Bir soru ile başlayalım:
Acaba Osman Kavala’nın tutuklanması, bir yıl geçtiği halde iddianame yazılmaması ve ardından gezi olaylarında örgütlü iktidar devirme eylemi kurguladıkları gerekçesiyle 13 kişinin daha gözaltına alınması olayı ile siyasi iktidarın ilgisi var mıdır?
Olmaması gerekir.
Hükümete sorulduğunda da muhakkak ki “Bu yargısal bir süreçtir” cevabı verilecektir.
Aslında olması gereken de budur. Kural olarak, yargı bağımsızdır, siyasi iktidarın yargı sürecine etki etmesi söz konusu olamaz.
Ama dünyada böyle okunmaz bu.
Birçok dönemde yargının güçlü üst iradeler tarafından yönlendirildiği bir gerçektir. Bunu Türkiye’de farklı siyasi- ideolojik kesimdeki herkes de kabul eder. Çünkü bir gün bu yönlendirilmiş yargı şu ideolojik-siyasi alanı vurur, bir başka gün diğer tarafı. 12 Eylül öncesinde birbiri ile vuruşan farklı ideolojik kampların tamamı, ihtilal sonrası kendini devlet diye niteleyen kampın yargı darbesini yemiştir. 27 Mayıs’ta böyle bir yargı vardır, 28 Şubat’ta, Ergenekon davalarında benzer yargılar vardır.
Aslında Ak Parti iktidarları dönemi, Türkiye’de yargı probleminin en çarpıcı örneklerle ortaya çıktığı bir dönemdir.
Bir dönem yargının iktidarı boğmak için kullanılmasına şahit olunmuştur. 2008’de kapatma davası... Yargı başka güçlerin kılıcıdır.
Sonra Ergenekon davaları gelir. İktidarla, yargıda şaşırtıcı biçimde örgütlenmiş olan ve sonradan FETÖ olacak yapı, ordu bünyesinde var olduğu düşünülen darbeci bir odaklanmayı tasfiye eder. Sonradan bu yargı sürecine bizzat iktidar cenahınca “kumpas” denecektir.
15 Temmuz yargı açısından Türkiye’yi başka bir iklime taşımıştır. Bir darbe girişimi ve onun getirdiği olağanüstü durum, darbecilerin ve iltisaklı yapıların tasfiyesi gündemini doğurmuş ve yargıya burada da önemli sorumluluk düşmüştür.
Bu süreçte yargının iktidarla ilişkisi nasıldır?
***
İlkesel olarak yargı bağımsızlığından söz edilse de, darbe girişimi siyasi iktidara karşı yapılmış, girişim başarısız olmuş ve kaçınılmaz olarak iktidarın gündemine “darbeci odakların tasfiyesi” gibi bir misyon girmiştir.
Bundan sonra iktidar, “Biz darbeyi bastırdık, şüphelileri yakaladık, bundan sonrası yargının işi” deyip kenara çekilecek midir, yoksa yargının bu süreci nasıl yönettiğine bakıp, yer yer müdahaleler yapacak mıdır?
Burası hassas bir alandır.
Öyle bir ülkedir ki Türkiye, yargı sorunludur, güvenlik birimleri sorunludur, medya, iş dünyası sorunludur, siyasi iktidarın iç-dış ilişkileri yargıyı etkileyecek niteliktedir vs... Bağımsız yargı deyip bıraksanız başka problemler ortaya çıkar, bırakmasanız başka problemler...
Onun için 15 Temmuz sonrasında içerden-dışardan iktidarın yargı üzerindeki etkisini gündeme getiren sesler yükselmiştir.
Darbeciler mi hesaba çekiliyor yoksa muhalefetin tamamı mı?
Bu kritik bir alan sorgulamasıdır.
Darbe girişimi iktidarı silahlı güçle devirmeyi hedeflemektedir, muhalefet de, iktidarı değiştirmek istemektedir. Bunlardan birisi gayr-ı meşru, diğeri meşru eylemdir. Her değiştirme iradesinin darbe ile iltisaklı hale gelmesi-getirilmesi, buradaki problemli durumdur.
Bu olur mu? Yargı kendisine özel misyonlar yükleyip adaletten başka arayışlara girerse, iktidar kapı aralarsa-göz yumarsa, iktidara yakın medya “İktidar böyle istiyor” düşüncesiyle peşin yargılamalara başlarsa bu olur.
Bakın, Kaşıkçı cinayeti ile ilgili süreçte Suudi Arabistan’da tam böyle oluyor. Veliahd Prens, yargı, medya... Kimilerini biçiyor, kimilerini kurtarıyor.
İlk soruya gelelim:
Bu iktidar kadroları, yargının, medyanın, güç iradesinin bütün çarpılmalarını kendisine karşı süreçlerde yaşamıştır.
Şimdi güçlüdür. Yargının en çok etkileneceği konumdadır. Ya da yargıdaki birtakım problemli odakların, iktidar yaptırıyormuş izlenimi vererek kendi oyunlarını oynayabileceği bir iklim vardır. Her zamanki gibi peşin misyonlara soyunan medya alanları da bulunuyor.
Bu durumda at izi it izine karışır. Ve herkesin gözü iktidara yönelir? Bu işte payı ne kadardır diye?
karargazete