İslâm dininde her insan, ırk, renk, cins ve sınıf ayrımı olmaksızın meşrû haklara sahiptir. Çünkü insanların hepsi, aynı anne ve babadan gelirler. İslâm ûleması: "Âdemoğulları için asıl olan hürriyettir. Zira insanlar, müslümanların en hayırlıları olan Hz. Âdem (as) ile Hz. Havva'nın çocuklarıdırlar."1 hükmünde ittifak etmiştir. Allahû Teâla (cc) insanları, fizikî ve ruhî yönden belirli bir fıtrat üzere yaratmıştır. Hayatlarını devam ettirebilmek için yeme, içme, cinsî temas, giyinme ve bunun gibi binlerce ihtiyaçlarını elde etmek mecburiyetindedirler. Bu durumda, gerek çevreleriyle (tabiat olarak), gerek birbirleriyle münasebetleri kaçınılmazdır. Birbirlerinin haklarını ve hürriyetlerini tahrip etmeleri, gayrımeşrû yollara sapmaları ve çirkin davranışlar içerisine girmeleri mümkündür. İşte bu noktada karşımıza fahşâ kavramı çıkar.
Fahşâ Arapça bir kelime olup, Fe-Ha-Şe fiilinden masdardır. Lûgat mânâsı: "Sınır ve ölçünün dışına taşmak, pek çirkin sözlerde ve fiillerde bulunmak, gayrımeşrû ilişkilere girmektir."2 Meselâ; alış verişte aşırı aldatma fiiline gabn-i fahiş denilir ki bu, bir mal için geçerli olan fiyat sınırının ve ölçüsünün aşılarak, değerinin çok üzerinde işleme tâbi tutulmasıdır.3 İnsanlar birbirleriyle konuşurken, ölçüyü aşıp, kötü söz söyleyebilirler. Nitekim Resûl-i Ekrem (sav)'in: Kötü söz (fâhiş kelâm), girdiği meclisi kirletir, çirkin gösterir" mealindeki hadisi, bu mahiyeti ifade eder. İftira, dedikodu ve gıybet, fahiş kelâm hükmündedir. İnsanlar elleriyle, dilleriyle ve diğer organlarıyla fahşâya yönelebilirler. Fakat unutulmamalıdır ki her insan, kendi ihtiyariyle işlediği amellerin karşılığını görecektir. Allame Teftazanî; "İnsanların sevap ve mükâfat almaya, ceza ve azap görmeye esas teşkil eden ihtiyarî fiilleri vardır"5 diyerek, bu inceliğe işaret etmiştir. Fahşânın her türlüsü ve fuhuş haram kılınmıştır. Allahû Teâla (cc)'nın kitabı ve Resûl-i Ekrem (sav)'in sünnetiyle yasaklanan her fiile fahşâ, bu fiilleri irtikap eden kimselere de fahişe demek mümkündür. Ancak yaygın olarak kullanılan "fuhuş" ve "fahişe"kavramları; insanlar arasında gayrımeşrû şekilde cereyan eden cinsî ilişkilere tahsis edilmiştir.
Kur'ân-ı Kerîm'de: "Babalarınızla evlenmiş olan kadınlarla evlenmeyiniz. Ancak, (cahiliyye devrinde geçen) geçmiştir. Şüphe yok ki o bir fahşâ idi (innehû kâne fahişaten) ve (Allah'ın gazabına) hışmına sebepti. O ne kötü yoldur."6 hükmü beyan buyurulmuştur. Bununla cahiliyye dönemindeki kötü bir âdet kaldırılmıştır. Yine diğer bir âyet-i kerimede: "Zinaya yaklaşmayınız!. Çünkü şüphesiz o bir fahşâdır (innehû kâne fahişeh). O kötü bir yoldur."7 buyurulmuştur. Burada, erkek ile kadın arasında cereyan eden gayrımeşrû ilişkinin (zinanın) haramlığı sabittir. Hz. Lût (a.)'ın kıssasında "fahşâ" nın daha değişik bir boyutu izah edilmiştir: "Lût'u (gönderdik). Hani o kavmine: `Sizden evvel âlemlerden hiçbirinin yapmadığı hayasızlığı (fahi,set) mı yapıyorsunuz? Zira siz kadınları bırakıp da şehvetle erkeklere yanaşıyorsunuz. Meğer, siz haddi aşan bir kavim imişsiniz. demişti."R Bilindiği gibi, erkeğin erkekle cinsî ilişki kurmasına "Lûtîlik" denilir. Resûl-i Ekrem (sav): "Lût kavminin yaptığını yapanı görürseniz, fâili de mef'ûlü de öldürünüz!"(9) emrini vermiştir.
Fahşânın ve fuhşun yayılması, değişik sebeplere dayanır.Tek bir sebeple izah etmek mümkün değildir. Çarşı putları ve çevre kültürü, insanları etki altına alır. Kur'ân-ı Kerîm'deki kıssalar dikkatli bir şekilde incelenirse, mesele kolaylıkla kavranır. Peygamberlerin tebliğine karşı direnen kavimlerin ilk iddiaları: "Biz atalarımızın yolundan ayrılmayız" hükmü ile ifade edilmiştir. Fahşânın ve fuhşun sebebi, atalar kültürü olabilir. Nitekim bir âyet-i kerimede; "Onlar (müşrikler) bir hayasızlık yaptıkları zaman (ve izâ fa'alû fahişeten) derler ki: `Biz atalarımızı bunun üzerinde bulduk. Allah da bize bunu (fuhuşla ameli) emretti (fahşâ ile amel ederiz). O iman etmeyenlere söyle: Allah hiçbir zaman fahşâyı emretmez. Bilmeyeceğiniz şeyleri, Allah'ın üzerine mi (atıp, iftira ederek) söylüyorsunuz."ıo hükmü beyan buyurulmuştur. Mekke müşrikleri; "Günah işlediğimiz elbiselerle ibadet edemeyiz." diyerek, Kâbe-i Muazzama'yı çıplak bir şekilde tavaf ediyorlardı. O dönemde Kâbe'nin içerisi putlarla (heykellerle) doluydu. Çıplak bir vaziyette tavaf etmenin doğru olmadığını söyleyenlere karşı "Biz atalarımızdan bu şekilde gördük. Allah emretmeseydi onlar hiç çıplak bir vaziyette tavaf ederler miydi?" cevabını veriyorlardı. ıo Bu psikoloji sadece Mekke müşriklerine has değildir. Çarşı putları, genel kültür maskesi altında, insanların zihinlerini ve kalblerini etkisi altına alır. Fahşânın ve fuhşun, değişik gerekçelerle yayılmasını sağlar. Malûm olduğu üzere, insanları gayrımeşrû yollara çağıran ve fuhşa sürüklemeye gayret sarfeden şeytandır. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de: "Şeytan size kötülüğü, hayasızlığı (bi'sûi ve'l fah,sâi) ve Allah'a karşı bilmeyeceğiniz şeyleri söylemenizi emreder."ı2 hükmü beyan buyurulmuştur. Şeytanın vesveseleri ile fuhşa meyleden insanların sayısı az değildir. Fahişelerin ve fuhuşla geçinen insanların velisi şeytandır.
Cahiliyye döneminde fuhuş bir kazanç yoluydu. Muhammed Ali Sabûni, bu hususta şunları zikretmektedir: "Araplardan bazıları genç kız ve cariyeleri bir eve oturtarak zina yaptırırlardı. O evde fuhuş yapıldığının herkes tarafından bilinmesi için, kapıların üzerine bir bayrak asarlardı. Bu evlere mevahir adı verilirdi. Şayet bu evlerdeki kadınlardan birisi, bu rezaleti işlemeye yanaşmazsa, efendisi onu zorlayarak yaptırırdı."13 Hz. Cabir b. Abdullah (ra)'dan rivayet edildiğine göre, münafıkların reislerinden Abdullah İbn-i Selül'ün Museykete ve Umeymete isimli iki cariyesi vardı. Bunları para karşılığında fuhşa zorluyordu. Bunlar durumu gidip Resûl-i Ekrem (sav)'e bildirdiler ve şikayette bulundular. Taberi, Mücahid'den şöyle rivayet eder: Araplar cahiliyye devrinde, genç cariyelerine zorla fuhuş yaptırırlardı. Kazandıkları parayı kendileri yerlerdi. Abdullah İbn-i Selül'ün de fuhuş yaptırdığı cariyeleri vardı.14
Günümüzde beyaz kadın ticareti yapan çeteler ve genelevi patronları vardır. Tâgûtî iktidarlar "genelev sistemini" benimsemişlerdir. Fahşânın ve fuhşun yayılması, şeytanın velâyetini kabul eden iktidarlar tarafından gerçekleştirilmektedir. Dolayısıyla kötülüklerin önlenmesinin (nehy-i ani'l-münker) farz olduğuna inanan her insan, tâgûtî iktidarlara karşı mücadele vermek zorundadır. Fahşânın ve fuhşun başka türlü önlenmesi mümkün değildir. Her tâgûtî güç bir fahişedir. Bu hakikat asla unutulmamalıdır.
KAYNAKLAR
(1) Geniş bilgi için bkz. İmam-ı Kasani, el-Bedaiû'sSenai, Beyrut 1974, c. VI, sh.196-197. Ayrıca, İbn-i Hümam, Fethû'l Kadir, Beyrut 1316, c. IV, sh. 417, İbn-i Abidin, Reddü' l Muhtar Ale'd Dürri'l Muhtar İst.1983, c. IX, sh.lll.
(2) Râğıp el-Isfahani, el-Müfredat fi Garihi'1 Kur'ân, İst.1986, Kahraman Yay. sh. 562.
(3) İbn-i Abidin, a.g.e., c.XI, sh. 35-39.
(4) Sünen-i Tirmizi, İst. 1401, Çağrı yay., c. IV, sh. 349 K. Birr: 47
(5) Allame S. Taftazani, Şerh'I-Akaid, İst. 1980, Dergâh Yay., sh.196.
(6) Nisa sûresi: 22.
(7) İsrâ sûresi: 22.
(8) A'râf sûresi: 80-81.
(9) İmam-ı Meginani, el-Hidaye Şerhû Bidayetü'!-Mübtedi, Kahire 1965, c. II, sh.102. Ayrıca, el-Meydani, el-Lühah fı Şerhi'l Kitab, Beyrut 1400, sh.19I-192.
(10) A`râf sûresi: 28.
(11) Mecmuatu't-Tefasir, İst. 1979, Çağrı Yay. c. II, sh. 540 (Gadı Beyazavi).
(12) Bakara sûresi:l69.
(13) Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, İst. 1984, Şamil Yay., c. II, sh. 203.
(14) İbn-i Kesir, Tefsirû'l Kur'ân'il Aziym, Beyrut 1969, c. III, sh. 289. Ayrıca M. Ali Sabuni, a.g.e., c. II, sh. 188; Mec'muatu't Tefasir, c. IV, sh. 395; Tefsir-i Müeahid, Katar 1396, sh. 442 (Not: Abdullah İbn-i Selül' ün zinaya zorladığı cariyelerin isimleri, bazı kaynaklarda "Mûaze" ve "Mesike" şeklinde geçmektedir. Ancak hâdisin mahiyeti aynıdır.)