Irkçı beyaz polis şiddeti, ABD gündeminden çıkmak bilmiyor. Sadece geçen sene öldürülen silahsız Afro-Amerikalıların sayısı 100’den fazla. Irkçı motivasyonun varlığını inkâra el vermeyen, “Ama ben sanmıştım ki…” savunmalarının inandırıcılığını yerlerde süründüren bir sayı. Zaten olayların birçoğunun kamera kayıtları mevcut ve bu kayıtlarda beyaz polislerin kanun namına değil de Ku Klux Klan değerleri namına hareket ettikleri, Afro-Amerikalılar’ı sırf siyah derili oldukları için öldürdükleri açıkça belli oluyor. Bu hafta içinde iki Afro-Amerikalı’yı daha durduk yerde, hunharca katlettiler.
Irkçı beyaz polislerin cinayetlerine isyan eden Afro-Amerikalı bir genç, evvelki gün Dallas’ta 5 beyaz polis memurunu öldürerek kendince intikam aldı. Ardından, St. Louis’de bir beyaz polis memuru daha -yine bir Afro-Amerikalı tarafından- vuruldu. Geçen sene de ırkçı polis şiddetiyle meşhur olan Ferguson’da iki polis memuru vurulmuştu. ABD kamuoyu şimdi “1970’lere geri mi döndük?” diye soruyor.
1960’ların ortalarında bir grup Afro-Amerikalı devrimci, “getto” diye anılan kenar mahallelerde siyah halkı ırkçı beyaz polis şiddetine karşı savunmak ve sistem tarafından sürekli olarak beslenen sorunlarını (yoksulluk, cehalet, yaygın suçlar, uyuşturucu iptilası) kendi kendilerine çözmeye sevk etmek amacıyla Nefsi Müdafaa İçin Kara Panter Partisi’ni kurmuştu (Black Panther Party For Self Defense). Mahallelerde ruhsatlı silahlarla devriye gezerek ırkçı beyaz polislerin şiddetine ve sair keyfi uygulamalarına mani olan, yoksul çocuklar okula aç gitmesinler diye kahvaltı organizasyonları yapan, uyuşturucuya savaş açan ve suç baronlarıyla mücadele eden Kara Panterler, kısa sürede siyahların kahramanı oldular. Parti’nin “Kara İktidar” (Black Power) sloganı herkesin dilindeydi artık. Gittikçe artan popülarite ve güçleri tabii ki devleti tedirgin etti ve başta FBI olmak üzere bütün iç güvenlik örgütleri Kara Panter Partisi’nin üstüne çullandı. İçine ajanlar sokuldu, bazı mensupları uyuşturucu ticaretine bulaştırıldı, çatışma mizansenleri kurularak birçok lideri kurşuna dizildi. Zamanla mizansene gerek kalmaz oldu, gerçek çatışmalar birbirini kovaladı ve Kara Panterler’in sosyal yönü şiddet deryasında boğulup gitti.
Geriye kalan tek şey şiddet olunca, bazı Kara Panter Partisi mensupları ‘Madem öyle, gel böyle’ deyip Kara Kurtuluş Ordusu’nu kurdular (Black Liberation Army, kısaca BLA). Bu örgüt, bidayette polisin “getto”lardaki mezalimine mani olmakla yetinmeyi öngören Kara Panter Partisi’nden farklı olarak, ABD’nin bütün polis ve askerlerini her zaman ve her yerde meşru hedef olarak görüyordu. ‘Kara Panter Partisi sosyal sahalarda çalışamaz hale getirildi ve mevcut düzende tekrar çalışabilir hale gelmesi de mümkün görünmüyor’ diyen örgüt kurucuları, ABD yönetimini silahlı mücadele marifetiyle dize getirerek, siyahların kendi kendilerini idare etmelerini öngören devrimci siyasetin legal zeminde tatbikine rıza göstermesini sağlamayı öngörüyordu.
Kara Kurtuluş Ordusu, 1970-1976 yıllarında 13 polis memurunun öldürülmesinden ve çok sayıda polis memurunun yaralanmasından sorumlu tutuluyor. Son zamanlarda Afro-Amerikalılar tarafından polise düzenlenen misilleme yahut intikam saldırıları, nitelik bakımından 1970’lerdeki meseleden farklı olsa da, en azından ilk bakışta siyasi/ideolojik bir hedefe matuf örgütlü eylemlere benzemese de, sosyal medyada “Kara Kurtuluş Ordusu’nun dönüşü”nden bahseden Amerikalılar’ın haddi hesabı yok. New York Polis Teşkilatı’na bağlı çavuşların sendika lideri Edward Mullins de, Dallas hadisesini yorumlarken konuyu oraya bağladı: “Failler terörist değilse, Kara Kurtuluş Ordusu’nun yeniden doğuşudur bu.” (“If it’s not terrorists, this is the rebirth of the BLA.”)
Kara Kurtuluş Ordusu yeniden doğmuş olsaydı bunu törenle ilan ederdi. Şimdilik yok gibi öyle bir şey. Ama her an olabilmesi için gerekli şartlar fazlasıyla mevcut.
karargazete