Ermenistan'la imzalanan Protokol'ün; uygulanabilmesi halinde, Türkiye'nin dünya ile ilişkilerindeki en büyük engeli ortadan kaldıracağı, geniş bir hareket alanı sağlayacağı bir gerçek. İçeride Kürt sorunu, dışarıda Ermeni tezlerini aşabilen bir ülkenin, bölgesel boyutu aşan "kurucu, düzenleyici tasarruflar"a girişeceğini, bu sürecin başladığını görüyoruz. Bu iki konudaki gelişmelerin, Türkiye'nin bileklerindeki kelepçeden, ayaklarındaki prangadan kurtulması olarak algılayamamak, daha detay ve dar itirazlara teslim olmak, küçük hesapların göstergesidir.
Zürih'teki imzanın niteliği elbette zamanla anlaşılacak. "Tarihi" olup olmadığı, Türkiye'ye kaybettirdikleri ve kazandırdıkları da... Ancak, "bu imzayı ABD ve Avrupa Birliği attırdı" söylemi bir eski alışkanlıktan öte şey değil. Çıkarların örtüşmesi ile rol dayatma arasındaki farkı, hiç değilse son yıllarda Türkiye'nin nüfuz alanını genişleten gelişmelere bakarak, anlayabilirdik. İsrail'le yaşanan son krize bakışta da aynı çarpık yaklaşımı izliyoruz birkaç gündür.
Bu yıl yapılan Anadolu Kartalı tatbikatının üçüncü bölümü, yani uluslararası boyutu iptal edildi. Türkiye, İsrail'in bu tatbikata katılımına sekiz yıl sonra izin vermedi. Bir süreç donduruldu. 1996'lardan beri İsrail çıkarları esas alınarak yürütülen ilişkilerdeki çarpıklıklar bir bir ortadan kaldırılırken, söz konusu karar Türk-İsrail ilişkilerinde kriz olarak öne çıkarıldı.
"Türkiye'yi başkalarıyla korkutma" geleneğinden gelen, bu alışkanlıktan vazgeçmeyenler hemen öne çıktı. 10 Ekim'den bu yana ısrarla kriz yayını yapıyor. "İsrail'i üzen karar" başlıklarından sonra İsrail tehdit ve şantajları öne çıkarılıyor. ABD'deki Musevi lobilerine gidip Türkiye'yi şikayet edenler İsrail üzerinden bir hesaplaşmaya girmeye çalışıyor. Oysa, rüzgar çoktan tersine döndü. Hem bu çevreler için hem de İsrail için"
İptal nedeni öncelikle Gazze katliamı ve devam eden ağır insanlık cürümleri. Ama tek sebep bu değil. Türkiye ve İsrail'in yolları ayrıldı. Bunu açıkça görüyoruz. Süreç böyle devam ederse, ki edecek gibi görünüyor, iki ülke arasındaki açı daha da genişleyecek.
Türkiye-İsrail-ABD ekseni, aslında Irak işgalinden hemen sonra bozuldu. Bölgeye yeni bir düzen verme adına geliştirilen üçlü eksen, Türk-İsrail ekseni olarak ünlendi. İşgalden sonra İsrail-Türkiye ilişkileri gerilmeye başladı. Biz bu süreci adım adım izledik. Yeri geldiğinde aktardık, geleceği noktayı tartıştık, geldi de.
Artık şunu söyleyebiliriz: Türkiyeİsrail stratejik ortaklığı fiilen bitmiştir!
Bu bitişin başka sonuçlarını da göreceğiz. İptal kararından hemen sonra İsrail Dışişleri Bakanlığı'ndaki olağanüstü toplantıda konuşulanlar özellikle dikkat gerektiriyor. "Stratejik ilişkiler bitti" değerlendirmesini yapanların durumu gördüğü kanısındayız. Durumu kurtarmaya çalışanların, "Türkiye'yi kaybedersek bölgede yapayalnız kalırız" sözleri de aynı gerçeği yansıtıyor aslında.
Türkiye güçlendikçe, hareket alanını genişlettikçe, zaaflarından kurtuldukça, İsrail'in alanının daraldığını, bölgesel etkisini büyük oranda Türkiye üzerinden kuran bu ülkenin ciddi zemin kaybettiğini, caydırıcı etkisini yitirdiğini ve giderek dar bir alana şıkıştığını hep söylüyoruz.
Bölgede denklem değişiyor, Türkiye öncülüğünde bir ağrılık merkezi oluşturuluyor. Kim ne derse desin, hangi örnekten hareket ederse etsin, bu yeni güç merkezi İsrail'in aleyhine şekilleniyor. Bu yüzden İsrail yönetimi de, tıpkı Türkiye'dekiler gibi, başkalarıyla korkutma seçeneğini kullanıyor. "Türkiye'nin ABD ve NATO ile ilişkileri gerginleşebilir" mesajını bu yüzden veriyor. Ama etkili olmayacaktır. Çünkü İsrail'in tutumu Batılı ülkeleri de rahatsız eder hale geldi. Mesela ABD-İsrail ilişkilerinde sıkıntılar yaşanıyor. Bir çok Avrupa ülkeleriyle de benzer sıkıntılar var ve bunlar artıyor.
"Silah satışlarını iptal ederiz" blöfü de tutmayacak. Askeri teknoloji transferinde İsrail'in yerini doldurmak zor değil. Benzer teknolojileri başka ülkelerden edinme imkanı yüksek. Biraz üzerinde durulsa, siyasi kararlılık gösterilse benzer teknolojilere Türkiye'nin ulaşması hiç de zor olmayacak. Nitekim İsrail'e verilen askeri ihalelerde ne tür sıkıntılar çekildiği biliniyor artık.
İçeridekilerin ve İsrail'in ödeten beri kullandığı bir başka koz da Türkiye'deki "sivil-asker ayrışmasına yatırım" yapmak. Tatbikat iptali sonrasında bu yeniden denendi. "İsrail'e hükümet karşı, asker tatbikatın devamını istiyor" söylemi, hem içerideki yayınlarda hem de İsrail resmi çevrelerinde dile getiriliyor. Yıllardır bu ayrışma üzerine yatırım yaptılar ve hep kazandılar. Sadece onlar kazandı, Türkiye kaybetti. Ancak bu sefer öyle değil. Ayrışma üzerine hesap yapanlar kaybediyor. Bu kadar cahil olamazlar. Bu gerçeği bilmelerine rağmen böyle yapıyorlarsa ortada bir kışkırtma senaryosu var demektir.
Birkaç gündür Hürriyet, Milliyet ve Vatan gazetesinin yürüttüğü, "Türkiye'ye pahalıya malolacak kriz" söylemi, "Türkiye'yi başkalarıyla korkutma" alışkanlığını belki de son örneği olacak. "İsrail eliyle, ABD eliyle terbiye etme" artık etkili sonuçlar doğuran bir yöntem değil.
Son beş yılda tanık olduğumuz değişimi kavrayamayanlar, Türkiye'nin bütün bölgede ne yapmaya çalıştığını göremeyenler, iç ve dış zaaf alanlarıyla yüzleşme kararlılığını kayıp olarak görenler kazanamayacakları bir alana oynuyor.
Dışişleri Bakanlığı'nın; "İsrail'i aklı selime davet ediyoruz" açıklamasını ben "haddini bil" olarak okuyorum.