Terörist teröristtir. İsrail’de, Amerika’da, Kandil’de, Pensilvanya’da ya da Ankara’da, İstanbul’da farkeder mi? Peygamberin evinde olsa ne yazar o kişi. Ya da Firavun’un sarayında bir Musa (AS) olabileceğini de unutmayalım. Hz. Yusuf’u kardeşleri kuyuya attı. Ama firavunun sarayında buldu Cebrail onu.
Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’den sonra en fazla sahabi mezarı nerede bilir misiniz? Diyarbakır’da. Diyarbekir şehir merkezi 639’da Hz. Ömer (ra) döneminde şehir merkezi Müslüman ordularınca fethedildi. Bundan sonra sırasıyla Emeviler, Abbasiler, Şeyhoğulları, Hamdâniler, Mervaniler, Selçuklular, İnaloğulları, Nisânoğulları, Artuklular, Eyyubîler, Akkoyunlular, Safevîler ve Osmanlıların idaresine girdi. Daha önce Antakya, Antep, Maraş yöresi fethedilmişti. Ama İslam orduları, Malatya`ya kadar uzanmışsa da Anadolu içlerine girememişti.
Bu arada; Mardin, Urfa (Ruha), Harran, Nusaybin, Re`su`l Ayn / Ceylanpınar, Tilmevzen / Viranşehir, Siverek civarı fethedilmişti. İslam`la coğrafyamızın iç bölgeleri arasında Karacadağ ve Mardin eşiği vardı. Bu iki dağ kitlesinin arkasında Amed Kalesi bulunuyordu. Bölgeyi fetheden İyaz b. Ganm (RA) ile Urfa halkı arasında “Ruha Şartları” üzerine yapılan sulh antlaşması, İslam`la karşılaşanların nasıl bir muameleye tabi tutulacağına dair sağlam bir vesika olmuştu.
“Belâzuri’ye göre İyaz, Diyarbekir’i fetihten sonra, daha önce Urfa’daki Emanname’ye benzer bir ahidname çerçevesinde yerel halkla bir ahidname akdetti. Bu ahidnamenin, 638’de Kudüs’ün fethinden sonra Hz. Ömer’in biri Kudüs halkına, diğeri de Hristiyanlara ait olmak üzere iki emanname yayınlamıştı. Bu emannamenin Kudüs Emannamesi’nin bir benzeri olması gerekir. Zira zaten Diyarbekir’in fethi, Kudüs’ün fethinden bir yıl sonradır. “Iyaz, heykeller ve onun etrafındaki ikonalar, kendilerine ait olmak, mevcut kiliselerden başka kilise bina etmemek; düşmanlarına karşı Müslümanlara yardım etmek, bunlardan birine riayet etmedikleri takdirde Müslümanların himayesinden mahrum olmak şartıyla Ruha ahalisiyle uzlaştı.(Fütüh ül-Büldan, c. 1, sf. 238, 277)” 638’de Kudüs İslam orduları tarafından kuşatılınca Hristiyanların ruhanileri, şehrin anahtarını teslim etmek için Hz. Ömer’in bizzat gelip şehri teslim almasını şart koşunca, Hz. Ömer Kudüs’e gelmişti.
642’de Mısır ve Irak’ın fethi tamamlandı. Fetih süreci 634’de Hz. Ebubekir’den sonra Hz. Ömer halife olunca. 23 Ocak 635’de Bizans ağır bir yenilgi aldı ve Şam’ın ardından Humus ve Hama fethedildi. 636-37 Kadisiye Zaferi ve 20 Ağustos 636’da Yermük’te Bizans’ın yine bir yenilgi alması. Böylece Bizans ve Sasani’ye, Mısır’a doğru İslam orduları önemli bir ilerleme kaydettiler.
Bugünlerde yine bu bölgeyi konuşuyoruz. Bu toprakların tarihini bilmeden geleceğe ilişkin doğru tahminlerde bulunmamız ve ona göre çözüm için imali fikretmemiz kolay olmayacaktır.
Amed önemli bir coğrafyada bulunuyor. Hz. Adem’in Urfa’da yaşadığı, Hz Nuh ve Hz. İbrahim’in de bu bölgede yaşadıkları düşünülürse, Diyarbakır’a tarih biçmek mümkün olmasa gerek. Amed’in fethi Hicri 18, Miladi 639!
Diyarbakır Hz. Ömer döneminde Ebu Ubeyde b. el-Cerrâh’ın başkomutanlığını yaptığı Şam ordusunun sorumluluk alanındaydı. Bu arada; Samsat, Suruç, Ceylanpınar gibi şehirler Iyâd b. Ganm komutasındaki ordu tarafından fethedilmişti.
Biliyorsunuz, tarihte ilk cinayet Şam’da gerçekleşmiş, Kabil Habil’i şehid etmişti.
Urfa, Diyarbakır ve Mardin bölgesinin fethi bir yıl içinde tamamlandı. Kudüs’ün fethi yeni fetihler için model oluşturmuştu. Burada askeri bir istila değil, İslam’ın tebliği ile başlayan bir İslamlaşma süreci söz konusudur. Bizans’ın ağır vergileri, zorla asker almalara karşı Müslümanlar, adalet, barış ve özgürlük temelinde, adeta sığınılacak emin bir liman hükmündeydi. Yerel halk, Bizans’ın emperyal baskıları karşısında Müslümanların himayesine sığınıyordu. Bu anlamda “bu toprakların fethi İslam tarihindeki benzerleriyle kıyaslandığında en sorunsuz olanlardandı”. Diyarbekir’ın fethi konusunda en ayrıntılı bilgi tarihçi el-Vâkıdî’nin Futûhu’ş- Şâm’ındadır. 6 ay kadar süren bir kuşatmadan sonra, gizli bir tünelden giren Müslüman mücahidlerin kapıları açması ile fethin gerçekleştiği haber verilir. Yani sivil halkın Müslümanlara karşı bir direnişi söz konusu değildir. Rivayet edilir ki, Halid b. Velid’in şehre girmeye imkân sağlayan gizli bir tüneli keşfetmesi üzerine nihai fetih planı hazırlandı. Buna göre seçkin bir birlik gizlice tünelden şehre girmiş ve kapıları açmak suretiyle zaferin yolunu açmıştır. Vâkıdî’ye göre Hicri 7 Cumâdelûlâ 17 (M. 27 Mayıs 638)’de fethedilmiştir.
Kürt milliyetçilerin dediği gibi, Kürtlerle kanlı bir savaş yaşanmamıştır. İyaz b Ganm 8000 kişilik bir kuvvetle hareket etmiş, ilk saldırıda kaleden içeri giren 100 sahabeden 25’i şehid olmuştu. Ardından az sayıda daha şehid verildi. Fetih sırasında şehid olacak sahabe sayısı 27 olarak verilmektedir. Ardından kısa sürede şehir teslim alınmış ve ardından toplu ihtida hareketleri başlamıştır. Fetihten sonra Hz. Sa’a (RA) ilk Müslüman vali olarak atanmıştır. Diyarbekir’de halen 150 sahabe mezarı bulunmaktadır. Oysa Fetih birliğinde 1000’e yakın sahabe vardı.
Kerbela olayı 10 Ekim 680’de yaşandı. Katliamdan kurtulmak için o bölgeden uzaklaşan sahabelerin önemli bir bölümü Diyarbakır’a doğru çekildiler.. İslam’la 48 yıl önce tanışan Diyarbakır sahabeler için emin bir sığınak olmuştu.. Güneyden gelen sahabelerin birçoğu, Müslüman olan yerel halkla birlikte İslam’ın tebliği için Anadolu’nun içlerine doğru yayıldılar. Kerbela’dan önce de bu koridor Müslümanların tebliğ yolu olarak önemli bir işlev gördü. Kerbela sonrası da, sahabelerin önemli bir kısmı Diyarbakır üzerinden, burada daha önce Hristiyan iken Müslüman olan halklarla birlikte kuzeye ve batıya doğru yolculuklarını sürdürdüler..
Güneyden gelen Arap kökenli Müslümanlar bölgede diğer halklar ve medeniyetlerle tanışarak, Arap olmayan Hristiyan ve Yahudi topluluklar, Sabii’ler ve Paganlarla birlikte, İslam’a girip, yeni gelen son din İslam’ın tebliğcileri oldular. Aslında Mekke’de de bu süreç böyle gelişti, Medine’de de Bizans, Fars ve Mısır’la karşılaşılınca da aynı şey oldu.
Allah’ın dini, belli bir coğrafya ve kavmin dini değildi ve olamazdı.. 680’de yaşanan Kerbela olayında yaşanan büyük kırılmada siyasi sebeplerle Müslümanlar Müslümanlara kılıç çekerken, Müslümanlar yeni Müslüman olmuş ya da Müslümanlara kucak açan Hılful fudul ya da Müellefetül Gulub topluluklarla bir araya geldiler.. Isırıcı Melikler döneminden sonra Müslümanların Afrika’ya doğru genişlemesi ve Endülüs yolculukları yine aynı şekilde oldu.
Dikkat! Müslümanlar nereye kılıç zoru ile girdilerse kılıçla çıkartıldılar. Nereye, ilimle, hikmetle girdilerse orada kalıcı oldular. Balkanlar, Kafkaslar ya da Asya farketmiyor. Bellerinde kılıçları vardı ama ellerinde kitapları vardı. Merhametleri gazaplarından, sevgileri nefretlerinden büyüktü.
Ben Fettahoğullarındanım. Fettahoğulları 600’lerin son çeyreğinde, İslam fetihleri ve Kerbela’dan sonra bölgeye gelen sahabilerin önderliğinde onlara tabi olan bölge halklarının desteği ile Kafkaslara ve Hazar’ın altından ve üstünden Asya’ya doğru ilerleyen tebliğcilere verilen bir isim.
O Müslümanların bir kısmı gitmedi, orada kaldı. Kimi gitti gelmedi. Kimi gitti-geldi, gitti-geldi. Fettahoğulları o gidip geri Anadolu’ya dönenlerdendi.
Ne garip, bu coğrafya, bir yandan Hz. Adem’in, Hz. Nuh’un, Hz. İbrahim’in yurdu. Öte yandan; Arz-ı Mev’ud. Mescid-i Aksa’nın mik’ad alanı içinde, bir yandan ilk kanın döküldüğü yer. Kerbela da buradadır, Beyt-ül Hikme de! Ve bu coğrafyada kan dökülüyor. Selahaddin, Haçlıları yenilgiye uğrattı uğratmasına da, Haçlılar dönüp geldiler ve bu topraklarda evladı Fatihan’ın çocuklarını peşlerine takıp, kan dökmeye devam ediyorlar. “Ebu Cehil öldü” diyorlar. Ebu Cehil ölmedi ey resul, çocuklarımızı avlıyor ve kıtalar dolaşıyor. Kardeşler kardeşlerini gömmek için hendekler kazıyorlar. Allah’ım bizi affet, bize Hakk’ı hak, batılı batıl göster. Bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların değil. Selam ve dua ile.