Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, NTV yayınında dış politika gündemine ilişkin soruları yanıtladı.
Sözcü Kalın'ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle;
UKRAYNA SAVAŞI
Ukrayna savaşında biliyorsunuz baştan beri gerçek manada tarafları bir araya getiren tek barış ve müzakere masası Türkiye'de kuruldu. İlki Antalya'da daha sonra İstanbul'da. Maalesef arkası gelmedi ama biliyorsunuz Cumhurbaşkanı'mız, müteaddit kereler iki lideri bir araya getirme çağrısında bulundu ve bu çağrımızı da yenilemeye devam ediyoruz, edeceğiz bundan sonra da.
Nitekim yarın Cumhurbaşkanı'mızın Sayın Putin'le bir telefon görüşmesi olacak, ardından Sayın Zelenski ile bir telefon görüşmesi olacak. Yani iki tarafla da bu yoğun diplomasiyi sürdürmeye devam ediyoruz. Zaten ilgili bakanlarımız, Dışişleri Bakanımız, Savunma Bakanımız, İstihbarat Başkanımız, bizler de diğer arkadaşlarımızla muhataplarıyla iki tarafta da görüşmeye devam ediyorlar. Bunu bu etkinlikte ve kapsamda yapabilen tek ülke şu anda Türkiye.
Tam böyle işte 'Ocak, şubat girdi, yılbaşı geçti bir şey olur, belki bir duraklama dönemi olur.' deniyordu ama yani genel gidişat görülen o ki özellikle Zelenski'nin, Washington ziyaretinden sonra bu eskalasyonun, bu artışın, tırmanışın devam edeceği yönünde. Bu tabii bizi de çok derinden endişelendiriyor çünkü Ukrayna'da yaşanan çatışmalar, Rusya ile Ukrayna arasında devam eden savaşın yayılması ve derinleşmesi riski çok fazla.
TÜRKİYE YÜZYILI NE ANLAMA GELİYOR?
"Türkiye Yüzyılı" 21. yüzyılda Türkiye'nin kendini dünya sisteminde nasıl konumlandırdığı ve gitmek istediği yeri ifade ediyor. 15-20 yıl öncesine kadar İHA-SİHA teknolojisinde dışa bağımlı bir ülkeydik. Şimdi Türkiye, dünyaya İHA ve SİHA satan ve bunun da ötesinde bu teknolojinin standardını belirleyen ülke haline geldi. Birçok ülke bizden İHA ve SİHA satın almak istiyor. Sadece kullanmak için değil teknolojiyi de transfer etmek için.
Türkiye dünyanın çok ciddi otomotiv merkezlerinden bir tanesi. Biz bunun farkında değiliz ama dünyanın bütün büyük otomotiv markaları otomasyonlarını Türkiye'de yapıyor. Bütün bunların üzerine biz kendi aracımızı, Togg'u ürettik. Daha şimdiden Togg'un uluslararası bayiliğini almak için yapılan onlarca başvuru var. TANAP ve TürkAkım boru hatları Türkiye'yi enerjinin önemli bir kaynağı haline getirdi. Önümüzdeki 10-15 yıllık perspektifle baktığınız zaman Türkiye adeta kendini bugünlere ve yarınlara hazırlayan adımları atmaya devam ediyor. Bu bizi önümüzdeki 10-20 yıllık vadeler içerisinde dünya sistemi içerisinde çok daha güçlü, avantajlı noktaya getirecek. Dışa bağımlığımızı azaltacak.
ŞAM'LA YAPILAN ÜST DÜZEY GÖRÜŞME
Bu tabii ilk toplantıydı, bunların devamı gelecek. Biz baştan beri bu krizin daha fazla derinleşmiş savaşla değil, ancak müzakere yoluyla BM parametreleri çerçevesinde çözüleceğini söyledik. Ama rejim ayak diredi. Çeşitli bahanlerle Anayasa sürecini sabote etti, Astana sürecini tıkadı, Cenevre süreci adeta buharlaşmış oldu. Bizim temel kaygımız, savaşın devam etmemesi ve Suriye kaynaklı terör saldırılarının Türkiye'ye tehdit oluşturmaması ve insani krizin derinleşmemesi. Bu üç başlık açısından baktığınızda bizim perspektifimiz hala aynı, değişmedi. Harekatlarımız olmasaydı, bölgede terör koridoru kurulacaktı. Suriye terör örgütlerinden temizlenmeli ve mülteciler için güvenli geri dönüş sağlanmalı. Suriye ile görüşmenin buraya yapacağı katkı bizim için önemli. Zaten kalkış noktamız da bu. Burada Türkiye'nin güvenlik kaygıları nedir. PKK'nın oradaki mevcudiyetidir, adı SDG olmuş,YPG/PYD olmuş önemi yok. Türk askeri orada olduğu için PKK devletinin kurulması önlendi. Biz o saptamayı yapmasaydık PKK orada Irak sınırından Akdeniz'e kadar bir terör koridoru haline getirecek, devlet, devletçik gibi bir şey ilan edecekti. Bunu da Amerikan bayrakları altında yapacaktı. Bizim Suriye Kürtleriyle hiçbir sorunumuz yok. PKK'lı olmayan Kürtler, en büyük acıyı onlar çekiyor. PKK/YPG'nin tehdidinin ortadan kaldırılması Suriye'nin toprak bütünlüğü açısından da hayati öneme sahiptir. İkincisi, mültecilerin BM parametreleri çerçevesinde ülkelerine güvenli, onurlu ve gönüllü bir şekilde dönmelerini sağlayacak zeminin Suriye tarafında hazırlanması ve bununla ilgili birtakım güvenceler verilmesi.
SURİYE REJİMİ ADIM ATMAYA HAZIR MI?
O yönde bir olumlu işaret var. 28 Aralık'ta olumlu bir görüşme oldu . Olumlu işaretler, mesajlar alındı. Biz orada bir ucu belli olmayan bir sürecin içine giremeyiz. Biz mültecilerin geri dönüşü ve yerlerinden edilmiş Suriyelilerin insani bir muamele görmesi için de rejimin atacağı adımları da görmek istiyoruz. Tabii ilk görüşmede hepsinini karara bağlanması beklenemez, bu bir süreç. 11 yıl sonra ilk defa bu konularla ilgili bir temas kurduk. Bunun hayırlı neticeler vermesi rejimin bundan sonra atacağı adımlara, taşıdığı niyete ve sahip olduğu bir perspektife bağlı. Tabii ilk görüşmede hepsinin karara bağlanması beklenemez, bu bir süreç. Eğer bunları bizim iyi niyetimizle birleştirip kararlılığa dönüştürürse biz bu iki konuda, terörle mücadele ve mülteciler konusunda rahatlıkla adım atabiliriz.
ERDOĞAN-ESAD GÖRÜŞECEK Mİ?
Bununla ilgili belirlenmiş bir takvim yok. Öncelikle belki savunma bakanı, istihbarat başkanımızın yaptığı toplantının takibi ve devamı mahiyetinde toplantılar olabilir. Dışişleri bakanımızın toplantısı olacak ama takvimi belli değil. Önümüzdeki aylarda bu alanda yeni toplantılar, görüşmeler olabilir. Görüşmelerin cumhurbaşkanları düzeyine çıkması için henüz daha yapılması gereken çok şey var. Bugünden bir şey söyleyeyem, önümüzdeki üç ay içinde mi olur, altı ay içinde mi olur, olur mu olmaz mı... Şu anda bunu söylemek için erken, sürecin seyrine bağlı.
Suriyeli muhalifleri baştan beri destekledik, desteklemeye de devam ediyoruz. Muhalif derken, Suriye halkının bir parçası olduğunu ve Suriye'nin geleceğinde kilit rol oynayacak aktörler olduğunu hatırlatalım. Buradan negatif bir anlam çıkmamalı. Bunlar son tahlilde en temel demokratik hakları ihlal edilmiş insanlar ve öbür insanlar için mücadele eden Suriyeliler. Biz bugüne kadar Suriye muhalefetini hiç yüzüstü bırakmadık. Bugün Mevlüt (Çavuşoğlu) beyin onlarla yaptığı toplantı, onlara tekrar bu güveni vermek içindi. Biz onlarla her zaman temas halindeyiz. Onları ortada bırakmak söz konusu değil. Bütün bunların nasıl seyredeceği rejimin tavrına bağlı. Türkiye bir el uzattı, bu eli havada bırakmayacaklarını düşünüyoruz.
MISIR'LA NORMALLEŞME HANGİ AŞAMADA?
Katar'daki el sıkışma 1,5 yıldır devam eden sürecin önemli aşamalarından birisiydi. Liderlerin el sıkışması önemli tabii. Ben buradan sonra hızlanacağını bekliyorum, kanaatim de o yönde. Mısır'la bizim ilişkilerimizin koptuğu süreci düşünürseniz, Mısır Doğu Akdeniz'de farklı ittifaklara girdi. Bunların da önemli bir kısmı Türkiye karşıtı ya da Türkiye'yi dışarıda bırakma üzerine kuruluydu. Bütün bu ittifakları yeniden farklı şekilde dizmek, Türkiye ile ilişkileri kurarken bu ittifakları makul bir düzeyde dönüştürmek zaman alabilir, bunu anlıyorum. Mısır tarafının da böyle bir çaba içerisinde olduğunu düşünüyorum, kötü niyet, isteksizlikten ziyade. Yeniden bir konumlandırma yapmaya çalışıyorlar. Doğu Akdeniz'de herhangi bir projenin Türkiye olmadan yürüyemeyeceği tekrar norm haline geldi. Biz olumlu bir tutum içerisinde olmaya devam edeceğiz. Mısır tarafının da ben iyi niyetinin olduğunu düşünüyorum. Doğu Akdeniz'de ve tüm bölgede tekrar barış istikrar ve refahın adil paylaşımı noktasında hepimize katkılar sağlayacağını düşünüyorum bu yakınlaşmanın ve normalleşmenin.
İRAN'DA YAŞANAN GÖSTERİLER
İran'da yaşananlar üzüntü ve endişe verici. İran yönetimi de bir muhasebe içerisine girdi, bu ahlak polisiyle ilgili. Sistem içinde bir tartışma başladı bununla ilgili. İnşallah temel hak ve hürriyetleri koruma altına alan bir yapıya doğru evrilir. Ben İran yönetiminin bu yönde bir kararlılığı olduğunu görüyorum. Zaman zaman İran'ın Ermenistan yanlısı bazı tutumları Azerbaycan tarafını üzdüğü gibi bizi de üzüyor. Biz bunları da İran tarafıyla konuşuyoruz.
İSVEÇ-FİNLANDİYA'NIN NATO ÜYELİĞİ
Hem İsveç hem Finlandiya tarafında bir iyi niyet var. Beyanın ötesinde attıkları birtakım adımlar da var. Özellikle İsveç, FETÖ ve PKK'nın güvenli limanı haline gelmiş bir ülke olarak geçen yıl terörle mücadele yasasını değiştirdi. Çok önemli bir değişim çünkü yakın zamana kadar bir terör örgütüne üye olmak suç sayılmıyordu. Şimdi bunu değiştirdiler. 1 Ocak itibarıyla bu değişiklik yürürlüğe girdi.
İsveç hükümeti bu yeni değişiklik ve yasal düzenlemelerle ne kadar hızlı hareket edebilir, bunu görmemizde fayda var. Bir an önce NATO'ya üye olmak istiyorlar. Bunu da anlayışla karşılıyoruz ama biz de diyoruz siz ne kadar NATO'ya üye olmak istiyorsanız biz de yıllardır uğraştığımız terör belasına karşı somut adımlar atmanızı bekliyor.
NATO bir güvenlik ittifakıdır. Dolayısıyla bütün üyelerin güvenliği garanti altına alınmadan NATO'nun misyonunu gerçekleştirmesi mümkün değildir. Bir üyenin güvenlik kaygısı giderilmeden başka bir ülkenin dahil edilmesi de NATO müktesabatına aykırıdır.
İsveç ve Finlandiya'nın somut adımları hızlı bir şekilde atması halinde süreç olumlu ilerler.
YUNANİSTAN'LA KITA SAHANLIĞI SORUNU
Bunu geçtiğimiz günlerde Dışişleri Bakanımız da söyledi, 12 mil değil 6 milin üzerinde yapılacak her tasarruf doğrudan Türkiye'nin itirazıyla, muhalefetiyle ve şiddetli direnciyle karşılaşır. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir, Yunanistan için de ağır sonuçları olur. Böyle bir yola başvurmamalarını bekliyoruz. Bu yönde adım atarlarsa asla karşılıksız bırakmayız.
Umarız bu yönde bir adım, düşünce içinde olmazlar. Sağlayacakları hiçbir fayda göremiyorum. Türkiye ile bir gerilim politikası haline gelirse bunun da faydası olmaz. Biz Yunanistan'la bu manada bir gerilimin peşinde değiliz.
İSRAİL'LE NORMALLEŞME SÜRECİ
İsrail'de yeni hükümetin kurulmasıyla atılacak adımları göreceğiz. Bir hükümet sadece sağcı olduğu için bizi maçımızdan şüpheli durumuna düşmez. İzleyecekleri politikalara bakacağız. İsrail ile ilişkilirimizde ikili bir boyut vardır, ikili ilişkilerimiz ve İsrial ile Filistin'in ilişkileri. Filistin ayağına baktığınız zaman, Mescid-i Aksa, Kudüs ve Filisitinlilere yapılan genel muamele... Bu üç başlık İsrail ile ilişkilerimizi doğrudan etkilemiştir. Sadece bizle değil İsrail'in bütün ülkelerle ilişkilerini etkiler.
Açıkçası ben kendi adıma yerleşimci politikalarını destekleyecek olmasından endişe duyuyorum. Netanyahu'nun da bu yönde açıklamaları oldu. Yerleşimci ifadesinin de doğru bulmuyorum, bunlar işgalciler."