'Kaos Kuşağı'na ne oldu? Türkiye neyin peşinde?

İbrahim Karagül

"Avrasya Fay Hattı"nda çok önemli şeyler oluyor. 21. yüzyıl dünyasını şekillendirecek bu kuşat "kaos kuşağı" olarak tanımlandı. Tanımı yapanlar, kaosa yatırım yaptı. Zaaflar, farklılıklar, adaletsizlikler üzerine yatırım yaptı.

Yeryüzünü şekillendirecek kuşak, yeryüzünü sarsacak çatışmalara, işgallere, ayrışmalara, talana sahne oldu. Adaletin, özgürlüğün, barışın olmadığı bir fay hattı üzerinde hakimiyet mücadelesini çatışma ile kazanmaya çalışanlar, dünyayı bu hat üzerinden hizaya sokmaya çalışıyorlardı.

"Avrasya fay hattı", "kaos kuşağı" şimdi yine yeryüzünü değiştirecek, 21. yüzyılı şekillendirecek tam tersi gelişmelere ev sahipliği yapıyor. Çatışma üzerinden kontrol stratejileri başarısızlıkla sonuçlandı. En azından şimdilik öyle görünüyor.

Çatışma olan her yerde barış girişimlerinin etkisi daha fazla görülür oldu. "Kaos kuşağı"nı "barış kuşağı"na dönüştürecek adımlar atılıyor. Dünyanın tek merkezden yönetildiği dönemin sonuna gelindi. Demokrasi ve barışı bile savaşın hizmetine sunanlar, barış inşasını dikkatle izliyor. Suskunluk, barışın kabullenildiği, desteklendiği anlamına gelmiyor. Dikkatle izleme, bir süre sonra endişeye daha sonra da sabote etme girişimlerine dönüşecek.

Avrasya Fay Hattı'nı biz "Afro-Asya Hattı" olarak kabul ediyoruz. Medeniyetlerin beşiği olan bu kuşak, geçmişimizi ve geleceğimizi temsil ediyor. Zenzibar, Kudüs, Mekke-Medine, Şam, Bağdat, İsfahan, Buhara, Kaşgar bu kuşakta. Eski ticaret yolları bu kuşakta. Dünyanın deniz ticaret yolları bu kuşakta. Enerji kaynakları bu kuşakta. Enerji hatları bu kuşakta. Zenginlik bu kuşakta. Nüfus bu kuşakta. Adaletsizliklere isyan bu kuşakta. Yeryüzünü değiştirme iradesi bu kuşakta.

Siyasi güç bu alana kayıyor. Ekonomik güç bu alana kayıyor. Üretim, teknoloji, sermaye, pazar bu alana kayıyor. Dünyanın ağrılık merkezi bu alana kayıyor. Yeryüzünün ekseni değişiyor sanki. Atlantik egemenliği sorgulanamaz olmaktan çıkıyor. Bugün belirginleşmeye başlayan süreci erken farketmiş olmalılar ki çatışma ve kaosla müdahale ettiler. Hala da devam ediyorlar.

Rusya-Çin-Hindistan üçgeninde korkunç çatışma senaryoları uygulandı. Başarısız oldu. Şimdi bu güçler dünyanın enerji denklemini, üretim denklemini, Pazar denklemini tersyüz ediyor. Tek yanlı Batı hükümranlığını sarsıyor.

Doların egemenliği bitti. Artık anlaşmalarda yerel para birimleri kullanılıyor. Asya ülkeleri, Ortadoğu ülkeleri, Latin Amerika ülkeleri kendi ticaret kurallarını öne çıkarıyor. Dolarla birlikte başka egemenlikler de zayıflıyor. Milyarlarca insanı ilgilendiren ortak ekonomik alanlar oluşturuluyor. Ortak savunma birimleri şekillendiriliyor. Küresel kurum ve kuruluşlarda Batı hoyratlığına meydan okunuyor.

Türkiye, kendini merkeze alarak bu büyük değişime öncülük eden güçler arasına katılıyor. "Daha adil bir dünya düzeni" sloganıyla, Kaos kuşağını barış kuşağına dönüştürme yolunda kendisinden beklenenden çok daha büyük adımlar atıyor. Bölgesel güç olmanın ötesine uzanan bu adımlar daha şimdiden sonuç doğurmaya başladı. Eski müttefikleri hayretle Türkiye'yi izliyor. Zihinlerinde; "yüz yıl önce dizginlenen bu ülke kontrolden mi çıktı" sorularına cevap aradıkları bir gerçek.

Yakın çevresinde hiçbir ülkenin kendisi olmadan savaş ya da barış yapamayacağı bir noktaya geldi Türkiye. Sadece kendi bölgesinde değil, Avrupa ülkeleri arasında, Asya ülkeleri arasında Türkiye'ye yakın durmak, Türkiye ile barış içinde olmak en karlı yatırım haline geldi. İçerideki zaaflarıyla yüzleşen, yakın çevresindeki zaaflarının üstesinden gelmeye çalışan Türkiye'nin, Afro-Asya kuşağında yapıp ettiklerine ortak olma yarışı başladı.

Rusya ile ortak bakanlar kurulu, Suriye ve Irak'la neredeyse her alanda ortaklık, İran'la çok özel yakınlık, ekonomik anlaşmalarda dolar ve euro yerine TL ve ilgili ülkenin para birimlerinin kullanılması, bölgesel ekonomik entegrasyon, siyasi birlik, ortak güvenlik teşkilatı, ulaşım koridorları, vize muafiyetleri ve daha bir çok şey"

ABD basınının; "Türkiye ile Batı arasındaki gerginlikler artıyor. Türkiye'nin AB'ye katılma olasılığı giderek zayıflarken ve ülkenin yıllarca görünmeyen bir gayretle Müslüman ülkelerine uzanırken, ABD ve Avrupa'nın canını, uzun bir zamandır gündemde olan bir soru sıkıyor: Bu büyük, laik, Müslüman ülkesi Batı'nın yerine Doğu'ya yöneliyor mu?" diye sormasına bakmayın. Ankara'nın müttefik olmasını İsrail'in kaprislerine boyun eğme oranıyla ölçenlere bakmayın. "Tayyip Erdoğan, Tahran'da İran ile Türkiye arasındaki dostluğunu kutluyor. Ama bu dostluk gösterisi, Türkiye'nin bazı geleneksel müttefiklerini sinirlendiriyor, özellikle son aylarda ilişkilerin hiç durmadan kötüleşen İsrail'i" diyenlere bakmayın. "Türkiye artık müttefikimiz değil" diyenlere bakmayın. Bu sözler, eleştiriler, yaklaşımlar rehin alınmış bir Türkiye'ye özleminin yansımaları.

Dünya köklü bir jeopolitik değişim geçiriyor. Belki de bu değişime en rasyonel yatırımı yapan ülkelerden biri Türkiye. Böyle bir Türkiye çok yadırganacak, sorgulanacak, eleştirilecek. Eski müttefiklerden bir kısmı zamanla karşıt olacak. Bugün bunun örneklerini görüyoruz. Türkiye'nin barış adına gittiği her yere terör götürüyorlar. Suriye-Irak arasına, İran-Pakistan arasına terör götürüyorlar.

Küçük şeylere takılıp kalmayın!