İsrail Tayyip Erdoğan'a niye bu kadar öfkeli?

İbrahim Karagül

Birkaç yıldır anlatmaya çalıştığımız gerçekleri, İsrail basını bir günde özetledi! 'Kemalizm hayranlığı, Erdoğan düşmanlığı' üzerine kurulu ama aslında Türkiye ile İsrail arasındaki gerilimin ipuçlarını veren bu özet, aşırı sağcı Jarussalem Post gazetesinde yer alsaydı sorun yoktu. Önemsemez, "bildiğimiz hezeyanlar" der, geçerdik.. Ancak liberal Haaretz gazetesinde yayınlanması, üstelik İsrail'in resmi bakışının bu yazıda ifade edilenden bile sert olduğu, ciddi bir hazımsızlığın yaşandığı gerçeği ortadayken önemsememek mümkün değil.

Zvi Barel imzalı yazı, Türkiye'nin Kürt sorununa çözüm bulma amacıyla büyük enerji harcadığı "Açılım"ı konu alıyor ve Türkiye-Irak-ABD arasında, PKK'nın tasfiyesi amacıyla, Bağdat ve Erbil'de yapılan toplantılarla aynı zamanda yayınlandı.

"Demokratik açılımın Türkiye'nin ulusal kimliğinde 'dramatik bir değişime' neden olduğu" belirtilen yazıda, "söz konusu inisiyatifin Kürtler için mücadele eden lider statüsündeki PKK'nın altını oyma olasılığı" mesajı veriliyor. Önce şu cümleleri okuyalım:

"Nüfusunun çeşitli parçalarını birleştiren Kemalist ilkeleri bozmayı denediğinden kuşkulanılan yanlış adam ve yanlış parti tarafından öncülük edilmesinden dolayı stratejinin başarısız olma olasılığı var. (Eminim İsrail bunu çok istiyor ve elinden geleni yapıyordur. İ.K.) Erdoğan'ın dini partisinin seçimlerde büyük zafer kazandığı bir gerçek, fakat bu yanıltıcı bir zafer. Partinin Meclis çoğunluğu, temelde nüfusun yarısını temsil edilmemiş halde bırakan, anlaşılması güç bir seçim mekanizması ve karmaşık bir sandalye dağılımı süreci sonucunda biçimlendi. 'Ülkenin bütünlüğünü' vazgeçilemez ilke olarak gören ve 14 milyon Kürt'e etnik haklarının verilmesini kabul etmeyecek olan da bu aynı 'yarı' dır. Erdoğan'ın partisi, terörle savaşın bedelini ödeyen ve partinin dini bir ajandayı güçlendirmeyi hedeflediği görüşünde bulunan ordu mensuplarını kızdırdı."

"Kemalist ilkeleri bozmayı denediği", "Yanlış adam ve yanlış parti" ve "ordu mensuplarını kızdırdı" ifadelerine özellikle dikkat çekmek istiyorum. Çünkü bu ifadeler, yıllardır İsrail'in Türkiye'ye bakışının temelini oluşturuyor. Sivil asker gerilimine, laik-İslamcı çatışmasına yatırım yapmak, İsrail çıkarları zarar gördüğü anda içerideki müttefik çevrelerle, ABD'deki Musevi lobisi ve neocon çevrelerle şiddetli bir kampanya başlatmak, darbe çağrıları hatta iç savaş senaryoları tartıştırmak öteden beri İsrail'in ve yerel müttefiklerinin klasikleşen yöntemleri oldu.

Daha iktidara geldiği andan itibaren senaryolar her fırsatta uygulamaya sokuldu. Erdoğan için; "Türkiye'nin Batı ile ilişkilerindeki en büyük sorun", "Bin Ladin'den bile daha tehlikeli", "Türkiye'yi uçuruma götürüyor", "ABD yönetimi buna müdahale etmeli", "Türkiye şeriata gidiyor" şeklinde yaygaralar koparan, Türkiye içindeki mali ve siyasi bağlantılarıyla darbe tezgahlayan, aynı anda Türkiye'yi istikrarsızlaştıracak olaylara zemin hazırlayan, bir yandan müttefik görünüp diğer yanda terörü destekleyen hep aynı çevreler oldu.

İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, bir süre önce Defense News dergisine verdiği söyleşide, "Erdoğan ülkesini İsrail'le ortaklıktan uzaklaştırıp radikal İslam'a doğru mu götürüyor?" sorusuna şu cevabı veriyordu: "Türkiye dünya üzerinde, demokratik olmayan bir kurumun, yani ordunun, demokrasiyi korumakla görevli olduğu tek ülkedir. Gerçekten de öyleydi. Ancak ordunun rolü değişti. Şimdi soru, Erdoğan'ın kendi Müslüman nüfusunu demokrasiye doğru mu götüreceği, yoksa demokratik güçlerin daha İslamcı bir devlet mi isteyeceğidir.."

Erdoğan'a yönelik öfkenin sebebi "One Minute" değil. Öfkenin sebebi, Anadolu Kartalı'ndan dışlanmak değil, İsrail'le askeri teknolojide yaşanan kriz değil. Öfkenin sebebi Gazze katliamına Türkiye'nin verdiği sert tepkiyle sınırlı da değil.

Birileri Türkiye'yi yönetme, yönlendirme, bölgesel ve uluslararası ilişkilerini şekillendirme, iç politikasını dizayn etme, toplumunu kamplara bölme, başkalarıyla korkutarak hizaya sokup ehlileştirme, bütün enerjisini içerideki çatışma alanlarına yönlendirip kafasını kuma gömme ehliyetini, imkanını kaybediyor.

Türkiye'deki "sivil-asker ayrışmasına yatırım" yapanlar, tatbikat iptali sonrasında da; "İsrail'e hükümet karşı, asker tatbikatın devamını istiyor" diyordu. Yıllardır bu ayrışma üzerine yatırım yaptılar ve hep kazandılar. Çok güçlü, bütün bölgeyi hizaya sokmaya yarayan Türkiye kartı gibi bir iktidar ellerinden kayıp gidiyordu çünkü.

"Türkiye kendi çıkarlarına zarar veriyor" yaygarasını kopararak, Çevik Bir'li, 28 Şubat'lı günlerde temellerini attıkları düzeni korumak istiyorlar. Darbe tehditleriyle, sivil asker ayırımı korkutmalarıyla, Ermeni teziyle, "Türkiye'yi şeriattan kurtarma" kampanyalarıyla şekillendirdikleri politikaların ömrü bitti, kabullenemiyorlar. Ortadoğu'daki en güçlü müttefikleri kontrollerinden çıktı, hazmedemiyorlar. Gerçek bu..

Suriye'yi yeniden düşman ilan etmezse, Irak'ı düşman ilan etmezse, İran tehdidini onlar gibi kabul etmezse, yakın çevresiyle arasına yeniden duvarlar örüp kendini İsrail'e dostluğa hapsetmezse Türkiye çok tehlikeli bir yola girmiş demektir! Bunu söylemeye çalışıyorlar! "Atatürk mezarında ters dönmüş" derken, Türkiye toplumunu derin bir iç hesaplaşmaya sürüklemek istiyorlar.

Düşman oldukları, öfke duydukları Tayyip Erdoğan değil aslında. Onlara bu korkuyu hatırlatan herkes!