Gassan Michel Rubeiz
Silahların hızlı üretimi ve satışı hayatın değerini de ucuzlatır. ABD Ortadoğu'yu silaha boğmaya hazırlanıyor; o silahlar 'iyi' insanlar tarafından 'kötü' insanlara karşı kullanılacak. Geçenlerde sunulan yasayla birlikte Başkan Bush, 10 yıl içinde Ortadoğu'daki müttefiklerine 63 milyar dolarlık silah satılmasını ve bağışlanmasını öngören bir planın fitilini ateşledi. Bunun 30 milyarı İsrail'e askeri yardım olarak gidecek; Mısır da 13 milyar dolarlık askeri yardım alacak. Suudi Arabistan ve sekiz Körfez ülkesi daha, Kongre onaylarsa, 20 milyar dolarlık silah alma imkânına sahip olacak.
Kongre, İsrail'e 30 milyar dolarlık yardımı, ki bu son 10 yıllık döneme nazaran yüzde 25'lik bir artışa tekabül ediyor, kolayca onaylayacaktır. Kongre için İsrail güvenilir bir müttefik ve daha çok silah göz çıkarmaz.
Tencere kapak gibiler
Mısır'a 13 milyarlık yardıma muhtemelen karşı çıkanlar olacak, fakat eninde sonunda onaylanır, zira Arap dünyasının nüfusunun üçte birini barındıran Mısır'ın 1979'dan bu yana İsrail'le barış anlaşması var. Körfez ülkelerine 20 milyar dolarlık silah satışınaysa insan hakları grupları, İsrail'in dostları ve Suudi Arabistan'ın terörle savaşta daha acar davranmasını isteyen Amerikalılar karşı çıkacak. Fakat nihayetinde Washington'ın İran üzerinden yürüttüğü felaket tellallığı, Arap ülkelerine nasıl kullanacaklarını bilmedikleri ileri teknoloji ürünü silahlar satılmasına dair resmi onayı sağlayacaktır.
Ürün pazarlaması bazen bir hayatta kalma kültürünü gerektirir. İlaçlar da çoğunlukla böyle satılır. Amerika'da silah satış yasaları da bu pazarlama tarzını kullanır: Ürünü mecburi kılmak. İşte ABD'nin silah satması ve bölgedeki hâkimiyetini sürdürmesi açısından İran bir şer odağı ve büyük bir satış nedeni haline getirilmiş durumda.
İran'daki kırıp döken kışkırtıcı rejimle, dar kafalı Amerikan yönetimi tencere kapak gibiler; birbirlerini yanlış okuyup Ortadoğu'da yeni bir Soğuk Savaş atmosferi yaratıyorlar. İran İsrail karşıtı söylemini sertleştiriyor ve tartışmalı bir nükleer savunma programını hayata geçirme tehdidi savuruyor; Lübnan ve Filistin'e de derinlemesine burun sokuyor. Bu kışkırtıcı adımları atmakla İran, Amerikan medyasında tehlikeli ve şeytani bir imparatorluk olarak pazarlanabilir hale geliyor.
Kışkırtıcı olan sadece İran değil. ABD düzgün bir gerekçe göstermeden Irak'ı işgal ediyor. Derken ABD ve İsrail, ikna edici hiçbir neden olmaksızın İran'a saldırı tehdidi savuruyor. Ve Amerika Sünni Arap rejimlerini, İran'ı Şii saplantılı bir düşman gibi görmeye sevk ediyor. Haliyle ABD Irak'taki iç savaşı da, Şiilerin artan gücünün ürünü olarak izah ediyor.
Yeni bir Soğuk Savaş'ın unsurları mı var karşımızda? Geçmişin komünizm tehdidinin yerini radikal İslam tehdidi aldı. İran Sovyetler'e benzer kılınıyor. Vietnam'ın yerine Irak geçiyor. ABD'yle Sovyetler arasındaki eski husumetle ABD-İran düşmanlığı arasındaki benzerlikler çarpıcı, ancak farklılıklar da önemli. Geçmişe dayalı güvenilir tahminler yapmak açısından da önemli farklılıklar bunlar.
Soğuk Savaş paradigması bir ticaret modelini izler. Bundan önceki Soğuk Savaş düzeni, iki süper gücün 'maşa devletler' yaratmasına dayanıyordu. Maşa devlet dış yardım karşılığında, dayatılan dış politikaya iştirak ediyor ve egemenliğinden taviz veriyordu. ABD dünyanın sağcı maşa devletleriyle, Sovyetler'se solcu devletlerle ittifak halindeydi. Her iki süper güç de açık veya örtülü bir biçimde rejim değişiklikleri tezgâhlıyordu.
Korku oransız bir şekilde arttığında çoğunlukla savaş çıkar. Yeni Soğuk Savaş'ta İran büyüklük veya güç mahiyetinde Sovyetler'le kıyaslanamaz. Fakat Washington'daki 'yeni-muhafazakârlar' İran'ın Müslüman dünyadaki 50'den fazla ülkeyi Batı'ya karşı seferber edebileceğine dikkat çekiyor. Bu eski Soğuk Savaş'ın 'domino teorisinden' başka bir şey değil.
Washington şu kallavi soruyu soruyor: İran'ın da bir maşa devlet sistemi yok mu? Bu sistem Suriye'yi, Lübnan'ın bir kısmını (Hizbullah), Filistin'in bir kısmını (Hamas) ve Irak'ın bir kısmını (direniş) kapsamıyor mu? İran'ın siyasi ittifakları hafife alınmamalı, fakat etkileri sınırlı. İran'ın uluslararası ortaklıkları, bölgesel kontrolden ziyade kendini korumaya dayanıyor. Sözgelimi Suriye İran'la ideolojik bütünlük içinde değil. Suriye'ye Golan Tepeleri verilseydi, ABD'yle işbirliği yapardı. ABD'nin de Ortadoğu'da İsrail, Mısır, Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkelerini kapsayan bir maşa sistemi var. Lübnan hükümeti ABD'yle müttefik, Batı Şeria'daki yeni Filistin hükümetiyse ABD destekli.
İdeolojik açıdan Soğuk Savaş dizginleme kavramına dayanıyordu. ABD Sovyet tehlikesini nükleer caydırıcılık, konvansiyonel silahlar ve gayriresmi bir müttefik devletler dayanışmasıyla dizginliyordu. Sovyetler de buna benzer bir savunma ve stratejik ittifaklar sistemiyle karşılık veriyordu. Soğuk Savaş, Sovyet ekonomisi çöküp Doğu Avrupa yeni dünyanın saflarına geçene dek, 70 yıl sürdü.
Siyasi İslam kolayca çökmez
Fakat dünya da Soğuk Savaş'tan bu yana değişti. ABD bu raundu kazanacağına güvenemez. ABD Ortadoğu'da, Sovyetler'in Afganistan'da davrandığı gibi davranıyor. Sovyetler nasıl 1980'lerde Afganistan'da hezimete uğradıysa, ABD de bugün Ortadoğu savaşlarına battı.
Müslüman dünyada 1.3 milyar insan yaşıyor; dünyadaki her beş kişiden biri Müslüman. Müslüman toplumunun sabrı ve derinliği etkileyici. Radikal İslam işte bu geniş ve barışçı toplum içinde sığınak buluyor. Gayriresmi, gizli ve sınırsız bir insan ve para kaynağı sağlanıyor. Yanlış ele alınırsa, radikal siyasi İslam varlığını daha uzun süre devam ettirecek ve giderek tehdit edici hale gelecek. Siyasi İslam savaşılacak bir devlet değil, bir ideoloji. Serbest piyasa ekonomisi de değil. Kolayca çökmez.
Yeraltındaki İslam'ı sınırlandırmanın en iyi yolu, Müslüman ülkelere özgürlük ve geleneksel siyasi sistemlerini geliştirecekleri bir alan elde etme izni vermek. Müslümanların demokrasi dersine ihtiyacı yok; kendi kültürlerine uygun bir demokrasiyi inşa etmeleri için gereken siyasi değerlere sahipler. Zaman ve güvene ihtiyaç var. Bununla birlikte Müslüman toplumlar kalkınma, kültürel işbirliği ve bölgesel koordinasyon ikliminden yarar sağlayacaktır.
Radikal, köktenci İslam'ın taşıdığı enerjiyi ancak Müslümanlar dizginleyip dönüştürebilir. Batı Müslüman dünyaya bir numaralı düşman gözüyle baktıkça köktendincilik bir savunma ruhu olarak büyüyecektir. ABD'nin Ortadoğu'daki maşalarına silah satma çabası da hiçbir işe yaramayacaktır. Eski Soğuk Savaş geride kaldı. Çok şükür. (Ortadoğu merkezli internet sitesi, Cenevre merkezli Dünya Kiliseler Konseyi'nin Ortadoğu sekreteri, )