Elbette suç ve ceza denkleminde ceza hem suçun karşılığı hem caydırıcı bir yaptırımdır. O halde işlenebilecek en büyük bir kaç suçtan birisi olan, sebepsiz öldürme suçunun karşılığı da olabilecek en ağır cezai müeyyideyle muhatap olmalıdır. Kısas hükmü bu denli adil bir karşılıktır. Ve bu hüküm sonradan oluşacak suçun da önlenebilmesi için hem psikolojik hem sosyolojik bir koruma tedbiridir. “Öldürürüm yatarım, belki af çıkar, belki bir yolunu bulur üç beş sene ile çıkarım” düşüncesinin oluştuğu bir toplumda öldürme vakalarının önüne kim geçebilir ki? Katilin kısas ile infaz edildiğini gözleriyle gören toplumun diğer fertleri arasındaki olası katil adayları cinayet işlemeyi planlarken cinayet işleme anında bir kez daha düşünmez mi? Ve bazen öyle vahşice işlenen cinayetler vardır ki maktul yakınları acısını öfkesini diyet ya da bağışlama ile dindiremez ve kan davası güdecek bir potansiyel maktul yakını üretmiş olur kısas uygulamayan hukuk.
İnfazın görseli ile olası katilleri olası fiillerden vazgeçiren kısas bu sebeple hayat barındırır. Ayrıca maktul yakınlarını olası intikam fiillerinden beri tutmakla yine hayat barındırır. Ayetteki “Kısasta hayat vardır” ibaresini “cana karşı ikinci can alınıyor neresinde hayat vardır” diye muhalefet eden mantık eğer küfr-ü inadi ile konuşmuyorsa, yatıp çıkan tekrar öldüren, hapishanede yine öldüren katilleri, maktul yakınlarının intikam öldürmelerini istatiksel olarak okursa kısasta nasıl bir hayat olabildiğini kavrayacaktır. Bir diğer yandan toplumun bir ferdini zalimen katledip topluma ekonomik kaynakları ile ölene kadar yeme, içme, barınma, tedavi gibi haklar elde ederek sözde ceza yatmaktadır. Malulen emekli olmuşçasına “zalimen emekli” oluvermiştir. İyi hal indirimi ki bir katil takım elbise giyip kravat takmakla nasıl bir iyi hali serdetmiş olur? Hapishanedeki iyi hal karşılığı ile izne çıkıp toplumsal hayatta kısa süreliğine karışması hatta izinde iken yeni cinayetler ve suçların işlene geldiği bilinen bir gurubettir. Sokakta yürürken, dolmuşta, otobüste, vapurda yanımızdaki birisi izne çıkmış bir katil ya da gaspçı olabilir ve bu duyguyu, güvensizliği yaşamak olağandır(!) öyle mi? Ya da yanımızdaki insan bu düşünceleri aklından geçirirken “olası zanlı ben miyim” olacaktır. Oluşan güvensizlik, huzursuzluk ve olası yeni suç zeminlerine bakınız.
İslâm Hukuku'nun kısas hükmünü çağdaşlık, hümanizm veya bir başka sebeple insani bulmayan bir kişi, ya hiçbir yakını mazlumen vahşice öldürülmediği için ya da bir katilin yakını olduğu için kısas hukukunu adil bulmamaktadır. Bunlardan ikisi de değilse Allah’ın dinine muhalefet etmeyi kendisine şiar edinmiş ideolojik biridir. Zira bir yakını katledilmiş eğitimli, eğitimsiz, cahil, gayr-i müslim bile olsa başına gelen bu musibeti kısas ile çözmek isteyecektir. Gerçek hayatta mini bir anket yapıldığında bu gerçek görülecektir. Herhangi birine “sevdiği” üç kişiyi sorun ve Allah muhafaza bir cani “sevdiklerinden biri ya da birkaçını bilerek, kasten katletse katile nasıl bir ceza verilmesini istersin?” diye sorunuz. Öyle cevaplar alırsınız ki adaletin dışında yeni vahşet önerileri çıkacaktır. İşte merhamet ve adalet hukuku ne az ne de çok bir hüküm verir.
Öldürme gerçekleşmemiş ancak uzuv kaybı olmuşsa kısası mümkün olan uzuv kaybında da kısas vardır. Kısasa uygun olan uzuv şu demektir; kısas uygulanması durumunda eş değer bir uzuv kısas edilebilir olmasıdır. Bu da kol, bacak, kulak, burun göz gibi uzuvlardır. Kısas uygulandığında tıbbi olarak başka bir yönde oluşabilecek hasar oluşuyorsa kısas diyete dönüşür.
Koruyucu Hukuk kitabından iktibas edilmiştir.