Lübnan'da hükümet güçleri ile muhalefetteki Hizbullah yanlıları arasındaki çatışmalar 6. gününe girerken ülkenin kuzeyinde çıkan olaylarda önceki günden beri 36 kişi öldü, onlarca kişi de yaralandı. Arap Birliği Dışişleri Bakanları çözüm için acil toplanarak Hizbullah'a silah bırakma çağrısında bulunurken uzmanlar krizin arkasında İran-ABD çatışmasının yanısıra, Ortadoğu'da kalıcı bir çözümü imkansız kılan İsrail faktörünün yer aldığını belirtiyorlar.
ÖLÜ SAYISI ARTIYOR
Güvenlik yetkilileri, çatışmaların, hükümeti destekleyen Dürzi liderinin yandaşlarıyla Hizbullah üyeleri arasında olduğunu belirtirken, bir kaynak, Hizbullah tarafının 14 kayıp verildiğini kaydetti. Lübnanlı sağlık çalışanları daha önce, dağlık Çoveyfat kasabasında çıkan çatışmalarda 11 kişinin öldüğünü söylemişlerdi. Lübnan'da, yönetimde daha fazla güç isteyen Hizbullah ile hükümete bağlı kuvvetler çatışıyor. Taraflar arasındaki gerginlik, hükümetin, Hizbullah'a yakınlığıyla bilinen Beyrut Havaalanı güvenlik şefinin görevden alınması talebiyle tırmanmıştı.
ARAP BİRLİĞİ'NDEN ORDU GÜÇLENDİRİLSİN ÇAĞRISI
Arap Birliği Dışişleri Bakanlarının önceki gün başlayan Lübnan konusundaki toplantıları ise dün sona erdi. Arap Birliği Genel Sekreter Yardımcısı Ahmet Bin Helli, Lübnan için acil ateşkes çağrısında bulundu. Çatışmalara bir an önce son ve-rilmesinin Arap Birliği'nin ortak çağrısı olduğunu vurgulandı.
Toplantıya Suriye Dışişleri Bakanı Welid Muallim katılmazken, Muallim'in yerine Suriye'nin Kahire büyükelçisi ülkesini temsil etti. 6 saat süren toplantının ardından Cibuti Dışişleri Bakanı Muhammed Ali Yusuf, "Lübnan'da istikrarın korunması anlamında Lübnan ordusu önemli bir konuma sahip. Bu nedenle ordu özellikle de lojistik anlamda desteklenmeli ve güçlendirilmelidir. Kurulan komiteler Lübnan'a yarın sabah hareket edecek. Katar Dışişleri Komitesi sorunları öğrenirken, Cibuti'nin kuracağı komite taraflar ile biraraya gelecek' dedi.
ÇEKİLİN ÇAĞRISI
Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa ise silahlı grupların sokaklardan çe-kilmesini istedi. Musa, grupların direkt görüşmeler başlatması gerektiğini de ifade ederek, kurulan komitelerin tarafları Katar'da görüştürmek yerine doğrudan Beyrut'a gideceklerini belirtti.
Dini değil siyasi çatışma
Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta Türkoloji profesörü olan Muhammet Nurettin ise krizle ilgili Yeni Safak'a yaptığı açıklamada Lübnan'daki krizin kesinlikle Şii-Sünni, veya Müslüman-Hristiyan çatışması şeklinde dini bir çatışma olmadığı, bütünüyle siyasi bir anlaşmazlık olduğu değerlendirmesinde bulundu. Nurettin, 'Olaylar ABD'nin İsrail çıkarları için bir mücadelesi ve ABD destekli hükümetin muhalefete karşı mücadelesidir' dedi.
Nasrallah'ın prestijini yok etmeye çalışıyorlar
Ortadoğu uzmanı Hüsnü Mahalli Lübnan'daki son durum ile ilgili yaptığı açıklamada krizi, Batı'nın İsrail'in güvenliğini tehdit eden Hizbullah'ı silahsızlandırma ve ülkedeki mülteci kamplarındaki askeri eğitimi durdurma çabalarının son halkası olarak değerlendirdi. Mahalli krizle ilgili şu bilgileri verdi: 'Lübnan'a Temmuz 2006'daki İsrail saldırısından beridir bölgede prestij kazanan Hizbullah'a yönelik her alanda kuşatma planları yapılıyor. Bunlar arasında Lübnan'a uluslararası güç gönderme de bulunuyordu. Bu gücü göndermedeki amaç Lübnan'daki Hizbullah'ı silahsızlandırmaktı. Ancak plan işe yaramadı. Diğer birçok uluslararası komplo planları yapıldı ama işe yaramayınca son çare olarak bir hafta önce Lübnan hükümetine baskı yapılarak havaalanı güvenliğinden sorumlu subay görevden alındı. Bu da Hizbullah'ın İsrail üzerindeki uydu kontrolüne darbe vurmak anlamına geliyordu.
Olay kesinlikle İsrail'in güvenliği olayıdır. Hizbullah İsrail'in güvenliğine bir tehlike oluşturduğu için ABD tüm planlarını bu tehlikeyi ortadan kaldırmaya yönelik yapıyor. İsrail varolduğu sürece bu tarz krizler 60 yıl daha değişmez.'
Hizbullah'ı silahsızlandırma çabası
Tanınmış Ortadoğu uzmanı Ahmet Varol krizin İsrail-ABD ittifakı ve Lübnan üzerinden İran-ABD hesaplaşmasından kaynaklandığı görüşünü dile getirdi. Varol konuyla ilgili şu sözlere yer verdi: Refik Hariri suikastından sonra yapılan seçimlerde ABD, kendilerini 14 Mart grubu olarak tanımlayan gruba destek verdi. Bunlar ABD'yi destekleyerek iktidara geldiler. Bu yüzden seçime katılım oranı çok düşük oldu. Bu da 14 mart grubunun işine yaradı ve kendilerini 'çoğunluk grubu' diye tanımlamaya başladılar. Ancak bu sözde çoğunluk cumhurbaşkanlığı seçiminde işe yaramadı. Bu süreçte karşılarında, Hizbullah'ı buldular. Zaten Lübnan'da 1989'da imzalanan Taif Anlaşması'nda Hizbullah'ın askeri kanadına yasallık verilmişti. Öte yandan anlaşmaya göre mülteci kamplarındaki askeri eğitime müdahale edilmeyecekti. İşte ABD ve Batı İsrail'in güvenliği için bu ayrıcalığın ortadan kaldırılmasını istiyor. Diğer yandan işin içinde İran-ABD çatışması var. İran buradaki Hizbullah'ın askeri kanadının dağıtılmamasını başından beri istiyor.
Yeni şafak