Dün İstanbul’da Hukukçular Derneği’nin, Hukuk Fakültesi öğrencilerine yönelik “Darbeler ve Hukuk” konulu dizi konferanslarının sonuncusunda konuşmacıydım.
Dernek yöneticisi arkadaşlarla, katılımcılarla konuşuyoruz da, haklı sitemleri var. Daha bu olaylar patlamadan kısa süre önce, paralel yapının örgütlediği Boğaziçi, Mizan, Adalet ve Hukuk gibi derneklerin açılışına bakanlar katılmış, hatta 500.000 liraya yakın proje desteği sağlanmış ve ardından kriz patlayınca hükümet aleyhinde ilk suç duyurusunda bulunanlar bunlarmış.
Besle kargayı oysun gözünü derler ya, o hesap!
Teşvikler, muafiyetler büyük ölçüde bunlara gidiyor. Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar, Meclis Başkanı, ne kadar “Devletlü”, işadamı sanatçı, sporcu varsa cemaatin peşinde. Yabancılar da alkışlıyor, yerliler de. İşadamları keselerin ağzını açıyor. Sıradan insanlar, gençler nasıl inanmasın anlatılanlara.
Daha düne kadar kamu kaynakları bu yapıya hibe edilmiyor muydu? Kültür merkezleri, bilgi evleri bunlara kiralanmıyor muydu yok pahasına? Yurt-okul diye imar planlarında değişiklikler yapılıp, kimseye tanınmayan imtiyazlar bunlara verilmiyor muydu?
AK Parti’nin, Genel Merkezden taşra teşkilatına kadar kendini bir özeleştiriye tabi tutup “Nerede yanlış yaptık” sorusunu sorması gerekir kendine...
Hâlâ birtakım “şüpheli” kişiler var saflarının arasında. Talihsiz sürprizlerle karşılaşmamak için bunları ayıklaması gerekir.
Hükümet karşıtları, yolsuzluk ve fuhuş konusunda samimi değiller. Maksatları üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek. Mut’a nikahından söz ediyorlar, Mut’a da olmadan yenilen haltlar ne oluyor?
Yolsuzluk dosyalarını bugüne kadar niçin beklettiler acaba? Ya da eğer bu bir “Temiz toplum” projesi ise, o zaman niye bekliyordunuz? Şantajcılık, öbür ahlaksızlıklardan daha hafif bir şey değil. “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen dinle” kabilinden bir bakış açısı ile, korkutup, teslim aldıklarınız sütten çıkmış ak kaşık mı oluyorlar?
Tamam rüşvetçiler, hırsızlar, uçkur düşkünleri cezalandırılsın. Ama torpilciler, üniversite ya da personel sınavında soruları çalanlar da, haksız olarak yandaşlarını ödüllendirip terfi ettiren ve kendilerinden olmayanların sicilleri ile oynayanlar, yargıyı manipüle edenler de cezalandırılsın.
Sahi şu Halk Bankası Genel Müdürü o rüşveti aldı ise kime çok daha büyük bir haksız menfaat sağladı da, kamuyu zarara uğrattı?
Kamu kaynaklarını yağmalayanlar, komplo ve iftiralar ile hükümeti ele geçirmeye çalışanlardan da hesap sorulmalı.
Sahi Ergenekon ve Balyoz’da bu paşaları, bu subayları kim niçin içeri tıktı ve ne oldu da şimdi salıveriyorlar?
Gezi’de ne oldu? Koç’la bu muhabbet nereden kaynaklanıyor?
Cemaat ABD, AB, Vatikan ve İsrail’de bu muhabbet ve güveni nasıl sağladı?
Yabancıların güvenini kazanırken kendi ülkesinde nasıl bu kadar yalnızlaştı?
Bağlıları dışında kimse bunlara güvenmiyor. Bu kadar büyük bir öfkeyi nasıl hakettiler!
Şimdi sempatizanlarını, CHP, MHP, SP, BBP’ye özellikle de Sarıgül’e oy vermeye, bu da olmazsa oy kullanmamaya, ya da oylarını iptal etmeye çağırıyorlar.
Ne nedir, şunun şurasında 3 hafta kaldı, görülecek. Ve sonra derin devlet, Paralel devlet, darbeciler, kayıt dışı ekonomi, kayıt dışı siyaset, yağmalanan kamu kaynakları, haksız bir şekilde elde edilen ne varsa hesabı sorulacak.
AK Partililer bir yandan da şimdiden kendi içlerine bakmalılar. Ve bundan sonrası için daha dikkatli olmalılar. Parti, milletvekili, belediye arasında ucuz köşe kapmaca oyunlarının ötesine geçip, bu krizden ders alıp gereken yapılmalı.
Bir musibet, bin nasihattan iyidir.
Ha bu bize ders olsun.
Selam ve dua ile.
yeniakit