“Kanlı mı olacak kansız mı?”

Abdurrahman Dilipak

Kılıçdaroğlu yine konuştu.. Yine çam devirdi.. Yine suç işledi.. Bırakın konuşsun. Konuştukça batıyor.. Seviyesini ortaya koyuyor..

İnsanlar bu adama bakıp AK Parti’ye sığınıyor. Sinir bozucu biri ama, bana sorarsanız AK Parti’ye çalışıyor.. “Keskin sirke” politikası ile kendi küpüne zarar veriyor..

Dün mahkemeye gitmeyeceğini açıklamıştı, rekorunu kimseye bırakmıyor, bu kez de Başkanlık sistemine karşı “Kan dökmek”ten söz etti.

Bakalım “Kanlı mı olacak kansız mı?”!?

Şecaat arz ettiğini sanıyor. Hakaret ediyor, tehdit ediyor, meydan okuyor, suç işliyor, ağzından çıkanı kulağı duymuyor. Başka yapacak işi, söyleyecek sözü yok.. Kendinden böyle söz ettiriyor.. Görüldüğü gibi “eli ayağı boş değil, tuttuğu iş değil”

Cumhuriyet (…) Partisi’nin Genel Başkanı cumhurun iradesine karşı “kan”dan söz ediyor.. Hani “Kuvayı milliye”nin devamı idiniz! Hani hakimiyet kayıtsız şartsız milletindi!

Türkiye’nin bu kadar meselesi var, bu zatın bu konular üzerinden aklı başında, tutarlı 3 cümle kurduğunu gördünüz mü?

Erdoğan “ağzı ile kuş tutsa” yaranamayacak!. Bu “proje” zat, “biyonik robot”gibi. “Sistematik”. “Eli-ayağı boş değil, tuttuğu iş değil”. Kendini “ıslah edici” sanan bir “bozguncu” gibi sanki! AK Parti ne söylerse söylesin, ne yaparsa yapsın onun aksini söylemeyi, aksini yapmayı marifet saymaktan başka bir bildiği yok. Ahlak, hukuk umurunda değil.. Türkiye, bölge barışı umurunda değil.. Hani bu zatlar az da değil aramızda.

Sanırım bu durum onun için psikolojik bir hal. Kendini alamıyor.. Bir de alıştı.. Sürekli kaybediyor, partisi içinde, tabanında giderek artan bir isteksizlik karşısında dikkatleri başka yere çekmek istiyor.. Öfkesinden çıdam olmuş durumda, belki de ne yaptığını kendisi de bilmiyor. Ama çevresinde aklı başında kimse yok mu? Bir siyasetçi ne dediği kadar, toplum tarafından nasıl anlaşıldığını da hesaba katması gerekir..

Sahi Kılıçdaroğlu, Schengen ülkelerine vize muafiyeti ile ilgili terör şartı konusunda ne düşünüyor..

Bu zat batıya, batılılara bir şey söylemez. Söyleyemez.. PKK, HDP’ye, daha doğrusu AK Parti’ye karşı olan hiç kimsenin aleyhinde bir şey söylemek istemeyecektir.. İktidara olan öfkesi, hatta düşmanlığı gözünü kan bürüyecek kadar başını döndürdüğü için onun arkasında hiçbir şeyi, hiç kimseyi görmüyor.. Ya da görmek istemiyor..

İşin kötü yanı, her tuttuğu elinde kalan adamın, dokunduğu herkese, her şeye uğursuzluk getiren bir adamın talihsizliğinin onun psikolojisi üzerindeki olumsuz etkileri düşününce, insanın sadece acıyacağı geliyor..

Size şu “Kanlı mı olacak, kansız mı” hikayesinin aslını anlatayım.. 28 Şubat’ta Hürriyet’in “Topyekûn savaş” manşetini attığı günler. Şimdi Ertuğrul Özkök, “Aramıza kan girmesin” diyor. Ahmet Hakan Ahmet Altan’a yükleniyor haklı olarak, ama o günlerde Hürriyet, daha sonra Paralel yapının kontrolündeki Taraf gazetesinin üstlendiği rolü üstleniyordu. Taraf ehlileştirilmiş bir liberal sol gazete olacaktı ve tabii senaryo CIA tarafından hazırlanmıştı. Para kaynakları ABD idi ve taşeron örgüt Paralel yapı.

Aslında malum media grubları, malum sermaye çevreleri, malum STK’lar yine rollerini sürdürüyor.. Birileri fazla yıprandı, biraz nadasa çektiler..

28 Şubat günlerinde bir toplantıda, darbeci askerler ve işbirlikçileri konuşuyorlar. Gündemlerinde; rejim tehlikeye düşerse ne yapacakları konusunda bir plan çalışması değerlendiriliyor. “En kötü senaryo”ya göre eğer iktidar görevi bırakmayacak olursa işçi, öğrenci, memur herkesi sokağa dökmeyi planlıyorlar. Basın harekete geçirilecek, piyasada kriz oluşturulacak. İktidar istifa etmez direnirse ve olaylar kontrolden çıkarsa ne yapılacak. Bir tuğgeneral, “rejimi korumakta kararlı olmalıyız” diyor.. Biri soruyor: “En kötü senaryoya göre, çatışma çıkarsa bunun sonucundaki bedel ne olur, bu işin faturası ne olur” diyor. Konuşmacı, “Alevi-Sünni, Kürt – Türk, sağ-sol herkes sokağa çıkar ve işler planlandığı gitmez ise, 100.000 civarında bir can kaybı olabilir” diyor. Bir başkası da “Rejimi korumak için gerekirse bu bedeli ödemeye hazır olmalıyız” diyor.. O günlerde bu toplantının ses kaydı CD olarak gazetemize ulaştırıldı. Ben bu kaydı Erbakan’a gönderdim. Bizim askeri mahkemede yargılanmamıza, Cuma dergisinin kapatılmasına sebeb olan gelişme bu olay üzerine yaptığımız yazı üzerine yaşandı. Ben “Paşalar söz dinlemezse” diye bir yazı yazmıştım. Cuma dergisinin kapağında iskambil kağıdı üzerinde bazı paşaların resimleri vardı. Hurşit Tolon, Çetin Doğan, MGK genel sekreteri bizi mahkemeye verdi. 

Erbakan da, kanlı senaryodan yola çıkarak, gelişmeleri değerlendirirken,o senaryoya atıfta bulunarak, “Bakalım kanlı mı olacak, kansız mı” dedi. “Kan dökeceğiz” demedi. Zaten onun için, kan dökülmesin diye harekete geçmedi.

Kılıçdaroğlu şimdi çıkmış, aynı şeyleri söylüyor. “Kan dökeriz” diyor. Tehdit ediyor, meydan okuyor.. O toplantıda o zaman o var mı idi bilmiyorum, ama darbecilerle zihniyet ikizi olduğu çok açık.. 

Bu adama dikkat etmek gerek. Dün Paralel yapı ile Baykal’a kaset komplosunun tetikçiliğini yapan adam, daha sonra gidip MHP ile birlikte Ergenekon’un avukatlığını üstlenmedi mi? Hani dün soğuk savaşta bunlar, sağ-sol kavgasında birbirlerine kurşun sıkıyorlardı. Bugün çıkmış AK Parti’ye ve Erdoğan’a karşı sürdürülen “Topyekûn savaş”ın tetikçiliğini üstlenmiş sanki!

“Kan dökeriz“ derken aslında şecaat arz edeyim derken ağzından kaçırdı galiba. Bugün, bu zat, birilerinin silahla yapmaya çalıştığı işi “kendilerinin de yapabileceğini” söylüyor..

Bu tür, bu zihniyette  adamların kontrol altına ya da müşahede altına alınması gerek.. Bunun bir adım ötesi, dağa çıkmak, canlı bomba olmak ya da bombalı araçla kendini patlatmaktır..

Serseri mayın gibi ortalıkta dolaşan bazı siyasetçi, gazeteci, STK sözcüsü kılıklı kriminal, şizofren, paranoyak tipler, kendileri bu işi yapmayacak olsalar bile, toplumdaki bu tipteki hasta kişilikli manyak tiplerin harekete geçmesi konusunda etkili olabilirler. Belki bu zat, bunu yapmak istiyordur. Ana muhalefet kimlerin eline kaldı!

Selâm ve dua ile..

 

yeniakit