"Teşbihte hata olmaz" derler... O halde bir "teşbih"te de biz bulunalım...
Efendim;
Malûmlarınız olduğu üzre; cennetmekân Sultan Abdülhamid Han; herhangi bir konuda "karar" vermeden önce, "vezir"lerine şöyle dermiş: "Gidin, sorun bakalım Rus elçisine; bu konuda ne düşünüyor?"
Vezirler, giderler "Rus elçisinin görüşleri"ni öğrenirlermiş... Gelip, Abdülhamid Han"a arzettiklerinde, Ulu Hakan dermiş ki; "Tam tersini yapın!"
Öyle ya;
Rus elçisi bu!.. Kalkıp da, "Osmanlı"nın hayrı"nı düşünecek değil ya... Elbette, "Rusya"nın menfaati"ni esas alacak!.. "Rus"un menfaati"ne olan şey de, "Osmanlı"nın aleyhine" olacağından, Abdülhamid Han; hep "tam tersini" yaparmış ki, kararlarında "tam isabet" kaydedermiş!..
DİNLEYİN, TERSİNİ YAPIN!
Dedik ya;
"Teşbihte hata olmaz!"
Şimdi siz; Abdülhamid Han"ın yerine "kendinizi", Rus elçisinin yerine de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu"nu koyun!.. Ve de, Kılıçdaroğlu ne derse "tersini" düşünün, "tersini" yapın!..
Çünkü CHP, bugüne kadar "millet menfaati"ne hiçbir iş yapmamış; "vergi"lerle, "baskı"larla ve "despotça uygulama"larla halkı canından bezdirmiştir!..
Dahası; ağızlarından hangi "söz" çıkmışsa, "tam tersini" yapmışlardır!..
Meselâ, ağızlarından "Özgürlük" mü çıktı, bilin ki "esaret" kapıdadır!..
Meselâ, "Demokrasi" mi dediler, bilin ki "despotizmin soluğu" ensenizdedir!..
Meselâ, "Yerli malı" mı dediler, bilin ki, kendileri "ithal mal" kullanıyorlardır!..
Meselâ, "basılmamış kitaba baskın" olayından mı dem vuruyorlar, bilin ki; kendileri "satılmamış kitap"lara dâvâ açıp, yazarını "linç" etmek istemektedir!..
Ki, bunun son öneğini dün yaşadık.
Olayı biliyorsunuz:
Araştırmacı-yazar Süleyman Yeşilyurt, geçtiğimiz haftalarda piyasaya çıkan "Çarkçı Kemal" adlı bir kitap yazar.
Kitap, "100 bin adet" basılmıştır!..
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kitap hakkında anında "dâvâ" açar!..
"Tam 100 bin lira tazminat" ister Süleyman Yeşilyurt"tan!..
Düşünebiliyor musunuz;
Bir "cemaat"i hedef alan "İmamın Ordusu" adlı kitaba yönelik girişimleri "Düşünce ve basın özgürlüğüne darbe" olarak gören ve Ahmet Şık"a sahip çıkan Kılıçdaroğlu, Süleyman Yeşilyurt tarafından "kendisi" hakkında yazılan "Çarkçı Kemal" kitabına tahammül edemez!..
Nasıl tahammül etsin?..
"Nasırına basılan kendisi"dir!..
"İmamın Ordusu"nda ise, nasıl olsa başkalarına iftira atılıyor!..
Neyse, uzatmayalım...
Süleyman Yeşilyurt hakkında "tazminat dâvâsı" açıp, "tam 100 bin lira" isteyen Bay Kılıçdaroğlu, bununla da yetinmez.
Süleyman Yeşilyurt"un, anasından emdiği sütü burnundan getirmekte kararlıdır...
"100 bin" kitap" 14 TL"den ne ediyor?.. "1 trilyon 400 milyar lira" mı?..
Kılıçdaroğlu, onu da ister!..
Evet, evet;
"Basılmamış kitap"tan dolayı ortalığı velveleye veren Bay Kılıçdaroğlu, "satılmamış kitabın parası"nı da ister!..
Biter mi?..
Elbette bitmez!..
Çünkü efendim; dün gelen haberlere göre, Süleyman Yeşilyurt hakkında "bir dâvâ daha" açar!..
Yani, der ki;
"Tazminat yetmez!..
Bir de hapse gir!"
Evet, evet; Bay Kılıçdaroğlu; "100 bin liralık tazminat dâvâsı" açması, "satılmamış kitaptan para istemesi" yetmemiş olacak ki, Süleyman Yeşilyurt hakkında dün de; "1 yıl 2 aydan 2 yıl 4 aya kadar hapsedilmesi" talebiyle dâvâ açmış!..
Bu ne kin, bu ne öfke?..
Resmen "gözdağı!"
Resmen "linç!"
Onun için diyorum ya; bunlar "Özgürlük" filân diyorlarsa, sakın aldanmayın!.. "Özgürlük" lâfının üzerindeki "şal"ı kaldırırsanız, altından "esaret" çıkar!..
Ahmet Şık"a "özgürlük"ler!..
Süleyman Yeşilyurt"a "zindan"ın yolları!..
YERLİ MALI, YURDUN MALI!
Bay Kemal Kılıçdaroğlu, dün OSTİM"i ziyaretinde de demiş ki;
"Eğer sen milliyetçiysen, ülkeni seviyorsan önce kendi ülkende üretilen ürünleri alacaksın... Bizim milliyetçilik anlayışımız bu. Kendi sanayicimizle de onun ürettiği ürünle de iftihar edeceğiz."
Kılıçdaroğlu "böyle" diyorsa, bilin ki "tam tersini" yapıyordur!..
Çünkü biz, bu "filmi" çok seyrettik, bu "dolma"ları çok yuttuk!..
İlkokuldayken bizlere derlerdi ki;
"Yerli malı, yurdun malı,
Her Türk onu kullanmalı!"
Bizler de bu sözlere inanır, adı "Washington portakalı" diye, portakal bile yemezdik!..
Sonra baktık ki;
Gömlek ceplerinde "Birinci" cigarası taşıyan bu "solcu-devrimci" beyler, çoraplarında, Amerika"dan ithal "Marlboro" veya "Kent" sigarası taşıyorlar!..
"Boğaz"daki yalılar"da oturup, Amerika"ya "Go home" nutukları çekiyorlar ama, buzdolaplarından "Rus havyarı", ellerinden "Amerikan viskisi", dudaklarından "Marlboro" eksik olmuyor!..
Demek oluyordu ki;
Bizleri "yerli malı, yurdun malı, her Türk onu kullanmalı" masallarıyla uyutanlar, kendileri "ithal ürün" tüketiyor!.
Sizin anlayacağınız; geç de olsa, "keleğe geldiğimizi" anlamıştık!..
Biz anlamıştık anlamasına da;
Onlar "aynı edebiyatı" yapmaya hâlâ devam ediyor!..
Neymiş;
Eğer "milliyetçi" isen, eğer "ülkeni seviyor"san, "kendi ülkende üretilen ürünleri alacaksın"mış!..
Bunu diyen adama sorarlar;
Sen, hem de bütün gözlerin üzerinde olduğu bir günde, evet "CHP Kurultayı"nın yapıldığı bir günde, sırtına "Etro gömlek" giymedin mi?..
Ne yani; Etro gömlek "yerli malı" mı?.. O gömlek, "İtalya"dan ithal" değil mi?..
Şu hâle bakın;
Adam kalkmış bize "milliyetçilik" dersi verip, "yerli ürün" kullanmayı tavsiye ediyor ama kendisi "İtalyan gömleği" giyiyor!..
Millete veriyor talkını,
Kendi yutuyor salkımı!..
"GANDİ" YERLİ Mİ?
Tabiî, sadece "gömlek"le sınırlı değil... Adam, kendini "ithal bir isim"le çağırtıyor, iyi mi?!?..
"Gandi" aşağı,
"Gandi" yukarı!..
Herhalde söylemeye gerek yok;
"Gandi" denilen adam, "Hindistan"ın efsanevi liderleri"ndendir!..
Söyleyin Allah aşkına;
ABD ve Avrupa istedi diye, "15 günde 15 yasa" çıkaran Kemal Derwish"in görüşlerini "CHP"nin ekonomik programı" olarak sunan kimdir?.. Kamuoyuna sunulan, "Gandi makyajlı Derwish programı"nı hangi "milliyetçilik"le, hangi "ülke sevgisi"yle izah eder Bay Kılıçdaroğlu?..
Siz, siz olun;
Kemal Kılıçdaroğlu ne diyorsa "tersini" düşünün, "tersini" yapın!..
Yaparken de;
Şu "türkü"yü dilinizden düşürmeyin:
"Üsküdar"a gider iken,
aldı da bir yağmur
Katibimin setresi uzun,
eteği çamur
Katip uykudan uyanmış,
gözleri mahmur
Katip benim, ben katibin
el ne karışır
Katibime de
Etro gömlek, ne güzel yaraşır."
"Ağa" ile "kâhya", binmişler "fayton" türü bir arabaya, düşmüşler kasabanın yoluna!.. Giderlerken, "ağa"nın gözüne; çok affedersiniz üzerinden hâlâ buhar yükselen bir "manda boku" takılmış...
Durdurmuş arabayı, dönmüş "kâhya"ya:
"Kâhya" demiş, "Şu manda bokundan bir parmak yersen, bu at da, araba da, köydeki kâşane de, çiftlik de senin olacak!"
Nihayetinde, "kâhya" da bir insan... Bir an, "zenginlik hırsı"na kapılıp, almış bir parmak, götürmüş ağzına!.. "Tamam" demiş ağa; "Mal varlığımın tamamı senin... Şimdi gel, sen buraya otur, arabayı ben süreceğim!"
Anlayacağınız, "rol"ler değişmiş...
Ağa olmuş "kâhya", kâhya olmuş "ağa!"
Kasabaya "yeni sıfatları" ile varmışlar... Alışverişlerini yapıp, dönüşe geçmişler!..
Yine; Kâhya ağanın yerinde, ağa da kâhyanın!..
Ne var ki; "kâhya"nın içi rahat değil!.. Ya köylü sorarsa, ya "bu serveti manda bokuna borçluyum!" demek zorunda kalırsa!..
Bu düşünceler içinde köye dönerlerken, gelmişler, "manda boku"nun yanına... "Çiçeği burnunda ağa" dönmüş "eski ağa"ya: "Heeyy ağa" demiş, "Şundan, bir parmak da sen yer misin?"
Ardından eklemiş: "Yersen, bana verdiğin her şey, yine senin olsun!"
Ağa, arabanın durmasını bile beklemeden atlamış aşağı!.. Gerisi malûm!.. Her şey eskisi gibi!..
Köye yaklaştıklarında, "ağa", dönmüş "kâhya"sına... "Köyden çıktığımızda ben ağaydım... Kasabaya indiğimizde sen ağaydın... Köye girerken, ben yine ağa, sen yine kâhyasın!..
İyi de; biz o boku niye yedik?"
Bu hikâyeyi; "son günlerin gelişmeleri"ne uyarlarsanız, nasıl olur acaba?!?
akit