Mavi Marmara baskını nedeniyle İsrail'in Türkiye'den özür dilemesini önemli bir olay olarak değerlendiren Hamas siyasi lideri Halid Meşal, "Özür, Türkiye'nin ne kadar güçlü ve davasına sahip çıktığını gösterdi" dedi.
Hamas siyasi lideri Halid Meşal dün Ankara'da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la sürpriz bir görüşme yaptı. Görüşme sonrası NTV, Meşal ile bir görüşme gerçekleştirdi.
Deniz Kilislioğlu : Filistinliler arası uzlaşı ile başlamak istiyorum. Filistin'de 7 senedir bir bölünmüşlük var. Müzakereler oldu. Uzlaşılar oldu ama bir türlü sonuca ulaşamadı. El Fetih'le ne noktadasınız, tıkanma nerede yaşanıyor?
Halid Meşal: Öncelikle ben de buradan sizleri ve Türkiye'deki seyircileri selamlamak isityorum. Bölünme bizim açımızdan da bir sorun ancak bu bizden kaynaklanan bir sorun da değil. Bölünme daha doğrusu bize dayatılmış bir gerçektir. Bizlerin Filistinlilerin seçimi de olmamıştır, gerek İsrail'in gerek dışarıdan bir takım baskılarla, içeride bir bölünme söz konusu olmuştur. Bildiğiniz gibi 2006 yılında demokrasi ile başa gelen Hamas Partisi'nin seçimleri kabul edilmedi ve hükümete karşı bir nevi darbe girişiminde bulunuldu. 2007 yılından bu yana bizler sıkıntı çekmekteyiz. Dış müdahale bu süreçte kilit rol oynamaktadır. Aynı zamanda ABD'nin vetosu da söz konusudur. Çünkü Ramallaha dönük tehditler sürmekte. Herhangi bir adımla ve uzlaşı ile ilgili yapabileceğimiz bir adım karşısında Ramallah'a yardımların kesileceği şeklinde tehditler alınmakta. Tabii Filistinliler ile, Filistinlilere yönelik her türlü müzakere kabul edilmezken, İsrail'in çıkarına olabilecek, İsrail'e yönelik müzakerelere yeşil ışık yakılmakta. Bizim, tabii ki Filistin içerisinde de bir takım sorunlarımız var ancak Hamas olarak bizler sorunu çözmeye her zaman hazırıız. Bu yeter ki demokrasi, seçim sandığının getirilmesi ve halkın iradesi şeklinde olsun.
DK: Ramallah'a yönelik tehditler var olası bir birleşmede dediniz. Şunu sormak istiyorum, Mahmud Abbas yeterince güçlü bir siyasi irade ortaya koyamıyor mu? Bu anlam mı çıkıyor ortaya?
HM: Aslında Sayın Mahmud Abbas uzlaşıyı gerçekleştirmek için çaba harcıyor ve istiyor. Ancak dediğim gibi dışarıdan yapılan baskılar, İsrail'in yıkım eylemlerinin devam etmesi ve ABD vetosu özellikle Ramallah'a yardımların kesilmesi yönündeki tehditler önemli bir etken. Tabii sadece bunlar değil, Filistin iç etkeni de burada var. Yapılan bir takım hatalar var, ben burada bu hatalardan bahsetmek istemiyorum. Ancak bizler uzlaşıyı istiyoruz ve uzlaşıyı yapabilmek için elimizden geleni yapmaya hazır olduğumuzu da ifade ediyoruz. Burada bir örnek vermek istiyorum. Bu yıl başında ulusal uzlaşı anlamında ciddi adımlar atıldı. Hatta bu yönde bir yol haritası belirlendi. Ancak dış baskılar, özellikle de ABD ve ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin girişimleriyle müzakerenin yönü tamamen İsrail'e çevrilmeye çalışıldı. Ancak bana göre bizim için önemli olan uzlaşı atmosferini yaratmak. Buna önem veriyoruz.
DK: Konuşmak istemiyorum dediniz ama yine de hataları sormak istiyorum. Nasıl hatalar yapıldı?
HM: Tabii hatalarla ilgili olarak, biz bazı hususlarda uzlaşmaya varmıştık. Her iki taraf olarak, ancak söz verilen bazı şeyler yerine getirilemedi. Uygulamada maalesef biz bu anlaşmaların yansımalarını görmedik. Burada yine söylemek istiyorum, detaylara çok fazla girmek istemiyorum. Ancak bu bölünme her iki tarafın aleyhine olan bir durum. Zaten uzun süren bir bölünme neticesinde her iki taraf da içine kapanmış, bir nevi karşı tarafa karşı bir boykot uygulamıştı. Bunun da psikolojik yönü vardı. Biz bu soğuk havayı da ortadan kaldırmak için bir takım adımlar attık. Bölünmenin en büyük göstergesi de her iki bölgede iki ayrı hükümetin olması. Hem Gazze'de hem de Ramallah'ta neden bir hükümet olmasın. Biz bir hükümet olması için çaba gösterdik ve göstermeye devam ediyoruz. Hatta Mahmud Abbas'ın hükümet başkanı olması konusunda da uzlaşıya vardık. Önemli olan buradaki psikolojik atmosferi pozitif yöne çevirebilmek. İsrail'in uygulamaları, Yahudi yerleşim yerlerini genişletmeye devam etmesi, bize karşı sürdürdüğü saldırılar, Mescid-i Aksa'yı ikiye bölme çalışmaları, sürekli tutuklamaların devam etmesi, Gazze'ye uygulanan abluka, Filistinlilerin içeride ve dışarıda takip edilerek cezalandırılması gibi uygulamalara karşı bizim aslında birlik olup, beraberce hareket edip, "dur" dememiz gerekiyor. Biz aslında bu atmosfere özlem duymaktayız.
DK: Yakın süreçte bir uzlaşı görebilecek miyiz? Bir umut var mı?
HM: Umut her zaman var. Zaten umut olmasaydı, çabalar da olmazdı, durmuş olurdu. Biz tabii uzlaşıya giden yolun açık olmasına önem veriyoruz. Dış müdahaleyi engellemeliyiz bu bağlamda. İçeride kendi aramızda, birkaç yıldan beri imzaladığımız anlaşmaları hayata geçirmemiz gerekiyor. Önemli olan demokratik yollarla bir seçim sandığının olduğu ve sonuçların da kabul edildiği bir süreci işletmemiz gerekiyor. Bizler kendi aramızda anlaşarak Filistin Özgürlük Hareketi şemsiyesi altında bir araya gelip, bu olumsuz etkileri ortadan kaldırmak ve her tarafı memnun edecek bir formülde uzlaşmayı arzuluyoruz. Çabalarımız da bu yönde. Bu anlamda umudun var olduğunu söyleyebilirim.
DK: Filistinliler arası uzlaşı konusunu son bir soru ile kapatmak istiyorum. Mısır'ın arabulucluğu ile yürüyordu bu müzakereler, darbeden sonra nasıl etkilendi?
HM: Mısır aslında önemli bir rol oynuyordu. Mısır'ın himayesinde yapılıyordu bu görüşmeler. Her ne kadar Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan ve diğer bazı Arap ülkelerin katkılarını görsek de. Bunu da unutmamamız gerekiyor. Tabii Mısır'da olup bitenlerin olumsuz etkileri oldu. Maalesef bu iyi atmosfer bir şekilde zehirlenmeye çalışıldı. Olaylardan sonra, istemediğimiz şekilde Gazze'ye dönük, suçlamalar oldu. Bizler hiçbir şekilde, Mısır'ın içişlerine hiçbir şekilde müdahale etmedik. Her zaman oradaki olayları, o ülkenin kendi şartlarında olabilecek şeklinde değerlendirdik. Bu bağlamda tabii ki, bizler dışarıdan bir yardım olmadan da uzlaşıyı gerçekleştirmeliyiz. Biz buna önem veriyoruz. Tabii bu arada yine de kardeş ülkelerden uzlaşı ile ilgili katkıda bulunmak isteyen varsa, bunu da seve seve kabul ederiz.
DK: Dün Başbakan Erdoğan ile bir görüşmeniz oldu. Bu konu mutlaka gündeme gelmiştir. Türkiye'nin arabulucluğu gibi bir durum söz konusu olabilir mi?
HM: Görüşmemiz sırasında bir çok meseleyi ele aldık. Bunlar içerisinde Filistinliler arası uzlaşı meselesi de vardı. Ama çok fazla detaylardan bahsetmedik. Çünkü şu anda atmosfer çok fazla da uygun değil. Türkiye'deki kardeşlerimiz her zaman bize yardımlarını göstermiştir. Özellikle iki tarafın yakınlaşması konusunda büyük çabalar harcamışlardır. Türkiye, Filistin davasına çok önem veren ve bunu da uluslararası arenada sürekli dile getiren bir ülke. Bu bağlamda da biz Türkiye'ye her zaman minnetar olduğumuzu ifade ediyoruz. Hali hazırda Gazze'de bazı çalışmalar devam etmekte, bir takım yapılar inşa edilmekte, güzel işler Türkler tarafından devam etmekte, ben burada sizin aracılığınızla, tüm Türk halkına ve Türkiye Cumhuriyeti hükümetine teşekkür etmek isterim.
DK: İsrail-Filistin görüşmeleri ile devam edeceğim. Mahmud Abbas görüşmeleri yürütüyor. Ama başından itibaren Hamas'ın bir karşı çıkışı vardı. Zamanında İsrail, Filistin topraklarını işgal etti, bu bir gerçek. Ama gelinen noktada, bir barışın olabilmesi için, iki tarafın karşılıklı olarak adım atması gerekiyor. İsrail'in de tabii bu anlamda Filistin devletini tanımak, Kudüs'ün statüsü gibi bazı konularda adım atması şart. Eğer adım atarsa, Hamas pozisyonunda bir değişikliğe gider mi?
HM: Filistin halkı barışı isteyen bir halk. Bir devletinin olmasını, işgal ve düşmanlığın da olmadığı güzel bir ülkede yaşamayı istiyorlar. Bu gayet doğal bir taleptir. Filistin halen mazlum bir halktır. Burada İsrail'in işgaline göz yuman ülkeler var. Biz bir defa bu müzakereleri kabul etmiyoruz. Bu müzakereler tek taraflı olarak sürdürülüyor. Bu müzakereler eşit güç dengesi ve eşit şartlarda yürütülmüyor. Tamamıyla, ABD'nin özellikle ABD Dışişleri Bakanlığı'nın ve yetkililerinin zorlamasıyla, Filistin yönetimine yaptığı baskı sonucunda, başlatılan bir süreç, burada Filistin yönetimine baskının söz konusu olduğu bir durumda bu müzakerelerin bir sonuç vereceğine biz inanmıyoruz. Netanyahu ve hükümeti her fırsatta Filistin'in bir devlet kurma hakkı olmadığını ve yurtlarından edilen Filistinlilerin geri dönme haklarının olmadığını söylemekte. Zaten tarih bize öğretmektedir ki, eğer bir ülkenizde işgal varsa, ve o işgali bertaraf etmek istiyorsanız, sizin de kullanmanız gereken bir güç kartınız olması gerekiyor. Şu an güç kartını kullanacak bir durum yok. Bu ortamda yapılacak her türlü müzakere sonucu Filistin'in aleyhine olacaktır. Biz bu süreci kabul etmiyoruz.
DK: Türkiye ile istişare içinde olduğunuzu biliyoruz. Özellike Mavi Marmara saldırısı sonrasında İsrail'den özür geldiğinde, Mavi Marmara davasına ihanet olarak görenler oldu. Nasıl yürüyor süreç?
HM: Burada yine Türk halkına Gazze'ye gelip, ablukayı kırmak için mücadele eden ve hayatlarını kaybeden vatandaşlara Allah'tan rahmet bekliyoruz ve bunu büyük bir takdirle karşılıyoruz. Tabii bu bir Türk kararı, İsrail'in özrünü kabul etmesi, kendilerinin verebileceği bir karar. Biz bu karara sadece saygı duymakla yükümlüyüz çünkü sonuçta Türkiye hükümeti kendi halkının çıkarlarını göz önünde bulundurarak, adımlarını atar. Bu konuda bizim söyleyebileceğimiz hiçbir şey yoktur. Şunu düşünmemiz gerekiyor, İsrail'in özrü Türkiye'nin onurlu ve dik duruşu sonucu gerçekleşti. Çünkü İsrail tarihinde özür dileyen bir ülke olarak bilinmez. Tüm tarafları kendinden zayıf olarak gördüğü için hiçbir zaman özüre yeltenmeyen bir ülke. Özür dilemesi bir olay. Bu Türkiye'nin ne kadar güçlü ve davasına sahip çıktığını göstermekte. Biz Türkiye'nin her zaman Filsitin'in yanında yer aldığını biliyoruz. Ancak Türkiye'nin alacağı siyasi kararlar, Türkiye'nin kendi meselesidir. Bizim bu anlamda görüş beyan etme lüksümüz yoktur.
DK: Son iki sorum. Arap dünyasını çok iyi tanıyan bir isimsiniz. Ortadoğu'yu, Ortadoğu'daki halkları çok iyi bilen bir isimsiniz. Arap Baharı'ndaki değişimler, dönüşümler, denge sarsılmaları sonrasında baktığınızda Türkiye'nin dış politikası nasıl görülüyor?
HM: Arap dünyasında son dönemlerde bir çok değişim ve dönüşüm yaşadığını, olayların devam ettiğini görmekteyiz. İsrail işgali devam etmekte. Daha önce ABD, Irak'ı işgal etti. Dış müdahaleler halen devam ediyor. Arap dünyası şu anda zayıflıktan, çaresizlikten biraz da muzdarip. Halkların onur, demokrasi, kalkınma, yolsuzlukla mücadele, şeffaflık gibi talepleri oldu. Bu bağlamda bir Arap Baharı süreci başlatıldı. Tabii bizler halkların bu talepleriyle ilgili olarak, saygı duyarız. Müdahalemiz söz konusu olamaz. Şu an çok karmaşık bir durumun da olduğunu söyleyebiliriz. Ben şuna inanıyorum ki, Türkiye başından beri çok ilkeli ve saygı duyulan bir pozisyon belirledi. Türkiye aslında bir takım değerleri, özgürlükleri, kalkınmasıyla, zaten kendini ispatlamış bir ülke. Kendisiyle çelişmesi mümkün değil bu bağlamda. Türkiye'yi fırsatçılığı, kısa vadeli hesapların olmadığı bir ülke olarak algılıyoruz. Sonuçta Türkiye arkasında bulunduğu değerleri her zaman savunan bir ülke. Bu şekilde savunmaya devam edecek diye düşünüyoruz.
DK: Son sorum, biraz kişisel olacak. Suikastten kurtulmuş bir isimsiniz. Sürekli suikast tehdidiyle yaşamak, ölüm tehditleri alıyorsunuz. Coğrafyanız kaderinizdir derler. Sizin Filistin davasına olan bağlılığını da biliyoruz ama Halid Meşal, "Keşke daha sakin bir hayatım olsaydı" diye hiç düşündü mü?
HM: Ben tabii kendi toprağında yaşayan herhangi bir Filistinli gibiyim. Sadece ben değil, her Filistinli bir sıkıntı yaşıyor, bir zorluk yaşıyor. Hatta Filistin içerisinde benden çok daha fazla zorluk yaşayan, ölüme maruz kalan, sürekli tehdit içinde yaşayan, çok daha zor hayatlar yaşayan Filistinli kardeşlerim var. Bu bir dava. Biz bu davanın bir parçasıyız. Bu adil davamızı da sonuna kadar savunmaya devam edeceğiz. 1948 yılından başlayan bir mücadele. Daha önce İngiltere'nin planlarıyla aslında 100 yıllık bir mücadeleden bahsediyoruz baktığımız zaman. Allah'a şükürler olsun ki, haklı gördüğümüz bir davada mücadele ediyoruz. Bu bizim için büyük bir onur, büyük bir şeref. Hayat sadece yiyip içmek, gezmek veya güzel bir yaşam sağlamak, bir refah içerisinde olmak değildir. Hayat, davanızın olması ve haklı olan davanız için mücadele etmek üzerine kurulur ve mana kazanır. Ben her zaman Cenab-ı Allah'a şükrediyorum. Bir Filistinli olduğum için şükrediyorum, bu davada yeraldığım için şükrediyorum, halkımın yanında olduğum için şükrediyorum. Siz kendi tarihinize bakacak olursanız, Türk halkı da büyük bedeller ödeyerek bir takım şeyleri elde ettiler. Eğer zevkü sefaya dalmış olsalardı insanlar, bunlar olmazdı zaten. Tarihi yazan insanlar, kendi zevkine düşkün olan insanlar değildir. Her zaman bir mücadele veren ve bedel ödeyenler tarihi yazarlar. Bu anlamda da onur sahibi olanlar da zaten onlardır. Ben kendi halkıma, Filistin'e, davama ait olduğumdan duyduğum mutluluğu burada da ifade etmek istiyorum.