ATİLLA FİKRİ ERGUN/Karanlık Günlere Felsefî Bakış
Tez canlı varlık insan ile gece-gündüz münasebeti:
"İnsan hayra dua ettiği gibi şerre de dua eder; insan çok acelecidir. Oysa geceyi ve gündüzü iki ayet kıldık. Gece ayetini silip yerine gündüz ayetini aydınlatıcı kıldık ki, Rabbinizin fazlından arayasınız, yılların sayısını ve hesabı bilesiniz. Ve biz her şeyi ayrıntılı olarak açıkladık. " (17/11-12)
İnsan genel olarak maddî-manevî tüm isteklerini bir an önce gerçekleştirmek, kendisi için gerekli gördüğü konuma bir an evvel ulaşmak arzusu taşır. Fazla sıkıntıya gelemez, rahatına düşkündür, çıkarları uğruna yapamayacağı şey yoktur. Ancak isteklerinin ve bu isteklerini gerçekleştirmek üzere takip ettiği yolun ahlakî ve felsefî açıdan meşruiyet zeminine dayanıp dayanmadığını, arzularına ulaşabilmesi için gerekli şartların mevcut olup olmadığını, isteklerinin arkasında yatan nedenleri (kendi nefsinde var olanı), olayların sebep-sonuç ilişkilerini, vahyin süzgecinden geçmemiş iğreti istek ve tutkuları (hevası) doğrultusunda ve zamansız bir biçimde arzularını gerçekleştirmesi halinde nelerle karşılaşabileceğini hiç hesaba katmaz. Zira insan yaratılışı itibariyle aceleci bir yapıya sahiptir.(21/37) İnsanın bu aceleci yapısı, onu çoğu zaman karmaşa ve bunalım ortamlarına sürükler.
Hâlbuki her daim insanın gözleri önünde ibret alması gereken hadiseler cereyan etmektedir; tıpkı gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişi gibi. Varlık âleminin değişmez yasalarından biridir gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişi. Dolayısıyla gece ve gündüz, yaşanması gereken doğal birer süreçtir insan için. Mevsimine göre kimi zaman uzundur geceler, kimi zaman ise kısa. Ancak gece devamlı surette yerini gündüze bırakır. Gündüz de tıpkı gece gibidir, mevsimine göre kimi zaman uzundur kimi zaman ise kısa. Kaçınılmaz bir biçimde gündüz de yerini geceye bırakır ve bu döngü böylece devam eder durur.
Hal böyle iken her günün sonunda üzerine çöken geceye ve gecenin ardından onu aydınlatan gündüze bakmaksızın yine de acele eder insan. Her şey hemen olup bitsin ister, gündüze giden yolun geceden geçtiğini unutur, yanlış yollara başvurur, kirli işbirlikleri içerisine girer. Oysa insana düşen, acele etmeksizin, sindire sindire, adım adım geceyi yaşamaktır. Bunun sosyal hayattaki karşılığı şudur: Tıpkı gece ile gündüz misali -gerek ferdî gerekse içtimaî- içinde bulunduğumuz hiçbir durum asla kalıcı değildir. Baki olan yalnızca Allah'tır. İnsan hayat içerisinde sürekli olarak yaşar bu dönüşümü; sıkıntı dönemlerinden sonra feraha kavuşuruz, üzüntüler yerini sevinçlere bırakır, darlık bolluğa terk eder yerini. Kimi zaman ağlar insan, kimi zaman güler, acı-tatlı günler birbirini kovalar durur. Kısacası günler ve haller değişir.
Bir başka gerçek, hayır zannettiğimiz şeylerde şer, şer zannettiğimiz şeylerde ise hayır bulunmasıdır (2/216). Ancak acelecilik, insanı genellikle doğal mecrasında akan sürece -yerli-yersiz- bir biçimde müdahale etmeye sevk eder ki, bu durumda insan farkında olmaksızın şerre davetiye çıkarır. Günlük hayatımız bunun sayısız örnekleri ile doludur. Süflî/gayri meşru istek ve tutkular nedeniyle hâsıl olan anlık ihtiyaçlar, söz konusu anlık ihtiyaçlar doğrultusunda alınan acele kararlar, herhangi bir işte düşüncesizce atılan adımlar, plansız ve temelsiz girişimler veya herhangi bir şekilde vaktinden önce elde edilen nimetlerin sonu hüsranla noktalanır daima.
Hz. Peygamber'in konuya ilişkin beyanı şu şekilde:
"Acele şeytandan, teenni/ilerisini düşünerek acelesiz iş görmek ise Allah'tandır." (Tirmizî, Beyhakî)
"Acele eden hata yapar." (Hâkim)
Şu halde öncelikle hikmet ve basirete ihtiyacımız var.
Hiç şüphesiz varlık kanunları ve sosyal yasalar aynı anda hem ferdî hem de içtimaî bir muhtevaya sahiptir. Dolayısıyla fertler için olduğu kadar toplumlar için de karanlık ve aydınlık dönemler söz konusudur. Allah, günleri insanlar arasında döndürüp durmaktadır (3/140) ki, bu, hem ferdî hem de içtimaî açıdan böyledir.
İslam Dünyası açısından konuşacak olursak, karanlık bir gecede yol alıyoruz. Tıpkı bir yarım kürede gündüz yaşanırken, diğer yarım kürede gecenin yaşanması gibi, zulüm altın çağını yaşarken, bölge tarihinin en karanlık dönemini yaşamakta. İslam Dünyası'nın bugünkü durumu 11. ve 12. yüzyıldan daha kötü. Her şey önce modern çağda zulüm küreselleşmiş bulunuyor. Bu bakımdan dünyanın şimdiye kadar hiç bu denli karanlıklar içerisinde kalmamış olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Tarihin insan hareketlerinin toplamından ibaret olduğunu, günlerin ve hallerin değiştiğini göz önüne aldığımızda, zulmün yeryüzüne hâkim olmasında şaşılacak hiçbir şeyin olmadığını kolayca kavrayabiliriz. Hatta bunun, yeryüzü serüvenimizin bir parçası olduğunu ifade etmemiz gerekir. Genelde insanlığın özelde ise İslam Dünyası'nın bugün yaşamakta olduğu karanlık günler işte böyle bir dönemden ibaret. Ancak ne var ki, tıpkı dün olduğu gibi bugün de yaşadığı anın hakkını vermek yerine sağlıklı temellerden yoksun bir biçimde kendilerini yarına dair "pembe hayaller"e kaptırarak aceleci davrananlarla, kaş yapmak isterken göz çıkaranlarla karşı karşıyayız.
Buna karşın "Günümüz Müslümanı", aceleye kapılıp yanlış yollara başvurmaksızın, kirli işbirlikleri içerisine girmeksizin, koyu karanlıkların nasıl vücuda geldiğini unutmadan, geçmişten ders alarak, karanlıkların yerini mutlaka aydınlığa bırakacağı bilinci içerisinde, yükümlülüklerini yerine getirerek yürümek zorunda. Aksi halde gecenin bağrına gündüzün tohumlarını ekmeksizin kendilerini "pembe hayaller"e kaptıranlar, geceyi Allah'a havale edip gündüzün gelmesini arzu edenler, karşılaşacakları hüsrana şimdiden hazır olmalılar.
Acele edeceğimiz yegâne şey ahiret amelleridir. Zira "Teenni ile hareket her şeyde hayırlıdır, ahiret ameli ise bundan müstesnadır." (Ebu Davud). İnsan fıtraten kendisinde var olana İslamî/insanî bir hüviyet kazandırarak onu doğru şekilde kullanmakla veya bir başka ifadeyle nefsinde var olanı Hakikat'in hizmetine sunmakla mükelleftir ki, acelecilik vasfı da bunlardan biridir. Biz "acele"den yaratılmış olanlar(21/37) elimizi çabuk tutarak bizi iki dünyada da Selam Yurdu'na çağıran sese kulak vermeli, hikmetli ve basiretli bir yaklaşım sergilemeli, kirli işbirliklerine tevessül etmeden küresel hegemonyaya karşı bölge halklarının yanında mücadeleye hız kazandırmalıyız.
Bundan ötesi Mü'mince "İşittik ve itaat ettik"(2/285) demek yerine, fiilen Yahudice "İşittik ve isyan ettik"(2/93) demekten başka bir şey olmayacaktır.
Tarihe not düşerek bitirelim yine:
Hayal âleminden ahkâm kesen adam"
Kirli emellerin hizmetkârı
Karalama kampanyalarının baş müdavimi
Bugün duçar olduğumuz belaların baş sorumlusu o
Sözüne itibar edip kendi ellerimizle yarattığımız canavar
Aydınlanma'nın "aydın"ı
"Biz" olmanın bilincine varamamış adam o
Kimin arabasına binerse onun düdüğünü çalan adam
İçimizdeki Yahudi!
Ekmek elden su gölden yaşayan adam o
Karnı tok, sırtı pek, kalantor çocuğu "mahalle"nin
Akçe saymanın yürüyüş öğrettiği adam
Şehvetinin esiri...
Kitap'la eşekleşen adam o
Yüke omuz vermek yerine, yük olan adam
İş elini taşın altına koymaya geldiğinde ortadan kaybolan adam o
Yangına körükle giden adam
Dili ateşten makaslarla kesilecek adam o
Yüzüne tükürülecek adam
"Tevhid, adalet, özgürlük" havarisi
Hayal âleminde tek başına!
Umutla, itizalle ve devrimle...