Nevzuhur "Abdestli Sosyalistler"in, pardon "Antikapitalist Müslümanlar"(!)ın aynı jargonu kullandığı, birlikte "halay" çektiği "solcu"lar ve "sosyalist"ler, 35 yıl sonra bugün, kendi aralarında "Kanlı 1 Mayıs"ı tartışıyorlar.
Soruyorlar; "Kim yaptı?"
"Derin devlet mi?"
"Sol fraksiyonlar mı?"
Aslında, bunu tartışmak yerine, bizim namazsız-niyazsız "Abdestli Sosyalistler"e, pardon "Antikapitalit Müslümanlar"a sorsalardı, suçluyu hemen bulurlardı: "Faşistler!"
İHSAN BEY'E SORUN!
"Faşistler" dedikleri malûm!..
"Kahrolsun Şeriat" ve "Şeriatçılara ölüm" sloganı atarak yürüyen "solcu"lara saldıran "Müslüman"lardır, İhsan Bey'in "faşist" dedikleri!..
Demek oluyor ki;
"Abdestli Sosyalistler"e, pardon "Antikapitalist Müslümanlar"(!)a göre; "Solcu"ların "Kahrolsun Şeriat" diye bağırarak yürümelerinde hiçbir problem yoktur!.. Zaten onlar da "Sosyalist"tirler ya, zaten aynı jargonu kullanıyorlar ya, aralarında "hemcins dayanışması" gibi bir şey var!..
Dolayısıyla, geçmişte de olsa, "hemcins"lerine saldıranlar, "faşist"lerdir!..
Öyle ya;
Kalkıp, "Kahrolsun Şeriat" diye böğüren "sosyalist"lere saldırmak, tam anlamıyla "faşistlik"tir!..
Niye saldırıyorsunuz ki;
Bugünkü "Abdestli Sosyalistler" gibi, siz de; "kadın-erkek el ele" tutuşup; "onlarla birlikte halay çekseydiniz" ya!..
O zaman el üstünde tutulur, "bütün sol fraksiyonlar" ve kartel gazeteleri tarafından alkışlanırdınız!..
Değil mi İhsan Bey?..
"Eliaçık" ama,
"Gözü kapalı" İhsan Bey!
Dedim ya; "Sol fraksiyonlar"ın tartışmasına hiç gerek yok...
1968 yılındaki "Kanlı Pazar" olayının sorumlularını şıppadanak bulan "Abdestli Sosyalistler"imiz, kesinlikle "Kanlı 1 Mayıs"ın sorumlularını da bulurlardı!..
Öyle değil mi İhsan Bey?..
Bulurdunuz değil mi?..
1968'de "henüz 7,5 yaşında" olduğunuz halde "Kanlı Pazar"ı çözdüğünüze göre, 1977'deki "Kanlı Pazar" olayını hayda hayda çözer ve derdiniz ki; "Bu olay da abdestli faşistlerin işidir!!!"
Dolayısıyla, "tartışma"lara hiç gerek kalmazdı... Ama, İhsan beyimiz henüz görüş açıklama lütfunda bulunmadığı için, "Sol" kendi arasında tartışıyor işte...
BERKTAY'A GÖRE SOLUN İŞİ!
"34 kişinin ölümü"yle sonuçlanan 1 Mayıs 1977 olaylarının sorumlusu; "o gün meydanda" olan ve olayları bire bir yaşayan tarihçi yazar Halil Berktay'a göre; "birbirleriyle çatışan solcular"dır!.
Öyle demiş Berktay;
"TKP ve DİSK, Maocuları Taksim'e sokmama kararı almıştı... Maocular barikata tosladı, ateş açıldı, izdiham oldu...
Otel ve Sular İdaresi çatısından ateş açıldığı bir palavradır...
Polis araçlarından da ateş açılmadı...
Sol fraksiyonlar, kendi rezaletlerinden bir mağduriyet yarattılar!"
Mi acaba?..
Şahsen ben, Halil Berktay'ın çalışmalarını ilgiyle izleyen biri olmama rağmen, "Kanlı 1 Mayıs"ın, iddia ettiği gibi; "solcular arası hesaplaşma"dan kaynaklandığı görüşüne katılmıyorum.
ERSUN'UN KATLİAMDAKİ ROLÜ!
"34 kişinin ölümü" ile sonuçlanan bu kanlı olayı, eğer "Komünistler-Maocular çatışması"yla izah edersek, o zaman "Özel Harp Dairesi"ni, "JİTEM"i, "Kontrgerilla"yı veya bilinen adıyla "derin devlet"i nereye koyacağız?..
Öyle ya;
"Katliam"ın olduğu her yerde, mutlaka "derin devlet" var değil midir?..
O kadar vardır ki;
Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Namık Kemal Ersun'un faaliyetlerini adım adım izleyen MİT; Ersun'un "Konya toplantısı"nı da izledikten sonra; dönemin Başbakanı Süleyman Demirel'e bir rapor göndermişti.
"MİT'in raporu"na göre;
"Taksim'de 34 kişinin öldüğü olayları, Namık Kemal Ersun Kontrgerilla'ya yaptırmıştır.. Ersun'un amacı darbe yapmaktır!"
MİT'in bu raporunu alan Demirel, Köşk'e çıkar ve dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün itirazlarına rağmen, "darbe"ye hazırlanan Ersun'un "emekliliğini" ister ve bunu imzalatır!..
Namık Kemal Ersun; Başbakan Süleyman Demirel tarafından, 29 Mayıs 1977'de, İzmir'de Bülent Ecevit'e yapılan suikasttan 3 gün sonra yani 1 Haziran 1977 tarihinde, olaylara adı karışan 200 kadar askeri personelle birlikte re'sen emekliye sevk edilmiştir edilmesine de; bu arada "Evren'in önü açılmıştır" o da ayrı mesele!..
NABİ YAĞCI'YA GÖRE!
Demem o ki;
"Kanlı 1 Mayıs" olayı, Halil Berktay'ın iddia ettiği gibi, "fraksiyonlar arası çatışma" değildir!..
İşin içinde "Kontrgerilla" vardır!..
Zaten, olayın "görgü şahitleri"nden biri olan ve o dönem "Türkiye Komünist Partisi"nde önemli görevler alan Taraf yazarı Nabi Yağcı da; "Berktay'ın açıklamaları doğru değil" deyip, ekliyor:
"Kürsünün hemen arkasındaydım... Meydanda bulunanlar nereden ateş açıldığını gördüler. Dönemin İstanbul Belediye Başkanı Ahmet İsvan, polisleri uyardığı için tartaklandı. Eğer iki grup arasında çatışma olsaydı, böyle bir gerekçe belki düşünülebilirdi.
Ama, böyle bir şey yok!.. Böyle bir çatışma olsaydı, yerde kovanlar olurdu, ama yok!"
Devam eden Ergenekon ve Balyoz gibi davaların, Kanlı 1 Mayıs'ın failleri ile ilgili önemli ipuçları verdiğini söyleyen Yağcı, diyor ki;
"28 Şubat'tan sonraki hazırlıkları gördüğümüz zaman, faillerin kim olduğunun artık cevabını biliyoruz. Buna JİTEM diyebiliriz, özel harp diyebiliriz ya da en genel olarak popüler ismiyle 'derin devlet' diyebiliriz."
Ne yalan söyleyeyim;
Halil Berktay'ın iddialarını göz ardı etmemekle beraber, Nabi Yağcı'nın iddialarını daha inandırıcı buldum.
İP, BİLİYOR MUYDU?
"Niye?" diye sorarsanız, derim ki;
"Olayın diğer tanıklarından biri" olan DİSK avukatı Rasim Öz de diyor ki;
"Maocular alana giremedi ki, bir çatışma çıksın ve insanlar ölsün!"
Rasim Öz, bugünkü 1. sayfamızda da okuyacağınız gibi; DİSK görevlileri ile Maocu tabir edilen gruplar arasında alana ilk girişte kavga çıktığını söylüyor ve ekliyor:
"Onlar topluluğun içerisinde daha ileriye gitmek istiyordu. DİSK'çiler de 'Alan dolu, burada kalmanız gerekiyor' diyorlardı. Araya ben girdim. Ortalığı yatıştırdık. Onlar da bulundukları yerde kalmayı kabul etti. Yani Tarlabaşı girişinde... DİSK, Maocu grubu içine sokmadı."
"Aydınlık Grubu'nun ise o gün Taksim'de tertiplenen etkinliklere hiçbir şekilde katılmadığını" söyleyen Rasim Öz'ün bu iddiası hayli ilginç: "Aydınlık Grubu zaten hiç katılmadı. Diğer gruplar katıldı. Aydınlık Grubu da Maocudur da, yani onlar, 'Olay olacak' diye kesinlikle katılmama kararı aldılar ve gelmediler."
Ve devam ediyor:
"İlk silah sesi; DİSK'le anlaşmazlık içerisinde olan Maocu sol grupların bulunduğu Tarlabaşı girişinden geldi!.. Bu, olayların çıkmasında işaret fişeği işlevi gördü!.. Bunun üzerine Sular İdaresi üstünden, otelden ve etraftan silahlar peş peşe ateşlendi!!!"
Alın size, nur topu gibi bir tartışma konusu daha!.. Bugün manşetten sorduğumuz gibi; "İP ne biliyor"du ki, o gün Taksim'e gelmedi?!?..
Evet, bu soru sorulmalı:
"Olay olacağını nereden biliyorlardı?"
Doğu Perinçek'in, yani "Aydınlıkçılar"ın, yani ideolojik isimleriyle "Maocu"ların o gün Taksim'e "gitmemesi" var ya, bana; 11 Eylül 2001'de vurulan(!) Dünya Ticaret Merkezi'ne "son anda gitmekten vazgeçen 4 bin Yahudi" olayını hatırlattı!..
O zaman "Yahudi"ler için sormuştum: "Çokoprens almaya mı gittiler?"
Bugün de "Maocu"lara soruyorum:
"34 kişinin öldüğü 1 Mayıs 1977'de Taksim'e niye gitmediniz?.. Çokoprens almaya mı gitmiştiniz?!?.."
ÖNCE HALAY, SONRA OLAY!
Öyle görünüyor ki; bu tartışmalar burada kalmaz, bir süre daha devam eder.
Kimbilir, belki de "İhsan Hoca"mızın vereceği "fetva"yı bekliyorlardır!..
Beklesinler, beklesinler!..
Hele, hocamızın "kadınlarla halay çekmesi" bir bitsin; "Kanlı Pazar"dan sonra, herhalde "Kanlı 1 Mayıs" konusunda da bir "fetva" verecektir!..
Ne de olsa;
Kendisi "halay"lar konusunda olduğu kadar "olay"lar konusunda da uzmandır!..
ETÖ'yü sulandır, Süt'ü zehirle!
Ben, kafayı taktım bu "süt olayı"na...
Kimin bir "kuyruk acısı" vardır ve kimler "siyasi rant" peşindedir bilmiyorum ama, bir yandan bazı televizyon kanalları, bir yandan CHP'liler, olayı köpürtmeye devam ediyorlar.
"Gürsel Tekin'in istifası"yla ilgili haberleri "Mısır'daki Sağır Sultanlar" bile duymuşken; "Aaa istifa mı etmiş?.. İlk kez sizden duyuyorum!.. İhtimal vermiyorum!.. Asparagastır" diyen, hem de "CHP Grup Başkanvekili" olan Muharrem İnce bile; "partisindeki çalkantı"dan habersiz iken, "süt çalkantısı"na dair ahkâm kesiyorsa, ben bu işin altında "bit yeniği" ararım arkadaş!.. Sorarım; hangi televizyon patronuna "ihale" verilmedi, hangi patronun "ocağı söndürüldü" ki; bu "kuyruk acısı"yla olayı köpürtüyorlar?..
Şu hâle bakın; "süt" dağıtılan "7 milyon 200 bin öğrenci"den, hadi diyelim ki, birkaç yüz tanesi rahatsızlanmış!..
Dikkat edin, "zehirlenme" yok, "rahatsızlanma" var...
Söyleyin Allah aşkına; bunun, köpürtülecek nesi var?..
Bana öyle geliyor ki; bu icraattan Hükümet'e önemli bir puan geleceğini görenler, "süt"ü; bırakın "sulandırma"yı, "zehirliyorlar"(!) ki; uygulamaya son verilsin de, Hükümet puan kaybetsin!..
Sizin anlayacağınız;
Ergenekon'u "sulandırıyor"lardı, Süt'ü de "zehirliyor"lar!
yeniakit