Bilindiği ve görüldüğü gibi, zâlim İsrail, Filistin’li kardeşlerimizi vahşi şekilde soykırıma uğratıyor. Dünyadan yeterli tepkiler gelmiyor. İnsanlar bireyselleşmiş, duyarsızlaşmış ve dünyevîleşmiş.
Bu olaylar, Müslümanların dinlerinin emirlerini dinlemeyip tefrika içinde olmalarının, dünyevîleşip İslâm’a sahip çıkmamalarının bir sonucudur. Filistin’in ve tüm dünya Müslümanlarının kurtuluşu da, Müslümanların vahdet içinde ümmet olmalarıyla mümkündür.
Ya birleşeceksin, ya bir leşe döneceksin! Bir leş olmaktan kurtulmak için bir’leşmek, olmazsa olmaz şarttır. Bir Allah’a inanan tevhid eri müslüman, İslâmî ilkeler çerçevesinde Müslüman kardeşleriyle birleşmek zorundadır. Aynı dinin, aynı dâvânın insanı olan tüm ümmetle birleşmek dünyevî ideallerimizin başında gelmeli. Bütün bunlar için de Rabbimiz’le irtibatımızı sağlamlaştırmak gerekiyor.
Irak’ın, Afganistan’ın ve Filistin’in insanlık düşmanları tarafından resmen işgali bizi birleşip dayanışmaya zorlamıyorsa demek ki, biz de işgale uğramışız demektir. Bir ülke topraklarının işgalinden çok daha kötü olanı, gönüllerin ve kafaların işgalidir. Savaş, öncelikle, insanın içinde kazanılır veya kaybedilir. İşgal güçlerinin ajanı olarak faâliyet yapan uzaktan kumandalı medyanın, câhilî eğitimin ve çevre şartlarının oluşturduğu fitne ve fesadın mü’minlerin gönüllerini ve kafalarını işgali, onların birleşmelerinden başka yollarının olmadığını haykırıyor.
Mü’minler birleşip birer kova su dökseler, İsrâil’i sel alıp götürür, ama bundan önce, dünyevîleşip yahûdileşen iç dünyalarını arındırmak amacıyla suyu kendi temizlikleri için kullanmalıdırlar. İçimizdeki İsrâil ve Amerika ile savaşmadan dışımızdaki görüntüleriyle savaşmak mümkün değildir.
“Hep birlikte Allah’ın ipine (İslâm’a, Kur’an’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetlerini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmiş ve O’nun nimeti sâyesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklar ki, doğru yolu bulasınız.” (3/Âl-i İmrân, 103)
“Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ihtilâf ederek ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için pek büyük bir azap vardır.” (3/Âl-i İmrân, 105)
“Allah'a ve Rasûlüne itaat edin; birbirinizle çekişmeyin. Sonra korkuya kapılırsınız da rîhınız (rüzgârınız, gücünüz, devletiniz) gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (8/Enfâl, 46)
"Allah, kendi yolunda hepsi birbirine kenetlenmiş, yekpâre/tek parça ve müstahkem bir duvar/bina gibi, saf bağlayarak savaşanları sever" (61/Saff, 4)
“Cemaat rahmet, tefrika (ayrılık çıkarma) azaptır.” (Hadis-i Şerif; Ahmed bin Hanbel, 4/145, 278)
Başına taş yağmasını istemiyorsan, sen de buradan İsrail'e bir taş atmalısın! Atacağın taş İsrail’e yetişmiyorsa bil ki kabahat taşta değil, baştadır. Gücün yetmiyor, elinle taşlayamıyorsan, hiç olmazsa dilinle taşlamalısın İslâm’ın ve Müslümanların düşmanlarını. Ama sen mutlaka taşlamalısın zâlimleri.
Her müslümanın Filistin'deki kardeşleri için mutlaka yapabileceği bir şeyler vardır. Maddî yardım, toplantılara katılarak moral destek, mânevî yardımın en güzeli olan duâ…
Kudüs'ün, Mescid-i Aksâ’mızın kurtulması için çalışmak bütün müslümanlara farzdır, şarttır. Filistin'lilerin ve Allah'ın düşmanlarını düşman görüp onlarla mücadele etmeyenler, bizim dostumuz olamaz.
İsraillilerin ve Batılı dostlarının dini imanı paradır. O yüzden ekonomik cihada katılmalıyız. İsrail ve Amerikan mallarına karşı boykotu, İsrail, tarihin çöplüğüne atılına kadar sürdürmeliyiz. Ama, unutumamalıyız ki, şu an gösterebileceğimiz en iyi boykot, hayatımızdan Yahudi yaşayışına dair çirkinlikleri ve dünyevîleşmeyi çıkarmak olacaktır. Allah’ın yardımını bekleyenler, Allah’ın dinine yardım etmek zorundadır!
Hamas’ın ve intifâdanın unutulmaz liderlerinden şehid Şeyh Ahmed Yâsin öyle diyordu: “Allahım! Filistin konusunda sessiz kalan ümmeti Sana şikâyet ediyorum.” Filistin’li kız çocuğunun sesi hâlâ kulaklarımızda çınlıyor: Ârun aleykum: Utanın!” Peki, utanılacak bu durumdan kurtulmak, orayı kurtarma gayretiyle, kendimizi kurtarmak için ne yapılması gerekiyor?
“Gâyemiz Allah, önderimiz Rasûlullah’tır. Anayasamız Kur’an, yolumuz cihaddır. En yüce temennîmiz Allah yolunda şehîd olmaktır.” (Şehid Hasan el-Bennâ)
İslâm’ın zaferinin önüne, Mûsâ'nın denizi, İbrâhim'in ateşi veya Yusuf'un hapishanesi çıkmış, hiç önemli değil; ya geçeriz ya geçeriz!
Ekonomik savaş, günümüzde silâhlı savaştan daha az etkili değildir. Kur'an'da cihadla ilgili hemen her âyette, önce "mallarınızla cihad edin" ifadesi dikkat çekicidir. “Müslümanım” diyenler, çoğunlukla yahûdilere hizmet veren bankalardaki paralarını çekse, Ortadoğudaki petrol üreten ülkeler petrolü ambargo, fiyat ayarlaması vb. şekilde silâh olarak kullansa, müslüman halklar İsrail ve onun sömürgesi Amerikan mallarına boykot uygulasa... bırakın İsrâil denen yapay ülkeyi, ABD bile dünkü Sovyetler Birliği gibi teslim bayrağını çeker.
Her kaka kola İsrail için bir kurşun, her MC Donald hamburgeri, bir tank mermisi, her Amerikan ve Yahudi firmalarının sattığı bir ürün, bir Filistin çocuğunun ölümü demek. Bankalara ve özel sigortalara para yatıran müslüman, farkında olmasa da, İslâm’a ve müslümanlara savaşa katkıda bulunuyor, tâğut yolunda infakçı ve savaşçı oluyor. Kapitalistin de siyonistin de dini imanı para ve madde olduğuna göre, onlarla savaşın bir cephesi de ekonomik olmalı ve siyonizme hizmet edenlerin mallarını alarak, kurumlarıyla çalışarak İsrail silâhlarına kurşun taşıma ihânetini terk etmeliyiz. İnternet sitelerinden binlerce ses yükseliyor: "İsrail'in ve İsrail'e yardım edenlerin mallarını protesto edelim!" Ve uzunca marka ve mağaza listeleri sıralanıyor. Tercih ettiğimiz bir marka, bilinçli veya bilinçsiz, hangi safta yer aldığımızı ele veriyor: "İman edenler Allah yolunda savaşırlar, kâfirler ise tâğut (bâtıl dâvalar ve şeytan) yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarına karşı savaşın; şüphe yok ki şeytanın kurduğu düzen zayıftır." (4/Nisâ, 76). Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulur: "Kim bir zâlime yardım ederse, Allah Teâlâ, o zâlimi ona musallat eder."
İsrail de, işgal de içimizde. Beyinlerini ve gönüllerini, farkında olmadıkları küfrün her çeşit işgalinden arındıramayanlar, uzaklaştıkları mübârek yerleri hiç kurtaramazlar.
Cihadın maddî, mânevî, ekonomik ve hayâtî, her çeşidiyle, küçüğü-büyüğüyle, küçük ve büyük Mescid-i Aksâlarımızı kurtarmak için, küçük ve büyük İsraillere, içimizdeki ve dışımızdaki siyonistlere karşı tavrımızı netleştirmeli, görevlerimizi kuşanmalıyız.
İsrâil içimizde...
İsrail sadece Filistin’i işgal etmiş değil, işgalin kapsamı çok daha geniş! Bir bak çevrene, göreceksin.
Haber ajansları ve medyadaki ağırlıkları, sanat ve özellikle sinemadaki etkinlikleri, Mason locaları, Rotary ve Lions klüpleri, uluslararası nice teşkilatları, kendi ideallerine hizmet eden tâğutî rejimler ve her ülkedeki işbirlikçileriyle İsrail her şeyiyle müslümanların içinde!
Gönüllerdeki yahudiliğe savaş ilân edip içimizdeki işgali kaldırmadan, dıştakine tavır almak mümkün değildir.
Dışımızdaki İsrail’den daha tehlikeli olan, içimizdeki Siyonist ve kâfirlerdir. Kalp ve kafamızdaki, el ve dilimizdeki küfürdür dünyamızı perişan, âhiretimizi zindan edecek olan.
Müslümanlar olarak fert fert yapabileceğimiz fazla bir şey yok diye düşünebilirsiniz. Biz, yine de yapabileceğimizi yapalım. Esas iş, devletlere düşüyor. Müslümanların yaşadığı ülkelerin yöneticileri, öyle kınama sözleriyle sadece halkı avutmuş ve Filistin meselesini seçime âlet etmiş olurlar. Türkiye dışındaki teröristlere “onlar Türkiye’ye saldırmadan biz saldıralım” diyerek nasıl bulundukları ülkelere uçaklar gönderiyor, savaşlar yapıyorlarsa; aynen onun gibi “İsrail İslam’a saldırırken biz seçim nutukları atamayız. Sadece kınamakla bir şey halledemeyiz.” demeleri gerekiyor. Bu sözün açılımı olarak; İsrail’le yaptıkları 50’nin üzerinde anlaşmayı yok saydıklarını ilan etmeleri gerekir. Tüm elçilikleri boşaltmaları ve artık İsrail’i devlet olarak tanımadıklarını ilan etmeleri icap eder. Mavi Marmara mücadelesini sattıklarını kabul edip yeniden o meseleyi gündeme getirmeleri gerekir. Onlarla ticari ilişkilerini bile tümüyle kapatıp onlara ambargo uygulamaları lâzımdır. Bunların hiçbirini yapmayacaklar ve sadece halkın gazını almak için beylik laflar edinecek ve olay unutulup gidecek...
Ortadoğudaki müslüman kıyımına bakıp “sıra bize de gelecek” diyenler de, bilsinler ki; onlar bizim kardeşimiz ve sıra bize çoktan gelmiş. Onları ümmetin parçası olduğu halde, kendimizden, bizden saymıyorsak, safımızı kontrol etmek durumundayız.
Son vahşi olaylar bir kez daha gösteriyor ki, insanlık İsrail eliyle hızla dünya savaşına doğru sürükleniyor. Kıyâmet savaşının sirenleri çalıyor. Planlarımızı, hazırlıklarımızı buna göre yapmak, yaşantımızı ufukta gözüken bu geleceğe göre gözden geçirmek zorundayız. İnsan, müslümanca yaşayamıyorsa, müslümanca ölmenin yolunu mutlaka bulabilir, bulmalıdır. Bazen yerin altı, yerin üstünden daha güzeldir.
Vahdet halinde dünya müslümanları gerçekten kıblelerine yönelip kıyâma durunca, bu işgal ve zulümler, yerini fethe ve güzel bir dünyaya kısa bir anda bırakacaktır.
Ölümden korkan tüm materyalistleri, yahûdileri, beşerî ideoloji mensuplarını ancak ölümden korkmayan şehâdete can atan yiğitler korkutabilirler. Biz, Filistin’de düşmanını tanıyıp ona karşı bulabildiği taşla da olsa cihad edip şehid olan, ölümsüzleşen Filistinlilere acımıyoruz. Esas acınacak insanlar, dostunu düşmanını tanımayan ve düşmanını dost zannedenlerdir.
Yarın tarih kesinlikle yazacaktır: “Sapan taşları canavar tankları yendi.” Dünkü tarihin yazdığı gibi: Ebâbil kuşlarının taşları, azgın filleri yendi.
Yarınki dünya, İsrail ve Amerika karşıtlarının olacaktır, yarınki âhiretin onlar için olduğu gibi. Müslüman safını seç!
Allah’ım! Bizi, azâba hak kazanmış kimselere senin dünyevî azâbını tattırmaya memur eyle!
Ey Muntakîm olan Allah! Bizi intikamı hak edenlere karşı görevli kıl.
Dünyevîleşmeye, gâvurlaşmaya, yahudileşmeye giden yolu bırakıp, kendilerine nimet verilen peygamberlerin, sıddıkların, şehid ve sâlihlerin yolunu takip eden ve Allah için her imkânıyla cihad edenlere selâm olsun!