Itri’nin Tekbiri

Merve Kavakçı

Alex Inkeles ve David Smith adlı sosyal bilimcilerin modern olma adı altında theorize ettikleri modern adam, modernitenin bugünkü kısır döngüsü kadar çıkmazına da işaret eder. Inkeles ve David’in amacı bu değildir aslında. Onlar modern adamın oluşumuna ışık tutarak bu çerçevede bir teori geliştirmek ve modern olmak için şunu şunu yapmak gerekir diye bir formülasyon ortaya koymak isterler. Üzerinde çalıştıkları altı gelişmekte olan ülkelerin incelemesi onları modern adamın kreasyonu sonucuna götürür. Onlara göre modern bilinçli katılımcı vatandaş demektir, kişisel etki alanı olan demektir, geleneksel güçlerden arınmış demektir ve yeni tecrübelere açık demektir. Bu da, onlara göre, sanayileşmişliğini tamamlamış batılı ülkeler demektir. Adeta yutulmak üzere hazırlanmış hap gibi, tablet gibi bir şeydir bu. Bünyesine alan modernleşecektir. Bu durumda yeniliklere açık olmayan modern mi olmayacaktır, kişisel etki gücü olan herkes ille de modern de mi olmuş olacaktır, gelenekselliğe bağlılık sağlayan modernitenin hışmına mı uğrayacaktır gibi çıkmaza götüren sorular teorinin temelde ne denli problemli olduğuna da bir ispat niteliğindedir.

Hal böyleyken Inkeles ve Smith’in eleştirdiğimiz yüzeysel modernlik okumasına parmak ısırtacak nitelikte bir modernlik ve daha doğrusu modernlik-li-lik anlayışı ki ben buna batılılaşma da demeyeceğim, batılaştırma da demeyeceğim, batılaştırılma da demeyeceğim, modernlik-li-lik demekte ısrar edeceğim, bizde de mevcuttur. Taklidi, bugünkü gençliğin anladığı dilden ifade edecek olursak kopyala-yapıştırı bile yarım kopyala, kopyaladığını da doğru dürüst yapıştırmadan daha da yarım yapıştır, sonuç olarak da neredeyse dörtte bir kopyala anlamına gelen bir şekilde gerçekleştiren içimizdeki batıcılar çoğu zaman ne batılı, ne doğulu, aralarda bir şeyli tuhaf oluşumlara sebebiyet vermişlerdir.

Bundandır ki; kimlik krizi yaşayan, nerelisiniz diye sorduğunuzda köyceğizinden bahsetmesini istediğinizi sanan, kendini ne doğuya sığdırabilen ne batılı olmayı içine sindiren kafaları karışık nesillerle dolu bir toplumuz. Anne çocuğunu tanıyamıyor, anneanne ile torun binlerce kilometrelik mesafenin iki ucunu temsil ediyor, dil dil değil, kıyafet kıyafet değil, benlik ve hiçlik duygusu ise hiç yerinde değil.

Bu durumla en esaslı mücadele, insan hayatını şekillendiren bütün katmanlar çerçevesinde başlatılacak bir öze dönüş sürecidir. İşte tam da bunu başarmaya çalışıyor hükümet. Ebediyete yolcu ettiklerimizi Chopin’le değil de Rabbin adını anarak hem de kendi bestemizle hem de Itri’mizle. Tali gibi algılanabilecek önemli bir adım. Rahmetli dedeciğim, İstiklal Savaşı gazisi İbrahim Ethem Güngen, Hakk’a yürüdüğünde Allah’ın adının anılmadığı bir töreni kabul edemeyeceğimiz için resmi töreni ailecek istememiş, dinimize uygun bir cenaze merasimini tercih etmiştik. Itri’yi bize yeniden hediye edenlerden Allah razı olsun… Ne iyi düşünmüşler.

yeniakit