82 milyonluk kendi nüfusu, 3,5-4 milyonluk sığınmacı ve 30 milyonu aşkın ve her aya bölündüğünde ortalama 3 milyon eden turistleriyle, 90 milyonluk dev bir ülkenin yönetiminde bir takım aksamaların olması tabiî ve hattâ kaçınılmazdır. Bu bakımdan kendi kendimize eleştirdiğimiz birçok konular vardır, ama, bunu söz veya yazıya döktüğümüz zaman, ‘eleştirilenin rahatsız olacağını’ düşünmekten ziyade, karşıtlarımızın, ‘Filan destekçileri de eleştiriyor..’ diye sevinç nâra atmalarına zemin hazırlamak gibi bir yanlıştan uzak durmak ve kendi köklerimize balta savurmamak gerektiğini de düşünmek zorundayız. Yanlışların dile getirilmesinin tek yolu medya aracılığıyla ulu-orta konuşulması değildir. *** Başkan Erdoğan’ın, 16 Ekim günü, İl Müftüleri’ne hitaben, ‘FETÖ’nün 40 yıl boyunca devlet yapısına sirayet etmesinin bazı eksikleri gösterdiğini’ belirtince.. Toplumda bazıları, ‘Sorumluların hatasını niye başkaları ödesin?’ diyorlar ve safdil insanlar da bunu doğru sanıyor. Halbuki, Erdoğan o konuya defalarca dikkati çekti. Ama, Pensilvania Şeyhi’nin bazan halusinasyona varan tavır ve sözlerine gönül bağlayanlardan -cezadan kurtulmak için itirafçı olan tutuklular dışında-, kitlevî olarak, ‘Biz yanıldık! Allah bizi affetsin..’ diye samimî bir pişmanlık gösteren kimseye pek rastlanılmıyor. *** Başta, ülkemizin son 100 yılındaki en etkin ve yaygın bir cemaat konumunda olan ‘kemalist laik’ler olmak üzere, mason localarına, Lions, Rotary ve hattâ spor kulüplerine ve kendilerini İslamî veya diğer inanç sistemlerine nispet eden cemaat ve tarikat hareketlerine kadar yığınla oluşumların her birisinin Hükûmet nezdinde ‘itibar’ sahibi olma çabaları anlaşılabilir. Ama, Hükûmet’te ‘itibar’ sahibi olmanın ötesinde, -15 Temmuz 2016gecesi yaşandığı üzere- başka güç odaklarıyla da işbirliği yaparak iktidarı ele geçirmek için o büyük ve kanlı Darbe Hıyaneti’ne bile kalkışanlara, ‘Yaptınız bir çocukluk.. Bir daha yapmayın, emi!’ denilmesi beklenemezdi, herhalde... İşte bu kertede, birilerinin hâlâ, ‘Bize zulmediliyor!’ diye sızlanmaları, aslında, onların bir sosyo-psikolojik direniş içinde olduklarını hissettiriyor. İki yılı aşkın zamandır yargılamalar devam ediyor ve hâlâ da cenahta toplu bir pişmanlık ve çözülme yok.. F.G’nin rüya ve hayalî müjdeleriyle avunmayı sürdürüyorlar. O ‘hıyanet’le hayatları sönen yüzlerce insanın ve yakınlarının acısı onları ilgilendirmiyor. *** Başkan Erdoğan, ‘Mesele, nebevî tebliğ metodunu günün şartlarına ve zamanın ruhuna göre güncelleyerek hayata uygulamaktır’ diyerek özetlediği konuları ‘Müftüler Buluşması’nda da dile getirerek şöyle dedi: ‘Nasıl, millet olarak tarihe nakşettiğimiz şanlı zaferlerden cesaret alıyorsak; yenilgilerimizden, hata ve eksiklerimizden ders çıkarmayı, hiçbir komplekse kapılmadan kendimizi eleştirme gayreti içinde olmamız gerektiğini de unutmamalıyız. (…) FETÖ ihanet çetesinin 40 yıl boyunca devlet ve toplum yapımıza sirayet edebilmesi bu noktada bazı eksikliklerimizin olduğunu gösteriyor. (…) Nasıl olup da böyle karanlık bir örgüt başındaki şarlatanın onca sapkınlığına, hezeyanına rağmen bu derece milletimizin inanç dünyasına etki edebilmiştir? (…) Nasıl olup da böyle şaibeli bir örgüt mütedeyyin insanların baskı ve zulüm gördüğü dönemlerde hiçbir sorun yaşamadan serpilip büyüyebilmiştir? (…) Ama, şunu da söyleyeyim, biz de geç kaldık. Ve bu geç kalışın bedelini de maalesef ödedik. (…) Tabiat boşluk kabul etmez. (…)“Ehliyet ve liyakat sahibi din âlimlerimiz, hocalarımız inisiyatif almayınca, meydan FETÖ elebaşı gibi şarlatanlara, hurafeci câhillere, TV’lerde sazlı danslı program yapan soytarılara kalıyor. (…)’ Evet, çoğumuzun yakındığı bu noksanlarımızı ve Diyanet Ordusu’nun halkın bütün meseleleriyle ilgilenmeleri gerektiğini bizzat Cumhûr’un Başkanı da hatırlatıyor. Evet, sadece namaz kıldırmak veya fıqhî suallere cevap vermenin ötesinde, çok geniş bir hizmet alanı.. Stargazete