Kalaşnikof Henüz Batı Şeria’ya Girmedi

Bu genç savaşçılar, İsrail özel kuvvetleri tarafından kullanılan M-16'ları veya Carlo ve Tavor saldırı tüfeklerini nasıl elde ediyor? The Cradle, Cenin'den diğer Batı Şeria şehirlerine kadar, bazı cevapları olan bir dizi Filistinliye ulaştı.

Kalaşnikof henüz Batı Şeria’ya girmedi

Abdelrahman Nassar

The Cradle

Geçen Pazar şafak vakti, İbrani medyası, İsrail'in son Batı Şeria askeri operasyonu sırasında çekilmiş bir dizi fotoğraf yayımladı. Resimlerde, yanında küçük bir Kuran ve birkaç paket sigara bulunan bir dizi silah görünüyordu.

Resimde bir Carlo -makineli tüfek- ve bir de M-16 görünüyordu. Ancak Gazze'de yaygın olmasına rağmen Batı Şeria'da nadir görülen bir manzara olan Kalaşnikof, bu silah silsilesinde yer almıyordu.

Bu, Batı Şeria'da Kalaşnikof olmadığı anlamına gelmiyor, evet varlar. Ancak Rus tasarımı bu popüler otomatik silahlar, yalnızca Filistin Yönetimi'nin ve güvenlik servislerinin elinde bulunuyor. Batı Şeria'da Kalaşnikof tutan Filistinli direniş savaşçısı bulmak neredeyse imkânsız.

O gece İsrail işgal güçleri, üçü Hamas, biri Filistin İslami Cihadı direniş örgütü üyesi ve diğeri de bir sivil olmak üzere beş Filistinliyi öldürdüğünü duyurdu.

Ertesi sabah iki taraf, birbirlerinin şehitlerinin yasını tutmak ve taziyelerini paylaşmak için farklılıklarını bir kenara bırakmıştı. Ancak Hamas öfkesini, İsrail işgal güçlerinin hücresini bulmasına ve üyelerini öldürmesine yardımcı olan Filistin Yönetimi ile İsrail arasındaki güvenlik işbirliğine yöneltti. Hamas ile el-Fetih önderliğindeki FY arasındaki gerginlik tırmanışa geçti.

Başbakan ve güvenlik bakanından diğer güvenlik kaynaklarına kadar tüm İsrailli liderler, “Hamas'ın İsrail'e saldırma planını engellediklerini" ilan ettiler. Ayrıca, ağın tüm unsurlarını yakalayamadıklarını da kabul ettiler ve operasyonun tüm üyeler yakalanana kadar süreceğini söylediler.

Ancak kısa bir süre sonra ortaya çıkan şey, operasyonun iddia edildiği gibi sorunsuz gerçekleşmediğiydi. Çatışmalarda bir İsrailli subay ve asker ağır yaralandı. İsrail medyası olayları “dost ateşi” olarak tanımladı, ancak bu anlatıya dair Filistinli bir doğrulama yoktu.

Çatışma iki cephede gerçekleşti: birincisi, Batı Şeria'nın başkenti Ramallah ile Filistin'in başkenti Kudüs arasında; ikincisi, kuzey Batı Şeria'nın Cenin vilayetinde. Cenin, özellikle silahlı gruplar ve silah kullanımı açısından bir kez daha çatışmanın ön saflarında yer alıyor. Ama bu sefer Ramallah da o sınırlara katıldı.

Bu dikkate değer gelişme, İsrail'in Batı Şeria'daki silahlı gruplara ilişkin tahminlerinin doğruluğu, bu grupların yayılmasının kapsamı, silah edinme yöntemleri, temin edilen silah türleri ve aldıkları desteğin miktarı hakkında bir dizi soruyu gündeme getirdi.

Filistinliler, İsraillilerin silahlı gruplar hakkındaki anlatıları hesaplanmış bir niyetle kasten abarttığını ve büyüttüğünü düşünüyor. Yeni başlayanlar için, İşgal, bu hikâyeyi Filistinlileri öldürmeyi, birimlerine ve şebekelerine sızmayı ve bir "güvenlik tehdidi" iddiasıyla seçtiği herhangi bir alana baskınlar düzenlemeyi haklı çıkarmak için manipüle ediyor.

Bu anlatı aynı zamanda, İsrail'in, Batı Şeria'da silaha sarılmayı düşündükleri için Filistinlilerde korku yaratmaya yönelik yıldırma kampanyasının bir parçasıdır. Buna ek olarak, Ramallah'taki Filistin Yönetimi'nin İsrail için aciz bir güvenlik ortağı şeklinde resmedilmesine yardımcı oluyor ve Tel Aviv'in, uluslararası camia tarafından Batı Şeria'daki Filistinlilere tahsis edilmiş alanlarda kendi başına çalışmakta ısrar etmesi için zemin hazırlıyor.

İsrail'in "silahlı gruplar" anlatısını büyütmesinin ardındaki sebepler ne olursa olsun, bazı ciddi sorular var: İsrail'in geçen hafta Batı Şeria'da hedef aldığı Hamas hücresinin arkasındaki hikâye nedir? İddia edildiği gibi uyuyan bir hücre miydiler? Batı Şeria'da ve özellikle Cenin'de kaç silahlı savaşçı var? Cenin'deki direniş savaşçıları, işgal güçleri iki hafta önce bölgeye baskın düzenlerken neden Filistinli tutsakları - Ayham Kamamji ve Nidal Nufay'at'ı koruyamadı? Bu genç savaşçılar, İsrail özel kuvvetleri tarafından kullanılan M-16'ları veya Carlo ve Tavor saldırı tüfeklerini nasıl elde ediyor?

The Cradle, Cenin'den diğer Batı Şeria şehirlerine kadar, bazı cevapları olan bir dizi Filistinliye ulaştı.

Uyuyan hücreler var mı, yok mu?

Açık nedenlerden dolayı, konuştuğumuz kaynaklar bu soruyu cevaplamakta çekingen davranıyor. Tereddütlerinin satır aralarından anlaşılan cevap ise, “evet”. Öğrendiğimiz şey, tüm Filistinli grupların uyuyan hücrelere sahip olduğu ve kesinlikle gerekli olduğunda aktive olduklarıdır. Geçen Mayıs ayındaki Kudüs Kılıcı Savaşı bunun açık kanıtıydı.

Batı Şeria'daki fraksiyonlar, savaşçılarını korumak için büyük çaba gösterecek. Ancak, örneğin işgal güçleri, sahip olduklarını iddia ettiği silahları yok etmek için Cenin mülteci kampına saldırırsa, Gazze Şeridi'ndeki direniş grupları net bir yanıt verecektir. Gazze'deki diğer kaynaklar da bu iddiayı destekliyor.

Kimliği açıklanamayan kaynaklar, Hamas ve İslami Cihad’ın Cenin'e ve Gazze ile olan bağlantısına yaklaşımlarındaki farklılıklara rağmen, iki hareketin ortak bir amacı paylaştığını söylüyorlar: “Ve eğer İsrailliler Cenin mülteci kampına saldırabileceklerini düşünüyorlarsa yanılıyorlar.”

Cenin mülteci kampına yapılacak herhangi bir saldırı, Gazze'den bir saldırı ile sonuçlanacak ve geri kalan her şey sadece ayrıntı. Bununla birlikte, kaynaklar bu türden bir İsrail baskınını, operasyonların Cenin'den diğer şehirlere, özellikle de 1948'de işgal edilen topraklara yayılması durumu hariç, ihtimal dışı sayıyor.

Bugün, kaçan iki Filistinli tutsağın işgal güçleri tarafından Cenin'de neden yakalandığına dair, kampın dışında oldukları gerçeği dışında net bir cevap veya tam bir açıklama yok. Bu yorum bir yana, Filistin direniş savaşçıları işgal askerlerini birden fazla yerde avladı ve onlara ateş açtı.

Silah kaynakları

Batı Şeria kaynaklarına göre, direniş savaşçılarının Kalaşnikof gibi Rus silahlarıyla teçhiz edilememelerinin çeşitli nedenleri var. Birincisi ve en önemlisi, bu tür silahların resmi Filistin güvenlik kurumlarına özel olmasıdır. Filistin Yönetimi tarafından kontrol edilen kuvvetler, ABD'den silah desteği ve Arap ordularından hibe alıyor. Bununla birlikte, Batı Şeria sınırlarını geçen her silah, güvenlik noktalarında olduğu kadar görevler sırasında da bir askermiş gibi izleniyor ve “adıyla yoklanıyor”. Bu nedenle bu tür silahlar direnişçilerin eline kolay kolay geçemiyor veya karaborsa malı haline gelemiyor.

Kaynaklar, direniş gruplarının silahları İsrail mafyasından almalarının, Filistin Yönetiminden almaktan daha kolay olacağını söylüyor. Filistinli polis memurlarının, özel izin olmaksızın kendi karakollarının dışında tabancalara bile erişemediklerini ortaya koyuyorlar.

Bu gerçek, dünyanın dört bir yanındaki çatışma bölgelerinde her yerde bulunan Kalaşnikof'un Batı Şeria'da nadir görülen bir fenomen olarak kalmasını sağlıyor. Mevcut olsaydı bile, tek bir mermi 10 dolardan fazlaya mal olacaktı, yani bir direniş savaşçısı 30 mermilik bir şarjörü boşaltmak için yaklaşık 300 dolara ihtiyaç duyacaktı. Çatışmalarla dolu bir gece için üç şarjöre gerek duyulsaydı, bunun bedeli, bir hedefi vurma garantisi olmadan 1.000 dolar olurdu. İkinci sebep de budur.

Üçüncü neden Ürdün ile ilgilidir. Sınır kontrolü konusunda İsrail ve Ürdün orduları arasında önemli ve güçlü bir işbirliği var. İbrani medyasının Ürdün'den yapılan silah kaçakçılığı girişimini boşa çıkardığını duyurmadığı bir hafta nadiren geçer.

Diğer silahların iki ana kaynağı var: İsrail mafyası veya karaborsada satmak için silah çaldığını kabul eden işgal askerleri - ya da, sıkça olduğu gibi, yerel olarak üretilen silahlar. Evet, Batı Şeria'da, özellikle M-16'lar ve Carlos üreten silah fabrikaları var. Elbette, el-Halil'de yaygın olarak üretilen yerli M-16'ların kalitesi ile orijinal İsrailli muadili arasında karşılaştırma yapmaya imkân yok. Ancak yerel olarak üretilen silahlar, İsrail kaynakları bulunmadığında uygun bir seçenek.

Filistin direnişi, kendi tarihsel silahlı mücadele geleneğinde, İsrail'in bubi tuzaklarına -“tuzak” anlamına gelen muşharraka adlı cihazlara- fazlasıyla aşinadır. Savaşçılar, silahları satın almadan önce kontrol etmeyi alışkanlık haline getirdiler. Yerli silahlar söz konusu olduğunda, en yaygın şikâyet -özellikle otomatik tüfekler için- ateşleme sırasında bozulabilmeleridir. Özel fabrikalarda üretilenlere kıyasla bu tüfekler çok çabuk ısınır ve her kullanımdan sonra sürekli temizliğe ihtiyaç duyarlar.

Avrupa menşeli bir hafif makineli tüfek olan Carlo, ilk kez 1956'da Mısır'da kopyalandı ve ona “Port Said” adını verdiler. Filistinliler daha iyi bir versiyon geliştirdiler ve Birinci İntifada'dan beri kullanıyorlar. Ancak bu silahın menzili kısa, daha fazla arızaya maruz kalıyor ve birden fazla başarısız Filistin silahlı operasyonunun da müsebbibi. Bununla birlikte, Carlo uygun bir silahtır: sadece ucuz değillerdir, aynı zamanda şarjörleri normal tabancalarda kullanılan ve aynı zamanda ucuz olan 25 9 mm'lik mermilere münasiptir.

The Cradle, bu yazı için görüştüğü direniş üyelerinden bu silahların fiyatlarını alabildi: yabancı yapımı bir M-16'nın fiyatı 60.000-70.000 şekel (18.000-21.000 ABD Doları). Yerli M-16 ise 40.000 şekel (12.000 $) tutuyor. Bir Carlo, kalitesine bağlı olarak 1.500-3.500 şekel (450-1.100 $) maliyetindedir. Bu maliyetler, gerçek silah fiyatlarından veya Gazze'deki maliyetlerden daha yüksektir.

Filistin direniş faaliyetlerinin artmasıyla -Kudüs ayaklanmasından sonra olduğu gibi- ve talep arttıkça fiyatlar açıkça yükseliyor. 2020'den beri fiyatlar önemli ölçüde artmadı. Görüşülen savaşçılar, Kalaşnikof fiyatlarından bahsetmediler, çünkü bunlar arzu ettikleri tedarik alanlarının kesinlikle dışında.

Batı Şeria sokaklarındaki sırlar

İsrail tahminlerine göre işgal güçleri tarafından izlenen silah veya silahlı militan sayısı 5.000'i aşıyor. Filistin kaynakları bu rakamların abartılı olduğunu ve gerçek rakamların yüzlerle ifade edilebileceğini söylüyor. Bunun kanıtı olarak Cenin'deki son askeri geçit törenlerini, şehit cenazelerini ve İsrail'in son gece baskınlarına verilen sınırlı silahlı tepkileri gösteriyorlar.

Batı Şeria'daki Filistinli savaşçıların fotoğrafları Gazze'dekilerden önemli ölçüde farklıdır - bu genç adamlar nadiren askeri üniforma giyerler, bunun yerine normal, günlük kıyafetler içindedirler; kot pantolon ve gömlekler. Bu, İsrail'in çok "tehditkâr" bulduğu "silahlı hücrelerin" ve aldıkları fon türlerinin daha doğru bir tasvirini sağlar.

Filistin kaynakları, Cenin'deki paramiliter ortamın İkinci İntifada sırasındaki veya bugün Gazze'deki kadar organize olmadığını vurguluyor. Batı Şeria'nın ceplerine dağılmış bu direniş savaşçıları topluluğunun destek sistemini bir dereceye kadar aileler ve hatta bireysel inisiyatifler oluşturuyor.

Bunun nedeni, Güvenlik Üçlüsü olarak bilinen Ürdün, Filistin Yönetimi ve İşgalci rejimin tüm finansman kaynakları üzerindeki kordonu sıkılaştırmasından kaynaklanmaktadır. 1000 doların altındaki aile havaleleri bile incelemeye alındı. Filistinliler, bu meşum üçlünün “tek bilgisayardan” çalıştığı esprisini yapıyorlar.

Şaka boşuna değil: Tutuklanan ya da esir tutulan birçok kişi, Ürdün, Filistin ve İsrail makamları tarafından aynı sırayla, aynı sorgulamalara tabi tutuldu. Filistinliler bazen bir otoriteye verdikleri yanıtların başka bir otoritenin raporlarında ortaya çıktığını da keşfederler.

17 Eylül'de, yeni Golani Tugayı komutanı Yair Palai, Batı Şeria'daki birçok kişinin Cenin'i “Filistin terörizminin başkenti” olarak gördüğünü gözlemledi. Palai, “Savunma Kalkanı Harekâtı”ndan 20 yıl sonra bile Cenin'deki silahlı direnişin çekirdeğinin hâlâ her yerden daha güçlü olduğunu itiraf etti.

Ancak İsrail gazetesi Maariv'in belirttiği gibi: “Militanların yetenekleri, 2002 operasyonunun arifesindeki fraksiyonların yeteneklerine hâlâ yakın değil ve kesinlikle eskisi kadar da organize değiller. Ancak şehirde yaşanan son gelişmeler güvenlik teşkilatı için çok endişe verici” dedi.

Son soruya gelince: Cenin, Nablus, el-Halil, Ramallah ve diğer şehirlerin sınırları dışında neler var? Filistin kaynakları Batı Şeria'da bir "silah ormanı" olduğunu kabul ediyor, ancak bunların çoğunlukla haneler veya kabileler tarafından kullanılan "disiplinli silahlar" olduğunu iddia ediyor. İsraillilerin Filistinlilerin Filistinlilere karşı silah kullanmasına aldırış etmediklerini söylüyorlar. Ancak bir Filistinlinin silahını, İsrail'in özenle korunmuş düzenine karşı çevirebileceğine dair en ufak bir tehdidin kokusunu aldıklarında, sert önlemler alınıyor.

Silahları kontrol etmek zordur - özellikle kolonizasyon ve kaos altında. Bu koşullar altında, silahların siviller arasında yaygınlaşması da doğaldır. Ancak, her zaman sürpriz olasılığı vardır. 1948 topraklarının hikâyesi en iyi kanıt olarak ortaya çıkıyor: bir cinayet silahı bir anda direniş silahına dönüşmüştü.

Çeviri: Medya Şafak

Medya-Makale Haberleri

Abdurrahman Dilipak: Bize yalan Söylediler
Mücahit Gültekin: Suriye Tartışmaları, "Kökü Dışarıda Olmak" Söylemi ve Politik Hafıza Üzerine
Abdurrahman Dilipak: Suriye İsrail’le karşı karşıya gelirse!
Abdurrahman Dilipak: Suriye’deki halk devrimine nasıl bakıyorum
Abdurrahman Dilipak: Allah’a ve ahiret gününe inanmak!