Kılıçdaroğlu"nun gafları... Kâğıttepe"den Van Denizi"ne!..

Hasan Karakaya

Önceki gün, Erzurum"dan bir dostum aradı... Bay Kemal Kılıçdaroğlu"nun "devirdiği çamları" ve "kırdığı potları" hatırlatarak; "Bizim yöremizden bir fıkra anlatacağım sana" dedi...
Başladı anlatmaya...
Efendim; vakt-i zamanında, Erzurum"da bir "okuma-yazma kursu" açılmış... O güne kadar bir türlü okuma-yazma öğrenemeyen Erzurumlu bir vatandaş da müracaat etmiş kursa...
Kabul edilmiş müracaatı...
Başlamışlar, "A, B, C"yi öğretmeye.
Öğrenenler, öğrenmiş!..
Ne var ki; bizim dadaş, bir türlü öğrenemiyor "harf"leri... Sınıftaki herkes, "harf"leri belleyip, "heceleme"ye geçtiği halde, o, "harf"leri bile sökemiyor!..
ŞUNA "GUDİK" DESENİZE!
Derken; "Bu böyle olmayacak" demiş kurs hocaları... "Bir de, resimle öğretmeyi deneyelim!"
Öyle ya;
Resmin altına bir şey yazınca; hem "harf"leri öğrenir, hem "heceleme"yi!..
Dedikleri gibi de yapmışlar...
Bir "köpek" resmi çizmişler tahtaya, altına da "köpek" yazmışlar!..
Yanına, bir "kedi" resmi çizip, altına da "kedi" yazmışlar!..
Onun yanına da; "resim" çizmeye zaman kalmadığı için, "kaytan bıyıklı" bir adamın fotoğrafını asıp, altına da "adam" yazmışlar!..
Tam; "Bunları da bilemeyecek hâli yok ya!.. Nasıl olsa köpeğe köpek, kediye kedi, adama da adam der!" diye düşünüyorlarmış ki, bizim dadaş girmiş sınıftan içeri...
Oturmuş sırasına...
Hocalar, "köpek" resmini gösterip, sormuşlar; "Bu ne?"
Dadaş, hecelemiş;
"Gu-dik"
"Olmadı" demişler...
Bu defa "kedi" resmini gösterip, "peki bu ne?" diye sormuşlar.
Cevap vermiş dadaş;
"Pisik!"
Hocalar "çıldırma" noktasında!.. Neredeyse saçlarını-başlarını yolma aşamasına gelmişler... Son çare olarak; altında "adam" yazan "kaytan bıyıklı"nın fotoğrafını göstermişler... Eh, buna da başka bir şey diyecek hâli yok ya...
"Bu ne?" demişler!..
Dadaş; bir "peze...k"i andıran "kaytan bıyıklı" adamın fotoğrafına bakıp, cevap vermiş;
"Gavat!"
Tabii; kolundan tutup atmışlar dışarı!.
O KÜLTÜRÜ TANIMAZSAN!
Fıkrayı anlatan Erzurumlu okurum, "kulaklara küpe" olacak bir "tesbit" yaptı ve dedi ki;
"Eğer içinde yaşadığın toplumun kültürünü bilmiyorsan, hiçbir kimseye hiçbir halt öğretemezsin!..
Sen Erzurum"da öğretmenlik yapıyorsan;
Köpeğe, Gudik,
Kediye, Pisik
"Peze...k" görünümlü "kaytan bıyıklı" adama da "gavat" denildiğini bileceksin!..
Eğer o resimlerin altına, yörede bilinen isimlerini yazmış olsaydın; hem okuma-yazmayı öğretirdin, hem de saç-baş yolmana gerek kalmazdı!"
Düşündüm de, Erzurumlu okurum, yerden-göğe haklı!.. Gerçekten de; bir şeyler "öğretmek" istiyorsan; önce "içinde yaşadığın toplum"un veya "yöre insanının dilini veya kültürünü" öğrenceksin!..
Önce "halk"ı tanıyacaksın!
Eğer "halk"ı tanımazsan,
Hiçbir "halt" edemezsin!..
KILIÇDAROĞLU"NUN GAFLARI!
Topluma bir şeyler anlatmaya çalışan Bay Kemal Kılıçdaroğlu"nun kırdığı "pot"lar, yaptığı "gaf"lar ve devirdiği "çam"lar da bu yüzden değil mi?.. Eğer "toplumu ve bu ülkenin kültürünü" tanısaydı, bu kadar çam devirir miydi?..
Bir şeyler "anlatacak"san;
Önce sen "anlayacak"sın!..
¥ Ama sen, "İstanbul"a Belediye Başkan Adayı" olur da; daha "Kâğıthane"yi bilmezsen, kalkar "Kâğıttepe" deyip, alay konusu olursun!..
¥ "İstanbul"u çok iyi bilirim" deyip de, ardından "Gültepe" isimli "semt"ten, "ilçe" diye söz edersen, gülünç duruma düşersin!..
Sadece "ilçe" ve "semt" adlarını karıştırmakla kalsan, yine öpüp de başımıza koyalım!..
¥ Ama, "İstanbul"u çok iyi tanıdığını" söyleyen sen; "Levent"teki koskoca İETT arazisi"nin "Taksim"de" olduğunu söylersen, kargaları bile güldürürsün!..
¥ Sen "oy kullanma şartları"nı bile bilmez de, millete "ahkâm" kesmeye kalkarsan, "oy kullanamama" gibi gülünç durumlara düşersin!..
¥ Sen, bütün "körfez"lerin "Haliç" olduğunu zannedersen, İzmir"e gidip, "İzmir Körfezi"nin adını da "Haliç Körfezi" diye telâffuz edersin!..
Dersin ki;
"Başkan Kocaoğlu Haliç"i temizleyecek ve İzmirliler Haliç"te yüzmeye başlayacak!"
Haliç nire, İzmir nire?!?..
YÜRÜYEN MERDİVEN SKANDALI!
"Eski bir bürokrat" olduğun, dolayısıyla "ömrün masa başında geçtiği" için; hadi Haliç"in ne yönde, Levent, Taksim ve Kâğıthane"nin "ne yönde" olduğunu bilmiyorsun, peki be adam, sen ömründe hiç, "yürüyen merdiven"e de mi binmedin?..
Tamam, anladık;
"Semt"leri, "ilçe"leri ve hatta "il"leri birbirine karıştırıyorsun, ama "aşağı" ve "yukarı" kavramlarını da mı bilmiyorsun ki; "yukarı" çıkan yürüyen merdivenden "aşağı" inmeye kalkıyorsun?..
Demek oluyor ki;
Sadece "semt, ilçe, il özürlü" değil, aynı zamanda "teknoloji özürlü"sün!..
Aslında, merak etmiyor değilim;
¥ Bu "teknoloji özürlü" oluş, acaba "bireysel" midir, yoksa "kurumsal" mı?..
Öyle ya;
Daha önce de; CHP Genel Sekreteri Önder Sav; telefonun "no" tuşuna basacağı yerde "yes" tuşuna basmıştı da, "Vali ile sohbet"lerini bizim muhabir arkadaşlara dinletmişti!..
Demek ki;
Ortada "kurumsal" bir "özürlülük" hâli var!.. Kimi "yanlış tuş"a basar, kimi "yanlış merdiven"e biner!..
O MERDİVEN NASIL ÇALIŞTI?
Tabiî, bazı "ebleh yoldaş ve candaş"ları da "bahane arama" yarışına girerler... İllâ bir "bahane" uyduracaklar ya; hemen kılıf bulurlar;
"Kılıçdaroğlu"na tuzak kuruldu!.. Yürüyen merdiven o anda hareket halinde değildi, duruyordu!.. Kılıçdaroğlu"nun ters bindiğini gören biri, yürüyen merdiveni çalıştırdı ve Kılıçdaroğlu"nun panik yaşamasına yol açtı!"
Ulan "ebleh"ler, ulan "aptal"lar;
Siz bilmez misiniz ki; fazla "elektrik sarfiyatı" olmasın diye, "apartman lâmbaları"nda olduğu gibi, "yürüyen merdiven"lerin çoğuna "sensör" takılmıştır!.. "Lâmba"lar nasıl ki biri geldiğinde yanar, "yürüyen merdivenler" de, biri bindiğinde çalışmaya başlar!..
Kılıçdaroğlu ve ekibi; "yukarı çıkmaya" ayarlı merdivenden "aşağı" inerken, elbette çalışmaz!..
Çünkü;
"Sensör" cihazı yukarıda değil, aşağıda!..
Peki, nasıl oldu bu iş?..
Yani, Kılıçdaroğlu ve kurmayları binerken çalışmayan merdiven, onlar basamakların ortasına gelince nasıl çalıştı?.
Gayet basit!..
"Yoldaş" ve "candaş" kameramanlar, "yukarıdan aşağı" inmekte olan Kılıçdaroğlu"nu "aşağıdan görüntülemek" için, "basamak"ların önüne geldiler!..
Dolayısıyla, "sensör" devreye girdi ve merdiven başladı çalışmaya!..
Kılıçdaroğlu"nu aldı bir panik!..
Başladı "patinaj" yapmaya!..
Öyle ya;
"Yukarı çıkan" merdivenden "aşağı inmeye" çalışırsan, sadece "patinaj" yapar, olduğun yerde kalırsın!..
Şahsen ben;
Kılıçdaroğlu"nun "zavallı ve komik" duruma düşmesi kadar, "kurmay"larının "aciz"liğine de üzülüyorum!..
Her zaman söylerim;
Köroğlu"nu "Köroğlu" yapan, biraz da "Ayvaz"dır!.. Çünkü Ayvaz; Köroğlu"nun "dili"dir, "eli"dir, "ayağı"dır, "dürbün"üdür, "pusula"sıdır!..
Bir anlamda "yol rehberi"dir!..
Köroğlu için bir "kılavuz"dur!..
Köroğlu olmak yetmez...
Yanında bir de Ayvaz gibi bir "kılavuz"un olması gerekir!..
Ama Kılıçdaroğlu, "Ayvaz"a hasret!..
Ne "yol gösteren"i var,
Ne de "yol yordam" bileni!..
O kadar "düşüncesiz"ler ki; adamcağızı hemen sağ taraflarında "inmekte olan" merdivene bindirmiyorlar da, "çıkışa ayarlı" merdivene bindirip, "gülünç" duruma düşürüyorlar!..
Kılıçdaroğlu"nun bir "Ayvaz"ı olsa, bütün bunlar gelmezdi başına... Bir Ayvaz"ı olsa; "nerede, nasıl konuşması" gerektiğini bilir, Kâğıthane"ye Kâğıttepe, İzmir Körfezi"ne Haliç demek durumunda kalmazdı!..
Ve elbette;
Önceki gün gittiği Van"da, "Van Gölü"ne, kalkıp da "Van Denizi" demezdi!..
Mi acaba?..
VAN DENİZİ"NDE VAPUR!!!
Bay Kılıçdaroğlu"nun ağzından;
"Ben denizi ilk kez çocukluğumda, burada gördüm!.. Çocukluğumda ilk kez Van Denizi"nde vapura bindim... Bu yüzden Van"ın bendeki yeri çok özeldir" sözü çıkınca, "yeni bir gaf" yaptığı sanılıp, herkes gülmeye başladı.
Ne var ki;
Kılıçdaroğlu, belki de ömr-ü hayatında ilk defa "doğru"yu söyledi.
İlk defa "halkın dili"ni kullandı, ilk defa "yöre kültürü"ne uygun konuştu.
Çünkü efendim;
"Harita"larda "göl" olarak geçse de Konya halkının, "Tuz Gölü"ne "deniz" demesi gibi, Van halkı da "Van Gölü"ne "Van Denizi" der!..
Bana sorarsanız;
"Kâğıthane"ye "Kâğıttepe" diyen, "İzmir Körfezi"ni görüp, "Haliç Körfezi" diyen, "yukarı" çıkan merdivenden "aşağı inmeye" çalışan, yani hep "ters" işler yapan Bay Kılıçdaroğlu, ilk defa "düzgün" bir lâf etmiştir!..
Biraz önce de ifade ettiğim gibi; Van halkı, "Van Gölü"ne "Van Denizi" der!..
Dolayısıyla; Kılıçdaroğlu, "göl" ile "deniz"i birbirine karıştırmamış yani "gaflar serisi"ne bir yenisini eklememiştir!.
Demek oluyor ki;
"Halkı öğrenmeye" başladı!..
Hiç şüpheniz olmasın ki;
Bir gün gelecek, köpeğe "gudik" kediye "pisik" kaytan bıyıklı, "peze...k" görünümlü adama "gavat" denildiğini de öğrenecektir!..
Hatta, "haritada yer bulma" oyununa biraz çalışırsa; "Kâğıthane"yi de öğrenir, Haliç Körfezi"nin İzmir"de olmadığını da!..
"Bürokrat dünyasında yaşama"yı bırakır, bu dünyanın; "dört duvar, bir masa ve sandalyeden ibaret" olmadığının farkına varırsa, "yürüyen merdiven"lere nasıl binileceğini de öğrenir!..
Kim bilir;
Bir gün gelir "Ergenekon" örgütünün "cuntacı bir yapılanma" olduğunu da öğrenir de, "üye" olmaktan vazgeçer!..
Eli mecbur...
Tüm bunları öğrenecek!..
Ama, siyasi ömrü yeter mi bilmem!..
=================
Rahşan Hanım"ın CHP"de işi ne?
Bülent Ecevit, Prof. Mehmet Haberal"ın başında bulunduğu "hastane"ye geldiğinde, evet, "rahatsızlık"ları vardı... Ama "tedavi" edilmek yerine, "hepten berbat" oldu!.. Ağzında "dili dönmez", bacakları "vücudunu taşıyamaz" hale geldi... Hastaneden "kaçırılınca" da yeniden eski sağlığına kavuşmaya başladı...
Tüm bunlara eyvallah... Söylenenlerin çoğu doğrudur...
Ecevit, "iş göremez" hâle getirilip, "Başbakanlık"tan düşürülmek" istenmiştir!..
Peki, bütün bunları kim "organize" etmiştir?..
İddialara göre, Mehmet Haberal"dan başkası değil!..
Haberal, bir "Ergenekon tutuklusu"dur!..
Dolayısıyla; "Ergenekon öyle istemiş, Haberal da uygulamaya sokmuş" denilebilir!..
İyi de;
O zaman sormazlar mı; "Rahşan Ecevit"in CHP"de işi ne?"
Öyle ya; Bülent Ecevit"in "iş göremez" hâle getirilmesine yol açan "Ergenekon" ise, CHP de; önce "Ergenekon avukatlığı"na, sonra da "Ergenekon üyeliği"ne soyunmuşsa; bu durumda Rahşat Ecevit de "suça yardım ve yataklık" etmiş olmuyor mu?..
Şu hâle bakın; hem "önderimiz Ecevit" diyorlar, hem de onu "düşürmeye" çalışan Ergenekon"a muhabbet besliyorlar.
Rahşan Hanım"a soruyorum;
Bu "çelişki"yi izah eder misiniz?..

 
akit