Yaşadığımız ülkede, ortak değerlerimizi hatırlayalım: Âlimlerimiz, siyasilerimiz, zenginlerimiz ve gönül ehli dediğimiz salih kullar... Ortak değerlerimiz, sorumlulukları altında bulunan insanlardan hesaba çekileceklerdir. Bu hesaptan yakayı kurtarmanın bir şartı da, yaşadığımız ülkenin içinde bulunduğu şartları bilmektir. Bugün dünyanın geldiği noktada, ilmi, teknik ve teknolojik gelişmeler söz konusudur. İktisat, maliye ve iş hayatında gelişmeler inkâr edilmeyecek noktaya gelmiştir. Sosyal hayattaki baş döndürücü değişimler, siyasi ve idari gelişmeler ve nihayet devletlerarası ilişkilerdeki değişmeler ve gelişmeler... İşte inkâr edilmesi mümkün olmayan tüm bu gelişmelerin ve değişimlerin farkında olmayan sorumlu, yetkili ve etkili insanlar yeni çıkan mesele ve konuları değerlendirirken, yaşadığı dönemin mahiyetini kavramalıdır. Rastgele bir hayat, bir taraftan sorumluları, diğer taraftan sorumluluk altında bulunanları hem dünyada ve hem de ahrette içinden çıkılamaz noktalara götürür.
¥ Yukarıdaki acı gerçeğe paralellik arz eden ikinci bir gerçek vardır. O gerçek ise, tarih içinde olmak veya olmamak gerçeğidir. Tarihin dışında kalmamak için, tarihin gerçeklerine ve çağın gereklerine uygun olan bir hayat ve hizmet gerekir. Bugün nice gönül ehli insanlar, nice vakıflar, dernekler Rusya"dan Afrika"ya, Afganistan"dan Japonya"ya kadar geniş bir alanda hizmet varlığını sürdürmeye çalışmaktadır. İlim ehlinin sık sık gündeme getirdiği tarihi bir hakikat vardır: Peygamberimizin yüz binin üzerinde olan ashabının on bine yakını Mekke ve Medine"de bulunurken, diğerleri dünyanın dört tarafına dağılmışlardır. Japonya"da sahabe kabrinin olduğu söylenmektedir. Doğal afetlerle dünyanın değişik yerlerine giden insanımız şimdi, eğitim, öğretim, ticaret, sağlık, ekonomik yatırımlar için adeta seferber olmaktadır. Böylece ülkenin temiz, namuslu ve inançlı insanları yazılan tarihin dışında kalmamak ve âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamberimize mahcup olmamak için gayret sarf etmektedirler.
¥ Dikkat edecek olursak, İslam âlemi ve halkının Müslüman olduğu nice ülkeler, genellikle başkalarının çizdiği sınırlarda yaşama zorunluluğunu çekiyordu. Son on senedir durum farklılaştı. Bir başka konu ise, sistemler, yönetmeye çalıştığı Müslümanları, hep vatandaş olarak görmek istedi. Müslüman kimliği sürekli laikliğe takıldı. Bununla da kalmadı,, ülkenin geri gitmesi sebebi olarak hep Müslümanlar gösterildi. Bu korkunç, adi ve yalan olan fikirler bugün tarihin çöp tenekesine atılmış durumdadır. Bütün dünya gördü ve anladı ki Müslümanlardan zarar gelmez. Ülke ve devlet yönetiminde hiçbir dönemde görülmeyen ve yaşanmayan güzelliklerle, iyiliklerle tanışıldı. Başörtü takan hanımefendilerin, ülkenin geriye gitmesine sebep olmadığı anlaşıldı. Bunun zıddı olarak Mersin"deki çarşaf yırtma eylemi, ortaçağ zihniyetini kimlerin taşıdığını kanıtlamış oldu.
¥ Hâlbuki önemli bir konumuz vardı: Çatıda barış olduğu müddetçe, devreye iletişim girecek, iletişim neticesi yerini anlayışa bırakacak ve son noktayı ise kabullenme oluşturacaktı. CHP ve MHP"nin hissi tavır ve tutumları, tabana toplumsal başarıyı sağlamada etkili olmamaktadır. Muhalefet etmek için muhalefet edenler, hiçbir zaman kazanamazlar. Allah için, millet için ve iyilik için muhalefet edenler ise hem hak katında ve hem de halk yanında itibarlarını korumaktadırlar. Tekrar ediyoruz, bir fizik kanunu, kimya kanunu gibi önemli bir konu, toplumsal barışın sağlanmasını temin eden formüldür. Tekrarlayacak olursak, çatıda barış, iletişimin sağlanması, anlayış ve kabullenmek... Bu formülü ister bir vakıf yönetiminde, ister devlet yönetiminde ve hatta ister aile yönetiminde kullanalım, netice barış, kardeşlik ve sulh içinde yaşamaktır. Selam ve saygılar. Devam edecektir.