm öncesi kaotik dönemlere geri döndüren aynı yıkıcı ABD politikası Lübnan"a da başarılmaya çalışılacaktır. Bu nedenle, Lübnan"ın geleceği konusunda uzun bir çatışmanın ilk evresine, elbette Filistin"de daha da uzun sürecek bir çatışmayı da içeren bu ülkenin geleceği ile sarmal içinde, tanıklık ettiğimizi söylemek durumundayız. Lübnan"daki ateşkesin birinci gününden sonra İsrail"in Gazze üzerine ölümcül hava saldırıları yeniden başladı ve bu da daha kötünün ufukta olduğunun bir habercisi.
Özetlemek gerekirse, kısa dönem içinde gerilimin, şiddetin ve kötüleşmenin arttığına tanıklık edeceğiz. İsrail"de bölgedeki barış ve istikrara yan etkisi olacağı aşikar olan Benyamin Netanyahu gibi sağcı aşırıcı kanadın yeniden iktidara gelmesine neden olabilecek ciddi bir politik deprem ihtimali de bulunmaktadır. Hatta yerinde kalacak mevcut hükümetin Filistinlilere karşı daha sert bir politikanın peşinden gitmesi, durumu sadece kötüleştirecektir. Lübnan hâlâ, İsrail"in neden olduğu zor huzursuzluklarla karşılaşıyor, bu açıdan bu makale yazılırken savaş henüz bitmiş denilemez. Uzun vadede belki daha olumlu senaryolar da ortaya çıkabilir. Hizbullah"ın başarısı, Amerikan imparatorluğunun Ortadoğu"daki günlerinin sayılı ve neredeyse sona ermek üzere olduğunun bir göstergesi olabilir. Bununla birlikte, tarihte "neredeyse" tabiri birkaç yılı içerebilir. Bizim durumumuzda ise, tehlikeli birkaç yıl yaşadığımız bu bölgede, özellikle de Filistinliler için, geçecekleri çetin ve korkunç zamanlara tekabül etmektedir. Tüm bunların ardından daha iyi bir geleceğin bizi beklediğini bilmek, bu çetin günlere dayanmamızda bize yardımcı olacaktır.
(*) Bu yazıyı Zaman için kaleme alan Prof. Pappe, Hayfa Üniversitesi öğretim üyesi. Emil Touma Filistin Çalışmaları Merkezi Başkanı. Givat Haviva Barış Araştırma Kurumu Akademik Direktörü"dür.
04/09/2006