İstanbul sözleşmesi kaldırılacak mı, çekilecek miyiz?

Abdurrahman Dilipak

Sanıyorum, İstanbul sözleşmesinin sorunlu maddeleri ya değiştirilecek ya da bu sözleşmeden çekilecek.

Burada iki hassas nokta var. Çok iyi bir hazırlık yapılması gerekiyor. Sözleşme, sözleşmenin bütün ekleri, raporları, gölge raporları, referansları, atıf yapılan yerler, ilişkilendirilmiş veri kaynakları, dayandığı kavram ve kurumları, kaynak, yöntem ve gaye, kelime kelime okunarak kapsamlı bir çalışma yapılmalıdır ve bunu hukuki, siyasi boyutu ile detaylıca incelemek ve toplumla müzakere ederek birkaç ayda hazırlamak da çok kolay bir hadise değil.

Hazırladığınız teklife, taraf ülkeler ne kadar zamanda cevap verecek?.

Aslında taraf ülkelerin masasına böyle kapsamlı bir çalışma sunmak, oralarda da bu endişe ve fikrin uyanıp tartışılması açısından çok iyi olur. Ancak bu metin uluslararası bir sözleşme. Ve bu istenmeyen maddeyi sözleşmeye dahil eden uluslararası çok güçlü bir lobi olduğunu unutmayalım.

Konu tek başına hukuk ve siyaset konusu değil. Bu konu “Uluslararası sistem”in “Yeni Malthusçular”ın uzun zamandır üzerinde çalıştıkları “Yeni Normal” hareketinin bir parçası olan Global “The Great Reset” senaryosunun bir parçası. 5G, NEOM, Starlink, Neurolink, Humonoid senaryosunun bir parçası bu olay. Onun için bunu tek başına akademik açıdan hukuk, siyaset, mevcut teolojik akılla anlayamaz ve çözülemez diyorum. Burada filozofik bir duruş, derinlemesine bir İlahiyat, akademik bilgi, ahlak, fütüristik bir bakış açısı ile “Global reset”in derin gerçeğini, arka planını bilmek gerekiyor. Onun için istihbari bilgiler de işin içinde olsun diyeceğim ama, bu “global reset”in mimarlarının komplolarının memleketimizde kolayca hayata geçirildiğini gördüğümde kendimi pek huzur içinde hissetmiyorum. 

Bu sorunu çözmek isteyen iyiniyetli politikacılar ve hukukçular olduğunu biliyorum, ama ben işin bir başka boyutuna dikkat çekmek istiyorum. Sonunda bu yol denenecekse denecek. Kaderin çizdiği yolun dışında bir hayat yok, biliyorum. O yol bizim imtihanımız olacak. Bu yolda ilerlerken, ben de düşünce, endişe ve umudlarımı ifade edeceğim. Bu da benim kişi (BİREY değil) olarak dini, ahlaki sorumluluğum, bir yazar olarak ülkem ve halkıma namus borcumdur.

Biz bu sözleşmede değişiklik teklif ederken, bunu canhıraş bir şekilde savunan birilerini göreceksiniz. Hatta birileri devreye girerse;  Mısır, Suudi Arabistan, BAE gibi ülkeler bu sözleşmeyi imzalamamışsa imzalayıp, bize karşı da savunabilirler. Birileri sessiz kalacaktır. Sözleşmeyle ilgili değişiklik tartışmaları yapılırken birileri cevap vermeyecek, masada tutacaktır. Eğer bu yol denenecekse, makul süre şartı ile bu değişiklik talebi dile getirilmelidir. “Şu kadar zaman içinde bize olumlu cevap verilmezse, biz çekiliyoruz” denmelidir. Zaten bir de geri çekilme süreci var.

Bakın, madde değil, “Kelimeler / kavramlar” ile bile uğraşmanız gerekecek. GRAVIO’nun izleme, denetleme ve yaptırım yetkisi devam ettiği sürece bu kavgalı bir evliliğe benzeyecektir. 6 ay bir güz gidip, bir arpa boyu bile yol almadan başa dönerseniz, ya da yeni tartışmalı bir metne imza atarsanız, bu bir felaket olur. Kapsamlı bir “bildiri ve çağrı” ile geri çekilirsek, eğer “İstanbul sözleşmesi” kendini yenilerse ve biz de uygun görürsek geri döneriz. Değiştirmezlerse kendi yolumuza devam ederiz.

Bu sürecin bu şekilde devam etmesi halinde, süreç devam ederken uygulamalar devam edecek, yakınmalar da tartışmalar da..

Değişiklik talebine ilişkin metnin oluşturulması da öyle çok kolay değil. Şeklen sorunun çözülüyor(muş) olması uygulamada aynı sonucu doğurmayabilir. Biz bunu mevcut medeni kanun uygulamasında da görüyoruz. Şunu unutmayalım, sorun sadece İstanbul sözleşmesinden ibaret değil. İstanbul sözleşmesini gözümüze çok yaklaştırınca, arkasında CEDAW ve LANZAROTE’yi görmüyoruz. Bu cinayetleri de görüp ona da çözüm üretmemiz gerekiyor. Yeni düzenleme bu konuyu da öncelikle ve özellikle değerlendirmelidir. Tek başına “nitrik asit” ve “gliserin” çok masum maddeler. Ama bir araya getirir ve ani şiddet uygularsanız patlar. Siz İstanbul sözleşmesinden çekilin, aynı sonuçları CEDAW üzerinden size dayatacaklardır. Tekil olarak baktığınızda ve düz bir okumayla Lanzarote’de de bir sorun göremeyebilirsiniz. Lübnan limanındaki tarım gübresi amonyum nitrat gibi farklı bir yorumla, farklı bir süreçte patlatılabilen şeyler bunlar. Bir gümrük teknisyeni, bir ziraat teknisyeni, evrak üzerinden takiple bunu görmeyebilir. İşte bizimkiler de 5G’de gizli “bomba”yı görmüyorlar. İlaçtaki, gıdadaki “HADES”i görmüyorlar. Hani derler ya “Cehaletin bu kadarı ancak eğitimle mümkündür”. Çünkü birileri, o “hakikat”i görmemek üzere eğitildiler ve artık gözleri var görmüyorlar, kulakları var duymuyorlar, kalpleri var hissetmiyorlar.

Rahmetli nenem öyle derdi: İstenmeyen aş, ya karın ağrıtır ya baş! Bu sözleşme ile fazla yüzgöz olduk. Bu sözleşme artık bir “günah keçisi”.. Bu halının altına çok şey süpürüldü. Niyet de salih değildi. Daha fazla zaman kaybedilirse, konu daha da içinden çıkılmaz bir hale gelebilir. Kaçtığımızı sandığımız şeye doğru koşmuş oluruz. Ben “çekilelim” derim. Biliyorum bu sözleşmeden çekilince her şey düzelmiş olmayacak. Daha mevcut yasada köklü değişiklikler yapmak gerek. Başka sözleşmeler var. Uzun bir sürecin başındayız. Bu süreci daha da uzatacak, kulağa makul gibi gelen işlerden uzak durmak gerek diye düşünüyorum. Bir hatırlatmada bulunayım: Bu sözleşmeden hemen çekilinmez ise ve hatta değişiklik talebimizi kabul ettiler diyelim, sorun çözülmezse, bu işin müsebbibleri olarak görülecek siyaset, bürokrat ve akademisyenler hedef tahtası olacaktır! Bu iş sadece siyaset ve yasa yoluyla düzeltilecek bir mesele değil. Cami, aile, media, STK, sermaye, mektep.. topyekûn bir seferberlikle zaman içinde bu felaketi bertaraf edebiliriz. 

Selâm ve dua ile.