Daha dün, ne demiştik?.. "Örgütün adının ne önemi var... Örgüt DHKP-C de olabilir, PKK da!.. El Kaide de olabilir, Dev-Sol da!.. Saldırganla, bu örgütler veya başka örgütlerin hangisinden olurlarsa olsunlar, bu durum; onların maşa, piyon ve taşeron olarak kullanıldıkları gerçeğini değiştirmez!..
Çünkü onlar, nihayetinde birer Eldiven'dirler!.. Azmettirici ellerin üzerine geçirilen ve onları gizleyen bir Eldiven!" demiş, "Polis'in hedef seçilmesi"nin önemi üzerinde durmuştuk... ve eklemiştik: "Bu saldırıyı, hiç kimse bağımsız bir eylem olarak görmeyecek, Ergenekon'cuların polise misillemesi olarak değerlendirecektir!"
Evet, dün bunları yazdık!.. Niye yazdık?.. Çünkü, biliyorduk ki kartel gazeteleri yine "cambaza bak" taktiğini uygulayacak, yine "hedef saptırma"ya çalışacak, yine "dezenformasyon"a yeltenecek ve yine ortalığa "kirli bilgiler" saçacak!..
Kartel gazetelerini "gen"lerine kadar tanıdığımız, "kan"larındaki "alyuvar" ve "akyuvar" sayısını bile bildiğimiz için, "nasıl başlıklar atacaklarını" üç aşağı, beş yukarı tahmin ediyorduk...
KARTEL'DE NUMARA DEĞİŞMEZ!
Nitekim, yanıltmadılar bizi...
Daha olayın "ilk dakika"larından itibaren önce "internet siteleri"nde daha sonra da dünkü "manşet"lerinde "yafta"yı astılar:
"Saldırganlardan biri sakallı... İslâmî Cihad izi!.. Saldırı El Kaide'nin işi!"
Dedim ya, biliyorduk böyle bir başlık atacaklarını... Çünkü, "Aman Ergenekon'un işi olmasın da, kimin işi olursa olsun!" şeklinde bir halet-i ruhiye içindeydiler!..
Bir "yara"ları mı vardı, bir "bağlantı"ları mı vardı bilmiyoruz... Ama, günlerdir "Ergenekon savunuculuğu" yapmaktan bitap düşmüşlerdi.
Öyle bir "Ergenekon savunuculuğu" yapıyorlardı ki; "Hani darbe olacaktı?.. Hani 7 Temmuz'da bomba ve tabancalar patlayacaktı?.. Hani kan gövdeyi götürecekti?.. Hani kanlı eylemler yapılacaktı?.. Oysa ne 7 Temmuz'da, ne de 8 Temmuz'da hiçbir eylem olmadı?.. Demek ki; Ergenekoncuların darbe plânı yaptıkları yalan!" diye yazacak kadar!..
Ama, gördünüz işte!..
7 ve 8 Temmuz'da patlamayan tabancalar, akmayan kanlar, 9 Temmuz'da gerçekleşti!..
O halde, buna bir "kılıf" bulunmalı ve "3 polisimizin şehit edildiği" kanlı saldırı, "Ergenekon'dan başka bir örgütün üzerine yıkılmalı"ydı!..
Meselâ, El Kaide'nin üzerine!..
Meselâ, "dinci bir örgüt"ün üzerine!..
Aslı-astarı olmayan öyle "senaryo"lar uydurdular ki, kafayı yememek mümkün değil!..
Hele bakın şu yazdıklarına:
"Polis, El Kaide üzerinde duruyor... Saldırganlardan Erkan Kargın'ın İBDA-C ilişkisi nedeniyle daha önce gözaltına alındığı ve tutuklandığı belirtildi!.. Saldırıda öldürülen Raif Topcil, Erkan Kargın ve Bülent Çınar'ın üzerinden dua kitapları çıktı!.."
Bunun gibi, daha nice palavra!..
DANIŞTAY CİNAYETİ'NDE DE AYNI TAKTİK
Hatırlarsınız... "Aynı numara"yı daha önce de yapmışlardı... Danıştay'a saldırıp M.Yücel Özbilgin'i katleden tetikçi avukat Alparslan Arslan'a da, bu eylemi "Danıştay'ın türban kararını protesto" için yaptığını söyletmişler ve onun "dinî bütün biri" olduğunu yazmışlardı!..
Hem de; Danıştay'a saldırı plânının bir "Bar"da ve "Barmen"lerle birlikte yapıldığını bilmelerine rağmen!..
Hem de; Alparslan Arslan'ın; şu anda "Ergenekon Terör Örgütü'nün üyesi" olmaktan tutuklu Emekli Tuğgeneral Veli Küçük ve Emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin'le görüşmeleri ortaya çıkmasına rağmen!..
Ama kartele, "orası lâzım değil"di!.. Ona "dinci" demeliydiler ki; cinayet "dindar insanlar"ın üzerine yıkılsın ve Türkiye'deki mütedeyyin insanların hepsi "potansiyel katil" olarak töhmet altında kalsın!..
Ortaya çıkan "gerçek"lere rağmen, Alparslan Arslan'ı "dinci" göstermeye ve hatta "5 vakit namaz" kılıp, "oruç" tuttuğunu yazmaya başladılar!.. Tabiî, her fırsatta, "Vakit'in hedef gösterdiği"(!)ni ve Alparslan Arslan'ın "Vakit'ten etkilendiğini"(!) uydurmayı unutmadılar!..
"Sübhaneke"yi bildiğinden bile kuşku duyduğum Alparslan Arslan'ı öyle bir "dindar"laştırdılar ki; az kalsın "evliya" mertebesine yükseltmelerinden korktum!..
Hani, "Şeyh uçmaz, mürit uçurur" diye bir söz vardır ya; Alparslan Arslan da, böyle "uçuruldu" kartel tarafından!..
Uçurdular, çünkü kartelin "İslâm"a ve "Müslüman"lara tahammülü yok!.
Onlar, bir "Hak ve halk düşmanı"dır!..
İşte "İstinye'deki saldırı"da da, bu düşmanlıklarını yine ortaya koydular!..
Koymak zorundaydılar, çünkü "Ergenekon aklanmalı"ydı!..
Bunun için de, saldırganların üzerlerine uygun bir "elbise" diktiler!.. "Dua kitapları!.. İBDA-C!.. Bomba yüklü araç" filân dediler ki, "El Kaide'ye uygun bir kaideye otursun" bu saldırı!..
İÇİŞLERİ BAKANI İDDİALARI YALANLIYOR!
Peki, yazdıkları "senaryo"lar ve diktikleri "elbise"ler gerçeklere uygun muydu?..
Tek kelimeyle hayır!..
Karteldeki "manipülasyon"ları okuduğumuza göre, şimdi de İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın dile getirdiği "gerçek"lere bir bakalım:
¥ ''Olay hem MOBESE görüntüleri, hem oradaki başkonsolosluğun görüntüleri ve olayla ilgili bütün boyutlar incelendiğinde, genel kanaat bir intihar eylemi gibi görüntü var.''
¥ Teröristlerden sadece birinin daha önce yurt dışına çıktığı tespit edildi... Bu kişinin bir yerde eğitim görüp görmediği üzerinde çalışma yapılıyor."
''Olay yerinden uzaklaşan aracın bomba yüklü olduğu iddialarına gelince; arabayla ilgili öyle bir bilgi bizde yok. O bilgi nereden çıktı bilmiyoruz... Arabada bomba varmış gibi falan, öyle bir bilgi hiçbir yerde yok. O plakalarla ilgili arabalar bulundu ve yanlışlık var. Onlar başka vatandaşlara ait, bu olayla ilgili olmayan arabalar!"
¥ Teröristlerden birinin Guantanamo üssünden bir süre önce salıverildiğine ilişkin spekülatif haberler yapılıyor... Biz, tabiî o tür yorumları yapamıyoruz... Elimizde bilgi, veri oldukça sizlerle paylaşıyoruz... O dediğiniz boyutlarda bize ulaşan en küçük bir bilgi yok.''
Görüyorsunuz ya;
"El Kaide'yi çağrıştırması" için üretilen "Bomba yüklü araç" haberi yalan!.. Teröristlerin "Guantanamo üssünden salıverildiği" haberi de yalan!..
"DİNDAR BİRİ DEĞİLDİ!"
Gelelim, "dinci" oldukları iddiasına... İzninizle, dün Anadolu Ajansı'ndan geçen bir haberi aktarmak ve sonra da bir çift söz söylemek istiyorum:
Haberi, virgülüne bile dokunmadan aktarıyorum:
"ABD'nin İstanbul Başkonsolosluğu önünde polislere yönelik düzenlenen silahlı saldırıyı gerçekleştiren ve ölü ele geçirilen saldırganlardan Bülent Çınar'ın yakınları, yaşananlara inanamadıklarını belirterek "Muhakkak kandırılmıştır" şeklinde görüş bildirdiler.
Polise yönelik saldırıyı gerçekleştirenler arasında yer alan Bülent Çınar'ın yakınlarının yaşadığı Iğdır'ın Tuzluca ilçesine bağlı Sürmeli köyünde büyük bir sessizlik yaşanıyor. Arkadaşları ve yakınları, Çınar'ın kandırılarak bu tür bir eylemin içine sokulduğu düşüncesini taşıyorlar."
Ve haberin son cümlesi:
"Sürmeli köylüleri, Çınar'ın dindar bir yapısının olmadığına da dikkat çektiler!"
Özetleyecek olursak;
Bülent Çınar, "dindar biri değil"dir ve "mutlaka kandırılmış"tır!..
Bu haber üzerine, benim de bir çift sözüm var:
Malûm; 1979-1980 yıllarında askerliğimi, haber de adı geçen Tuzluca ilçesinde "asteğmen" olarak yapmıştım... "Karakol komutanı" olarak Tuzluca'nın birçok köyünü gezdim, çoğunu bilirim...
Tuzluca'nın merkezinde o zamanlar "iki cami" vardı... Birine "Sünni"ler giderdi, diğerine "Caferi" vatandaşlar!..
Köylerinde de durum farklı değildi... Ancak, "Caferi"ler yoğunluktaydı..
Şunu söylemeye çalışıyorum:
"Caferi" bir vatandaşın "El Kaide"ye sempati" duyması mümkün değildir... Kaldı ki, Bülent Çınar"ın "dindar bir yapısının olmadığı" arkadaşları ve yakınları tarafından söylenmektedir!..
Dolayısıyla, kartele buradan ekmek çıkmaz!.. Boşuna çabalıyorlar!..
Hem, bir "örgüt bağlantısı" olsa ne çıkar?.. Nihayetinde "kandırılmış" ve "piyon" olarak "kullanılmış"tır!..
Kullanan PKK olsa ne çıkar, El Kaide veya bir başka örgüt olsa ne çıkar?!?..
9 ay önce askerden gelen bir gencin; işin içinde bir de "kadın" olunca "gaz"a gelmesinden, "dolmuş"a binmesinden ve "kullanıma hazır" olmasından daha kolay ne var ki?!?..
ERGENEKONCULARIN İSTİNYE KONUŞMALARI!
Sizi bilmem ama, "silahların namluları"ndan benim burnuma "Ergenekon kokusu" geliyor!..
Hem de; "üretilmiş senaryo"lardan çıkan "çakma" ve "dandik" koku değil, tutanaklara geçmiş "gerçek" bir koku!..
Muhabirlerimiz Kenan Kıran ve Cevdet Kılıçlar"a ulaşan bilgileri, ben de sizlere aktarmak istiyorum...
Ergenekon Terör Örgütü operasyonu kapsamında 24 Şubat 2008 tarihinde gözaltına alınan ve sorgulamasının ardından tutuklanan Sakarya Üniversitesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Emin Gürses, 23 Ocak 2008 tarihinde, Erman Dur adına kayıtlı telefondan bir şahsı arıyor.
Emin Gürses"in aradığı şahıs, telefon görüşmesinde;
"Beni aradılar bugün. Hoca, seni almadılar mı içeriye" demesi üzerine Doç. Dr. Emin Gürses, şöyle karşılık vermiş:
"Alanın da .mına koyayım, almayanın da .mına koyayım... Ama dedim beni alırlarsa içeriye biliyorlar ki; Amerikan ve İsrail Büyükelçilikleri"ni havaya uçurmak için bizimkiler herşeyi yapacak!.."
Ne?.. Bu kadar bilgi ile "Ergenekon bağlantısı" kurulamaz mı?..
O halde; "Ergenekon Terör Örgütü"ne yönelik operasyonda gözaltına alınıp daha sonra tutuklanan emekli bankacı Asuman Özdemir ve eşinin, "her akşam" ve "hem de 1 saat" süreyle ABD Başkonsolosluğu"ndan "kiminle" ve "ne" konuştuğunu kartelciler araştırsın!..
Evet, araştırsın!.. Asuman Hanım"a; "Ne o Asuman Hanım, dinlenmekten korkuyor musunuz?" diyen kimdir?..
Haa, hemen şunu söyleyeyim:
En başta da dediğimiz gibi; İstinye"deki olayın altından Ergenekon da çıksa, El Kaide veya başka bir örgüt de çıksa, benim için sonuç değişmez!..
Çünkü onlar "gaz"a getirilmiş, "dolmuş"a bindirilmiş ve "kullanılmış" birer "piyon"durlar, "maşa"dırlar, "taşeron"durlar!..
Evet, onlar birer "tetikçi"dirler!..
Ama "tetik çeken el" değil, o elin üzerine geçirilmiş bir "Eldiven"dirler!..
Kartelozlar ne derse desin;
Ben bunu bilir, bunu söylerim!..
==============
Malûmun ilâmı!
Birinci sayfamızdaki haberi herhalde okudunuz...
Gördüğünüz gibi; Ergenekon Terör Örgütü hakkında verdiği şok ifadelerle gündemi sarsan ve şu anda Kanada'da yaşayan Tuncay Güney, 2001 yılında İstanbul Emniyeti Organize Suçlar Şube Müdürlüğü'nde verdiği ifadesinde, Doğan Grubu'nda Veli Küçük aleyhine çıkan haberler üzerine Küçük'ün, Doğu Perinçek'i Aydın Doğan'a gönderdiğini ve kendisi hakkında haber yapılmamasını istediğini iddia etmiş.
Veli Küçük'ün mesajını alan Aydın Doğan'ın, Perinçek'e; "Veli Küçük aleyhinde Milliyet gazetesinde haber yapmamaya gayret edeceğim ama Radikal'e karışamam... Hürriyet gazetesi ise, her ne kadar bana ait gibi görünse de aslında Rahmi Koç'a aittir" dediğini iddia ediyor ve ekliyor:
"Bana bu konuşmayı, Perinçek"in bizzat kendisi anlattı!"
Son derece "ilginç" ve bir o kadar da "çarpıcı" bilgiler!..
Ama, Tuncay Güney"in ağzından aktarılan bu bilgiler şu an ortaya çıkmış olsa bile, ben hiç şaşırmadım!..
Evet, şaşırmadım;
Çünkü bunlar "malûmun ilâmı"ndan başka bir şey değil!..