‘Kendi ülkesini işgale kalkışan bir hain silâhlı güç’ ve ’15 Temmuz’

Selâhaddin Çakırgil

1953 yılında İran petrollerini ‘millîleştirip’ İngiltere’yi ülkeden kovan ve Şah M. Rızâ Pehlevî’yi de  İran’dan kaçmak zorunda bırakan Başbakan Muhammed Musaddıq, birkaç ay sonra, (İran ordusundan General Zâhidî’ye, CIA eliyle ve sadece 200 bin dolara yaptırıldığı Amerika tarafından resmen itiraf olunan) bir askerî darbeyle tutuklanıp yargılanırken, ‘Geri kalmış ülkelerin orduları kendi ülkelerinin işgalcileridirler!’ demişti. 

***

Bu sözdeki gerçeği, maalesef, kendi ülkemizde biz de defalarca yaşadık. 

600 küsur yıllık Osmanlı Devleti’nin emperial güçler tarafından, hele de İttihad- Terakkî ve içerdeki askerî güçler eliyle bertaraf edildiği unutulmamalıdır. 

Sadece 27 Mayıs 1960’daki Askerî Darbeden itibaren, 12 Mart 1971’de, 12 Eylûl 1980 ve 28 Şubat 1997’de gerçekleşen ve arada başarısız kalan, bastırılan askerî darbe teşebbüslerinin, ihanetlerin ‘kurtarıcılık’ adına ve hepsinin de USA ve NATO’nun bilgisi dahilinde tezgâhlandığının ibretli belgeleri ortaya çıkmıştır. 

***

Bugün, ‘15 Temmuz 2016 Darbe Hıyaneti’nin 3. Yılı’ndayız. 

Bu hareketin özelliği, geniş halk kitlelerinin, daha ilk anda, gecenin karanlığında, meydanlara çıkıp, ‘Yetti gayri!.’ dercesine bir kararlılıkla ve yüzler-binler halinde de olsa ölümü göze alarak, bu hıyanet hareketini söndürmesinden geliyor. Tabiatiyle, halk, o anda kendi hayatını değil, temsil vazife ve yetkisini ifâ etmeye çalışan bir lider’le ve o lider de, kendisini artık yalnız bırakmamak şuûruna varmış bir halkla buluşmuştu. 

Halbuki, 1950-60 arası ardından milyonları sürükleyen Başbakan Adnan Menderes, bir alçakça darbeyle indirildiği zaman, arkasında kimseyi görememiş ve TSK adına hareket eden darbeci subaylar eliyle dârağacına tek başına gönderilirken, tek protesto eylemi bile sergilenememiş; sonraki darbelerin herbirisi de aynı tepkisizlikle sîneye çekilmişti. 

***

Ama, 15 Temmuz 2016’daki hıyanet hareketinde ise.. Bunun evveli de vardı.. Şöyle ki, 28 Nisan 2007 gece yarısı Genelkurmay Başkanlığı tarafından okunan bir askerî muhtıra da yeni bir darbenin işaret fişeğiydi. Ama, o gece, (o zamanki sıfatıyla) BaşbakanErdoğanböyle ‘oldu-bitti’lere boyun eğmeyeceğini gösterip,  o muhtıranınkanun dışı olduğunu dünyaya ilân etmiş ve o teşebbüsü akîm bırakmıştı. O kararlılık, 15 Temmuz Darbe hıyanetinin nasıl bir mukabele göreceğinin de habercisiydi, ama hainlerin, efendilerinden aldıkları emri yerine getirmekten başka bir tercihleri yoktu. Ki, o gece o hıyanetle, başta USA emperyalizmi olmak üzere bütün emperial ve şeytanî güçlerin ilk anda nasıl umutlandıklarını  ve sonra ise hayal kırıklığı yaşadıklarını tekrara gerek yok.. 

***

Yine de, 15 Temmuz anılırken, ‘Dünya tarihinde benzeri görülmemiştir.’ gibi abartılı ifadelerden kaçınılmalıdır. 1991’de Sovyetler Birliği’nde Kızılordu şefleri, Sovyet Lideri Mihail Gorbaçov’u bir askerî darbe ile tutuklamış, ama, Boris Yeltsin ve tarafdarlarının tankların üzerine çıkışıyla bu darbe teşebbüsü bastırılmış, bazı mareşal ve generaller intihar etmiş; amma, Sovyetler Birliği de dağılmıştı. 

Keza, Venezuela’da Hugo Chavez de, 2002’lerde darbeci askerlerce tutuklanmış, ama halk kitlelerinin direnişi sonunda darbeciler teslim olmuş, Chavez 48 saat kadar sonra makamına döndürülmüştü. 

***

Keşke bizdeki tepkisiz nice askerî darbeler de benzer halk direnişleriyle kırılabilseydi. 

Hattâ, Sultan 2. Abdulhamid kendisi başkomutan olduğu halde, emri olmaksızın, Selanik’ten İstanbul’a doğru yola çıkan Mahmûd Şevket Paşa komutasındaki  ‘Hareket Ordusu’na karşı halkı direnmeye çağıramayıp boyun eğmiş ve ardından da 624 yıllık bir Devlet, 10 sene içinde tarumâr olmuştu. 

***

İnşaallah, Müslüman halkımız böyle hıyanetlere bundan sonra da, her ne isim altında olursa olsun, boyun eğmeyecektir.