Kılıçdaroğlu da “Manifesto”su-nu açıkladı.
Gazeteci Sırrı Çağlar aradı. “Siyasi Karikatür” olarak yorumladı, Kılıçdaroğlu’nun liderliğindeki CHP’nin geldiği noktayı. Manifesto açıklıyor, salon dolu değil. Heyecan yok. Ama Kılıçdaroğlu hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam ediyor.
Tutabilene aşk olsun. Yokuş aşağı koşar gibi gidiyor. Duramaz. Bir yerlere çarpacak ya da yuvarlanacak. Sonuçta kolu kanadı kırılacak. Geldiği gibi gidecek.
Kılıçdaroğlu hani şu Araplarla İsrail’i barıştırmak isteyen Dahlan diye bir adam var ya, ona benziyor. Birileri diyor ki, “bu kadar tabansız, güçsüz bir adam nasıl böyle ayakta durabiliyor?”
Bunun anlaşılmayacak tarafı yok. Onun gücü güçsüzlüğünde, bu bir. İkincisi kullanılma süresi dolmadı. Uluslararası güç dengesi, konjonktür değişince o da değişecek. Kuklacı ölmeden kuklaları ölmez. Kuklacı ölse de, bir başka kuklacı çıkabilir. Ama onun gücü kuklacının marifeti kadardır.
Kılıçdaroğlu’nu destekleyen güç, giderek güç kaybetse de hâlâ gücünü bir ölçüde koruyor.
Kılıçdaroğlu’nun güçsüzlüğünün nasıl gücünün kaynağı olduğuna gelince, CHP’nin içi bitpazarı gibi. Her kafadan bir ses çıkıyor. Ağzı olan konuşuyor. 40 çeşit CHP’li var. Solcusu, sosyal demokratı, sosyalisti, liberali, demokratik solu, ulusalcısı, gelenekçisi, çağdaşı, mezhepçisi, Kürtçüsü, pragmatik olanı, Avrupa yanlısı, Amerika yanlısı.
Zaten hep öyleydiler. Bir dönem Sovyetçi oldular, sonra Amerikancı oldular. Bir dönem Hitlerci-Musolinici idiler, bir dönem İngiliz yanlısı oldular, daha sonra AB’ci oldular. Her zaman darbeciydiler, Laikçi oldular, Şeriata karşı çıktılar. Milliyetçi oldular, Ulusalcı oldular. Devletçi oldular, karma ekonomici oldular, serbest piyasadan yana oldular.
Baksanıza dün FETÖ’nün kumpasına gelen Ergenekoncuların ve Balyozcuların avukatlığına soyundular. BÇG’ye sahip çıktılar, bugün gittiler FETÖ’cülerin desteklediği İyi Parti ile ittifak kurdular. Daha önce MHP ile ortak aday çıkarırken, bugün HDP ile ittifak kuruyorlar. Netekim (!) “dün dündür, bugünse bugün”. Sahi nasıl hem Ulusalcı, Kemalist, hem de HDP ile birlik oluyorlar! Olmaz olmaz demeyin olmaz olmaz. CHP bu. Her kalıba, kılıfa girerler. Bu geldikleri nokta pragmatizmin oportünizmle buluştuğu noktadır. CHP bu anlamda iktidara karşı bir “intikam tugayı”na dönüşmüş vaziyette. Onlar için “Gayeye giden her yol meşru!”
Bakın, Erdoğan Maduro’yu destekliyor ya, CHP bu olayı görmezden geliyor. Bu koalisyon eğer bir tarafa destek verecek olsaydı Juan Guaido’yu desteklerdi. En azından HDP ve İyi Parti ABD’nin karşısında yer almak istemez.
Zaten, bütün darbelerin arkasında ABD ve İsrail varsa, CHP de darbecilerin yanındaysa, durum belli değil mi. Hani meşhur bir söz var. Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.
Bunların öfkesi akıllarını zail etmiş olmalı. Gözleri var görmüyorlar, kulakları var duymuyorlar, kalpleri var hissetmiyorlar. Yoksa hangi akılla İzmir’e Tunç Soyer’i aday gösterebilir. Celal Doğan’ı G.Anteb’e aday göstermek hangi akla hizmet eder. Bunun anlamı CHP’nin bu illeri HDP’ye verdiğidir. Soyer bir darbecinin, babasının mirasına sahip çıkan oğludur. Hayat tarzı, fikriyatı belli. Can Dündar’la yakın aile ve dostluk bağları olan biri. Celal Doğan deseniz, kurban keserek genelev açan biri! Bu tiplerde Şeytan tüyü var. Şeytanın avukatlığının sözkonusu olduğu her yerde bunlar da var. Her ikisi de aslında Kılıçdaroğlu’nun CHP’sine ve bunlar arasındaki koalisyona çok yakışıyor. Diğer CHP’liler de bu tabloyu kendilerine yakıştırıyorlarsa bence bir sorun yok. Seçmenin bu konudaki fikrini ise seçim günü sandıkta göreceğiz. Kılıçdaroğlu’nun bu gibi isimleri vitrine taşıması, biraz da onun içine düştüğü, mecbur kaldığı bir durumla ilgili olsa gerek. Geri dönmek istese de artık dönemez. Sahi bu partiler bu adayları belirlerken hangi mantıkla hareket ediyorlar?
Öyle kişiler aday gösteriliyor ki, bunlar kendilerinden ibaret adamlar değil. Bunlar Trojan gibi. Kendilerini oraya gönderenlerin Truva atı. “Arzı ihlas” edecekleri makam kesinlikle partileri olmayacak. Ama görünürde kıraldan fazla kıralcı olacaklar.
CHP’nin yapısal temel iki sorunu var. Biri “Tek adam” sorunu. Adının “Cumhuriyet” olduğuna bakmayın, bu durum soyadı “Cüce” olan bir uzun boylu adam hayal edin, o hesap. CHP Monarşik bir yapıdır. “Tek Adam”, ancak Monarşilerde olur. Diğer sorun “Ebed” sorunu!? CHP’nin “Ebed” sorunu, “Ebedi şef” sorunudur. Bugün Kılıçdaroğlu, bu her iki sorunla da malül.. Zatı devletleri, hem “Tek adam” olma, hem de “Ebedi şef” olma hayalindedir. İsmet (Paşa)nın bile beceremediği bu rolü Kılıçdaroğlu’nun başarması imkansızdır. Ama yine de Kılıçdaroğlu bu yolda canfeda çabalamaktadır. Bu işi siyasi hayatına malolsa da, o bu yolda ilerlemeye devam edecektir. Çünki bu makam onun için “olmak ya da olmamak” meselesidir.
“Kılıçdaroğlu’nun gücü güçsüzlüğündedir” demiştim. CHP kendi içinde adeta bir koalisyondur. Kimse bu partiyi ötekine bırakmak istememektedir. Kendi alanında ve tabanında değerli bir markadır. Ve bu partinin bir bankası vardır. Bu parti adı ile hâlâ devletin partisidir ve tek parti havasındadır. Anayasanın başlangıç ilkeleri ve CHP’nin parti programı, adeta anayasa tarafından Atatürk ilke ve inkılabları etiketi ile etiketlendirilip, “değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen” bir düzenlemeye dönüştürülmüştür. Herkes hâlâ hangi partiden olursa olsun, onun ideolojisine, dünya görüşüne bağlılık andı içmek zorunda olduğu bir partidir. Kim böyle bir imtiyazlı konumu başkasına kaptırmak ister ki. İkinci husus şu: CHP’ye güçlü bir lider gelirse, ötekilere hayat hakkı tanımaz. Onun için güçsüz biri, tabanı olmayan, arkasından kimsenin ağlamayacağı biri tepede olsun ki, biri güç sahibi olduğunda onu indirebilsin ve kendi partiye hakim olabilsin. Bu olana kadar da herkes pazarlıklarla kendi talebini zayıf bir genel başkana dikte ettirebilsin.
Ama gelinen noktada, Kılıçdaroğlu adeta AK Parti’ye çalışır hale geldi. CHP, CHP olmaktan çıktı. Eski CHP’liler yeni CHP’yi tanıyamıyorlar, olup-bitenlere bir anlam da veremiyorlar.
Bu arada bir şey daha oluyor, CHP’den kaçanlar DSP’nin yolunu tutuyor. Göreceksiniz bu seçimde DSP yeniden toparlanmaya başlayacak. Eğer CHP ağır bir yenilgi alırsa ve Kılıçdaroğlu yine direnmeye kalkarsa ve sonuçta başka bir genel başkanı seçerlerse ya da seçemezlerse de, her iki halde de belli bir kesim, yani yeni oluşumda umduğunu bulamayanlar rotalarını DSP’ye çevirebilirler..
CHP’nin bütün seçim stratejisi AK Parti kazanmasın da kim kazanırsa kazansın anlayışı ile temellendirilmiş. AK Parti’de de, “bak bize oy vermezseniz CHP-HDP-İyi Parti gelir, bu da içeride ve dışarıda yeni birtakım sorunların yaşanmasına sebeb olur” diye bu senaryo üzerinden oy toplamaya çalışan birileri var.
Bu seçimde de bana göre önemli bir seçmen grubu, kimi istediklerinden çok kimi istemediklerinden yola çıkarak bir tercihte bulunacaklar. Yani umutları ile değil korkuları ile hareket edecek. Partilerin aday gösterdikleri isimlerin önemli bir kısmı, halkın beklentilerinden çok uzak isimler. Konuşan kişinin söyledikleri ile o kişi hakkında şüyu bulan iddiaların bir arada düşünülmesi mümkün değil.
Kılıçdaroğlu nereye koşuyor, bunu Kılıçdaroğlu bile bilmiyor olabilir. Görünen o ki, ortada ciddi bir savrulma, günübirlik politikalarla, günü kurtarma çabaları var. Bu yarışın sonunu görmek için 1,5 ay gibi bir zaman kaldı. Olacakları bekleyip göreceğiz. Selâm ve dua ile.