Kontrol ve inisiyatifi yitirmeme dikkatiyle alınmış zor bir karar

Selâhaddin Çakırgil

Elbette hoş değil ama yaşanan sıkıntılı durumda Van, Mardin ve Diyarbakır belediye başkanlarının vazifeden alınıp, yerlerine bu şehirlerin valilerinin ‘kayyûm’ olarak tayin olunmaları, beklenmeyen şok bir gelişme de değildi. 

(Her üçü de büyükşehir statüsünde olan) bu şehirlerin Belediye Başkanları seçileli henüz 4.5 ay oluyor. Ve üçünün de 31 Mart seçimlerinde çok yüksek oy alarak seçildikleri de biliniyor. Ancak kanunların elverdiği imkânlar içindeki bir uygulama olduğu da açık. 

***

Bu durumun Türkiye’nin o bölgesiyle İran, Irak ve Suriye’yle ve uluslararası emperial güçlerle ’irtibat ve iltisak’ı göz önüne alınmadan sağlıklı bir izahı yapılamaz herhalde. O bölgedeki halkın seçmen kesiminin yüzde 70’leri aşan bir destekle PKK’nın siyasî uzantısına oy verdiği, bu partinin de sistem içindeki kanunî imkânlardan faydalanarak, PKK terör örgütünün ülke içi siyaseti etkilemeye çalıştığı, ayrıca ispata gerek duymayacak kadar açık ve bu, on yıllardır görülüyor. 

***

Tarihin en büyük devletlerinden biri olan Osmanlı’nın üzerine 100 yıl öncelerde emperyalistlerce berhava edilmesinden sonra, yeniden ayağa kalkmaya çalışan bugünkü Türkiye’nin bir ‘bekaa mes’elesi’nin olduğunu hafife alanlar bu gelişmeleri anlamamakta ma’zurdurlar elbette. 

Halbuki sınırların ötesindeki bölge ülkelerinin durumu her şeyi ortaya koyuyor açıkça. 1991 Baharı’nda cereyan eden ve Saddam’ın ağır yenilgisiyle son bulan 1. Körfez Savaşı’nı takiben Irak’ta meydana gelen otorite boşluğundan istifadeyle; PKK isimli kanlı terör örgütünün Irak’ın 200 km’yi aşkın derinliğindeki Kandil Dağı’nda yuvalandığı; Türkiye’nin hem Irak Hükûmetine, hem de Kuzey Irak’taki Kürdistan Bölgesel Hükûmeti’ne yaptığı itirazların da‘Kandil Dağı Amerikan sorumluluk bölgesindedir’ cevabıyla karşılandığı da gizli değil. 

Üstelik Suriye iç-savaşının başladığı 2011’den beri de Suriye’nin Türkiye sınırı boyunca, silahlı mücadele ve terör eylemlerinde bulunan PKK/YPG örgütünün DEAŞ’a karşı savaştığı gerekçesiyle ve İsrail rejiminin de hedeflerine uygun şekilde B. Amerika tarafından en gelişmiş silahlarla donatılarak desteklendiği de ortada. Türkiye’nin temellerine dinamit koymak isteyen bu terör örgütünü hele de bu üç Belediye’nin yöre halkınca seçilmiş başkanlarınca ‘özgürlük savaşçısı’ olarak nitelenip bütün imkânlarıyla nasıl beslendiği ve bu açıkgözlüğe son yıllarda ancak ‘kayyûm’ yöntemiyle taş konulmaya çalışıldığı da ortada. 

***

Türkiye’nin Amerika tarafından yeniden oyalanmak istendiği açık, Münbiç’te olduğu gibi. Ayrıca NATO’da müttefiki olduğu Türkiye’ye bile vermediği son derece gelişmiş silahları verdiği de açık. 

Hatırlayalım Trump henüz iki ay önce ‘Türkiye, sınıra 65 bin asker yığmıştı, kürdleri yok edecekti, ben önledim’ demişti. Onun ‘kürdler’ dediği, PKK/YPG silahlı gruplarıydı, kürd halkı değildi. 

Türkiye de bölgedeki bu yığınla oyuncular karşısında temkin ve kararlılıkla, oyuna gelmemeye çalışıyor.. Ve, bugün müdahale etmezse ileride daha ağır bedeller ödeyeceğini biliyor. Bu durumda Trump, Türkiye’yi kaybetmemeye dikkat ederek hem Türkiye’ye heyetler ve askerî birimler gönderiyor, hem de PKK/YPG’ye yeni silahlar! 

***

İran ve Rusya destekli B. Esed güçlerinin İdlib’de Türkiye kontrol noktasına da saldırma planı da ayrı bir kriz durumu oluşturuyor. Nitekim, Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ‘Saldırılarımızı, önceden Türkiye’yi bilgilendirerek yapıyoruz ve bu saldırılar devam edecek’ diyerek ‘gözdağı’ veriyor.      

Böylesine karmaşık uluslararası oyunların içinde, Amerika/İsrail, Rusya, İran ve diğer güçlerin, Türkiye aleyhine savaş veren bir PKK/YPG’yle gizli-açık nasıl destekler verdikleri bilinirken; Türkiye’nin de bu üç şehrin başkanlarını kenara koyması, gelişmelerin kontrol ve inisiyatifini düşman güçlere kaptırmamak için onlardan önce davranmak istediği şeklinde anlaşılabilir.