Kızlara Kırmızı Çizgi Sorgusu...

Sibel Eraslan'ın Vakit Gazetesi'ndeki Yazısı



Sibel ERASLAN / Vakit
Kızlara kırmızı çizgi sorgusu...


Hilal Kaplan, Neslihan Akbulut, Havva Yılmaz. Bir özgürlük manifestosu yazdılar:
“Başını örttüğü için ayrımcılığa uğrayan kadınlar olarak tüm samimiyetimizle açıklıyoruz ki; üniversitelere başımızı örterek girmekle mutlu olmayacağız. Ta ki Kürtlerin ve ötekileştirilenlerin kendilerini bu ülkenin asli unsuru hissetmesi için gereken hukuki ve psikolojik ortam oluşturulmadan, Acımasızca işlenen cinayetlerin gerçek sorumlularına ulaşılmadan, 301 davalarını bitirecek düzenleme yapılmadan, Azınlık vakıflarının üzerinde pişkince oturanların rahatı bozulmadan, Alevilerin ibadetini kültürel aktivite, ibadet evlerini de kültür merkezi olarak görmekte ısrar etmekten vazgeçilmeden, Üniversitelerden sudan sebeplerle atılan arkadaşlarımız geri dönmeden, Yasakçı zihniyet bize ne zaman, nerelerde ve nasıl örtüneceğimizi dayatmaktan vazgeçmeden, Üniversitelerin bilimsel özgürlüğünün önündeki en büyük engel YÖK kaldırılmadan... mutlu olmayacağız. Unutulmamalı ki: ‘Gökler ve yer adaletle ayakta durur.’(Hz. Muhammed)”
Söz konusu özgürlüklerse, hiçbir şey teferruat değildir diyorlar. Buraya kişisel bir çentik atarım: Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler şeklindeki yağmacı liberal zihniyetin insanı olmadığım için özgürlüklerin birbiri üzerinde güce dayalı hiyerarşi kurma girişimine hep karşı oldum. Sosyal adalet, hakça paylaşım, iyilik ve merhamet biliyorum ki; liberal özgürlük anlayışında asla yeri olmayan romantik-müzelik sözcükler. Ama yukarıdaki manifestoda parantez içindeki isim; Hz.Muhammed, hayatını ve teklifini her zaman sosyal adaletten ve iyilikten yana koydu. Misal; sevdiklerinizden vermedikçe hakiki iyilik mertebesine kavuşamazsınız dedi. Bir liberal için “karşılıksız vermek”, “paylaşmak” ve “iyilik” öğretisi, en başta özgürlüklere yönelik bir kısıtlamadır, kimse iyilik yapmaya zorlanamaz liberalin lügatında. Yani bambaşka birer paradigması var Müslüman ile Liberalin…
Bununla birlikte “özgürlük”, sadece Aydınlanmacı felsefeye has, seküler ve pragmatik anlamının dışında hepimizin talebi… John Locke olmaya gerek yok özgürlükten söz edebilmek için. Yani herhangi bir baskı, alçak ya da yüksek basınç etkisi altında kalmadan hayata bakabilmek, seçmek, sesleri işitmek ve kendine bir yol çizmek isteyen herkesin başlangıç noktası özgürlük. Özgürlük; hukuki literatürdeki temyiz gücünü (sezgin olma kabiliyetini) anlamlandırıyor benim nazarımda. Yani bir sorumluluk eşiği… Yaptığına, eylediğine kanaat getirmek ve sonuçlarına da katlanmak… Bir nevi ergin olmak, özgürlük… Yoksa yağmacı bir açılım veya mütecaviz olma hakkı değil.
Özgürlük denildiğinde benim için önemli bir ayırım daha var: Kişisel olan ile toplumsal olan arasındaki, içeriyle dışarının arasındaki zaman zaman kesişen yollar… Yani biz kimsenin evinin duvarlarını yıkıp içinde ne yaptığına bakamayız veya kimsenin kalbini yarıp, beynini açıp içinden neler geçirdiğini de denetlemeye kalkamayız. Bizim inancımıza veya felsefemize uymayan fikir ve eylemlerini kontrol etmek için bir akıl mahkemesi ihdas edemeyiz, kimseyi potansiyel suçlu göremeyiz. Masumiyet bir dua ve temenni olduğundan daha fazla bir asıldır, başlangıçtır…
Örtü; kişisel olanla toplumsal olanın tam da eşiğinde yer aldığı için mayın tarlasına dönüştü zaten. Batından zahire, içeriden dışarıya, manadan maddeye, ruhtan bedene açılım yaptığı için; örtüyü neşet ettiği özden kopuk, tezahür ettiği kutsaldan ayrık okumanın imkanı yok. Ontolojik atıflarından kopmuş, kutsalla bağıtını yitirmiş örtü, seküler savunma dili içinde diğer azınlık hakları arasında yer bulabiliyor kendine… Tıpkı bu manifestoda olduğu gibi… Tıpkı yıllardır bıkmadan yazdığım savunma dilekçelerinde olduğu gibi.
-
Manifestoya özgürlük bağlamında kişisel çekincem ve hassasiyetimi ifade ederek imza attım. Tahran dönüşünde ise şaşırdım kaldım. Zira sevgili Hilal, Neslihan ve Havva’nın kaleme aldığı manifesto, bir hafta içinde “eşcinsellere özgürlük” manifestosu haline getirilmişti. Misal; arkadaşlara “sizin hiç mi kırmızı çizginiz yok?” diye soran gazeteci Fadime Şahin de geçmişte başörtüsünü açmış olmanın üzerinden rayting kaygısına düşmüş olmakla suçlanıyordu. O zaman Fadime’ye karşı girişilen lince karşı çıkmıştım. Şimdi bu üç arkadaşım üzerinden yapılan “eşcinselci, papazcı, Ermenici” eleştirilerinin de adeta lince dönüştüğünü kaygıyla seyrediyorum.
Kimse telaşa kapılmasın, Manifestoda eşcinsellerle ilgili madde yok! Ve fakat konu açılmışken hemen söylerim ki; eşcinsellere yönelik hukuk dışı her taarruzun karşısındayım. Bu arada beni asıl düşündürense, başörtüsüyle okuma ve çalışma hakkının nasıl olup da bu kadar ağır yüklere eş zamanlı olarak şart koşulması meselesidir. Yani bir yedekler kulübesi var bu ülkenin: Tüm istenmeyenler, güçsüzler, sakatlar, yoksullar, azınlıklar, rengi kanı tutmayanlar, kenarlar, göz yumulanlar, görülmeyenler, x’ler, yaşar ne yaşar ne yaşamazlar hep bu kulübede tıklım tıkış bekleşirler de aralarından oyuna çağrılacak örtülü kıza yüklenir diğerlerinin tüm sorumluluğu, yükü, özrü, tevbesi, talebi… Nasıl olmuşsa bizim örtülü kızın oyuna alınması için düdük çalar. Kız, yedekler kulübesinden heyecanla çıkar sahaya. Fakat oyuna başlamadan önce, o kadar uzun bir özür nutku ve o kadar kapsamlı bir savunma yapmak zorundadır ki diğer yedekler adına… O oyuna girinceye kadar zaten hakem düdüğünü çalar. Maç bitmiştir!
Bir de yedek kulübesinde beklemeyi kabul etmeyenler var tabii. Oyunbozanlar! Radikaller. Manifesto karşıtları arasında bir tek onları ciddiye alıyorum.
Deklarasyona imza attığımız için bir haftadır bize dünyayı dar etmeye çalışanlara, ensemizde boza pişirenlere de bir çift sözüm var: Kızlara sussunlar diyorsun, tamam da tankların susturamadığını sizlerin susturmaya gücünüz yetmez ki cancağızım!

Medya-Makale Haberleri

Abdurrahman Dilipak :Biyolojik bir savaşın içindeyiz
Abdurrahman Dilipak: Emekli olmanın dayanılmazlığı üzerine
Ali Bulaç yazdı: Davutoğlu'nun İslami camia ile toplantısı, Suriye'de Esad'ın devrilişi...
Abdurrahman Dilipak: Yeni salgınlar kapıda!
Ahmet Turgut: Filistin’i hem Siyonistlerden hem Allah’tan korkanlar değil, sadece Allah’tan korkanlar kurtaracak