Hayat serüveninde insanın kendine yapabileceği en büyük iyiliklerden biridir özeleştiri. Fakat bu büyük iyiliği yapmak o kadar da kolay değildir. Her insanın nefsine en ağır gelen şeylerdendir özeleştiri yapmak. Bu ağırlığı yüklenmek ise insanın kendini bilmesi açısından çok önemlidir. Özeleştiri bireyi statik (durağan) olmaktan çıkarıp dinamik (aktif) hale getirir. Özeleştiri ile insan sürekli kendini yenileme çabası içerisinde olur. Bugün bizim en çok ihtiyaç duyduğumuz ama maalesef en az yaptığımız şeylerden biridir özeleştiri. Hem bireysel hem de toplumsal anlamda eleştiriye kapalıyız. Bu kapalılık, hem Müslüman şahsiyetin “örnek insan” olmasına, hem de İslam cemaatinin “örnek toplum” olmasına engel oluyor. Bu problemi ortadan kaldıramadığımız sürece “model şahsiyetleri” yetiştiremeyiz ve “örnek toplumları” da oluşturamayız. Yaşamış olduğumuz toplumu ve bu toplumu oluşturan bireyleri okumaya çalışarak kendimize dair bir özeleştiri yapmak istiyoruz. Bu özeleştiride failleri değil, fiilleri göz önüne getirmeye çalışacağız. Amacımız örnek insanların yetişmesine katkı sağlayacak bazı fikirleri ifade etmektir.
İzninizle kendimizi eleştirmeye başlayalım;
- Kur’an Hz. Nuh peygamberin kıssasıyla bizim için temel bir ilke ortaya koyuyor; “Nerede tuğyan varsa orada tufan mutlaka olur.” Bu ilke tarih sahnesindeki bütün toplumlar için geçerli olmuştur. Tuğyan günahıyla kirlenen yeryüzüne, Allah tufan ile gusül abdesti aldırmıştır. Yeryüzü bir coğrafya olduğu gibi her insanın kalbi de bir coğrafyadır. Hem de yeryüzünden kat be kat daha büyük bir coğrafya. Bugün bizler birçok günahın coğrafyası olan kalbimize maalesef gözyaşlarımızla gusül abdesti aldırmıyoruz. İçimize ağlayamıyoruz. Kalbimizi ıslah edemediğimiz içinde amellerimiz salih olmuyor. Unutmayalım ki örnek şahsiyet olmak isteyen her Müslüman, kalbine gözyaşlarıyla gusül abdesti aldırmak zorundadır.
- Malumunuz Efendimizin hayatındaki en önemli dönüm noktalarından biri de Uhut savaşıdır. Efendimizin sözünün dinlenilmemesi sonucunda ağır bir imtihan yaşanmıştır bu savaşta. Sevgili Efendimiz ve ona inananlar, Uhut dağına sığınınca, meydanda neleri kaybettiklerini fark etmişlerdir. Hz. Hamza’nın ve daha birçok sahabenin yokluğu fark edilmiştir. Konunun Erbabının izniyle, biz bu olayı psikolojik bir okumaya tabi tutmak istiyoruz. İnsan dünya meydanında basit ganimetler uğruna çok büyük değerlerini kaybediyor. Ama maalesef kaybettiği değerlerinin farkına varamıyor. Çünkü hiç yüreğinin uhuduna sığınıp meydana bakmıyor. Buna o kadar çok ihtiyacımız var ki bugünlerde. Kendimizi yüreğimizin uhuduna çıkarıp soralım “ben bu savaşta neyin uğruna nelerimi kaybettim, kazandıklarım kaybettiklerime değer mi?” diye.
- Günümüz Müslümanları olarak maalesef ahirete inanıyoruz, ama ahiret yokmuş gibi yaşıyoruz. Hepimiz cenneti dünyada arıyoruz. Varsıllarımız ve yoksullarımız olarak daha iyiyi yaşamak istiyoruz. Kanaati hayatımızdan çıkarıp attık, her şeyin en iyisine sahip olmak istiyoruz. Hiçbir yanımız yarım kalmasın, her bir yanımız tamam olsun istiyoruz. Ahiretin varlığına inanan ve ona göre yaşayan mümin, ister varsıl olsun isterse yoksul olsun, imkânları olsa da olmasa da bir yanlarını yarım bırakır ve “Allah’ım yarım kalan her bir yanımı Sen cennette tamamla” der. Bunu bir hayat prensibi haline getirmeye ne kadar da çok ihtiyacımız var.
- Allah kendisini Kur’an’da “Âlemlerin Rabbi” olarak tarif ediyor. Yani Allah, “Âlemlerin Terbiyecisi”dir. İnsan kendisini Allah’a terbiye ettirmelidir. Allah, insanı kitabıyla terbiye eder. Kendimizi Rabbimize terbiye ettirmek için Kur’an ile ciddi bir ilişkiye girmemiz gerekiyor. Hayatımız Kur’an ile başlamalı ve Kur’an ile son bulmalı. Kendini Rabbine terbiye ettirmeyen hiçbir zaman Âdem gibi adam olamaz. Bugün maalesef Kur’an ile ilişkimiz çok yüzeysel ve basit.
- Günümüz Müslümanları modern çağda salih amel reklamcılığına başladı. Herkes yaptığının Allah rızası için olduğunu bir başkasına anlatmaya çalışıyor. Oysaki Allah rızası için olan bir amelin reklamının olmaması gerekir. İnsanlardan takdir bekleyerek yaptığımız salihatın Allah katında hiçbir değeri yoktur. Yaptığımız işlerde kendimizi ön plana çıkarma gayreti bizi tüketiyor. Oysaki mümin insan tohum eker, ama hasadı bir başkasına bırakır. Salih amellerin bereketi ancak bu sayede olur.
- Modern çağın bizlere dayatmış olduğu bireysel yaşam tarzı ve bireysel eğitime karşı İslam kültürü ve şahsiyet eğitimi modelini ortaya koyamadık. Bu konuda hem eğitimcilerimizin hem de cemaatlerimizin çok ciddi çabalar göstermesi gerekiyor.
Amacımız hata ve kusurlarımızı fark etmemize ve bunları ortadan kaldırmamıza vesile olmaktır. Daha kaliteli birer mümin olabilmek için kendimizle sık sık yüzleşmeye ihtiyacımızın olduğu bir gerçektir. Yapmış olduğumuz özeleştirinin bu yolculuğumuzda bize ışık tutması vesilesiyle…
yeniakit