DOĞU TÜRKİSTAN'DAKİ KATLİAMLARIN SORUMLULARI YARGI ÖNÜDE HESAP VERMELİDİR
Çin, dünyanın gözleri önünde, 60yıldır, bölgenin tarihi ismi olan Doğu Türkistan adını kullanmayarak Çince'deki anlamı yeni fethedilmiş topraklar anlamına gelen Sincan ismini kullanarak İmparatorluk dönemi uygulamalarına aynen devam etmektedir. Gündelik hayatın rutini haline gelen yoğun insan hakları ihlalleri;
Etnik temizlik sayılabilecek boyutta kitlesel kıyıma varan katliamlar,
Yargısız veya seri yargılamalarla yapılan infazlar,
Zorunlu kürtaj ve kısırlaştırma,
Keyfi gözaltılar, tutuklamalar ve işkenceler,
Bölgeye Çinli nüfusun yönlendirilmesi ve Uygurların ucuz işgücü olarak Çin iç bölgelerine zorunlu göç ettirilmeleri,
Din eğitiminin ve ibadet hürriyetinin engellenmesi,
Haberleşme ve iletişim imkânlarının kısıtlanması şeklinde cereyan etmektedir.
Müslüman Uygurların, kendilerine uygulanan baskıları, asimilasyon politikalarını ve Çin Hükümeti'nin tavrını protesto etmek için başlatmış oldukları son olaylardaki yürüyüşe karşı, Çin polisi tarafından hedef gözetilmeksizin rast gele ateş edilmiş, havadan bombalama yapılmış ve kalabalıkların üzerine tanklar sürülmüş ama maalesef uluslararası kuruluşlardan caydırıcı mahiyette bir ses çıkmamıştır.
Ağır bir suç teşkil eden son saldırılar nedeniyle aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 3.000'den fazla insan öldürülmüş, 50.000'den fazla kişi çeşitli şekillerde yaralanmıştır. 30.000'den fazla kişi ise tutuklu veya bir şekilde kendisinden haber alınamamaktadır.
MAZLUMDER, bu ağır hak ihlallerinin Çinli sorumlularının "insanlığa karşı suç ve soykırım" işlemeleri nedeniyle Türkiye'de yargılanmaları ve cezalandırılmaları gerektiğine inanmaktadır.
TCKnun13. Maddesi'ne göre, Adalet Bakanı'nın izni şartına bağlı olarak "soykırım" ve "insanlığa karşı suçlar"ı işleyenler Türk vatandaşı olmasalar ve suçu Türkiye dışında bile işleseler Türk Mahkemeleri'nin "evrensel yargı yetkisi" gereğince Türkiye'de yargılanabilmektedirler. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na yapmış olduğumuz bu suç duyurusu ile özgür basın temsilcilerinin tanıklığı altında sayın Bakan'dan Türk yargı sisteminin Doğu Türkistan'da işlenen insanlık suçlarını kovuşturması için yetkilendirilmesini talep etmekteyiz.
Hatırlanacağı gibi, MAZLUMDER, daha önce de İsrailli yetkililer hakkında Gazze'de işledikleri suçlarla ilgili Türk Savcılıkları'na suç duyurusunda bulunmuş, Ankara Cumhuriyet Savcılığı dilekçeyi kabul ederek soruşturma yapılabilmesi için Adalet Bakanlığı'na başvurmuş ama bir önceki sayın Adalet Bakanı, insanlığa karşı suç işleyen ve soykırımda bulunan İsrailli yetkiler hakkında soruşturma başlatılmasına izin vermemişti.
MAZLUMDER olarak insan hayatının kutsallığına ve dokunulmazlığına inanan herkesi, bulunduğu illerde Çin'li yetkililer hakkında şikâyette bulunmaya çağırıyoruz.
Ahmet Faruk ÜNSAL
MAZLUMDER Genel Başkanı
Suç duyurusunun tam metni:
CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI'NA
ANKARA
MÜŞTEKİ
(İHBAR EDEN) : """""""""""""""""
T.C Kimlik : ..""""""""""""""""..
Adres """"""""""""""""""""""""""""
"""""""""""""""""""
MAKTULLER : Sadece son olaylarda 3.000'den fazla insan öldürülmüştür. Halen bölgeyle sağlıklı iletişim kurulamadığından isimleri tespit edilebilen maktuller:
1. Seyrangül Dursuncan (1983)
2. Ferhat Mehmet (1982)
3. Rozimehmet Hesencan (1975)
4. Abdulhekim Dayim (1982)
5. Cüret Abdulkerim (1982)
6. Gülhumar Kadir (1983)
7. Necat Ekber (1983)
8. Şiringül Hamit (1979)
9. Envercan Ehet (1983)
10. İsmi tespit edilemeyen binlerce kişi
MAĞDURLAR : Şüphelilerin işledikleri suçlar sonucunda, 50.000'den fazla kişi çeşitli şekillerde yaralanmış, 30.000'den fazla kişi tutuklu veya bir şekilde kendisinden haber alınamamaktadır.
ŞÜPHELİLER :
1. Hu Jintao : Çin Cumhurbaşkanı
2. Wen Jiabao : Çin Başbakanı
3. Meng Jianzhu : Çin Devlet Konseyi Üyesi ve Kamu Güvenliği Bakanı
4. Çın Bingdı : Çin Halk Kurtuluş Ordusu Genelkurmay Başkanı - Orgeneral
5. Nur Bekri : Uygur Özerk Bölge Başkanı (Valisi). Bölgede Çin polisi tarafından öldürülen 140 Uygur'u olayları çıkarttığı iddiasıyla suçladı. İşgalci Çin'in, Doğu Türkistan'a atadığı Nur Bekri, Urumçi kentinde meydana gelen sabotaj ve şiddet olaylarındaki Çin polisinin orantısız/ölçüsüz güç kullanmasını görmezden gelerek eylemcilerin yurt dışındaki güçler tarafından kışkırtıldığını öne sürerek göstericileri 'terörist, bölücü' gibi ifadelerle suçladı ve soydaşları için asla başarıya ulaşamayacaklarını iddia etti. (Uluslar arası Çin Radyosu). Yaptığı bir televizyon konuşmasında da Doğu Türkistan'daki bütün etnik gruplara mensup halkın barış içinde birlikte yaşadığını iddia eden Nur Bekri, Çin polisinin eylemcilere karşı girişmiş olduğu katliamı haklı gördü.
6. Wang Lequan : Bölge Komünist Parti Başkanı. Haziran ayından itibaren devam eden katliamın sorumlularından. Doğu Türkistan'ı yöneten Komünist Parti yetkilisi. Bir televizyon kanalında "Kafasını kaldıran "Uygur Türkünü vurun. " dedi. Doğu Türkistan'da bağımsızlık yanlısı direnişçilere karşı "yeniden ıslah etme" sürecinin başlatılacağını söyleyerek "Başlarını çıkardıklarında hemen vurmalıyız. Saldırmalarını beklemeden hemen vurmalıyız. Bu kış ve önümüzdeki baharda bütün bölgede bağımsızlık hareketlerine karşı yeniden ıslah faaliyetini başlatacağız" dedi. Bu sözler bölgede uygulanan baskı politikasının boyutunu gösterme açısından çok önemli. 15 yıldır bölgeyi baskıcı politikalarla yöneten Lequen'ın geçmişteki icraatları arasında, bölgeye milyonlarca Çinliyi yerleştirmek, Uygurca gibi azınlık dillerinin 21. yüzyıla uygun olmadığını savunmak ve ilkokullarda Uygurcayı yasaklamak, devlet memurlarına namaz kılmayı ve oruç tutmayı yasaklamak gibi katı uygulamalar yer alıyor. Lequen Doğu Türkistan'da 15 yıldır bu etnik savaşı sürdürürken, yardımcısı Zhang Quingli de 2005 yılından bu yana Tibet'te etnik baskı uyguluyor.
7. Wu Shimin : Devlet Etnik İşler Komisyonu'ndan (SEAC) Sorumlu Bakan Yardımcısı. Pekin'deki Devlet Konseyi Basın Ofisi'nde düzenlenen toplantıda yaptığı konuşmada, ayaklananların amacının kesinlikle gerçekleşmeyeceğini söyledi. "Ancak Sincan'daki ve diğer bölgelerdeki etnik grupların problemlerini çözmek için makul isteklerini yerine getirmeye devam edeceğiz." diye konuşan Wu, "Olayların üç şer gücün (terörizm, ayrılıkçılık ve aşırı dincilik) tarafından yurtiçi ve dışında organize edildiğini öne sürdü. Farklı etnik gruplar arasında dilde, geleneklerde ve dinde artan etkileşimin bazı çatışma ve anlaşmazlıklara neden olduğunu kabul eden Wu, bu problemlerin zamanında ve uygun bir yolla çözüldüğünü savundu. Bakan Yardımcısı Wu, Urumçi olayları nedeniyle etnik bölgelerden yetkili alınmaması söylemlerine de karşı çıktı. Çin'deki 5 özerk bölge, 30 özerk il ve 120 özerk ilçedeki yönetici başkanlarının hepsinin etnik gruplardan olduğunu belirten Wu, daha fazla etnik yetkiliyle hükümetin bu kişilerin görev almasını ve haklarını icra etmesini beklediğini dile getirdi. Wu konuşmasının sonunda etnik gruplardan gelenlerin memur alımında genelde Han Çinlilerine uygulanan şartlara tabi tutulduğunu ancak etnik bölümlere alımlarda etnik grupların tercih edildiğini aktardı. Çin'deki azınlık bölge hükümet başkanları, görev yaptığı yerdeki Çin Komünist Parti (ÇKP)Sekreteri'ne karşı sorumlu bulunuyor ve yetkisi ÇKP sekreterini aşamıyor.
8. Muttelip Enver : Bölgedeki Uygur Komutan
9. Muhtar Esen : Doğu Türkistan Etnik İşler Komisyonu Başkan Yardımcısı. Son yıllarda bölgede Çinli nüfusun artmasıyla ilgili olarak bunun reform ve dışa açılma uygulamaları sırasında açık piyasada olağan bir durum olduğunu ileri sürdü. Esen Türk gazetecilerle görüşürken, Türkiye'ye kendi iç sorunlarını hatırlatarak: "Doğu Türkistan kuruluşları Türkiye toprakları üzerinde Çin'e karşı bölücülük yapıyor. Buna çok kızıyoruz. Bazı siyasetçiler bu dernekleri destekliyor, buna kızıyoruz. Türkiye'ye karşı da PKK'yı destekleyen ülkeler var. Terörizmle mücadele konusunda dünyada çifte standart uygulamaması lazım..." dedi.
10. İsmi tespit edilemeyen diğer şüpheliler.
Ayrıca şüphelilerin tespit edilebilmeleri için ulaşılabilen fotoğrafları da işbu dilekçenin son sayfasında ek olarak verilmiştir.
SUÇ : Soykırım (TCK m. 76), İnsanlığa Karşı Suç (TCK m. 77) vs.
SUÇ TARİHİ : 1949 -2009 yılları; özellikle 2009 Haziran ayı ortasından bugüne kadar
KONUSU : Şüphelilerin Soykırım suçu ve insanlığa karşı suçları işlemesi nedeniyle haklarında soruşturma yapılarak dava açılıp cezalandırılmaları için şikâyet dilekçemizin sunulması ile şüpheliler hakkında CMK m.98 gereği yakalama emri verilmesi talebi hakkındadır.
AÇIKLAMALAR :
I OLAYLAR
A - ÇİN'İN DOĞU TÜRKİSTAN'A YÖNELİK SALDIRISI, İŞGALİ VE İHLALLER
Dünyanın gözleri önünde keyfi bir şekilde yoğun insan hakları ihlalleri işleyen, kitlesel kıyıma varan katliamlar yapan Çin; hakimiyeti altında yaşayan Doğu Türkistanlılar için, etnik temizlik, keyfi gözaltı ve tutuklama, işkence, yargısız infaz ve idam, zorunlu kürtaj, kısırlaştırma, zorunlu göç, din eğitiminin yasaklanması, ibadet yasağı, kamu hizmetlerinden yararlanmanın kısıtlanması, AIDS gibi öldürücü ve bulaşıcı hastalıkların yaygınlaştırılması, zorunlu/ucuz işçi olarak çalıştırma, çalıştırmak üzere göç ettirme, seyahat ve hareket özgürlüğünün kısıtlanması, haberleşme ve iletişimin engellenmesi gibi ihlalleri günlük yaşamın bir parçası haline getirmiştir.
Siyasi gücü ve ekonomik nüfuzu ile dünya kamuoyunu yönlendiren Çin, Doğu Türkistan'da yaşananları kendi iç meselesi olarak lanse etmektedir. Oysa Doğu Türkistan işgal altındadır; Doğu Türkistan halkı etnik, kültürel ve dini asimilasyon politikasına maruz bırakılmaktadır.
Şüphelilerin suç oluşturan fiilleri uluslar arası hukuka göre farklı suç kategorilerini ihlal etmekle birlikte, -Türk Ceza Kanunu, 13. Maddesindeki yetki kuralı çerçevesinde- 76 ve 77. maddelerindeki "soykırım" ve "insanlığa karşı suçlar" esas alınarak şüpheliler hakkında kamu davası açılmasını talep etmekteyiz. Bu çerçevede;
1. Çin, tüm dünyanın gözleri önünde etnik ve dini asimilasyon politikasına devam etmektedir; Haziran ayının sonunda, Çin'in Guangdong eyaletindeki bir oyuncak fabrikasında çalışan Uygurlar, Çinli işçilerin saldırısına uğramıştır. Oyuncak fabrikasında gerçekleşen saldırılarda 120 kişi yaralanmış, uluslararası bazı haber kaynaklarına göre 18 Uygur öldürülmüştür. Bölgeden gelen haberlere ve görüntülere göre ise saldırı, 5000 civarında Çinli işçinin ellerinde sopalarla Uygurların yatakhanelerine saldırmalarıyla başlamış ve saldırılarda fabrikada zorla çalıştırılan genç kız ve erkeklerden oluşan 800 Uygur işçinin 500'den fazlası öldürülmüştür. Haberlere göre temizlik işçileri, olay mahallindeki kan izlerini iki saatlik bir sürede ancak temizleyebilmiştir. Saldırının ilk saatlerinde güvenlik görevlileri olaya müdahale etmediği, hatta saldırgan Çinlilere sivil kıyafetli 100 Çin askerinin öncülük ettiği belirtilmektedir. Resmî açıklamaya göre olaydan sonra fabrikadaki 600 Uygur işçi farklı bir bölgeye nakledilmiş; ancak bu kişilerin nerede olduğu belirtilmemiştir. Resmî olmayan kaynaklar ise bu 600 işçinin de saldırılar esnasında öldürüldüğünü ifade etmektedir.
2. Guangdong'da Uygurlara yönelik gerçekleşen bu saldırıyı kınamak üzere 5 Temmuz günü Urumçi'de meydanlara dökülen 10 binlerce Uygur, Çin polisinin sert müdahalesiyle karşılaşmıştır. Çin polisi; miting başlar başlamaz Uygurların etrafını sarmış; göstericilerin üzerlerine ateş açarak gösteriyi bastırmaya çalışmış, Mitinge katılan kadın, çocuk ve yaşlılar da polisin ateşine maruz kalmıştır. Resmi rakamlara göre çatışma sonunda 140 kişinin öldüğü, 816 kişinin ise yaralandığı belirtilmekte iken; Gayri resmî kaynaklar ise ölü sayısının 3000'den fazla olduğunu ifade etmektedir.
3. Bölgeyi dünyaya kapatan ve keyfi olarak idam kararları alan Çin'de askerlerin keyfî olarak ev baskınları düzenlemekte, sorgu bahanesiyle tutuklamalarda bulunmakta ve Uygur halkına türlü şekillerde zulmetmektedir. 5 Temmuz'dan sonra olaylardan sorumlu gördüğü Uygurları idam edeceğini açıklayan Çin, Uygurları infaz etmeye başlamış, hatta 196 Uygur'u kurşuna dizmiştir.
4. Çin hükümeti, 5 Temmuz Pazar günü başladığı kitlesel kıyıma devam etmektedir. Baskı ve şiddet, Urumçi'den Doğu Türkistan'ın diğer bölgelerine de yayılmış durumdadır. Haberleşme ve iletişimin kesilmiş olduğu bölgede sokağa çıkma yasağı uygulanmaktadır. Doğu Türkistan'ın birçok şehrinde sokağa çıkma yasağı nedeniyle, temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamayan Uygurlar insani yardıma muhtaç hâle gelmiş durumdadır.
5. Çin askerleri, gece yarısı Uygur Müslümanlarının evlerini basmakta; kadın ve çocuklar da dâhil olmak üzere insanları darp ederek öldürmektedir. Sokağa çıkma yasağı, Uygurların evlerine hapsedilerek teker teker linç edilmelerini, gözaltına alınmalarını ve öldürülmelerini kolaylaştırmak için kullanılmaktadır. Uygur Müslümanlarına yönelik gece boyunca yapılan saldırılar, işgalci Çin yönetiminin silahlandırdığı sivil giydirilmiş Çin işgal ordusu mensubu eli sopalı çeteler tarafından gerçekleştirilmektedir.
6. Çin devleti; bu oldukça vahim tablo karşısında kendilerini korumak için gösteri yapan Doğu Türkistan halkını Çinlilere saldıran ayrılıkçılar olarak lanse etme çabasını sürdürmektedir. Bu şekilde Çin halkını galeyana getiren Çin devleti, Çin halkını Doğu Türkistanlıları linç etmesi yönünde kışkırtmakta ve dış dünyayı da olayların sadece bir etnik çatışma olduğuna inandırmaya çalışmaktadır. Bunun en çarpıcı örneği olarak 7 Temmuz günü Hualin bölgesinde 10 bin Çinli, devlet televizyonlarının halkı kışkırtmasının da etkisiyle 70 Uygur Türkünü öldürmüştür. Yine Müslüman Uygur Türklerinin sembolü durumunda olan Urumçi Han Tengri Camisi'ni Çinli saldırganlar yakmak istemiş; ancak Müslüman Uygur Türklerinin karşı koymaları üzerine bu emellerine ulaşamamışlardır.
7. 5 Temmuz'dan bu yana Doğu Türkistan'da Çin tarafından bir devlet terörü uygulanmaktadır. Çin yönetimi, üniversite öğrencilerinin olaylara karışmasını önlemek için okulları kuşatma altında tutmakta ve öğrencileri sindirmeye çalışmaktadır. Bununla ilgili olarak; Çin işgalindeki bölgelerde yaşayan Çinli olmayan milletlerin çocuklarının devam ettiği Pekin Merkezi Milletler Üniversitesi'nin öğrenci yurtları, Çin polisince gece yarısı basılmış ve birçok Uygur Türkü öğrenci, tutuklanarak götürülmüştür.
8. Çin devleti bir yandan resmi olarak olayların rutin olaylar olduğunu ve ortalığın sakinleştiğini açıklarken diğer taraftan da bölgeye binlerce takviye askeri birlik ve paramiliter güçler sevk etmektedir.
9. Olaya şahit olan ve güvenlik gerekçesi ile ismini vermekten çekinen bir Doğu Türkistanlı şunları söylüyor: "olayın başladığı gün Emniyet güçleri ve askerler, göstericilerden kaçıyormuş numarası yaparak bine yakın Uygur genci bir sokağın içinde etrafını sardı ve sokağın elektriğini kestikten sonra, hepsini kurşuna dizdi. Bir tüccar arkadaşım oğlunu aramak için en yakın hapishaneye gitmiş ve bir tanıdık polisten oğlunu sormuş, o polis memuru: "eğer oğlun buraya getirildiyse onu aramanıza hiç gerek yok. Çünkü buraya girenler bir daha geri çıkamaz. Dün akşam 300'e yakın genci bunun içinde katledip gömdüler. Buraya bir daha gelmeyin" demiş". Doğu Türkistan'dan gelen bir başka kişi ise şöyle diyor: "Olay yerindeki bir sokak içinde deliler gibi bir sağa bir sola yarım saat koştum. Sokak cesetle dolmuştu, bir kaç güne kadar kendime gelemedim".
Bir başka Doğu Türkistanlının beyanına göre "olaylar sırasında gösteri yapmakta olan 600 kadar Uygur gencinin etrafını saran Çinli askerler, bir anda beş bine yakın Çinliyi Uygur gençlerin üzerine salıvermiş. Garipsenecek durum şudur ki, 5 Temmuz günündeki olayın vahşetinden vahamete kapılarak ev ve iş yerlerini terk ederek kendi memleketlerine kaçmışlardı. Bir anda bu kadar Çinli nereden çıkageldi, üstelik ellerindeki demir sopaların tek tip olması, bunların Çinli halk değil de, askerler olduğunun delili değil midir? Onlar yine öyle bir rezil oyun oynadılar ki, elleri sopalı Çinliler, Uygur gençlerle kısa bir süre çatıştıktan sonra kaçıyormuş gibi yaparak meydanı boşalttılar ve Çinli polisler hemen Uygur gençlerin üzerine kurşun yağdırdı. Buna benzer olaylar Ürümçi'nin her yerinde meydana gelmiştir. Çin hükümeti sadece beş yerde olay yaşandığını iddia ediyordu, ama Doğu Türkistan'ın kukla valisi Nur Bekri'nin söylediğine göre, bu tür kanlı olaylar 50 den fazla yerde meydana gelmiştir. Görgü tanıklarının söylediklerine göre, şu ana kadar katledilenlerin sayısı 3 binden fazladır."
Bu arada Türkiye'ye gelebilen bazı görgü tanıkları ise Doğu Türkistan'da yaşamakta olan akrabalarının hayatından endişe ettiklerini söyleyerek yaşananlarla ilgili medyaya çıkmayı reddettiler. Onların söylediklerine göre, Türkiye Cumhuriyet vatandaşı olan Doğu Türkistanlılar kaldıkları otellerden havalimanına güvenli bir şekilde ulaşabilmek için normalde taksiyle 5 10 dolar ödedikleri mesafeler için 200 300 dolar ödeyerek ulaşabilmişlerdir. Onlar Çinli askerlerin birçok Uygur gencini dar sokaklarda kıstırarak bombayla patlatarak öldürdüğünü söylüyorlar. Çin hükümeti kendilerince şüpheli görülen her insanı tutukluyor ve tutuklananlar hakkında hiçbir bilgi vermiyor. Şu ana kadar tutuklananların sayısı 30 bini aşmıştır. Çin hükümeti tutuklananları artık tutuklu bulundukları hapishane içinde yargısız, sorgusuz kurşuna dizerek izlerini yok etmektedir. Eskisi gibi mahkumları şehir dışına götürüp infaz etmek yerine artık tuttukları yerde infaz etmektedir. Ayrıca yine Doğu Türkistanlıların beyanına göre 5 Temmuz'daki gösteriye 2 bine yakın genç eli kolu boş ve bazılarının ellerinde Çin bayrağı olduğu halde katılmış, ancak Çin polisi onlara sert müdahale edince onlarda polisle çatışmaya girmiş ve orada çok sayıda insan hayatını kaybetmiştir. En son bilgilere göre, Çin polisi, her gün sokakta yakaladığı 300 den 500'e kadar kimliği belirsiz Uygur gencini de yok etmektedir. Bunlarla yetinmeyen Çin hükümeti, Kaşgar ve başka kentlerde Uygur ailelerin her birine 80 den 500 yuan'e kadar para cezası koymuş ve bu paraları Urumçi'de hayatını kaybeden ve yaralanan Çinlilere tazminat olarak vermektedir.
10. Doğu Türkistan'dan Türkiye'ye gelmeyi başaran ancak oradaki yakınlarının hayatından endişe ettiği için ismini gizleyen bir görgü tanığı ile yapılan gizli röportajda yaşananları ortaya koymaktadır:
Soru: Çinliler adam öldürmeyi durdurdu mu?
Cevap: Hayır, durdurmadı. Tutuklamayı da durdurmadı.
Soru: Şu ana kadar toplam ölü sayısı kaçtır?
Cevap: Çinliler ölülerin sayısını 300'den fazla göstermiyor. Ama hayatını kaybedenlerin sayısı en azından 5 ile 10 bin arasında diyebiliriz. Çünkü Çinliler bu tür olaylardan dolayı yakalananları hapishanede yemek verip beslemez, belki öldürür. Bunların çoğunluğu askerler tarafından tutuklandıktan sonra, hapishanede gizli katledildi. Bunların da çoğunluğunu Ürümçi'de hapishanede tutuklu bulunanlar teşkil ediyor. Çünkü tutuklananlar hakkında hiçbir bilgi yok, Ürümçi'de mi katlettiler yoksa başka memleketlere mi götürdüler, hiç kimse bilmiyor. 5, 6, 7 Temmuz geceleri Çinli askerler Uygurların evlerine baskın yaparak birçok insanı katletmişti. Şu an eve baskın yaparak adam öldürmüyor, belki tutuklayarak hapishaneye götürüyor ve orada öldürüyorlar. Çinlilerin bizden kurtulmasının tek yolu bizi tamamen öldürüp yok etmektir. Ondan başka çareleri yok. Ürümçi Emniyet'te çalışan bir Uygur memur bir arkadaşına Çinli askerlerin 7 Temmuz günü 1800 civarında Uygur genci hapishane içinde katlettikten sonra, hapishane avlusuna toplu gömdüklerini söylemiş. Hatta sonradan cesetlerinin bulunmaması için bu gençleri öldürdükten sonra cesetlerini ateşe verdiklerini de duyduk.
Soru: Çinliler, Sırplar gibi uluslar arası örgütleri hiç kafaya takmıyorlar değil mi?
Cevap: Eskiden hiç takmazlardı. Mesela 1990 Barın olayı, 1997 Gulca olayı ve buna benzer olaylarda Çin Hükümeti yabancı medya kuruluşlarını bölgeye sokmamışlardı. Ama bu sefer kısıtlı olsa da izin verdiler. Duyduğuma göre, BM Genel Sekreter Yardımcısı bu olaylardan dolayı bugünlerde Pekin'e gitmiş. Ondan başka Türkiye Gazeteciler Birliği de Doğu Türkistan'a bir heyet göndermiş. Yani Çinliler yabancı kuruluşları artık kendine muhatap kabul ediyor.
Soru: Bu olaylarda bugüne kadar hayatını kaybedenlerin sayısı ve mümkünse görüntülü belgeleri lazım. Bugün olmasa yarın bunun bir yolunu bulup bu kanıtları ele geçirmemiz gerekiyor.
Cevap: Bu olaylar Ürümçi'nin Dön köprü, Yanan Cad, At meydanı, Shanxi Cad, Nanmen (Güney kapı) arasında yaşanmıştır. Bu mahalle ve bölgeler, İstanbul'un Taksim, Eminönü, Mecidiyeköy'ü gibi iğne atsan yere düşmeyecek kadar çok kalabalık olurdu. Ama bu günlerde 150 200 metre uzaklıktan bu caddelerde kaç kişi olduğunu sayabilmek tamamen mümkün, yani sokaklar bomboş. CHA muhabirinden: sence kaç kişi ölmüştür?' diye sormuştum. "2 3 bin kişi ölmüştür belki" dedi. Ben dedim ki, "ölenlerin sayısı 50 bin, tutuklananlar 150 binden fazla. Çünkü ben 20 yıldır Ürümçi'de yaşıyorum. Bu sokaklar çok kalabalık olurdu. Eğer sen Türkiye'ye vardıktan sonra parlamento ya da herhangi insan haklar teşkilatı Ürümçi'ye gitmek için sana danışırlarsa, onlara de ki, Ürümçi'ye vardıktan sonra ilk olarak bu mahallelerdeki karakollara gidip, bu bölgelerde yaşayan insanların nüfus kütüğünü talep etsinler. Çünkü bütün insanların nüfusu bu karakollarda kayıtlıdır. 4 Temmuz günü bu bölgelerde yaşayan Uygurların toplam nüfusu 1.5 milyon olarak ilan edilmişti. Ama bugün bu mahallelerden 500 bin kişi bulabilmek çok zor. Eğer insan hakları komisyonu gibi örgütlerden heyet giderse, bu insanların izini sürsün, eğer öldüyse kabrini göstersinler, eğer hapisteyse hapishanelere gidip, ziyaret etsinler ve ne suçla hapiste yattıklarını sorsunlar. Eğer hastaysa hastanelere gidip ziyaret etsinler. Ürümçi'de olay oldu diye bazıları başka memleketlere gitmiş de olabilirler. Eğer gerçekten öyleyse onları da bulmak zor değil, hemen gidip kimin nereye gittiğini sorsunlar ve tespit etsinler. Çünkü bu insanları ne evlerinde, ne sokakta, ne dükkanlarda bulmak mümkün." Türkiye'den giden başka gazeteciler ölülerin sayısını binle iki bin arasında olarak yazmışlar. Ama CHA muhabiri yarınki gazeteye ölü sayısını 10 bin olarak verecekmiş. Ondan başka Türk araştırmacılar olsun ya da gazeteciler olsun, Çin hakkındaki her konuşma ve yazılarında: «Çin çok büyük, 1 trilyon dolar rezervi var, Türkiye'yle olan ticaret hacmi 50 milyar dolar, BM güvenlik konseyi daimi 5 üyesinden biri, dolayısıyla her hangi konuda veto yetkisine sahip, Türkiye'ye olan etkisi çok büyük» derler. Bu muhabir arkadaşımız da öyle konuşmaya başlamıştı, ben ona: «eğer benim o kadar çok param olup da, senin çocuğunu, eşini, anneni ya da kardeşini öldürürsem olur mu? Sadece param var, gücüm var diye birini öldürsem olur mu?» diye sorduğumda, O, doğal olarak "hayır" cevabini verdi. Tabiî ki, hayır. Ben her ne kadar gücüm ya da param olmasına rağmen Müslüman olduğum için haksız yere birini öldürmem; bazılar da insan haklarını gözü önünde bulundurarak böyle yapmaz. Ama siz Çin'e gelince: "parası var, gücü var, etkisi var" diye konuşmaya başlarsınız, nedir bu durum?
Soru: Kaşgar, Hoten ve başka şehirlerde durum nasıl?
Cevap: Oralarda da olaylar yaşandı, ama Ürümçi'deki kadar şiddetli değil. Yine de Çinli askerler şehirler arası oto yolları, köyle köy arası, mahalle ile mahalle arasına kontrol noktaları kurarak gelen giden herkesi sıkı kontrol ediyor.
Soru: Şu an Çinlilerle Uygurlar arasında sürtüşme devam ediyor mu?
Cevap: Evet, devam ediyor. Bu olaylardan önce de sürtüşmeler yaşanıyordu, ama pek belli olmuyordu. Ama bu olaydan sonra iki ulusun bir birine olan kin ve nefret had safhaya ulaşmış durumda.
Soru: Çinliler, Uygurları tamamen yok etmeye mi çalışıyor?
Cevap: Bir milleti atmak, çapmak, kesmekle yok etmek mümkün değil. Üstelik Çinliler uluslar arası örgütlerin tepkisinden korkuyor. En çok bütün Uygurların bir anda ayağa kalkmasından korkuyor. Mesela, biz her sefer Ürümçi havaalanına gittiğimizde Çinliler bizi bir o tarafa, bir bu tarafa çekiştirir, bavullarımızı, ceplerimizi, hatta telefonlarımızı bile çok sıkı kontrol ederdi. Bu sefer havaalanına gittiğimde gözlerime inanamadım. Çünkü o eskiden beri yaptıkları kabalık yok, itmekakma yok, kontrol yok. Gümrük memurları çok güler yüzlü, çok sempatik davranıyor. Ne olmuş bunlara acaba? diye düşünürken çok geçmeden her şey anlaşıldı. Çünkü aramızda CHA'nın muhabiri varmış. Bir yabancı gazeteci var diye, bize de hiçbir zaman göstermedikleri hoşgörüyle davranmışlar. Bir de Çinliler bu sefer Uygurların ne denli cesarete sahip olduğuna bir kez daha tanıklık ettiler. Çinli askerler tank, panzer, otomatik silahlarla geldi, ama ellerinde sopa, taş, tuğlalı gençlere karşı koyamadı. Bine yakın genç o kadar çok askeri geri püskürttü. Eğer bütün Doğu Türkistan halkı bir anda ayağa kalkacak olursa, Çinliler, Doğu Türkistan'da bir gün bile yaşayamazlar. Demek Çinliler bugüne kadar bölgede propagandayla, sahtekarlık, yalancılıkla ayakta durabiliyormuş. Çinli yetkililerden biri yakında Pakistan'a gitti. Pakistan başbakanı onu karşılarken, kendilerinin her zaman Çin hükümeti tarafta olacaklarını ve sözde Doğu Türkistanlı teröristlere Çinlilerle beraber darbe vuracaklarını, bu olayların da Doğu Türkistanlı bir grup terörist tarafından meydana getirildiğini söyledi. Demek Çinliler bizi Orta Asya, Rus, Pakistan gibi Doğu Türkistan'a sınırdaş ülkeleri bile propagandayla çoktan kendi avuçlarının içine almış durumdalar. Arap ülkelerinden de bu olaylar hakkında hiçbir ses çıkmadı. Çinliler yine de Arap ülkelerindeki imajını zedelememek için yakında Arapça iki televizyon kanalı tesis etti. Devlet içinde de her gün radyo, televizyon, gazetelerde bu olaylara Rabia Kadir'in sebep olduğunu, Uygurların internet ve telefon aracılığıyla Rabia Kadir'den emir aldıklarını anlatarak kendi halkını da, bizim halkımızı da aldatmaya çalışıyor. Bu mümkün mü? Guang Dong'daki olayları da mı Rabia Hanım çıkarttı. O zaman Rabia Hanım Uygurları değil, Çinlileri kışkırtmış olmalı. Çünkü Guang Dong'da Çinliler gece yarısı Uygurlara saldırdı ve 3 4 yüz Uygur genci linç ederek öldürdü. Bu ne saçmalık, akıl var, mantık var. Ben Çinlilerin bu kadar aptal, bu kadar düşüncesiz, bu kadar alçak olduğunu hiç düşünmemiştim. Bu olayları Rabia hanımın üstüne yıkmak başlı başına Çinlilerin ne kadar kabiliyetsiz olduğunun açıkça belirtisidir. Ama Çin'in propagandaları bir bakıma halkımızın kalbinde bazı umut ışıklarının parlamasına sebep oldu. Çünkü halk Çin sınırları içinde kendi seslerini duyuramasalar bile, yurt dışında kendi mücadelelerine sahip çıkacak birilerinin olduğunun farkına vardılar. Rabia hanımın Beyaz Saray önünde ellerinde gök bayrak tutmuş vaziyette gösteri yapmakta olduğunu, Abdulkadir Yapçan'ın İstanbul'da vatan davası için faaliyet yürütmekte olduğunu duyunca kendilerinde yeniden cesaret buluyorlar. Hatta bir arkadaşım bana: "biz burada can vermeye hazırız, yeter ki siz yurt dışındaki kardeşlerimiz bizi unutmasınlar, davamıza sahip çıksınlar, sesimizi duyurmaya çalışsınlar" dedi. Demek insanlar yurt dışında yaşamakta olan bizlerden çok büyük umut bekliyor, dolayısıyla bizim üzerimize düşen vazifenin çok ama çok ağır olduğunu fark ettim. Biz ne yapıp edip tutuklanan kardeşlerimizin izini sürmemiz, kimin nerede olduğunu bilmemiz ve şartsız serbest bırakılmalarına sağlamamız lazım. Allah dökülen bu kanları yerde bırakmayacak inşallah!
11. Cihan Haber Ajansı'ndan Gazeteci Osman Erol Urumçi'de araştırma, gözlem ve temaslarına (tanıklığına) dayanan, kamuoyuna açıklanan tespitlerinden Tursun Gül isimli Uygur kadına dair bilgiler: 23/07/2009 14:53 Osman Erol, Urumçi'den bildiriyor . 5 Temmuz'da patlak veren ve Han Çinlisi - Uygur Türkü çatışmasına dönüşen şiddet olaylarında, dünya medyasının odağı haline gelen Uygurların sembolü Tursun Gül'ün hastaneye kaldırıldığı ortaya çıktı. Kocasının Çinli askerler tarafından götürülmesi sırasında Urumçi'de Çin polisi ve zırhlı araçların önünde tek başına durarak Uygurların sembolü olan Tursun Gül, polislere "Özgür olmak ve kocamı geri almak istiyorum" diye haykırmıştı. O günden beri yaşadığı yerde bir iki kere görünen Gül'ün, 19 Temmuz'da polis tarafından hastaneye götürüldüğü belirtildi.
Edindiğimiz bilgiler doğrultusunda, Gül'ün yaşadığı ve olayların en şiddetli olduğu yerlerden Saimachang bölgesine gittik. Herkesin merak ettiği sembol kadını bulmak için bir pazara girdik. Gül'ün fotoğrafını gösterdiğimizde, bize sokak arasında, kaldığı 3 katlı küçük bölmelerden oluşan bir binayı gösterdiler. Binanın demir kapısından girip avluya vardığımızda, Gül'ün artık burada kalmadığını öğrendik. Tursun Gül'ün polis tarafından hastaneye götürüldüğünü, ne zaman döneceğini bilmediklerini söyledi komşuları. "Neden götürüldü?" sorumuza ise, "kolunda rahatsızlık olabilir" şeklinde cevap verildi.
Gül'ün oturduğu yere 1 kilometre uzaklıktaki Özerk Bölge Uygur Hastanesi'ne yol aldık. Hastaneye girerken, yetkililer tarafından durdurulduk. Özerk bölge hükümeti basın ofisinin bize verdiği gazeteci kimlikleri kontrol edildi. "Uygur kadın Tursun Gül'ü görmek istiyoruz'' dediğimizde, hastane görevlisi telefon açarak başka bir yetkiliyi çağırdı. O da bize "Sağlık Müdürlüğü'nden onay lazım" sözlerini sarf etti. Biz de hemen müdürlükteki bir yetkiliyi arayarak isteğimizi ilettik. Sağlık müdürlüğü de bize, "Bizden onay almanıza gerek yok. Hastane uygun görürse yukarı çıkabilirsiniz" cevabını verdi. Bunu, yanımızda bekleyen ve bizi sağlık müdürlüğüne yönlendiren hastane görevlisine ilettik. O da sağlık müdürlüğünün onayı olması gerektiği konusunda ısrar etti. Biz, tekrar müdürlüğü aradık ve müdürlük topu yine hastaneye attı. Hastanedeki görevli, patronunu aradı ve bize kesinlikle müdürlüğün onayının gerektiğini aktardı. Hastaneden ayrıldık.
Daha hızlı sonuç alırız diye, aynı gün kaldığımız Haide otelinde, bize haber yapmamız için geçici gazeteci kartı veren basın merkezine geldik ve Gül ile röportaj için başvuruda bulunduk. Hastane, Gül ile yapmak istediğimiz röportaj talebini geri çevirdi. Gerekçesi de "Hastanenin çalışma ortamının olumsuz etkilenmesi" gösterildi.
Komşuları, Tursun Gül hakkında, "Tek isteği askerlerin alıp götürdüğü kocası ve 4 erkek kardeşinin serbest bırakılması. Özellikle kalp hastası olan ve sağlığından endişe ettiği 33 yaşındaki kocası Maimaiti'yi merak ediyor'' şeklinde cevap veriyorlar.
21 yaşında geçirdiği kaza nedeniyle bir ayağı sakat olan Tursun Gül, 7 Temmuz'da koltuk değneğine dayanarak ve yumruğunu sallayarak Çinli güvenlik güçlerine doğru yaptığı yürüyüşle bir anda dünya medyasının odağı olmuştu. O anı anlatırken, Gül, "Hiç korkmadım. Beni döver ya da öldürürlerse arkamda yerimi dolduracak başkaları olduğunu biliyordum. Polise özgürlük ve barış istediğimizi söyledim. 5 erkeğimi geri istediğimi anlattım'' demişti.
Tursun Gül, Urumçi'de 5 Temmuz Pazar günü Han Çinlileri ile Uygurlar arasında yaşanan çatışmanın ardından hükümetin yabancı gazetecileri bölgeye getirdiğini öğrenmiş ve 300 kadar Uygur kadınıyla birlikte seslerini duyurmak amacıyla gösteri yapmıştı.
Olayların olduğu gün yabancı basına konuşan Tursun Gül, polisin kendilerine müdahale ettiğini, ancak kendisinin bir yolunu bulup ilerlemeye devam ettiğini belirterek, "Bir anda yalnız kaldım. Polislere 'Yaşamak istemiyorum. Özgür olmak ve kocamı geri almak istiyorum. Ülkemizde kanun yok mu? Bize barış içinde bir hayat vermek istemiyor musunuz?' diye haykırdım. Bu haykırışım üzerine nefeslerin tutulduğunu hissettim. Polis üzerime gelmek yerine gerilemeye başladı. Sanırım bana sempati duydular ve kadın olduğum için azami tolerans gösterdiler" diye konuşmuştu.
30 yaşındaki Tursun Gül'ün bir erkek, diğeri kız olmak üzere 2 çocuğu var. Komşuları Gül'ün bir an önce geri dönmesini istiyor. Ancak Tursun Gül'ün ne zaman geri döneceğini kimse bilmiyor.
12. Doğu Türkistanlılar, kısa süreli bağımsızlık dönemleri yaşamışlarsa da uzun yıllardır Çin'in etnik asimilasyon politikaları ile ezilmektedirler. Komünist Çin Halk Cumhuriyeti'nde sistem, ulusal çıkarlar doğrultusunda şekillenmiş; Çin'in 1949 yılından bu yana yürüttüğü politikalar Doğu Türkistanlıları asimilasyon ve etnik temizliğe maruz bırakmıştır. 1949-1952 yılları arasında 2 milyon 800 bin, 1952-1957 yılları arasında 3 milyon 509 bin, 1958-1960 yılları arasında 6 milyon 700 bin, 1961-1965 yılları arasında da 13 milyon 300 bin kişi ya Çin ordusu tarafından öldürülmüş ya da rejimin politikaları doğrultusunda oluşan kıtlık sonucu hayatını kaybetmiştir. 1965'ten sonraki katliamlarla birlikte, öldürülen Doğu Türkistanlı sayısı 35 milyon gibi inanılmaz bir rakama ulaşmıştır.
13. Doğu Türkistan'da hiç kimsenin yaşam güvencesi bulunmamaktadır. Devlet, istediği zaman istediği kimseyi tutuklayabilmekte ve istediği şekilde cezalandırabilmektedir. Binlerce kişinin Çin hükümeti tarafından sudan sebeplerle tutuklanıp yerleri belli olmayan zindanlara götürüldüğü, oralarda çürüyüp gittiği herkes tarafından bilinmektedir. Tutukluların geride kalan çocuklarının ve ailelerinin durumu ise içler acısıdır. Dahası, bu kişilere yardım etmek dahi Çin kanunlarına göre suç sayılmakta ve türlü zulümler uygulanmaktadır.
14. Zorunlu kürtaj ve zorla kısırlaştırma: Çin hükümeti; 1988 yılından bu yana Uygurları hedef alan aile planlaması adını verdiği siyasetini keyfi ve haksız surette sürdürmektedir; 1991 yılında Hoten vilayetine bağlı Karakaş ilçesinde zorunlu kürtaja tabi tutulan kadınların sayısı 18 bin 765 olarak ifade edilmektedir. Bu sayı ilçedeki anne adaylarının %49'una tekabül ettiği düşünüldüğünde durumun vehameti açığa çıkmaktadır. 12 Eylül 1992 tarihli Sincan gazetesi haberinde, Doğumu Yasaklama Kanunu'nu tam olarak uygulamak için hükümet tarafından ilçeye 432 kişilik Çinli memur kadrosu tayin edildiği ifade bulmuştur.
15. Yapılan kürtaj ve zorla kısırlaştırma uygulamaları yüzünden her yıl on binlerce kadın ve çocuk ölmekte; hamile kadınların eşleri devlet memuru iseler işten atılmakta ve bütün sosyal haklardan mahrum edilmektedirler. Örneğin, 180 bin nüfusa sahip Çapçal ilçesinde sadece 100 kadına doğum izni verilmiş, devlet dairelerinde çalışmakta olan 40 kişi, eşleri hamile kaldığı için işten atılmıştır. 200 bin nüfusa sahip başka bir ilçede ise, hamile kalan 35 bin kadının 686'sı zorla kürtaja tabi tutulmuştur. Direnen 993 kadın zor kullanılarak ameliyat masasına yatırılmış ve çocukları öldürülmüştür. 10 bin 705 kadın zorla kısırlaştırılmıştır.
16. Doğu Türkistan'da zorunlu kürtaj politikası o kadar dramatik bir noktaya varmıştır ki, 'yasa dışı' doğduğu için kaldırım kenarlarında ölüme terk edilmiş yeni doğmuş bebekler görmek dahi mümkün hâle gelmiştir.
17. Söz konusu uygulamaya somut örnek olarak Turfan şehrinde yaşayan Hayrunnisahan adında 32 yaşında bir Uygur kadın yaşadıklarını aktarmak mümkün olabilecektir. Hayrunnisahan, Kasım 1999 yılında Ahmet Can adında 36 yaşındaki bir kişi ile evlenir. Kadının ve eşinin daha önceki evliliklerinden birer çocukları vardır, ancak her ikisinin de çocukları yanlarında değildir. Hayrunnisahan ve eşi, yeni evlendikleri ve yanlarında bakacak çocukları olmadığı için hükümetin kendilerine çocuk yapma izni vereceğini düşünerek bir çocuk dünyaya getirmeye karar verirler. Ancak Hayrunnisahan'ın hamileliğinden bir ay sonra incelemeye gelen doğum kontrol memuru ona "Plan dışı hamile kalmışsın, çocuğu derhal aldır." der.
Çaresiz karı koca ilgili yerlere giderek durumlarını anlatırlar ama hiçbir sonuç alamazlar. Doğum kontrol memurları her gün gelerek aileyi çocuğu aldırmaya zorlar. Ahmet Can'ın çalıştığı devlet dairesindeki yöneticiler de "Çocuğu aldırmazsan seni işten çıkaracağız." diyerek onu tehdit ederler. Ahmet Can çaresizlikten çocuğu aldırmaya karar verir. Fakat çocuğunu aldırmaya razı olmayan Hayrunnisahan bu baskıdan kurtulmak ve eşinin işten atılmasına fırsat vermemek için resmî olarak boşanmaya karar verir. Boşandıktan sonra başka bir yere giderek gizlice doğum yapacak ve olay yatıştıktan sonra da eşiyle yeniden resmî olarak evleneceklerdir. Bu şekilde hem çocuğunu doğurmayı hem de eşinin işine devam etmesini sağlamayı planlamıştır. Hayrunnisahan, tüm zorluklara sabrederek çocuğunu sağ salim dünyaya getirmek için her şeyi göze alır. Boşanma gerçekleşir ve Hayrunnisahan gizlice doğum yapmak için Piçan ilçesindeki bir akrabasının evine gider. Bir ay sonra Turfan'daki doğum kontrol memuru, Hayrunnisahan'ı Piçan ilçesinde gizlendiği yerde bulur ve onu derhal Turfan'a dönerek çocuğu aldırmaya zorlar. Hayrunnisahan oradan da kaçar ve Toksun ilçesindeki bir akrabasının evine sığınır.
Aradan bir buçuk ay geçtikten sonra durum yine fark edilir ve çaresiz kadın, Turfan'dan 300 km uzakta bulunan Karaşehir'e bağlı dağlık bir kasabada çobanlık yapan başka bir akrabasının evine giderek saklanır. Hayrunnisahan'ın doğum zamanının yaklaştığı bir günde, söz konusu Turfanlı doğum kontrol memuru onu yine bulur. Bu sefer memur ile beraber gelen iki polis, Hayrunnisahan'ın tüm yalvarmalarına, feryatlarına aldırmadan onu bir suçlu gibi zorla Turfan'a götürerek hastanenin ameliyat bölümüne teslim ederler. Burada doktorlar onu yatağa bağlarlar ve bebeğini düşürmesi için art arda iğne yaparlar. Bebeğin doğmasına sadece 5-6 gün kaldığı için iğneler etkili olmaz ve bebek sağ olarak dünyaya gelir. Doktorlar erkek olarak dünyaya gelen bebeğe bir iğne daha yaparak onu annesinin gözleri önünde öldürürler.
Çocuğunu dünyaya getirmek için büyük bir mücadele veren ancak arzusuna ulaşamayan biçare anne bu dehşet verici olaya dayanamayıp akli dengesini yitirir.
18.Çin'in aşağı yukarı 20 yıldan bu yana uygulamakta olduğu bebek katliamında ölenlerin sayısını tahmin etmek zor değildir. Örneğin sadece Gulca ilçesindeki küçük bir hastanede çalışan bir hemşirenin verdiği bilgilere göre 2008 yılında kürtaj sonucu öldürülen çocuk sayısı 200'den fazladır.
19. Sağlık sorunları; Genel olarak Doğu Türkistan hastanelerinde ciddi altyapı problemleri bulunmakta olup bölgede herhangi bir hastalığın tedavisi için büyük şehirlere gitmek adeta zorunluluktur. Buna imkânı olmayan çok sayıda hasta ise ölüme terk edilmiş durumdadır. Sağlık hizmetlerinin ücretli olması nedeniyle ekonomik durumu iyi olmayan hastalar büyük sıkıntılar yaşamaktadır. Doğu Türkistan'da çalışan doktorların çoğunun Çinli olması da başka bir problemdir. Çince konuşmayı bilmeyen hastalarla Çinli doktorlar arasında ciddi iletişim problemleri yaşanmaktadır.
20. Doğu Türkistan'daki çocuk ölüm oranı 100'de 20'dir. Tıbbi müdahale eksikliği nedeniyle hastalıkların neredeyse %70'i ölümle sonuçlanmaktadır. Çin Sağlık Bakanlığı İstatistik Bürosu'nun 2003 Mart ayında yayımladığı yıllık rapora göre, Doğu Türkistan'da yaşanan ölüm oranı, Çin eyaletleri içindeki en yüksek orandır.
Doğu Türkistan'da yaşanmakta olan söz konusu sağlık sorunları dışında aşağıda yer alan hususlar da dikkate değer niteliktedir.
a) Kürtaj ve kısırlaştırmadan kaynaklanan sağlık problemleri
Kürtaj ve kısırlaştırma uygulamaları, kadın sağlığının bozulmasına davetiye çıkaran uygulamalardır. Birçok kadında meydana gelen sağlık problemlerinin kürtaj ve kısırlaştırmaya bağlı olarak meydana geldiği tespit edilmiştir.
Kürtaj ve kısırlaştırma operasyonları, sağlıksız yöntemler ve koşullarda yapılmakta, ameliyat sonrası kadınlara herhangi bir tedavi veya bakım yapılmaması nedeniyle kadınlarda ölümcül veya kalıcı hastalıklar meydana gelmektedir.
Bölge hastanelerinde tedavi gören veya çeşitli şikâyetlerle başvuru yapan kadınların üzerinde yapılan basit bir araştırmada hastaların %90'ının kürtaj ve kısırlaştırma operasyonuna maruz kaldıkları tespit edilmiştir.
Hastalardan alınan bilgiye göre kürtaj ve kısırlaştırma operasyonuna maruz kalanlara rahmin tamamen alınması ve çocuk sahibi olmayı tamamen engelleyen yollar dışında geri dönüşü olan kısırlaştırma (spiral) yöntemi seçenekleri sunulmakta, kadınların pek çoğu sonuncu seçeneği tercih etmektedir. Belki bir çocuk sahibi daha oluruz ümidiyle bu yöntemi tercih eden kadınlar, sağlıksız koşullar ve yöntemlerle yapılan uygulamalar nedeniyle birkaç yıl içinde hastalanmakta ve ümitleri bir yana sağlıklarını da kaybetmektedirler.
b) Çin'in yeni silahı: AIDS
Çağın vebası olarak tanımlanan AIDS hastalığının son zamanlarda Doğu Türkistan'da hızla yayılmaya başlamasının altında Çin oyununun olduğu tahmin edilmektedir. Çoğunluğu Müslüman olan ve gayrimeşru ilişki konusunda oldukça duyarlı olan Uygur Türkleri arasında bu hastalığın yayılmasının en önemli sebebi Çinlilerin kan ihtiyacı olan hastalara AIDS'li kan vermeleridir. Hasta sayısının her geçen gün arttığı bölgede bu konuda herhangi bir önlem de alınmamakta, hastalığa yakalananların tedavileri ihmal edilmektedir. Çin hükümeti Uygur neslini yok etme konusunda kararlılığı nedeni ile AIDS'in Türkler arasında yayılmasına sessiz kalmakta iken Çinlileri hastalığa karşı bilinçlendirmek için çeşitli çalışmalar yapmaktadır. Bölgeden gelen haberlere göre Doğu Türkistan'da AIDS hastalarının en yoğun olduğu yerler olan Urumçi ve Gulca başta olmak üzere hiçbir şehirde AIDS tedavi merkezi bulunmamaktadır.
Medyada yer alan haberlere bakılırsa Çin hükümetinin Doğu Türkistan'da AIDS hastalığının yayılmasını engellemeye yönelik çabaları çok fazladır. Ancak Çin hükümetinin propaganda amacıyla yayınladığı bu haberler bölge gerçeğini yansıtmamaktadır.
Medyada yer alan haberlere göre; Doğu Türkistan'ın AIDS hastalığının hızla yayılmakta olan bölgelerden biri hâline gelmesi ile Çin ve uluslararası AIDS Araştırma ve Yardım organizasyonları, Doğu Türkistan'a, AIDS hastalığının engellenmesi için bütçe ayırmıştır. Ancak AIDS'e harcanacak olan paralar, AIDS'ten korunmak için değil medyada propaganda amacıyla kullanılmıştır.
2008 yılı verilerine göre Doğu Türkistan'da toplam 90.000 AIDS hastası olduğu tespit edilmiştir. Gulca'da kontrolden geçen şüpheli 12.000 kişiden, 3.000'inde AIDS virüsüne rastlanmıştır.
c) Doğu Türkistan'da eroin tehlikesi
Çin yönetimi Doğu Türkistanlı gençlerin eroine olan ilgilerini arttırma yoluna gitmiştir. 1990'lı yıllardan itibaren Çin'de eroin kaçakçılığı artmış ve Doğu Türkistan'ın başkenti Urumçi eroin mafyasının en önemli pazarı hâline gelmiştir. Mafyanın seçtiği kurbanlar ise yolsuzlukla zenginleşmekte olan yerli yöneticiler ve zengin esnaf çocukları olmaktadır. Dinî ve ahlaki yönden yeterli aile terbiyesi almamış olan ailelerin çocuklarının çoğu eroine alıştırılmıştır. Çocuklar alışana kadar bedava verilen ve daha sonra yüksek meblağlara satılmaya başlanan eroin, aileleri servetlerinden etmekte, anne babalar ise bu durum karşısında çaresiz kalmaktadır.
Eroin hastalarından bir haftalık tedavi ücreti olarak 8 bin yuan Çin parası alınmaktadır. Bu meblağ ise bir memurun 8 aylık maaşı karşılığıdır. Hükümet bu durum karşısında hiçbir tedbir almamakta, aksine bu durumu alttan alta teşvik etmektedir. Eroin satan veya içen bir Doğu Türkistanlı olduğunda polis, suçluyu bir şekilde serbest bırakmaktadır. Küçük bir siyasi suç bahanesiyle çok ağır cezalara çarptırılan Doğu Türkistanlılar, eroin içmeleri durumunda suçlu görülmemekte, tutukluluk süreleri de üç günden fazla sürmemektedir. Hatta, Çinlilerin gizli resmî gazetelerinde belirtildiğine göre, "Eroin meselesinde azınlıkların peşine pek takılmayın" denildiği ifade edilmektedir. Oysa ülkede daha 1990 yılına kadar 200 gram eroin bulunduranlar idam edilmekteydi.
Yukarıda belirtildiği gibi Çin hükümeti eroine alışmış olanların tedavisine önem vermediği gibi, eroin üretimi ve onun yayılmasına karşı da ciddi bir önlem almamakta, hatta bu durumu teşvik etmektedir.
21. İş ve Ekonomik Hayat;
Çin'de eğitim ve iş ve işçi bulmaya yönelik yayın yapan bir derginin (2006 Mayıs sayısı) verdiği bilgilere göre 2003 yılında Doğu Türkistan'daki azınlıkların iş bulma oranı %70 iken, 2005'te bu oran %32,8'e gerilemiştir. Hatta 2009 itibarıyla bu oran bazı yerlerde %1 seviyelerindedir. Örneğin her yıl Aksu ilinde yüksek okul bitirenlerin sayısı 5000 civarında olmasına rağmen bu sayının ancak 1%'i iş bulabilmektedir.
Xinhua Haber Ajansı'na göre, Ocak 2004 ile Şubat 2004 arasında iş arayan 60 binden fazla Çinli, Doğu Türkistan'a yerleşmiştir. Çinli yerleşimcilerin yoğun göçüne maruz kalan Doğu Türkistan'da asli unsur olan Türkler, iş bulma imkânlarından yüksek oranda mahrum kalmaktadırlar. Doğu Türkistan'daki yüksek işsizlik oranı, Çinli yerleşimcilerin iş oranı ile karşılaştırıldığında büyük bir farklılık göstermektedir. Çinli otoriteler Doğu Türkistan'da ne kadar iş fırsatı oluştursalar da, bu iş alanları büyük oranda Çinli yerleşimciler için ayrılmış durumdadır. Örneğin Gulca ilçesinin bir köyünün nüfusu 13 bin 890 civarında olup köydeki Çinlilerin nüfusu 680'dir. Ancak nüfus dağılımı böyleyken köy belediyesinin üst düzey 13 yöneticisinden 8'i Çinli, 5'i Doğu Türkistanlıdır.
Çin yönetimi tarafından Uygur Özerk Bölgesi'nde yönetimin ve güvenliğin iyi bir şekilde organize edilmesi için kilit yerlerdeki kadrolar Haziran 2006 ayı itibarıyla ya merkezden doğrudan atanmakta ya da bölgede görev yapan üst düzey subaylar emekli edilerek bu görevlere getirilerek kadrolar doldurulmaktadır. Çin yönetimi bu çerçevede Uygur Özerk Bölgesi'nde görev yapan iki binden fazla üst düzey subayı 2006 yılı içinde emekli ederek bölgedeki sivil kuruluşlarda tekrar iş başına getirmiştir. Üst düzey subayların emekliye sevk edilerek yeniden sivil kuruluşlarda göreve başlamaları konusuna Bölge Ordu Komutanlığı, Bölge Çin Komünist Partisi üst düzey yöneticileri ve Bing Tuan Çin Komünist Partisi Genel Merkezi özel ilgi ve alaka göstermektedir.
Uygur Özerk Bölgesi'nde tarıma elverişli 50 milyon dönümden fazla arazi ile 860 milyon dönümden fazla yayla bulunmaktadır. Bölgede yılda 9 milyon ton tahıl üretiminin yanı sıra 2 milyon tona yakın pamuk üretimi gerçekleştirilmektedir. Ayrıca enerji alanında 30 milyon ton petrol ve 38 milyon ton kömür üretimi yapılmaktadır. Çin yönetimi pamuk toplama bahanesiyle Ağustos 2006'da Çin'in iç bölgelerinden 100 bin Çinliyi Uygur Özerk Bölgesi'ne getirmiştir.
Diğer konularda olduğu gibi ticaret sahasında da çeşitli haksızlıklar söz konusudur. Yaşanan problemlerden bazılarını şu şekilde sıralamak mümkündür:
-Büyük sermaye sahibi Uygurlar, Çin yönetimi tarafından sürekli rahatsız edilmektedir.
-Türk iş adamları belli ölçülerde büyüme gösterdiği zaman, Çin yönetimi bunların geçmişlerini araştırmaktadır. Eğer sülalede Çin'e karşı herhangi bir faaliyette bulunmuş biri tespit edilirse bu kişilerin ticaret hayatlarına son verilmektedir.
-Kendilerine karşı potansiyel suç unsuru olarak gördükleri Doğu Türkistanlıları dikkatle izlemektedirler. Devletin tasvip etmediği kişi ya da kurumlara yardımda bulunanların ticari faaliyetlerine anında son verilmektedir.
-Gelecekte kendilerine fayda sağlamayacak, aksine Doğu Türkistanlı güçler tarafında yer alma ihtimali olan kişilerin toplumun diğer sahalarında olduğu gibi ekonomik sahada da büyümesi engellenmektedir.
-Bu gibi nedenlerle Çin sınırları içerisinde yaşamakta olan ve iş hayatı zorlaşan Doğu Türkistanlı iş adamları rekabet güçlerini her geçen gün biraz daha kaybetmektedirler.
-Bir Çinli için sağlanan mali yardım, Doğu Türkistanlı girişimci için söz konusu değildir. Devlet tarafından yatırımı desteklemek amacıyla yapılan yardımlar da Doğu Türkistanlı iş adamlarına değil, Çinli iş adamlarına yapılmaktadır.
22. Basın-Yayın;
Çin'in Doğu Türkistan'ı istilasından günümüze, bölgedeki yazılı ve görsel yayın, tamamıyla devlet tarafından yapılmaktadır. Televizyon, radyo, kitap, dergi, gazete vb. bütün basın-yayın kurumları devlete aittir. Yayınların içeriği Komünist düzeni destekleyici mahiyette olmaktadır.
28 Mart 2002 tarihinde Urumçi'de devletin izni olmadan basılan çok sayıda gazete, dergi ve kitap Urumçi Şehri Dongşan ilçe belediyesinin çöp arıtma tesisinde ateşe verilmiştir.
Kaşgar gazetesinin 21 Ağustos 2002 tarihindeki Çince baskısında yayınlanan bir habere göre, Uygur dilinde basılmış toplam 42.320 adet kitap, dergi, gazete ve her türlü kaset imha edilmiştir.
Böylece Çin hükümeti yayıncılık sektörünü kullanarak sahte ve yalan haber yayınlamanın yanı sıra, halkın bağımsızlık ve özgürlük için verdiği tüm mücadele ve etkinlikleri de 'terörist faaliyet' olarak duyurmaktadır.
Kurdukları tarih yazma komisyonu tarafından Doğu Türkistan'ın tarihi yeniden yazılmaktadır. Bu çalışmayı daha önce yazılanların gerçek tarihi yansıtmadığı gerekçesiyle yaptıklarını iddia etmektedirler.
Çin tecavüzün ve baskısının olmadığını halka kabul ettirmeye çalışmaktadır. Çin hükümeti uzun zamandan beri tecavüzcü siyasetenin deşifre edilmemesi ve halkın dünyada yaşanan olaylardan haberdar olmaması için yurt içi ve yurt dışı haber alma imkânlarını kısıtlamaktadır. Ülkede yabancı radyo yayınlarına karşı uygulanan anti-frekans çalışmaları uzun zamandır devam etmektedir.
Yurt dışından yayın yapan internet sitelerinden birçoğu yasaklanmıştır. Bu uygulamanın sebebini Doğu Türkistan Radyo-Televizyon Gazetesi'nin bir haberinde yer alan Devlet Radyo Televizyon Kurumu Genel Müdürü Zhang Haitao'nun 4-8 Ağustos 2008 tarihinde yaptığı açıklamada bulmak mümkündür. Genel müdür şöyle demektedir: "21. yüzyılda sınır dışındaki düşman güçler internet, radyo ve televizyon yayıncılığından faydalanarak Doğu Türkistan'da yaşayan halkın standart ve sakin yaşamlarına karışmaktadır". Bu bahaneyle Çin Komünist Merkezî Komitesi Doğu Türkistan'a yönelik radyo yayınları ve yabancı radyolara karşı anti-frekans çalışmaları için toplam 300 milyon yuan harcama yapmıştır.(Rapor alıntı)
Yurt dışında basılan kitap, dergi ve görsel yayının ülkeye girişi yasaktır. Taşıyıcılar ve bu yayınları evlerinde bulunduranlar yayının ciddiyetine göre para ve hapis cezası gibi uygulamalara tabi tutulmaktadır.
Konu ile ilgili bir diğer problem ise Uygur Özerk Bölgesi yasalarına aykırı olarak bütün resmî yazışmaların Çince yapılmasıdır. Yasalara göre bu yazışmalarda Uygurca kullanılması gerekirken uygulamada sadece Çince kullanılmakta ve yasalar bizzat Çinliler tarafından çiğnenmektedir. Resmî kurumların internet siteleri de Çincedir.
23. Göç Ve Göçe Zorlama;
Doğu Türkistan'da yaşanan en büyük problemlerden biri de bölgeye haddinden fazla Çinli göçmenin yerleştirilmesidir. Göç uygulaması devlet tarafından planlı ve düzenli olarak devam ettirilmektedir. Bölgede göçmen sayısı her geçen gün artmaktadır.
1949 yılında Doğu Türkistan nüfusunun %3'ünü oluşturan Çinlilerin oranı 2005 yılında %53'ü geçmiştir.
Bunlardan farklı olarak bir diğer konu da Doğu Türkistanlı kızların zorla Çin'e götürülmesi meselesidir. Bahane ise, kızlara iş imkânı sağlamaktır. 14 ile 25 yaş arasındaki bu kızların evli olmamaları şartı aranmaktadır.
Hükümetin geçen sene Çin'in farklı eyaletlerine toplam 280 bin Doğu Türkistanlı kızı zorla götürdüğü bilinmektedir. Bu kızlar ya sağlıksız ortamlarda ya da genel evlerde çalıştırılmaktadır. Kızlarının götürülmesine karşı çıkan Türkler 3000 yuan ile 5000 yuan arasında değişen para cezalarına çarptırılmaktadır. Ciddi karşılık gösterenler ise hapis cezasına çarptırılmaktadır.
Her gün Çin'den çok sayıda Çinli göçmen getirilerek Doğu Türkistan bölgesinde yerleştirilmekte ve onlara iş imkânı sağlanmaktadır. Öte yandan göçe zorlanan Türklerin sadece 14-25 yaş arası bekâr kızlardan seçilmesi ise oldukça düşündürücüdür. Bu nesli, nesebi, inancı ve kültürü bozmaya yönelik bir harekettir. Edinilen bilgiye göre dört yıldır götürülen kızlardan geriye dönen olmamıştır.
24. Seyahat Hakları;
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nde belirtildiği gibi herkesin bir devletin toprakları üzerinde serbestçe dolaşma ve oturma hakkı vardır. Herkes, kendi ülkesi de dâhil olmak üzere, herhangi bir ülkeden ayrılmak ve ülkesine yeniden dönmek hakkına sahiptir. Ama Doğu Türkistan'daki uygulamalar bunun aksinedir. Konu ile ilgili problemleri şu şekilde sıralamak mümkündür:
a. Köylere giderken köy karakollarına bilgi vermek
Köy, ilçe ve illeri birbirinden ayıran bölgelerde teftiş noktaları bulunmaktadır. Özellikle bir köyden diğer köye gidileceği zaman, varılmak istenen adrese yerleşmeden önce köy karakoluna gidilip nerede kalınacak, geliş nedeni nedir ve ne zaman dönülecek sorularına cevap verilme zorunluluğu vardır. Bu kurala uyulmadığı takdirde ziyaretçilerin haklarında yasal işlem yapılmakta ve ceza verilmektedir.
b. Çin'in iç bölgelerinde otellere kabul edilmeme
Devlet tarafından görevlendirilenler dışında seyahat eden Doğu Türkistanlılar potansiyel suçlu olarak kabul edildiklerinden Çin'in iç bölgelerindeki otellere alınmamaktadır.
c. Yurt dışına çıkış yasağı
Dünyanın hemen hemen bütün ülkelerinde vatandaşlar pasaport alma haklarını kullanırken, Doğu Türkistan'da bu haklar ihlal edilmiş durumdadır. Pasaport alabilenler :
Devlet tarafından görevlendirilmiş kişiler.
Devlet içerisinde güçlü ilişkilerini bulunanlar.
Doğu Türkistanlı olup Çin'in iç bölgelerinde kayıtlı olanlardan ibaret olup, bunlar dışında kalanların pasaport alabilmesi sıkıntılıdır. Bu hali ile Doğu Türkistanlılar Çin tarafından uygulanan soykırıma dünyanın gözleri önünde mecbur bırakılmaktadır.
25. Netice olarak; etnik temizlik, keyfi gözaltı ve tutuklama, işkence, yargısız infaz ve idam, zorunlu kürtaj, kısırlaştırma, zorunlu göç, din eğitiminin yasaklanması, ibadet yasağı, kamu hizmetlerinden yararlanmanın kısıtlanması, AIDS gibi öldürücü ve bulaşıcı hastalıkların yaygınlaştırılması, zorunlu/ucuz işçi olarak çalıştırma, çalıştırmak üzere göç ettirme, seyahat ve hareket özgürlüğünün kısıtlanması, haberleşme ve iletişimin engellenmesi şeklinde daha uzun bir liste haline getirilebilecek yollarla Uygur halkına karşı sistemli bir biçimde soykırım yapılmış/yapılmakta ve insanlığa karşı suç işlenmiş/işlenmektedir.
II HUKUKİ DEĞERLENDİRME
A YARGILAMA YETKİSİ
EVRENSEL YARGI YETKİSİ: Evrensel Yetki (Universal Jurisdiction) 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile hukuk sistemimize girmiştir. Evrensel Yetki ile insan hakları ihlallerinin, ağır suçların failleri veya azmettiricisi konumunda olan devlet ve hükümet başkanları da dâhil olmak üzere pek çok ülkenin askeri ve sivil üst düzey yöneticilerinin yargılanması yolunu açabilmektedir.
Özellikle İkinci Dünya savaşını takip eden yıllarda devlet otoriteleri giderek artan bir biçimde, uluslararası hukuk tarafından aşındırılmış ve sınırlandırılmıştır. Bunun sonucu olarak Uluslararası Ceza Hukukuna "Ülke Dışı Yargılama Yetkisi" (Extraterritoriality) kavramını kazandırılmıştır. Böylelikle, Ülke Dışı Yargılama Yetkisi, 21.Yüzyılın Modern Devlet'ini artık sadece kendi vatandaşlarından değil, bütün insan ırkından sorumlu bir aygıt haline getirmiştir. (Av. S. Sinan Kocaoğlu, "EVRENSEL YETKİ" Universal Jurisdiction, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, ISSN 1304-2408, Sayı 60, Eylül/Ekim 2005)
BELÇİKA ÖRNEĞİ: Evrensel yetki en geniş uygulama sahasını Belçika Hukuk Sistemi'nde bulmaktadır. Belçika Mahkemeleri savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve soykırım gibi Belçika vatandaşı olmayan kişilerin Belçika dışında yine Belçika vatandaşı olmayan şahıslara karşı, sanığın Belçika topraklarında varlığını bile gerektirmeden 1993 Uluslararası İnsancıl Hukukun Ağır İhlallerinin Cezalandırılması Yasası gereğince ince uzunca bir süre evrensel yetki yargılamaları yapmıştır. Bu yasaya ek olarak İnsan Kaçakçılığının ve Çocuk Pornografisinin Bastırılması Yasası ile Ceza Usul Kanununun Başlangıç Bölümü Belçika yargısına çocuk fahişeliği, çocuk pornosu, insan kaçakçılığı gibi sayılı çeşitli fiillere karşı suçun işlendiği yer, failin ve mağdurun milliyetleri gibi öğeler hiç dikkate alınmadan yargılama yapma yetkisi vermektedir.
İNGİLTERE'de de İsrail ordu görevlileri hakkında açılan davalar ve tutuklama kararları nedeniyle, İsrail Ordu görevlileri İngiltere'ye girmemektedirler. "İngiltere'de Filistinliler tarafından İsrail ordusunun üst düzey komutanları aleyhine açılan davalar ve şikâyetler nedeniyle İsrailli komutanlar İngiltere ziyaretlerinden vazgeçiyor.
İSPANYA'da, Gazze'de hava saldırısıyla 16 Filistinli'nin öldürülmesi sonucu, İspanyol Mahkemesi, İsrailli üst düzey yetkililer için tutuklama kararı çıkartmıştır. "Üst düzey Hamas üyesi Salah Şehid'in öldürülmesine karıştıkları ile ilgili haklarında çıkarılan uluslararası tutuklama emri sebebiyle bazı İsrailli yetkililerin İspanya'yı ziyaret etmeleri halinde tutuklanabilecekleri uyarısı yapıldı. Savaş suçları işledikleri ile ilgili haklarında uluslararası tutuklama emri çıkartılması üzerine İsrail dışişleri bakanlığı, bir kısım İsrailli yetkilinin İspanya'ya gitmemesini istedi. Filistinli bir grubu temsil ettiği, İsrail medyası tarafından iddia edilen bir İspanyol insan hakları örgütü, 6 yıl önce Hamas üyesi Salah Shehade'nin öldürülmesine karıştıkları iddiası ile İsrailli yetkililer aleyhine dava açtı. Gazze'nin merkezinde yapılan hava saldırısında 16 Filistinli ölmüştü. Davada, saldırının gerçekleştiği tarihteki neredeyse bütün İsrail savunma bakanlığı en üst düzey yetkilileri suikastte sanık listesinde yer aldı. Bunlar bu şikâyet dilekçesinde adı geçen şüphelilerden bir kısmı- Savunma eski Bakanı Benyamin Ben-Eliezer, , Elizer'in askeri danışmanı Michael Herzog, İsrail eski Genelkurmay Başkanı Moshe Yaalon, eski Shin Bet Direktörü Avi Dichter, eski İsrail Hava Kuvvetleri Komutanı Dan Halutz, İsrail ordusu Operasyonlar komutanı emekli General Giora Eiland, eski Güney Komutanlığı Komutanı Doron Almog. Eski Başbakan Ariel Şaron da sanık listesinde bulunuyor."("İsrail yetkililer İspanya`ya gelirlerse tutuklanacak" https://www.tumgazeteler.com/?a=3838356)
AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ, 1988'de Miami federal jürisi Panama lideri General Manuel Noriega'yı uyuşturucu kaçakçılığına karışmak, bu husustaki uluslararası anlaşmaları ihlal etmek, kara para aklamak gibi birçok suçtan yargıladı ve mahkûmiyetine karar verdi. Yargılama sırasında Noriega hem Panama ordusunun komutanı hem de ülkenin fiili lideriydi. İki yıl sonra, ülkesini işgal eden ABD askerlerince esir alındı ve mahkemeye çıkarıldı. Mahkeme, Noriega'nın ortaya attığı bir dizi sorunsalı (devlet başkanı dokunulmazlığı, ülkesinin illegal işgali vs.) cevapsız bırakmakla birlikte lider dokunulmazlığından istifade edemeyeceğini net bir dille ifade etti. Florida mahkemesi liderlerin dokunulmazlık haklarının ancak 'devlet başkanlığı faaliyetlerini' kapsadığını ve suç işlemenin (uyuşturucu kaçakçılığının) bir başkanlık faaliyeti olarak algılanamayacağını vurguladı. Noriega'nın 40 yıla mahkûm edilmesiyle uluslararası hukuk, lider dokunulmazlığı kavramına yeni bir tanım getirmiş oldu. Bir süre sonra İngiliz Lordlar Kamarası, Şili'nin devrik lideri Pinochet'nin İspanya'ya iadesini tartışırken bu yeni tanımı kullanacaktı. (Kerim BALCI, "Bir gün Diktatörler de Yargılanır", https://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=12623)
İNGİLTERE'de Londra Polisi, Şili'yi 19731990 yılları arasında yöneten General Augusto Pinochet'yi, Ekim 1998'de tutukladı. Tutuklamak için gerekli 'arama' duyurusu İspanya'dan gelmişti. İngiliz mahkemeleri eski diktatörün yargılanmak üzere İspanya'ya 'iade' edilebileceğine karar verdi. Pinochet 17 yıllık dikta yönetimi sırasında yaşanan 2 bin ortadan kaybolma ve öldürme olayıyla ilgili olarak yargılanacaktı. Söz konusu suçların çoğu Arjantin ve Şili'de işlenmesine rağmen, İspanyol Mahkemesi, evrensel yargı hakkını ve bu ülkelerdeki yargı yollarının kapalı olduğu gerekçesini kullanarak yargılamanın İspanya'da yapılabileceğine karar verdi. Bunun üzerine Pinochet tutuklandı; ancak yargılanamadı. Mart 2000'de, akli kapasitesinin (akıl zayıflığı) yargılanmayı kaldıramayacağına karar verilerek serbest bırakıldı ve ülkesine gönderildi. Pinochet'nin 3 yıl tutuklu kaldıktan yaşlı olması ve akıl zayıflığı nedeniyle- yargılanmaksızın Şili'ye dönmesi bir başarısızlık olsa da insanlığa karşı işlenen suçlar konusunda yapılan şikayetler için bir başka ülkede dava açılması önemli bir örnek olmuştur. ("Bir gün Diktatörler de Yargılanır" https://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=12623
B - YURT DIŞINDA İŞLENEN ULUSLARARASI SUÇLARIN TÜRKİYE'DE KOVUŞTURULMASI:
5237 SAYILI TÜRK CEZA KANUNU 13. MADDESİ AÇISINDAN: 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 13. Maddesi şöyledir:
MADDE 13. - (1) Aşağıdaki suçların, vatandaş veya yabancı tarafından, yabancı ülkede işlenmesi hâlinde, Türk kanunları uygulanır:
a) İkinci Kitap, Birinci Kısım altında yer alan suçlar.
b) İkinci Kitap, Dördüncü Kısım altındaki Üçüncü, Dördüncü, Beşinci, Altıncı, Yedinci ve Sekizinci Bölümlerde yer alan suçlar.
c) İşkence (madde 94, 95). (")
(2) Birinci fıkranın (a) ve (b) bentlerinde yazılı suçlar dolayısıyla yabancı bir ülkede mahkûmiyet veya beraat kararı verilmiş olsa bile, Adalet Bakanının talebi üzerine Türkiye'de yargılama yapılır.
Maddede ifade edilen "İkinci Kitap, Birinci Kısım altında yer alan suçlar", soykırım, insanlığa karşı suçlar, göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti suçlarıdır.
CEZA MUHAKEMELERİ KANUNU 14. MADDESİ: 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Yabancı Ülkelerde İşlenen Suçlarda Yetki" başlıklı 14. Maddesi'ne göre "Yabancı ülkede işlenen ve kanun hükümleri uyarınca Türkiye'de soruşturulması ve kovuşturulması gereken suçlarda yetki, 13 üncü Maddenin birinci ve ikinci fıkralarına göre belirlenir. "
TCK'nın 13. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca yurt dışında işlenmiş olan soykırım, insanlığa karşı suçlar, göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti suçlarının Türkiye'de kovuşturulması bakımından evrensel yetki kuralı kabul edilmiştir. Evrensellik ilkesinin 13. maddede düzenleniş şekline göre, bu maddede sayılan suçların yurtdışında işlenmesi durumunda, failin ve mağdurun vatandaşlığına bakılmadan, failin Türkiye'de bulunması da gerekli olmadan hakkında Türk kanunları uygulanacaktır. Bu sebeple, belirtilen dört suç hakkında, suçun bir yabancı tarafında yurt dışında yabancıya karşı işlenmiş olması halinde ve failin yurt dışında bulunması halinde bile hakkında Türkiye'de kovuşturma yapılacaktır.
C TÜRK CEZA KANUNU ÇERÇEVESİNDE ŞÜPHELİLERİN İŞLEDİKLERİ SUÇLAR:
"SOYKIRIM SUÇU": Türk Ceza Kanunu'nun 76. maddesinde soykırım suçu düzenlenmiştir. Buna göre:
MADDE 76. - (1) Bir plânın icrası suretiyle, millî, etnik, ırkî veya dinî bir grubun tamamen veya kısmen yokedilmesi maksadıyla, bu grupların üyelerine karşı aşağıdaki fiillerden birinin işlenmesi, soykırım suçunu oluşturur:
a) Kasten öldürme.
b) Kişilerin bedensel veya ruhsal bütünlüklerine ağır zarar verme.
c) Grubun, tamamen veya kısmen yokedilmesi sonucunu doğuracak koşullarda yaşamaya zorlanması.
d) Grup içinde doğumlara engel olmaya yönelik tedbirlerin alınması.
e) Gruba ait çocukların bir başka gruba zorla nakledilmesi.
(2) Soykırım suçu failine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir. Ancak, soykırım kapsamında işlenen kasten öldürme ve kasten yaralama suçları açısından, belirlenen mağdur sayısınca gerçek içtima hükümleri uygulanır.
(3) Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.
(4) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez.
"İNSANLIĞA KARŞI SUÇLAR": 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 77 maddesinde "İnsanlığa Karşı Suçlar" düzenlenmiştir. Buna göre:
İnsanlığa karşı suçlar
MADDE 77. - (1) Aşağıdaki fiillerin, siyasal, felsefî, ırkî veya dinî saiklerle toplumun bir kesimine karşı bir plân doğrultusunda sistemli olarak işlenmesi, insanlığa karşı suç oluşturur:
a) Kasten öldürme.
b) Kasten yaralama.
c) İşkence, eziyet veya köleleştirme.
d) Kişi hürriyetinden yoksun kılma.
e) Bilimsel deneylere tâbi kılma.
f) Cinsel saldırıda bulunma, çocukların cinsel istismarı.
g) Zorla hamile bırakma.
h) Zorla fuhşa sevketme.
(2) Birinci fıkranın (a) bendindeki fiilin işlenmesi halinde, fail hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına; diğer bentlerde tanımlanan fiillerin işlenmesi halinde ise, sekiz yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. Ancak, birinci fıkranın (a) ve (b) bentleri kapsamında işlenen kasten öldürme ve kasten yaralama suçları açısından, belirlenen mağdur sayısınca gerçek içtima hükümleri uygulanır.
(3) Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.
(4) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez.
D TÜRKİYE'NİN TARAF OLDUĞU ULUSLARARASI SÖZLEŞMELERE GÖRE İŞLENEN SUÇLAR
SOYKIRIM SUÇUNUN ÖNLENMESİ VE CEZALANDIRILMASI SÖZLEŞMESİ (1948): Soykırım suçunun konusunu, suçun maddi ve manevi unsurlarını, soykırım suça karşı alınacak tedbirleri bir uluslararası hukuki bir metne bağlayan Sözleşmenin 2. Maddesine göre;
"Madde 2: Bu sözleşmeye göre soykırım; milli, etnik, ırki veya dini bir grubu kısmen veya tümüyle yok etmek kastıyla, aşağıdaki fiillerin işlenmesidir:
a. Grubun mensuplarını öldürmek,
b. Grup mensuplarına ciddi bedensel veya psikolojik zarar vermek,
c. Grubun hayat şartlarını kasıtlı olarak etkileyerek maddi varlığının kısmen veya tamamen yok olmasına yol açmak,
d. Grup içinde doğumları önlemek amacıyla önlemler dayatmak,
e. Grubun çocuklarını bir başka gruba zorla nakletmek".
İkinci Dünya Savaşı'nın ardından Soykırım kavramı İnsanlığa Karşı Suçlardan ayrı bir suç olarak sınıflandırılmış ve 11 Aralık 1946 yılında BM Genel Kurulu'nun oy birliği ile kabul ettiği 96(I) sayılı kararında;
"Cinayet nasıl birey olarak insanların yaşam hakkının (right to life) inkârıysa, Soykırım da bütün bir insan grubunun varoluş hakkının (right of existence) inkârıdır. Böylesine bir inkar insanlığın tamir edilemeyecek şekilde vicdanını sarstığı gibi bu insan gruplarının insanlığa yaptığı kültürel ve diğer katkıları en büyük bir biçimde zarara uğratır, ayrıca ahlak kanunları ile Birleşmiş Milletlerin ruhuna ve amaçlarına tamamıyla aykırıdır. Irksal, dinsel, siyasal ve diğer gruplara karşı, bir bütün veya parça olarak işlenmiş pek çok soykırım örnekleri meydana gelmiştir. Soykırım suçunun cezalandırılması uluslararası bir önemdedir" şeklindeki sonuç bildirgesi ile soykırım kavramı BM nezdinde kabul görmüştür.
CENEVRE SÖZLEŞMELERİ: Uluslararası İnsancıl Hukukun (savaş ve silahlı çatışmalar durumunda uygulanacak hukukun) temelini oluşturan "Cenevre Sözleşmeleri" (Dört adet Sözleşme ile bunlara ek iki protokol), "ağır ihlaller" kavramı ortak madde olarak tanımlanmış buna göre, sırasıyla; kasten öldürme; işkence veya insanlık dışı muamele; kasten büyük acıya sebebiyet vermek veya büyük tahribat; askeri ihtiyaçlardan kaynaklanmayan kanunsuz olarak ve zorbalıkla veya vücut bütünlüğüne ve sağlığa zarar vererek mülkiyete el koymak ve savaş hukukunun diğer ciddi ihlalleri Sözleşmenin "ağır ihlaller" tanımlamasına dahildir.
Cenevre Sözleşmeleri evrensel yetki konusunda maddelere yer vermektedir: Birinci Cenevre Sözleşmesi, 49. madde; İkinci Cenevre Sözleşmesi 50. Madde; Üçüncü Cenevre Sözleşmesi 129. madde ve Dördüncü Cenevre Sözleşmesi 146. madde (ortak metin) olarak aşağıdaki gibidir:
"Madde 50: Sözleşmeci Yüksek Taraflar takip eden maddede tanımlanmış olan bu sözleşmenin ağır ihlallerini içeren fiilleri işleyen, işlenmesi için emir veren kişilere etkin cezai yaptırımların uygulanmasını sağlamak için her türlü yasama faaliyetinin çıkarılmasını üstlenirler.
Sözleşmeci Yüksek Tarafların her birisi bu ciddi ihlalleri işleyen ve işlenmesi için emir veren kişileri aramak yükümlülüğü altındadır ve bu kişileri milliyetleri ne olursa olsun kendi mahkemelerinin önüne getirebilir. Sözleşmeci Yüksek Taraf ayrıca eğer tercih ederse ilk nazarda haklı görülen bir davaya (prima facie case) sahip olan başka bir Sözleşmeci Yüksek Tarafa bu kişileri yargılaması maksadıyla teslim edebilir."
Bunların yanında, "BM Irk Ayrımının Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi"; "BM Savaş Suçları ve İnsanlığa karşı Suçların Sınırlandırılması Sözleşmesi" ve "Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsü" gibi başlıca uluslar arası Sözleşmeler, insanlığa karşı suçları düzenlemektedir.
B ŞÜPHELİLERİN SUÇ OLUŞTURAN FİİLLERİ:
Şüpheliler hem uluslar arası hukuk (Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsü, Lahey yönetmelikleri ve İnsancıl Hukuka İlişkin Cenevre Sözleşmeleri´nin protokollerinde vs. uluslararası örf ve adet hukukunda tanımlanmış olan) hem de 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda belirtilen soykırım ve insanlığa karşı suç normlarını ihlal etmişlerdir. Bu ihlaller genel olarak şu şekilde özetlenebilir:
-> Doğu Türkistanlılar uzun yıllardır etnik temizlik, keyfi gözaltı ve tutuklama, işkence, yargısız infaz ve idam ile karşı karşıyadırlar,
-> Etnik, ırkî veya dinî bir grubun tamamen veya kısmen yok edilmesi maksadıyla, bu grupların üyelerinin kasten öldürülmesi, tamamen veya kısmen yokedilmesi sonucunu doğuracak koşullarda yaşamaya zorlanması, kısırlaştırma, Zorunlu kürtaj (Soykırım suçu).
-> Zorunlu göçe maruz bırakılmakta ve yerlerinden, kültürlerinden uzaklaştırılmakta, fuhuş ve benzeri işlerde çalışmaya mecbur bırakılmaktadırlar. Ayrıca; zorunlu ve ucuz işçi olarak çalıştırılmaktadırlar.
->Din eğitiminin yasaklandığı gibi ibadet yasağı ile de karşı karşıya bırakılmaktadırlar.
->AIDS gibi öldürücü ve bulaşıcı hastalıkların yaygınlaştırılması, sağlık imkanlarından yararlanamama gibi nedenlerle sistematik olarak ölüme terk edilmektedirler.
->Seyahat ve hareket özgürlüğünün kısıtlanmakta bu nedenle ile sistematik olarak uygulanan soykırıma mecbur bırakılmaktadırlar,
->Toplumda infeal oluşturarak Uygurların sakat bırakılmasına, linç edilmesini sağlamak.
-> Sağlıklı yargılama yapmadan idam etme,
-> Kişinin onuruna yönelik saldırı, özellikle de onur kırıcı ve aşağılayıcı muamele, işkence.
C - ŞÜPHELİLER HAKKINDA
Bazı şüpheliler hakkında kısa bilgiler aşağıda verilmiştir. Gerek duyulması halinde, daha fazla bilgi, belge ve fotoğraf sunulacaktır:
1. Hu Jintao : Çin Cumhurbaşkanı
2. Wen Jiabao : Çin Başbakanı
3. Meng Jianzhu : Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Konseyi Üyesi ve Kamu Güvenliği Bakanı
4. Çın Bingdı : Çin Halk Kurtuluş Ordusu Genelkurmay Başkanı - Orgeneral
5. Nur Bekri : Uygur Özerk Bölge Başkanı (Valisi). Bölgede Çin polisi tarafından öldürülen 140 Uygur'u olayları çıkarttığı iddiasıyla suçladı. İşgalci Çin'in, Doğu Türkistan'a atadığı Nur Bekri, Urumçi kentinde meydana gelen sabotaj ve şiddet olaylarındaki Çin polisinin orantısız/ölçüsüz güç kullanmasını görmezden gelerek eylemcilerin yurt dışındaki güçler tarafından kışkırtıldığını öne sürerek göstericileri 'terörist, bölücü' gibi ifadelerle suçladı ve soydaşları için asla başarıya ulaşamayacaklarını iddia etti. (Uluslar arası Çin Radyosu). Yaptığı bir televizyon konuşmasında da Doğu Türkistan'daki bütün etnik gruplara mensup halkın barış içinde birlikte yaşadığını iddia eden Nur Bekri, Çin polisinin eylemcilere karşı girişmiş olduğu katliamı haklı gördü.
6. Wang Lequan : Bölge Komünist Parti Başkanı. Haziran ayından itibaren devam eden katliamın sorumlularından. Doğu Türkistan'ı yöneten Komünist Parti yetkilisi. Bir televizyon kanalında "Kafasını kaldıran "Uygur Türkünü vurun. " dedi. Doğu Türkistan'da bağımsızlık yanlısı direnişçilere karşı "yeniden ıslah etme" sürecinin başlatılacağını söyleyerek "Başlarını çıkardıklarında hemen vurmalıyız. Saldırmalarını beklemeden hemen vurmalıyız. Bu kış ve önümüzdeki baharda bütün bölgede bağımsızlık hareketlerine karşı yeniden ıslah faaliyetini başlatacağız" dedi. Bu sözler bölgede uygulanan baskı politikasının boyutunu gösterme açısından çok önemli. 15 yıldır bölgeyi baskıcı politikalarla yöneten Lequen'ın geçmişteki icraatları arasında, bölgeye milyonlarca Çinliyi yerleştirmek, Uygurca gibi azınlık dillerinin 21. yüzyıla uygun olmadığını savunmak ve ilkokullarda Uygurcayı yasaklamak, devlet memurlarına namaz kılmayı ve oruç tutmayı yasaklamak gibi katı uygulamalar yer alıyor. Lequen Doğu Türkistan'da 15 yıldır bu etnik savaşı sürdürürken, yardımcısı Zhang Quingli de 2005 yılından bu yana Tibet'te etnik baskı uyguluyor.
7. Wu Shimin : Devlet Etnik İşler Komisyonu'ndan (SEAC) Sorumlu Bakan Yardımcısı. Pekin'deki Devlet Konseyi Basın Ofisi'nde düzenlenen toplantıda yaptığı konuşmada, ayaklananların amacının kesinlikle gerçekleşmeyeceğini söyledi. "Ancak Sincan'daki ve diğer bölgelerdeki etnik grupların problemlerini çözmek için makul isteklerini yerine getirmeye devam edeceğiz." diye konuşan Wu, "Olayların üç şer gücün (terörizm, ayrılıkçılık ve aşırı dincilik) tarafından yurtiçi ve dışında organize edildiğini öne sürdü. Farklı etnik gruplar arasında dilde, geleneklerde ve dinde artan etkileşimin bazı çatışma ve anlaşmazlıklara neden olduğunu kabul eden Wu, bu problemlerin zamanında ve uygun bir yolla çözüldüğünü savundu. Bakan Yardımcısı Wu, Urumçi olayları nedeniyle etnik bölgelerden yetkili alınmaması söylemlerine de karşı çıktı. Çin'deki 5 özerk bölge, 30 özerk il ve 120 özerk ilçedeki yönetici başkanlarının hepsinin etnik gruplardan olduğunu belirten Wu, daha fazla etnik yetkiliyle hükümetin bu kişilerin görev almasını ve haklarını icra etmesini beklediğini dile getirdi. Wu konuşmasının sonunda etnik gruplardan gelenlerin memur alımında genelde Han Çinlilerine uygulanan şartlara tabi tutulduğunu ancak etnik bölümlere alımlarda etnik grupların tercih edildiğini aktardı. Çin'deki azınlık bölge hükümet başkanları, görev yaptığı yerdeki Çin Komünist Parti (ÇKP)Sekreteri'ne karşı sorumlu bulunuyor ve yetkisi ÇKP sekreterini aşamıyor.
8. Muttelip Enver : Bölgedeki Uygur Komutan
9. Muhtar Esen : Doğu Türkistan Etnik İşler Komisyonu Başkan Yardımcısı. Son yıllarda bölgede Çinli nüfusun artmasıyla ilgili olarak bunun reform ve dışa açılma uygulamaları sırasında açık piyasada olağan bir durum olduğunu ileri sürdü. Esen Türk gazetecilerle görüşürken, Türkiye'ye kendi iç sorunlarını hatırlatarak: "Doğu Türkistan kuruluşları Türkiye toprakları üzerinde Çin'e karşı bölücülük yapıyor. Buna çok kızıyoruz. Bazı siyasetçiler bu dernekleri destekliyor, buna kızıyoruz. Türkiye'ye karşı da PKK'yı destekleyen ülkeler var. Terörizmle mücadele konusunda dünyada çifte standart uygulamaması lazım..." dedi.
10. İsmi tespit edilemeyen diğer şüpheliler. İsmi henüz tespit edilemeyen diğer şüpheliler, kasıtlı olarak öldürülmeden, işkence, zorunlu kürtaj ve evlerin yıkılmasına kadar çeşitli fiillerle soykırım ve insanlığa karşı suçları işlemişlerdir.
Hu Jintao Çin Cumhurbaşkanı | Wen Jiabao Çin Başbakanı | Nur Bekri Uygur Özerk Bölge Valisi | Wang Lequan Bölge Komünist Parti Başkanı |
NETİCE VE TALEP : Yukarıda izah ettiğimiz tüm nedenlerle, şüpheliler hakkında soruşturma açılarak cezalandırılmaları için kamu davası açılmasını, şüphelilerin Türkiye Cumhuriyeti sınırlarına girmeleri halinde tutuklanmaları için yakalama emri çıkartılmasını talep ederiz. Saygılarımızla.
Müşteki
"""""""""""""..
(İmza)