Herhalde hatırlarsınız... Bir zamanlar, İstanbul"da trafik o kadar "yoğun"du, o kadar "kilitlenmişti" ki, "15 dakikalık" bir mesafeye, ancak "birbuçuk saatte" gidilebiliyordu... Bazı günler, bu süre "3-4 saate" kadar çıkıyordu...Öyle ya, bu ülkede "başörtülüler" de yaşıyor!..
İşte o günlerde, bir "teklif" gelmişti gündeme... Deniliyordu ki;
"Tek-çift plâka uygulamasına geçelim... Plakalarının sonu tek olan araçlar bir gün, çift olanlar da ertesi gün trafiğe çıksın... Çünkü, İstanbul"un yolları, bu kadar aracı kaldırmıyor!"
Teklif, ciddi ciddi tartışıldı.
"Olur"du, "olmaz"dı derken, bir "teklif" daha geldi gündeme:
"Birbirlerine yakın oturan kişiler, aynı otomobille yola çıksınlar, gidecekleri yere birlikte gitsinler... Böylece, 2 veya 3 otomobil trafiğe çıkmamış olur, yollar rahatlar!"
Bu teklifi daha ileri götürüp, şöyle diyenler bile olmuştu:
"Bir otomobilde tek kişi varsa, onu cezalandıralım... Ceza vermezsek, trafik keşmekeşini durduramayız!"
TEK-ÇİFT PLAKA DAYATMASI!
Evet, fazla ırak değil, henüz "13 yıl öncesinde" yani 1998"de bunları konuşuyor, bunları tartışıyorduk.
Dönemin İstanbul Valisi Erol Çakır, tek-çift plaka uygulamasında ısrarlıydı... Bu ısrarını da, şu gerekçeye bağlıyordu:
"İstanbul"da 2 milyon araç var... Günde 500 araç trafiğe giriyor... Tek çözüm, tek-çift plâka uygulaması!.. Yollar, 2 milyon aracı kaldırmıyor!"
Erol Çakır, bir "28 Şubat Valisi" olduğundan, elbette "çözüm" üretmiyor, tek çözüm olarak "yasakçılığı" görüyordu...
24 Ağustos 1998"de diyordu ki;
"Bu, tek-çift plaka uygulaması değil. Ricamız, son rakamı 1-2 olanların Pazartesi, 3-4 olanların Salı, 5-6 olanların Çarşamba, 7-8 olanların Perşembe, 9-0 olanların da Cuma günü araçlarını bırakmaları."
Ve, geldik 2001"e...
Henüz "28 Şubat Süreci"ne destek veren gazeteler, "tek-çift plaka uygulaması"na, yani "Vali Çakır"ın yasakçı uygulaması"na destek veriyor ve diyorlardı ki;
"Biz, bu yasağı sevdik!"
Haberler şöyleydi:
"Vali Erol Çakır, bu proje ile İstanbul trafiğinin rahatlayacağını söyledi. Çakır, "Özel otomobiller Boğaziçi Köprüsü"nü haftanın bir günü kullanamayacak. İlerleyen günlerde başlayacağımız bu uygulama ile, son rakam grubu 1-2 olanlar Pazartesi, 3-4 olanlar Salı, 5-6 olanlar Çarşamba, 7-8 olanlar Perşembe, 9-0 olanlar da Cuma günü Boğaziçi Köprüsü"nü kullanamayacak. Bu uygulama sadece İstanbul plakalı özel otomobiller ve sadece Boğaziçi Köprüsü için uygulanacak" dedi. Ayrıca yeni uygulamaya uymayanlar için de ağır para cezası uygulanacağını belirtti."
Bazı eleştiriler üzerine ise, Vali Çakır, "yasakçı kafa yapısı"nı şöyle ortaya koyuyordu:
"Çağdaş bir kent yönetiminin yarısı yasaklardan geçer. Yere tükürmek yasaktır. Çimenlere basmak yasaktır... Size yüzlerce yasak sayabilirim. Basının bu işi yasakçı zihniyet diye algılamasını yadırgıyorum."
Uygulama uzun süre devam etti... Sonra AK Parti geldi iktidara... Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım"ın, sanıyorum ilk demeçlerinden biri "tek-çift plaka uygulaması" ile ilgiliydi ve şöyle diyordu:
"Sınırlayıcı uygulamalarla İstanbul"un trafik sorununu çözmek mümkün değil... Uygulamada birtakım sıkıntılar yaşanır. Bu uygulamanın yerine trafik düzenlemeleri üzerinde durulmalıdır... Kavşak düzenlemeleri yeniden ele alınmalıdır."
KADİR TOPBAŞ"LA SOHBET
Şimdi, diyeceksiniz ki;
"10-15 yıl önceki mevzuyu bugün niye gündeme getiriyorsun?"
Gündeme getiriyorum ki;
Yeni nesil, İstanbul"un nasıl "yasakçı kafa"lar tarafından yönetildiğini bilsin... Ve tabiî, o günleri unutanlar, yeniden hatırlasın!..
İşin doğrusu;
"Yasakçı uygulamalar"ın yaşandığı bu yılları, ben de unutmuştum... O yıllarda ne "işkence"ler yaşadığım da, hafızamdan silinip gitmişti...
Ama, önceki akşam, bir grup "gazeteci" ile birlikte katıldığımız "sohbet toplantısı"nda, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, hem "dün"ü hatırlattı bize, hem de "bugün" yaptıklarını ve "yarın" ne yapacaklarını...
Öncelikle söyleyeyim;
Önceki akşam Sait Halim Paşa Yalısı"nda yaptığımız ve yaklaşık 3 saat süren sohbet "çok güzel"di... İtiraf edeyim, "yemek"ler de çok güzeldi...
"Organizasyon"u gerçekleştiren Büyükşehir Belediyesi Basın Danışmanı Ahmet Faruk Yanardağ"ı tebrik ediyorum... Hem "değişik gazete ve televizyon temsilcileri"ni biraraya getirdi, hem de Başkan Kadir Topbaş"ın ağzından "İstanbul"u yeniden tanımamıza" vesile oldu...
80 BİN ARAÇ TRAFİĞE ÇIKMIYOR
Sayın Kadir Topbaş"la sohbet ederken öğrendim ki; "otobüs, metrobüs, tren ve metro" ile yani "toplu taşıma araçları" ile ulaşımın tercih edilmesinden bu yana, "İstanbul trafiğinden 80 bin araç eksilmiş" iyi mi?..
Evet, evet; 80 bin araç!..
Vatandaş, kendi aracıyla yola çıkıp "trafik işkencesi" yaşamaktansa, biniyor "metrobüs" veya "metro"ya; hem daha rahat, hem daha kolay gidiyor gideceği yere!..
Düşünebiliyor musunuz;
2004 yılında İstanbul"da "2 milyon" araç trafiğe çıkarken, bugün "3 milyona yakın" araç var ve ama kesinlikle "tek-çift plaka uygulaması" düşünülmüyor!.. Vatandaş, "zorlama" kararlara uymak yerine, "kendiliğinden" bırakıyor aracını!..
Öyle ya;
Metro ve metrobüs daha rahat!.
Hem de, daha ucuz!..
Sizin anlayacağınız;
80 bin araç, "baskı" ve "dayatma" ile değil, insanların "kendi kararı" ile çıkmıyor trafiğe!..
Demek ki, "yasaksız" da oluyormuş!..
ULAŞIMA 17 MİLYAR LİRA!
Peki, "araç sayısı artmasına" rağmen, trafik şimdi niye daha rahat?..
Sebebi, elbette "yatırım".
Çünkü Kadir Topbaş, görev yaptığı "son 6 yıl"da; ulaşıma, toplam "17.1 milyar TL" harcamış... "Karayolları"na 9 milyar, "Deniz Yolu"na 785 milyon, "Raylı sistemler"e ise, "6.8 milyar TL" harcamış...
İşte bu "yatırım"lar dolayısıyladır ki; vatandaş, artık "toplu taşıma araçları"nı tercih eder olmuş!.
SU VE ÇEVREYE YATIRIM
Kadir Topbaş"ın yaptığı, sadece "trafiği rahatlatmak" değil elbette...
¥ Meselâ, artık "susuzluk"tan hiç söz ediyor muyuz... Tayyip Erdoğan"ın Belediye Başkanlığı döneminde başlanan "su sorununu çözme" çalışmaları, Topbaş tarafından da sürdürülüyor ki; kendinden emin konuşuyor:
"Bundan böyle bir damla yağmur yağmasa bile, 2011"de su sıkıntısı çekmeyiz... Kaldı ki; Melen Projesi de hayata geçirildiğinde; su, sorun olmaktan tamamen çıkacaktır."
¥ Meselâ, "çevre" çalışmaları... Bu yıl, "çevre" için toplam "2.6 milyar TL" yatırım planlanıyor..
¥ 2004 yılından bu yana, "çiçek dikimi"ne harcanan para 36 milyon 147 bin lira... Bu paranın 4 milyon 500 bin lirası "lale soğanı" için harcanmış ki, sadece 2010"da "11 milyon 500 bin adet lale soğanı" dikilmiş... Bu, hem "İstanbul"un güzelliği"ne katkı sağlıyor, hem de "üreticiye gelir" temin ediyor!.. Aynı zamanda, şehre salınan "karbondioksit"i de engelliyor.
YIK EVİNİ, YENİDEN YAP!
Kadir Topbaş"ın, "evleri hasarlı" olan ev sahiplerine yönelik bir uygulaması daha varmış ki, şahsen ben yeni duydum...
Adamın evi "depremde zarar" görmüş ve "hasarlı" mı... Ama, içinde oturmaya devam mı ediyor... "Yık o evi" diyor Topbaş; "Tek daireye karşı, 2-3 dairelik yeni bir ev yap!"
Bu, ne demek?..
"Yeni bir gelir imkânı" demek... Öyle ya; bir dairede kendin oturursun, diğer daireleri kiraya verirsin!.. Hem de, "güvenli bir bina"da oturursun!.. Kaldı ki; bu binalardan alınan, "vergi, resim ve harçlar"ın da, "sadece dörtte biri" alınacak!..
Nasıl, "kıyak bir teklif" değil mi?..
İNTERNET ÜZERİNDEN TV
Bunlar gibi, daha nice uygulama ve proje var ki, hepsini yazıp da, kafanızı "rakam"larla şişirmek istemem.
Şu kadarını söyleyeyim;
Kadir Topbaş, İstanbul"u gerçekten seviyor ve belki tuhaf gelecek ama, "çıkmaz sokak"larına kadar tanıyor.
Ama, bir sorunu var:
"İcraatlarını tanıtamamak!"
Bunun için düzenlenen "Beyaz Gezi"ler de, sanıyorum yeterli gelmiyor... Buna; "iş yapmaktan, yaptığı işin önemini anlatamamak" da eklenince, geriye kalıyor "medya yöntemi"ni uygulamak...
Sanıyorum, bu amaçla, "internet üzerinden yayın yapacak bir televizyon" kurma hazırlığı içindeler.
Bu televizyon; hem "meydan"lardaki "büyük ekran"lar, hem "toplu taşıma araçları" ve hem de "taksilerin arka koltuklarına yerleştirilecek ekranlar" vasıtasıyla "icraat"ları anlatacak.
Dilerim, başarılı olurlar... Çünkü Kadir Başkan, İstanbul"a lâzım...
Topbaş ve ekibine başarılar diliyorum...
================
Danıştay"ı niye yazmıyorlar?
Bakıyorum da; "İçki, heykel ve Arena Stadı"ndaki eylem"den dolayı AK Parti"ye ve Başbakan Tayyip Erdoğan"a, hem de "hakaret"e varan cümlelerle eleştiri yağdıranlar, "Danıştay 8. Dairesi"nin "sınava örtülü girmeyi yasaklayan" kararına karşı "dut yemiş bülbül sessizliği" içindeler...
Liberallerimiz, adeta "dil"lerini yuttular, "gık"ları çıkmıyor!.. AK Parti ve Erdoğan"ı "gerilim stratejisi" uygulamakla itham edenler, "Danıştay"ın ülkeyi gerdiğini" niye görmezden geliyor acaba?..
Ne yani; "içkiye çeki-düzen" getirmek, "ucube" bir heykele karşı çıkmak bazılarını geriyor da, "başörtüsüne yasak" getirmenin, "ülke çoğunluğu"nu germediğini mi düşünüyorlar?..
Kaldı ki, hükümetin aldığı kararlarda, zaman içinde bir "yumuşama" olabilir, "yanlış" bir şey varsa düzeltilebilir!.. Peki, "yargının kararı" öyle mi ya?!?.. Adamlar, "Nuh" diyor, "Peygamber" demiyor... Ne "geri adım" atıyorlar, ne "esneme" gösteriyorlar!.. Tam bir; "Dediğim dedik, çaldığım düdük" havasındalar!..
İşin, "ülkeyi germe" boyutu bir yana, "organize olma" yönü de cabası!..
"Liberal, yoldaş ve candaş"lardan; "ülkeyi yargının gerdiğini" yazmalarını istemek, çok mu safdillik olur acaba?..
akit