Kur'ân-ı Kerîm'de: "Bir de, müminlere zarar vermek küfrü kuvvetlendirmek, mü'minler arasına tefrika düşürmek için ve bundan evvel Allahû Teâla (cc) ve Resûl-i Ekrem (sav)'e savaş açan kimseyi beklemek maksadıyla bir mescit yaptılar. Ve "Biz bu mu mescidi ancak iyilik için bina ettik" diye yemin edeceklerdir. Allahû Teâla (cc) şahadet ederki, onlar yeminlerinde yalancıdırlar."ı buyurulmaktadır. İbn-i Kesir bu âyet-i kerîmeyi tefsir ederken, cahiliyye döneminde ilmiyle şöhret bulan Ben-i Gunem kabilesinden Ebû Âmir'den söz eder. Bu kimse Hanif dininden ayrılmış, Tevrat ve İncil'in bütün hükümlerini ezberleyerek, halk arasında korkunç bir mevki elde etmiştir 2 Resûl-i Ekrem (sav)'in Medine'ye hicretinden sonra "ilmî itibarı zedelendiği" gerekçesiyle İslâm'a karşı savaş açmıştır. Ayet-i kerîmede geçen "Allahû Teâla (cc) ve Resûl-i Ekrem (sav)'e savaş açan kimseyi beklemek maksadıyla mescid yaptılar" hükmü; "Rahib Ebû Âmir' le" ilgilidir.3 Zira Mescid yapmak fikrini ortaya atan ve bununla mü'minleri birbirine düşürmeyi plânlayan kimse, bu büyük âlimdir. İşin ilginç yönü Ebû Âmir; Uhûd sava'şında şehid olan ve melekler tarafından yıkanan Hz. Hanzele (ra)'in babasıdır. İşte kavmiyetçilerin bir türlü kavrayamıyacağı mahiyet bu olayda da berrak bir biçimde ortaya çıkmaktadır 4
Hz. Hanzele (r.a), Resûl-i Ekrem (sav)'in methettiği ve meleklerin yıkadığı bir sahabedir. Babası Ebû Âmir ise; Allahû Teâla (cc) tarafından lânetlenen ve Resûl-i Ekrem (sav)'in "el Fâsık" adını taktığı, bir mel'un!.. Baba ile oğul arasındaki bir uçurumu, "neseb" ile açıklayabilmek mümkün değildir.
Bütün muteber tefsirlerde, dırar mescidini, Ebû Âmir'in emirinde olan on iki münafığın yaptırdığı kaydedilmektedir.5 Münafık, akaid noktasından "kâfir hükmünde" olduğuna göre, mesele değişik bir mahiyet kazanmaktadır. Nitekim kur'ân-ı Kerim'de Resûl-i Ekrem (sav)'e hitaben: "O mescid-i dırarda ebediyyen namaz kılma! "6 emri verilmiştir. Usûli tefsirde genel olan kaidelerden birisi de; "Sebebin hususi olması, hükmün umumî olmasına mani değildir" şeklinde ifade olunmuştur. Nitekim İmam-ı Suyûti: "Bir sebebe bağlı olarak nâzil olan âyetlerin, sebeplerinin gayrisine de şamil olmasında ittifak edildi" hükmünü zikreder. Bu durumda: "Kâfirler tarafından inşaa edilen, mü'minlere zarar vermek, tefrikayı artırmak ve ideolojilerini yayarak küfrü güçlendirmek niyetine mâtuf olan her mescid "Dırar" özelliğini taşır. Binaenaleyh "bir mescidin makbûl bir mabed-i İslâm olabilmesi için; helâl bir mal ile, sırf Allah rızası için inşâ edilmiş olması icabeder."s Ehl-i Sünnet'in bütün müctehid imamları, "kâfirlerin inşaa ettikleri mescidlerde namaz kılınmayacağı ve haram mal ile mabed yapılamayacağı, hususunda ittifak etmişlerdir.
Resûl-i Ekrem (sav)'in, Sahabe-i Kiram'dan Ma'an b. Adi, Malik b. ed-Dahşemi, Amr b. Yeşküri ve Vahşi'yi thepsinden Allah râzı olsun) çağırıp: "Halkı zâlim olan şu mescide gidin, onu yıkın ve enkazını da ateşe verin!" buyurduğu bilinmektedir.9 Günümüzde bile dırar mescidinin arsası, çöplük olarak kullanılmaktadır.
Bütün müfessirler; mescidlerin temellerinin takvaya dayanması hususunda müttefiktirler.(10) Dünyevî hırs ve tamah içinde kıvranan insanların, mescid gibi maddî olan bir binanın, takva gibi manevî bir temele nasıl dayanacağını kavramaları oldukça güçtür
"Dırar Mescidi" olayında ilgi çekici diğer bir yön gözden kaçırılmamalıdır. Bu mescidde namaz kıldıran, Hz. Mecmaa (ra) gibi genç bir sahabi vardır. Hz. Ömer (r.a)'in hilâfeti döneminde, mü'minler bir mescid inşaa ettirince, imam tayini için Hz. Mecmaa üzerinde dururlar. Hz. Ömer (r.a) "Hayır, o kimse evvelce mescid-i dırarın imamı değil miydi?" buyurur. Hz. Mecmaa (r.a) bu sözlere çok üzülür ve: "Ey Mü'minlerin Emiri!... Ben onların içlerinde gizledikleri nifakı ne bileyim!..." diyerek, özür beyan eder. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a), mü'minlerin isteğine uyarak Hz. Mecmaa'nın imametini tasdik etmiştir.
Allahû Teâla (cc)'ın indirdiği hükümleri inkâr ettikleri beyyine ve ikrarla sabit olan kâfirlerin yaptırdıkları bütün mescidler, dırar mescidi hükmündedir. Çünkü kâfırler; tarih boyunca mü'minleri bu yolla aldatmayı maharet saymışlardır. Mü'minler mescid hususunda titiz olmalıdırlar. Günümüzde yapılan mescidler, kadının iznine dayanmadığı için "mescid-i takvâ" özelliğine sahip değildirler. Ancak İslâm'a zarar vermek gibi bâtıl bir niyet ile inşaa edilmedikleri için "mescid-i dırar" olarak da nitelendirilemezler. "Mescid-i meçhûl" demek mümkündür. İslâm cemaati ihya edilir ve şartlara uygun mescidler yapılırsa, problem çözülmüş olur.
KAYNAKLAR
(1) Tevbe sûresi: 107 (Tıbyan Tef'siri, İst: 1956 c. II, sh. 491 ).
(2) İbn-i Kesir, Tefsiru'l Kur'ân,'il Azim, Beyrut 1969, D. Ma'rife Yay. c. II, sh. 387.
(3) Mehmet Vehbi Efendi, Hulâsat'ül Beyan fi Tef'siru'l Kur'ân, İst:1968 c. VI, sh. 223
(4) H. Tahsin Emiroğlu, Esbah-ı Nüzûl, Konya 1971, c. V, sh. 366.
(5) Mecmuat'u't-Tefasir, İst: Mtb. Amire 1317 baskısından Çağrı Yayını, 1979, c. III, sh. 193, İ98 (İbn-i Abbas, Nesefi, Kadı Beyzavi ve Haazin'in ittifakı)
(6) Tevbe sûresi:108.
(7) Suyûtî, el-İıkan, Kahire:1951, c. I, sh. 29.
(8) Ömer Nasûhi Bilmen, Kur'ân-ı Kerim'in Türkçe Meal-i Alisi ve Tefsir-i, İst:1964, c. III, sh. 1334.
(9) H. Tahsin Emiroğlu, a.g.e., c. V, sh. 367.
(10) İbn-i Kesir, Tefsiru'l-Kur'ân'il Azim, Beyrut 1969, D. Ma'rife Yay. c. II. sh. 391.
(11) H.Tahsin Emiroğlu, a.g.e., c. V, sh. 369.