Bugün bayramın son günü. Yine vahyin gölgesinde, Allah’ın bizden istediği tebliğ görevini hem kendi nefsime, aile ve akrabalarıma, dostlarıma, hem din kardeşlerime ve hem de tüm akıl sahiplerine bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Bunlar genellikle okuyup durduğumuz, ama anlamadığımız ve yerine getirmediğimiz şeyler. Aslolan okumak, anlamak ve gereğini yapmaktır. Bıkmadan, usanmadan, kınayanların kınamalarına aldırmadan bu görevimizi yapmamız gerek. Kırıcı olmadan, güzel söz ve hikmetle. Burada dikkat etmemiz gereken asıl nokta şu: Güzel sözle hakkı tebliğ etmek. Mahkûm etmek, hakaret etmek, tehdit etmek değil, kazanmaya yönelik bir dil kullanmak. Bu noktada ölçü şu: Taife giden Peygamber gibi olmak. “Bizi öldürmeye gelenler bizde dirilsinler” diyebilmek! Asıl büyük “kazanç” bu! Aslında bunların çoğu bildiğimiz şeyler. Mesela Fatiha’yı günde 40 defa okuyoruz da, sonuç! Birileri yapıp ettiklerinde, heva ve hevesleri konusunda hem muhayyer olmak istiyor, hem de tevbe etmeden ve hiçbir bedel ödemeden affedilmek ve cennete girmek istiyor. Zaten bu dünyada da öyle işitiyorlar ve işlerini öyle götürmeye çalışıyorlar. Allah da onlara mühlet veriyor ve “sevgili Şeytanlarının” yalanlarına inanıp nefislerinin gösterdiği yönde yürümeye devam ediyorlar. Biliyorum, Ramazan ayında bile, günlük işleri ve hayatları ile ilgili Kur’an-ı Kerim’den alıntılar yaparak ikazda bulunduğum için birilerinin canları sıkıldı. Çünkü ağızlarının tadları kaçtı, yüreklerine korku düştü. Ve zaten ben de bunu istiyordum! Müjdelemek ve korkutmak! Ve hepimizin asıl durması gereken yer de burası: Havf ile Reca, Korku ile Umud arasında bir yerde durmak! (Maun 1-7): 1.Dini yalanlayanı gördün mü? 2. İşte o, yetimi itip kakar; 3. Yoksulu doyurmaya teşvik etmez; 4. Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, 5. Onlar namazlarını ciddiye almazlar. 6. Onlar gösteriş yapanlardır, 7. Ve hayra da mâni olurlar. Fecr 6-14: Görmedin mi, Rabbin ne yaptı Âd kavmine; Ülkeler içinde benzeri yaratılmamış olan, sütunlarla dolu İrem’e; Vadide kayaları oyarak şehir yapan Semûd’a; Kazıklı Firavun’a? İşte bunların hepsi ülkelerinde azgınlık etmişlerdi. Oralarda durmadan fesat çıkardılar. Bu yüzden Rabbin onların üzerine kırbaç gibi ceza yağdırdı. Çünkü Rabbin her şeyi yakından izlemektedir. Nemrut’un akıbetine bakın, belamın akıbetine bakın! Herkes için yaptığının bir karşılığı vardır. Miskal-zerre kadar bir iyilik ya da kötülük de olsa. Nahl 16/112-113 Allah; (Mekkelilerin durumunu) şöyle bir şehri örnek veriyor: Bu şehir güvenlikli ve huzurluydu; her yerden oraya bol rızık geliyordu. Derken ahalisi Allah’ın nimetlerine karşı nankörlük etti, Allah da onlara yapıp ettikleri yüzünden genel bir açlık ve korku felâketini tattırdı. Oysa onlara kendi içlerinden bir peygamber de gelmişti. Ama onu yalancılıkla suçladılar, bu yüzden de haksızlıklarını sürdürürken azap onları yakalayıverdi. Tevbe 24: De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve beğendiğiniz meskenler size Allah’tan, peygamberinden ve O’nun yolunda cihattan daha sevgili ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah, fasık topluluğu doğru yola erdirmez.” Her “islah edici, şifa verici, cennetin yolunu gösterici” olduklarını söyleyenlere kanmayın. Şeytanın bizi Allah’la aldatmasına izin vermeyelim. Bir yandan din kisvesi altında toplumu ifsad edenlere kanmayalım, bir yandan da din ve devlet büyüklerimizi ilah ve Rab edinmeyelim. “Gökyüzünün hazinelerinin, ya da din gününün, cennetin ve cehennemin anahtarı Allah’tan başka kimsenin elinde değil.” Allah’tan başka kimse gaybı bilmez ve kimse kalplerin tasarrufuna sahip değil. Kadere, rızga, ecele hükmeden O’dur. Şifa veren O’dur. O’nun ortağı yoktur. Bakara 10-12: (Onların) “Kalplerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını artırmıştır. Yalan söylemekte olduklarından dolayı, onlar için acı bir azap vardır. Kendilerine: ‘Yeryüzünde fesat çıkarmayın’ denildiğinde: ‘Biz sadece ıslah edicileriz’ derler. Bilin ki; gerçekten, asıl fesatçılar bunlardır, ama şuurunda değildirler”. Kastım, niyetim Hakk’ın rızasını kazanmaktan başka bir şey değil. Yoksa birilerini kızdırmak ve kafasını karıştırmak da değil. Karışık kafaların efkarını Kur’an-ı Kerim’in filitresi ile düzeltmelerine ve mutmain bir gönüle sahip olmalarını sağlamak. Allah’ın ayetlerini okuyunca içleri sıkılanlara gelince, onlar doktordan kaçan hastaya benziyorlar. Biz davetimize devam edelim. Gönül kapılarını çalmaya devam edelim. Belki bir gün açılır, değilse varacakları yer ne kötü bir yer.. Bayramımızı tekrar tebrik ediyorum. Bugünlerin bizi mübarek kılması için selâm ve dua ile.