‘Kılıçdaroğlu gündemi’

Ahmet Taşgetiren

Siyasette bir “Kılıçdaroğlu gündemi” oluştuğu doğru. İster geliştirdiği muhalefet diliyle, ister Cumhurbaşkanlığına adaylık ihtimali ile, ister destekçilerinin ister eleştirenlerin ilgisi ile, hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tüm muhalefeti ona “indirgeme” ve onu “yıpratma” stratejisi ile şu sıralar isminden en çok bahsedilen kişilerden birinin Kemal Kılıçdaroğlu olduğunu görmek gerekiyor.

Burada akla gelen şu sorular üzerinde düşünmek lazım:

-Bu “gündemde olma” stratejisi Kılıçdaroğlu’nun çizdiği çerçevede mi oluşmaktadır? Yani diyelim kendisi 6’lı yapının Cumhurbaşkanı adayı olmayı, masanın diğer 5 üyesinin de adaylığını onaylamasını istiyor…. Gündeme geliş biçimiyle bunun daha kolay gerçekleşeceğini mi planlamış, ya da onun adına bu mu planlanmıştır? Ya da acaba masanın diğer üyeleri Kılıçdaroğlu veya bir başkasının kendisini aday olmadan önce halk kantarına vurmasını, oradan “seçilebilirlik onayı” almasını, ondan sonra adaylık konusunun konuşulabilir hale geleceği görüşünde midirler?

-İkinci soru, Kılıçdaroğlu veya 6’lı yapıdan herhangi bir liderin söylemleri ve bununla oluşturdukları imaj diğer liderleri ve tüm masayı etkiliyor ise –ki bana göre kesinlikle etkileyecektir, çünkü söylenen her söz ya da yapılan her davranış, masa paydaşlarını ‘falanca liderin şu sözüne – davranışına katılıyor musunuz?’ gibi bir soruya muhatap kılmaktadır- her liderin söylem ve eylemini diğerlerine göre ayarlama zorluğu anlaşılabilir, ama masanın getirdiği “kader ortaklığı”nın böyle bir bedelinin olması da kaçınılmazdır. Buradan bakıldığında “Kılıçdaroğlu gündemi”nin CHP içinde nasıl, diğer partilerde nasıl karşılandığının bir muhasebesine ihtiyaç olduğu kanaatindeyim.

-Bana göre şöyle bir konu da önemlidir: Kılıçdaroğlu’nun gündemdeki imajını oluşturan, yer yer partisinin katılımıyla da beslenen söylemin birkaç boyutu var: Birisi “Helalleşme” söylemi. Bir diğeri, “Erdoğan’a yönelik tepkiyi besleme” çizgisi. Bununla bağlantılı “Hesap sorma” dili.

Bunlardan “Helalleşme” söylemi, CHP’ye uzak duran toplum kesimleriyle iletişim kanalı açma düşüncesiyle bağlantılı. “Size karşı hata yaptık, sizi kırdık, üzdük, yanlış yerde durduk, tutucu bir yapımız vardı, hatta en tutucu partiydik, sizinle iletişim kuramadık, hata bizde…” ifadeleriyle özetlenebilecek bir dil bu. Kılıçdaroğlu bu dil ile bir yandan CHP dışı kitlelere güven vermeye çalıştı, diğer yandan da CHP’nin kemik tabanının “Başkalaşıyor muyuz?” direncini aşmakla uğraştı.

“Erdoğan karşıtlığı” ve “hesap sorma” dili ise, klasik CHP tabanının ve “Erdoğan politikalarından canı yanan” her türlü kitlenin duygu dünyasını yakalama düşüncesinin ürünü olmalıydı.

Bu yüzden “Helalleşme” ve “hesap sorma” dillerinin dengesini kurmak çok kolay olmadığı için “Kılıçdaroğlu gündemi”, toparlayıcılık ile Klasik CHP liderliği arasında salınıp duruyor.

-Kılıçdaroğlu’nun “Erdoğan karşıtlığı” üzerine kurduğu dilin bir riski de Erdoğan’a vurmanın onun muhafazakar kimliği sebebi ile muhafazakar camiaya vurmak gibi algılanması ihtimalidir. Bu tür eleştiriler, muhafazakar camianın içinden gelen 6’lı masa paydaşları için bile sorun olurken, Kılıçdaroğlu ve tabii CHP için sorun olmaması düşünülemez.

-Bu noktada Erdoğan’ın tüm muhalefet varlığını Kılıçdaroğlu’na eklemlemesi de “Kılıçdaroğlu gündemi”nin özellikle 6’lı bünye içinde irdelenmesi açısından önem arz ediyor. Doğrusu şu ki herkes herkesi bağlıyor. Cumhur İttifakı’nda Erdoğan’ın Bahçeli, Bahçeli’nin Erdoğan bagajı taşıyor olması gibi…

KAN-SEÇİM DENKLEMİ

SADAT’ın adının “özel harp, tedhiş vs…” gibi yöntemlerle tartışıldığı, üstelik SADAT’ın seçim güvenliği için risk oluşturmasından kaygılanıldığı bir zeminde yapının içinden, kuruculardan bir isim, Ersan Ergür, kalkıyor “Bu vatan kanla alındı, kanla savunuluyor. Bu vatanı Türkiye düşmanları ile iş birliği yapanlara sandıkta teslim etmeyiz, etmeyeceğiz, vatan sağolsun.” diye bir tweet atıyor.

Ancak bir süre sonra bu tweeti siliyor. Bu defa “Bu vatan kanla alındı, kanla savunuluyor. Yüce Türk milleti Türkiye düşmanları ile işbirliği yapanlara sandıkta oy vermeyerek cennet vatanımızı teslim etmeyecektir. Vatan sağolsun.” Yani “Yüce Türk milleti” ve “sandıkta oy vermeyerek” eklemesi yaparak kan ile seçimi ve “kendisini” sözüm ona birbirinden ayırmış oluyor.

Takipçilerinden gelen “neden mesajı sildin?” sorusuna is, “Açıklama yapma gereği hissettim. Bazen anlatılmak istenen anlaşılmayınca izah gerekiyor” diye yanıt veriyor.

Ersan Ergür çok yanlış oynuyor. Bu psikoloji sağlıklı bir psikoloji değil. Bir kere Türk milletinin iradesine sen hakim değilsin, seçimin sonuçlarını sen tayin edecek değilsin, Türk milletinin dostunu – düşmanını sen belirleyecek değilsin… Seçimlerde ortaya çıkacak hangi sonuç “Yüce Türk milleti”nin iradesini yansıtmış olacak hangisi “Türkiye düşmanları”nın, bunu tayin etme yetkisi kime verilmiş? Ya da sana mı verilmiş?