İşte oldu, konu Meclis’e getirildi. Konu, yani Pençe-Kilit harekatı sırasında 20 gün önce 12, ve şimdi de 9 askerimizin şehit edilmesi ve tabii, bağlantılı olarak Kuzey Irak ve Suriye’de ne olduğu, bizim askeri operasyonlarla ne yapmaya çalıştığımız meselesi…
Yarın Meclis’te önce Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler bilgilendirme yapacak ardından da muhtemelen parti temsilcileri görüşlerini açıklayacak.
Toplantının belki bakanların bilgilendirmesi ile ilgili bölümü kapalı, diğer kısmı açık olacak. Sonrasında da muhtemelen Meclis’ten bir ortak bildiri çıkacak.
Ortak bildiri deyince 12 askerimizin şehit edilmesinden sonra CHP ortak bildiri yerine farklı bir bildiri yayınlamayı tercih etmiş, terörü lanetlemekle birlikte askerlerin güvenliği ile ilgili bazı soruları da gündeme getirerek konunun Meclis’te görüşülmesini istemişti.
DEM parti de ortak bildiriye imza atmamış, Kürt sorununun çatışma ile çözümlenemeyeceği gibi nerede durduğu belli olmayan ya da açıkça teröre terör demeyen bir tavrın içine girmişti.
Aradan 20 gün geçip Kuzey Irak’tan yeniden ve çok sayıda şehit gelince bu defa Meclis’in toplanması yolu tercih edildi. Bir bakıma CHP’nin önceki olaydaki talebi yerine getirildi.
İyi mi oldu, iyi oldu.
Bu arada Cumhurbaşkanının başkanlığında yapılan güvenlik toplantısının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan MHP ve İyi Parti liderlerini arayıp bilgilendirme yaptı. Ancak bu arada, hadi DEM’den vaz geçtik, Ana muhalefet liderini bile aramadı. Tabii bu tavır, en yukardan terör meselesinde kapsayıcılıktan uzak çok bariz bir siyasi tavır sergilenmesi oldu. Terörle mücadele tüm milletin ortaklaşması gereken bir mesele ise Ana muhalefeti dışlamak Cumhurbaşkanının ortak temsil hüviyeti ile bağdaşıyor mu, sormak lazım.
Konunun Meclise gelmesi muhalefetin talebi idi, iktidar da o noktaya geldi, iyi oldu. Böylece konu en sağlıklı zeminde ele alınmış olacak.
DEM’E SÖYLEYECEKLERİM VAR
HDP idi DEM oldu. Aynı familya.
Tamam, Kürt siyasi temsiliyeti gibi bir konumu var. Ancak Türkiye’de de tüm bölgede de bütün Kürtleri temsil ettiği söylenemez. DEM, Kürt siyasetini legal alanda yürütmek üzere kurulmuş bir yapı her parti gibi.
Ama Kürt siyasetinin bir de silahlı kolu var. Herkes biliyor, onlar da biliyor ki arada bir ilişki var ve bu ilişki hastalıklı bir ilişki. Bu haliyle sürdürülemez bir ilişki. Legal bir yapının silahlı bir güçle yatağa girmesi ne o yapı için sağlıklı olur ne o legal yapıya legalite imkanı veren ülke ona razı olur.
Ama böyle sürdürülmek isteniyor.
O silahlı hareketi başlatan adam 2013’te “silahlı mücadele döneminin sürdürülemez olduğunu ve artık son verilmesi gerektiğini” açıkladı.
Ancak Amerika Kandil’in kafasını iğfal etti ve Suriye’de örgüte bir açılım sağlama ümidi verdi. O iğfal olayı Kandil’i yeniden çılgınlığa sürükledi.
Siyasi ayak da Türkiye içinde ne yapacağını şaşırdı. Halen o şaşkınlık devam ediyor.
Belki iktidarın Selahattin Demirtaş’a uyguladığı muamele de bu şaşkınlığı besliyor.
DEM, kendi başına yapabilir mi bilmiyorum, Demirtaş’ın -şehitlerden dolayı yaptığı açıklamayı biliyorum- cezaevinden köklü bir muhasebeye çağrı gibi bir yaklaşımı olabilir mi bilmiyorum, ama ülke barışında farklı bir rol üstlenmenin miadı çoktan doldu. Irak’taki örgütle, Suriye’deki Amerikan korumalı yapıyla yürümenin sürdürülebilirliği yok. O yapılar her halükarda “Türkiye düşmanı” olarak algılanacak ve tepki kaynağı olacak.
Bir parti için kapanma kararı verilsin verilmesin, şu andaki yapının Kürt sorununa bir faydasının olduğu söylenebilir mi?
Çözüm sürecinden bu yana iktidarın tavırları evet MHP ile de aynileşe aynileşe çok başkalaştı, ama çözüm sürecinin paydaşı olarak HDP -DEM çizgisinin de derin bir “örgüt enfeksiyonu” ile malül olduğu kesin.
Şehitler için konuşamayan bir parti… Siyasette de dokunulamayan bir problem odağına dönüşür. Kürt sorununun çözümü önünde de engel olur. Bu yol yol değil.
DESTİCİ’NİN KÖTÜLÜĞÜ
Türkiye 9 şehitle yanarken BBP genel başkanı Mustafa Destici kötü bir istismara imza attı. “Terörün tüm unsurlarına karşı topyekûn mücadele edilmelidir” başlığı ile yayınladığı X mesajının altına 25 partinin amblemini koydu. Bu Türkiye’nin yarısından fazlasını terörle suçlamak demekti. Bundan daha çok terör destekçiliği ve istismarı görülemez. Ayıp, çirkin sözleri bile hafif kalıyor böyle durumlarda.