İsrail'in İşi Bitmiştir

Nureddin Şirin

Hizbullah zaferinin 10 yıldönümü dolayısıyla Lübnan"a yaptığımız ziyarette, bizi en çok etkileyen ve duygulandıran anlar, şüphesiz ki Lübnan Müslümanları arasında "Şehidlerin Efendsi" olarak anılan Hizbullah lideri Şehid Abbas Musavi"nin kabrini ziyaret oldu"

"Şehidlerin Şeyhi" lakaplı Hizbullah lideri Şehid Ragıb Harb"ın şehadetinin yıldönümü dolayısıyla Güney Lübnan"ın Cibşit kentinde düzenlenen anma merasimine katıldıktan sonra, aracıyla birlikte hanımı Ummu Yasir ve küçük oğlu Hüseyin ile birlikte Beyrut"a dönerken, siyonist rejim helikopterlerinden atılan füzelerle şehadet makamına oluşan Seyyid Abbas Musavi, Lübnan İslami direnişinin direği mesabesinde idi.

Hizbullah savaşçılarının siyonist işgal güçlerine karşı verdiği 18 yıllık destansı direnişte, direnişte fiili, manevi önderlik etmesinin yanı sıra, Hizbullah"ın bu günlere gelmesinde, davası ve misyonunun anlaşılmasında, siyonist rejimin yenilmezlik zırhının parçalanmasında en büyük rolü üslenen Seyyid Abbas Musavi"nin şu iki sözünü hatırlamamak mümkün mü?

"Gidin İsraillilere Söyleyin, Biz Muhammed Ordusuyuz, geri Döndük ve Kudüs yolunda ilerliyoruz!"

"İsrail"in işi bitmiştir!"

İslam Ümmeti "özgür Kudüs ve İsrail"siz bir dünya"ya kavuşup Mescid-i Aksa"da zafer kutlamalarıyla şükür secdelerine kapandığında -ki bu günler pek yakındır biiznillah- bu günlere nasıl gelindiğini hatırladığında, Seyyid Abbas Musavi"nin üslendiği direniş önderliğinin rolünü takdir edecektir kuşkusuz"

Zira, özgür Kudüs"ün kapısını İslam Ümmeti"ne açan liderdir o; İslam dünyasının bağrına bir kanser mikrobu olarak yerleştirilen siyonist rejim hançerini kıran komutandır o, daha 20 yıl öncesinde "İsrail"in işi bitmiştir" diyerek dünya Müslümanlarına ve Kudüs"e zaferi müjdeleyen bir muştudur o"

Seyyid Abbas"ın kabrini ziyaret etmek için Lübnan Hizbullah"ının kalesi olarak bilinen Baalbek"e doğru yola çıktığımızda içimizdeki heyecan ve hasret bambaşkaydı. Şehid edildiğinde onun yolunu sürdürmek için yaptığımız konuşmalar ve şehidlerin Rabbine verdiğimiz ahd canlanmıştı zihnimizde"

Abbas Musavi"nin şehadetinden bir hafta sonra, Ankara Demetevler Kültür Merkezi"nde düzenlen "Şehidler Gecesi" programında yaptığımız konuşmada "bütün dünya Seyyid Abbas"ın kanının ne anlama geldiğini görecektir; onun kanı bu ümmete büyük zaferleri müjdeliyor; o İslam ümmetine direniş ve şehadet hattını, izzet ve şeref yolunu gösterdi. O, siyonist rejimin burçlarına fetih sancağını dikti; artık Siyonistler için bundan sonra hüsran, hezimet ve yenilgiden başka bir şey yoktur. Şehid Abbas bizim öğretmenimiz, rehberimiz ve bayrağımızdır. Onun yolu yolumuz, cihadı cihadımız, mektebi mektebimizdir. Bu mekteb zillete karşı izzeti öğretti bize...!" şeklinde konuştuk"

Nitekim 1997 yılında Ankara Sincan ilçesinde düzenlenen "Kudüs Gecesi" programından dolayı gözaltına alındığımızda ev aramasında, yaptığımız bu konuşmanın video kasetine de el konulmuş, kasetin deşifresi yapılarak dava dosyasına eklenmişti.

Ankara 2 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi savcısı Yarbay Nuh Çetinkaya hakkımızda "yasa dışı Hizbullah örgütünün sair efradı olma" isnadıyla iddianame hazırladığında, yaptığımız bu konuşmadan bazı bölümleri delil olarak sunarak "Hizbullah örgütü"nün üyesi olduğumuzu iddia etmişti"

Savcılık iddianamesinde yer alan bu konuşmanın "o bizim rehberimizdir, öğretmenimizdir, onun yolu yolumuzdur" sözlerinin altını da çizmişti"

28 şubat sürecinin brifingli yargısının hakkımızda 17 yıl 6 ay hapis cezası vermesinde de, savcılığın bu iddiası kanıt olarak gösterilmişti"

Mahkemenin gerekçeli kararında "Sürekli propaganda yoluyla Hizbullah"a adam kazandırmaya çalışmak" gibi bir suçlama yer alıyordu"

Geriye dönüp baktığımızda, acaba 1992 yılındaki Ankara Şehidler Gecesi programında "acaba o sözleri sarf etmeseydik de, hapis cezası almamıza delil olarak gösterilmeseydi!" diye hayıflandığımız olmuş muydu acaba?

Mahkeme duruşmalarında iddianame okunup da savunmamız alındığında, bu konuşmayla ilgili olarak "ister Hizbullah, ister Hamas isterse Filistin İslami Cihad hareketi olsun, Kudüs"ün özgürlüğü için savaşan ve bu uğurda şehid olan liderleri kendimize önder olarak kabul ediyoruz. Onlar bütün dünya Müslümanlarının onuru ve yüz akıdırlar. Onların kutlu mücadeleleri ve mukaddes hatıratını savunmayı da kendimize İslami bir görev olarak biliyoruz" demiştik"

Daha sonra Bandırma Cezaevine gittiğimizde, cezaevi tablolar yaparak geçimlerini sağlamaya çalışan mahkumlardan birine Seyyid Abbas Musavi"nin bir resmini vererek, bunun büyük bir tablosunu yapmasını istemiştim. Yapılan tabloyu da koğuşun duvarına asmış, ona her baktığımda "Ey şehid! Allah bizi gittiğin yoldan ayırmasın!" diye dua ederdim"

Şehadetinin üzerinden 20 yıl kadar geçtikten sonra, bu aziz şehidimizin ziyaretine gidiyor olmak hem büyük bir sevinç hem de bir vuslat heyecanıydı bizim için. Şehidimizle olan ahdimizi kabri başında bir kere daha tazelemek ve gittiği yola olan bağlığımızı şehidin huzurunda ikrar etmek için ona doğru gdiyor olmak, aşıkın maşukuna yolculuğundan başka bir şey değildi"

Şehidimizin, Mescid-i Aksa"daki Kubbetus Sahra"ya benzetilerek inşa edilen türbesini dıştan görünce doğal olarak "seni en güzel resmedecek olan Mescid-i Aksa"dan başkası olamazdı zaten, ey şehid!" deme durumunda kaldık"

Seyyid Abbas"ın türbesine girdikten sonra kabrine doğru yaklaşıp yaşlı gözlerimizde Fatiha süresi okuduktan sonra, kabrinin dibine çömelerek ona sarılma, onu kucaklama, ellerinden öpme, abasının altına girme arzumu gerçekleştirmek istedim..

Parmaklarımla kabrinin parmaklıklarını sıkıca tutarken kendimi onun mukaddes ruhaniyetinin sıcaklığına bırakmıştım" Keşke onun sesini de işitebilsem ve "Şecere-i Tayyibe"nin bu aziz evladı direniş liderinin mihrabından nasibimi alabilseydim"

Onunla hep konuşmak istedim; daralan sinemdeki gam ve gusseleri onunla paylaşmak, elindeki Kevser kasesinden yudum yudum içmek ve elleriyle beni çekip yanına almasını ondan istemek"

Devam edecek...

velfecr