Cömert'in "Çok anlamayanlı’ Suriye denklemi" başlığıyla (17 Ocak 2018) yayımlanan yazısı şöyle:
Kuzu, Kurt ve Ot. Bu üçünü birbirlerine yedirmeden kayıkla dereden karşıya nasıl geçireceksin? Kayıkta sadece birini taşıyabilirsin.
Böyle bir bilmece vardı, hatırlarsınız. Çözümü zor değil.
Önce kuzuyu götürüyorsun.
Sonra dönüp otu geçiriyorsun karşıya. Dönüşte kuzuyu geri getiriyorsun. Sonra kurdu götürüyorsun.
Kurtla ot birbirlerini yemezler. (Hoş, ot kimseyi yemez.)
En son kuzuyu geçiriyorsun. Sen sağ ben selamet.
‘Kırk katırı dokuz kazığa nasıl bağlarsın? Hiçbir kazığa çift veya çiftin katları olan sayıda katır bağlamayacaksın.’
Sağlamasını yapmadım. Ama bildiğim kadarıyla bu bilmecenin mantıklı bir çözümü yok.
Allem ediyorsun, kallem ediyorsun, çözemiyorsun.
Meğer çözümü şuymuş:
K-I-R-K -K-A-T-I-R
1-2-3-4-5-6-7-8-9
Her harfi bir rakama bağlıyorsun! 9 harfe 9 kazık.
Basit, fakat saçma sapan bir çözüm.
Keşke bütün sorunların, bütün dertlerin, bilmecelerdeki gibi sürpriz, kolay bir cevabı olsaydı.
Daldım gittim bilmecelere!
Evet, ilgilenmek istediğim konu ‘muamma’ya benziyor.
***
Suriye.
Çok unsurlu bir denklem.
Unsurların hepsi ‘bilinmeyen’ değil. Bu yüzden ‘çok bilinmeyenli’ demedim. Ama aynı zamanda çok bilinmeyenli.
Biraz da ‘çok anlaşılamayanlı...’
Hatta ‘çok anlamayanlı’ bir denklem.
Ne kurt-kuzu-ot bilmecesine benziyor, ne kırk katıra...
Hayatta, her şeyi şip şak çözen bir yazar gibi görünmeyi beceremedim.
Aciz olduğum durumlarda aczimi itiraf etmeyi seviyorum.
Suriye denklemi de beni aşıyor.
Çözümü cepteymiş gibi dolaşanlara kulak asmayın. Onlar da fazla bir şey bilmiyorlar.
Fakat, mostrayı bozmuyorlar.
(Mostra? Pazarcılar meyvenin gösterişlisini üste, bozuğunu arkaya koyarlar ya... O üstteki görünen kısım, mostradır.)
Bir Astana süreci var, Suriye’de çözüm arayan...
Bir de Cenevre süreci.
İkisi de kendi mecralarında ilerliyor.
Astana’da Rusya ve İran’la birlikteyiz.
Cenevre’de de ABD ve Rusya dahil bir dizi aktörle teşrik-i mesai halindeyiz.
Biz hariç, hemen bütün taraflar ya PYD’yle iş tutuyor, ya da iş tutmaya meyyal.
Genelkurmay’ımızın ABD ile ve diğer müttefiklerimizle teması yoğun. Ankara’da veya Washington’da müttefik generallerle konuyu tartışıyorlar.
Dün de Genelkurmay Başkanı Akar Brüksel’deydi ve Nato’da Türkiye’nin pozisyonunu anlattı.
Askerler de birbirlerini anlamayabiliyor demek ki...
Bizim tezimiz doğru... Teröristin iyisi kötüsü olmaz, teröristle iş tutulmaz.
Fakat, tezimizin doğru olması şu ana kadar hiçbir şeyi değiştirmedi.
Biz de bunu anlamıyoruz.
***
Çözüm olarak önümüze koydukları şey, Suriye’nin kuzeyinde bir PYD (veya YPG) yapılanmasına zemin hazırlamak. Sonu PKK devletine varacak bir oluşuma kapı açmak.
Türkiye Cumhuriyeti’nin DNA’sı buna izin vermeye müsait değil.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sert çıkışlarının sebebi bölünmeye karşı Türkiye’nin DNA’sından kaynaklanan hassasiyet.
Bu konuda -birbirimizle görüşmesek de- galiba en çok Esat’la mutabıkız. Biraz da İran’la...
Esat’la gıyabi mutabıklığımız ‘ke en lem yekun.’
Çünkü, bizim çözüm yaklaşımlarımızda, yüzbinlerce insanın katlinden sorumlu olan Esat’a yer yok.
Öte yandan, İran’la Rusya, Esat’ı çok seviyorlar.
Esat konusunda Avrupa’da bizim çizgimize yakın olan ülkeler var ama, sesleri kuvvetli çıkmıyor.
Şu anda dolaşımda olan çok parçalı, yeşilli, mavili, kırmızılı, sarılı Suriye haritaları hiç çözüm ümidi vermiyor.
Durum öyle çetrefilli ki insan yazarken bile yoruluyor!
Bu puslu havada Afrin’in eşiğindeyiz.
Ne demek bu?
Türkiye, müttefiklerinin söylemekle anlamadığı bir gerçeği fiiliyatla anlatmak istiyor.
Anlarlar mı?
Benim gördüğüm, şu anda anlamak niyetinde değiller.