Gündemde o kadar çok mevzu var ki, "birine" değinsem, "diğerleri"nin aktüalitesi geçecek... Onlara sıra gelse, bu defa "yenileri" bekleyecek... O halde, bir "gündem potburisi" yapıp, hepsine birer kanat çırpıp, geçelim...
EMİNE ÜLKER"İN HAKİMİ!
Öncelikle "YARSAV"lı hakim"den başlayalım söze... Bugün, 1. sayfamızda sürmanşetten verdiğimiz haberde de okuyacağınız gibi; bir "hakim"le değil, "militan"la karşı karşıyayız!..
Olayı biliyorsunuz:
Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak"ın eşi Avukat Zübeyde Kamalak, Ankara Adliyesi"nde "başörtülü" olarak girdiği duruşmadan çıkarıldı.
İşte bu olaydan sonra, "kim bu hakim" diyerek yaptığımız araştırmada öğrendik ki, Zübeyde Kamalak"ı duruşmadan atan Ankara 2. Aile Mahkemesi Hakimi İlhan Kadıoğlu, bir "YARSAV üyesi"dir!..
Peki, n"ooluyor YARSAV"lı olunca!..
N"oolacak, CHP kurmaylarından Emine Ülker Tarhan"ın dediği oluyor!..
Hatırlarsınız; CHP"nin YARSAV"dan transfer ettiği Emine Ülker Tarhan, 2011 yılının Aralık ayında internete düşen "ses kaydı"nda diyordu ki;
"HSYK"da verimli olacak adama ihtiyacımız yok bizim... Bize, orada dik duracak adam lâzım!.. YARSAV"ın haklarını koruyacak, yani YARSAV"IN MİLİTANI olacak adam lazım bize!. Başka bir şeye ihtiyaç yok!!!"
Hakim İlhan Kadıoğlu, "YARSAV"ın militanları"ndan biri midir bilmem; ama Danıştay"ın, "başörtülü avukatların görev yapmasına imkân veren kararı"nı takmayıp, "keyfî" karar vermesi onu gösteriyor ki, tavrı "militanca"dır!..
Bunun gereğini de,
Herhalde HSYK yapacaktır!..
ALMAN"IN FAŞİSTLİĞİ!
Olayın bir boyutu böyle...
Gelelim bir başka boyutuna!..
Malûm; Almanya"da, 17 Nisan"da bir dâvâ başlayacak... 2000-2007 yılları arasında faşist Nasyonal Sosyalist Partisi Yeraltı Terör Örgütü tarafından 8"i Türk, 10 kişinin öldürülmesiyle ilgili, 17 Nisan"da başlayacak dâvâ daha başlamadan tartışılmaya başlandı.
Tartışılıyor, çünkü; Bavyera"da başlayacak o dâvâya "Türk basın mensupları alınmayacağı" gibi, "Türklerin temsilcileri" ve hele hele "Türkiye Büyükelçisi ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı ve üyeleri de alınmayacak!"
Neymiş efendim;
"Yerleri dar"mış!.
Hep öyledir ya;
"Oynamaya" gönlü olmayan gelin, "Yerim dar" dermiş ya... Yerini genişletince de "Yenim dar" dermiş ya, Alman mahkemesinin tavrı da, o hesap!..
"Yerim dar!"
Ulan, sen orada "8 Türk"ün dâvâsı"nı göreceksin!.. 8 Türk"ün dâvâsını "Türk yetkililer ve Türk medyası" takip etmeyecek de, kim edecek?..
Bu bir "saçmalık" değilse, nedir?..
Konu, Alman gazetelerinde de manşetten gündeme getirilmiş ve tepki gösterilmiş...
Tepki gösterenlerden biri de Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ"dı ve dün yaptığı açıklamada diyordu ki;
"Herkes bu mahkemeden adalet bekliyor... Hakkın yerini bulmasını bekliyor. Mahkeme de ona göre yargılamayı yapıp neticelendirmesi lazım. Ama mahkeme, dâvâyı takip etmek için Almanya"dan sadece 50 tane medya temsilcisini alıp, bu davanın mağduru, tarafı olan Türk medyasını, Türklerin temsilcilerini, Türkiye büyükelçisini, TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı ve üyelerini almaması mahkemenin tarafsızlığına, mahkeme hakimlerinin tarafsızlığına gölge düşürmüştür...
Böyle bir şey olabilir mi? 50 tane Alman medyası alıyorsun, bir tane Türk medyası almıyorsun. Bunun adaletle, hakla, objektiflikle bir izahı mümkün mü?
Kabul edilebilir bir şey mi?..
Çok açık bir ayrımcılıktır, bu çok açık şekilde mahkemenin hakiminin subjektif, yanlı, taraflı tutumudur... Biz bu tutumu hukuk devletine yakıştırmadığımızı, bu tutumun doğru olmadığını her defasında ifade ettik... Umarız mahkeme buradan döner."
Sayın Bekir Bozdağ, yerden göğe haklıdır... Bavyera Mahkemesi"nin kararı gerçekten de "ayrımcılık" ve hatta "faşistlik"tir!..
"Neonaziler" ne kadar "faşist" ise, Alman mahkemesi de o kadar "faşist"tir.
Ama yine de yadırgamamak lâzım... Adamlar, nihayetinde "gâvur"dur ve elbette "gâvurluk"larının gereğini yapacaklardır!..
YA ANKARA NE YAPIYOR?
Peki, "bizimkilere" ne demeli?..
"Alman hakimler"in yerinde ben olsam, kendilerine "tepki" gösterenlerin karşısına dikilir ve derdim ki;
"Bizler, Türklerle ilgili bir dâvâda Türk yetkilileri almadığımız için faşistlikle suçlanıyoruz... Tamam da, Ankara"da başörtülü avukatı duruşma salonundan atan Türk hakime niye tepki gösterilmiyor?.. Hadi biz, yerimizin darlığı gibi, saçma bir bahane bulduk, peki Ankara"daki hakimler, dâvânın avukatına da mı yer bulamadı?!?..
Bizim yaptığımız faşistlik ise, Ankara"daki hakimin yaptığı ne oluyor?.. Hadi biz gâvuruz ve tıynetimizin gereğini yapıyoruz, peki Ankara"daki hakim neyin nesi, kimin fesi oluyor?!?"
Dedim ya; "Alman hakimler"in yerinde ben olsam, aynen böyle derdim.
Sayın Bekir Bozdağ, Alman hakimlere tepki göstermekte son derece haklıdır... Ama, gerçek şu ki; bizim "bazı hakimlerimiz" de, Alman hakimlerini aratmaz!..
Bir hatırlatayım dedim...
İZMİR"İN KIRAÇ VALİSİ!
Gelelim İzmir Valisi Cahit Kıraç"ın "işgüzar"lığına!..
Olayı biliyorsunuz...
İzmir Valisi M.Cahit Kıraç"ın talimatı doğrultusunda Vali Yardımcısı Ardahan Totuk imzasıyla bağlı birimlere gönderilen genelgede, kılık-kıyafet yönetmeliğine uymayanların tespit edilerek kendilerine bildirilmesi isteniyor.
Vali Bey bununla da kalmamış ve "fişleme"lerden elde edilen bilgileri Cumhuriyet Başsavcılığı, Bölge İdare Mahkemesi, Ege Ordu ve Garnizon Komutanlığı ile de paylaşmış.
Yani, demek istemiş ki;
"Ben fişledim, siz de deftere işleyin ki, kayıtlar sağlam olsun da, karambole gelmesin!"
Vali Bey, dün bir açıklama yapıp, demiş ki; "Yapılan, rutin bir işlemdir!"
Bunun neresi rutin?.. Bunu Putin yapsa rutindir ama, "hak ve özgürlüklerin genişletildiği" bir Türkiye"de hâlâ "fişleme" yapmak, tam da "Vali Bey"in soyadı"na uygun bir tavır olmuştur!..
Bu topraklarda "demokrasi ve özgürlükler yeşerirken", anlaşılan o ki, Cahit Bey"in bulunduğu topraklar "Kıraç"tır!.. "Kıraç toprak"ta da; bırakın "demokrasi ve özgürlüğün yeşermesi"ni, bir "ot" bile yeşermez!..
"Kıraç Vali"ye sormak lâzım;
"Kılık-Kıyafet genelgesi konusunda bu kadar duyarlısınız da, meselâ Şapka Kanunu"nu niye takmıyorsunuz?.. Devlet memurlarının şapka giymesini mecbur eden bir kanun var ama hiç kimse bu kanunu takmıyor!.. Vali Bey de takmıyor!.. Ama, genelgeye gelince hemen başlıyor fişlemeye!..
Söyleyin Vali bey;
Öncelik kanunda mıdır,
Yoksa genelgede mi?"
Ne yalan söyleyeyim;
Genelkurmay eski Başkanı Emekli Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu; bir zamanlar "28 Şubat bin yıl sürecek" demişti de, son yıllardaki demokratik atılımlardan sonra, geçenlerde demiştim ki;
"28 Şubat 1000 yıl sürerdi sürmesine de, Erdoğan Sıfır"ları atmasaydı!"
Şimdi ise, şüphedeyim!..
Acaba, "28 Şubat" Vali Cahit Kıraç"ın İzmir"inde devam mı ediyor?!?..
1 İYİ, 1 KÖTÜ HABER!
Hani, adamın biri, muhatabına; "Sana bir iyi, bir de kötü haberim var" demiş de, adam; "Önce iyi haberi söyle" demiş ya, benim de bir "iyi", bir de "kötü" haberim var...
Ama, önce "kötü haber"i vereyim:
"Afyon Valisi İrfan Balkanlıoğlu, kentte, park, bahçe, piknik alanı gibi kamuya açık yerlerle otomobillerde içki içilmesini yasakladı. Gerekçe, kamu güvenliği ve huzuru sağlamak... Ne var ki; Afyonkarahisar İdare Mahkemesi, il sınırları içerisinde açık alanlarda içki içilmesini yasaklayan 27 Nisan 2012 tarihli Valilik genelgesini iptal etti..."
Şimdi de "iyi haber"e bakalım:
Gazetelerdeki haberler şöyleydi:
"10 yıldır AK Parti eliyle gelmeyen şeriat, CHP eliyle gelecek... Beyoğlu"nda içkili mekanlara yapılan masa kaldırma operasyonundan sonra, geç saatlere kadar içki içenlerin çevreye verdiği rahatsızlıktan dolayı bir önlem de Kadıköy"de alındı.
CHP"li Kadıköy Belediyesi, ilçe merkezinde içkili mekanların kapanış saatini 24.00"e, tekel bayilerinin kapanış saatini ise 22.00"ye çekti.
Uygulamanın gerekçesi ise mahalle sakinlerine verilen rahatsızlık... Belediye, Kadife Sokak"taki eğlence mekanlarının önlerindeki masalarda sınırın aşılması ve gece yarısı tekel bayilerinin açık hava işletmelerine dönmesiyle mahalleliye verilen rahatsızlık üzerine böyle bir uygulamaya gitti."
SELAMİ ÖZTÜRK"E TEBRİK
Afyon Valisi"ni ve Beyoğlu"nun AK Partili Belediye Başkanı"nı "İçki özgürlüğümüzü elimizden alıyor" diyerek hedefe koyanlar, herhalde "CHP"li" olduğu için, Kadıköy Belediye Başkanı Selâmi Öztürk"e pek ses çıkarmasalar da, şahsen ben, Selâmi Öztürk"ü tebrik ediyor, kararını destekliyorum...
Öyle ya;
"İçmek" senin için bir hak olabilir ama milletin kapısının önüne "sıçmak" asla hak olamaz!..
Şu hâle bakın;
Adamlar, Barlar Sokağı"nda başlıyorlar içmeye... Sonra da, evlerin giriş katlarındaki "merdiven"lere oturup, oraları "meyhane"ye çeviriyorlarmış!..
Adam veya kadın, ya da bir genç kız, saat 23.00-24.00"te evine gelse, içeri giremiyor!.. Çünkü, merdivenler, "sarhoşların işgali"nde!..
O merdivenleri sadece "oturmak" için kullansalar yine iyi...
Bir de;
"İçip içip sıçıyorlarmış" iyi mi?..
Evet, evet;
Merdivenleri "meyhane"ye çevirdikleri, orada "kavga ve gürültü" çıkardıkları, sokak sakinlerini rahatsız ettikleri yetmiyormuş gibi, bir de merdivenlere "kusuyorlar, işiyorlar" ve hatta "sıçıyorlar"mış iyi mi?..
Kadıköy"ün "çağdaş ve ilerici" sakinlerinin burnu "boklu dere"ye dönüşen "Kurbağalıdere"den yayılan "bok kokusu"na alışmış olsa da, evlerinden çıkışta "boka basmak"tan bıkmış, usanmışlar!.. Bu yüzden de; "sarhoşlar merdivenlere oturmasın" diye, evlerinin önüne "demir bariyerler" yaptırmışlar!..
Şikâyetler artınca da, CHP"li Belediye Başkanı Selâmi Öztürk karar almış;
"Saat 22.00"den sonra içki satışı yasak!.. Saat 24.00"ten sonra da bar ve meyhaneler kapatılacak!.. Zira; birinin özgürlüğü, bir başkasının özgürlüğünün başladığı noktada biter!"
Günahım kadar sevmesem de;
Bu kararından dolayı CHP"li Belediye Başkanı Selâmi Öztürk"ü kutluyorum...
Öyle ya;
İçen içer, karışamayız!.. Ama, hiç kimsenin "merdivenlere sıçma" hakkı olamaz!..
CHP"li Selâmi Öztürk"ün, Kadıköy halkı için gösterdiği bu hassasiyet, dilerim "CHP"li Bakırköy Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen"e de bir ibret dersi olur!..
Ve yine, dilerim ki;
"Türk Milleti Adına" kararlar veren "hakim"lerimiz de, "milletin kılık-kıyafeti"ne saygı göstermeyi öğrenir!..
Unutmayalım, burası Türkiye!.. Devlet Bey"in tehlikesiz ve sorunsuz sözleri!
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Bursa"da bir "miting" yapmış ve "Vur de vuralım, öl de ölelim" sloganları atılınca; "Merak etmeyin, onun da zamanı gelecek" diye cevap vermişti ya, Başbakan Tayyip Erdoğan da; CHP ve MHP"nin sırf "çözüm gelecek" diye çılgına döndüklerini ve hatta "kudurduklarını" söylemişti ya, işte bu söz Devlet Bey"in ağırına gitmiş... Dün yaptığı yazılı açıklamada demiş ki; "Başbakan"ın bu haftaki grup toplantısında partimizi ve Bursa Kuruluş mitingimize katılan milli vicdanları hedefine alan bazı değerlendirmeleri aklın ve havsalanın almayacağı kadar tehlikeli ve sorunlu bulunmuştur."
Şu hâle bakın; "Vur de, vuralım" diyenlere "Onun da zamanı gelecek" diyen Devlet Bey"in sözleri "sorunlu" olmuyor ama Başbakan"ın sözleri "tehlikeli ve sorunlu" oluyor!..
Devlet Bey, ilk önce "Kuruluş" adını verdiği ve "seri cinayetler"i hatırlatan "seri mitingler"i bir sorgulamalıdır... Zira, benzeri mitingleri, evet "Cumhuriyet Mitingleri"ni geçmişte de "Ulusalcılar" yapmıştı!..
Cumhuriyet gazetesi "Tehlikenin farkında mısınız" kampanyası açmış, "Ulusalcı"lar da "Cumhuriyet mitingleri"ne abanmıştı!..
"Kuruluş" mitingleri bana "kaos" amaçlı o mitingleri hatırlatıyor!..
yeniakit