Hindistan; yolsuzluk yaptıkları, rüşvet verdikleri iddiasıyla İsrailli şirketleri on yıllığını savunma ihalelerinden men etti. Stockholm Uluslararası Barış Enstitüsü'nün yayınladığı son silahlanma raporuna göre, dünyada en fazla silah alımı yapan ülke Hindistan. Özellikle de yıllardır İsrail'le ortak nükleer silah çalışmaları yapmasıyla bilinir...
Bu gelişme küresel güç kaymaları açısından aslında çok şey anlatıyor. Ama hepsi bu değil. Asya'nın yükselen gücü, Asya'daki silahlanma yarışı, Hindistan'ın İsrail askeri teknolojisine bağımlılığının ortadan kalkması. İsrail'le Asya NATO'su kurmaya çalışan bir gücün farklı seçeneklere yönelmesi ve daha bir çok şey.
Ama şaşırtıcı olan bunlar değil.
Bu olaydan sonra ABD, İran'la ticareti kesmediği gerekçesiyle Hindistan'ı yaptırım uygulamakla tehdit etti!
Petrol başta olmak üzere iki ülke arasındaki ticarete son verilmesi için baskı altına alınan Hindistan'a; "İran'la ticari ilişkilere son vermezsen, İran'la bankacılık işlemi yapan Hindistan bankalarının ABD bankacılık sistemi ile ilişkileri kesilecek" tehdidi iletildi.
Burada mesele İran'la ticaret mi yoksa İsrail'in savunma ihalelerinden men edilmesi mi? Peki, bütün baskılara rağmen; İran'la ticareti daha da artırmaya çalışan, İran'a uluslararası finans sistemine erişim sağlamakla suçlanan Türkiye, İsrail'le askeri ilişkileri dondurduğu için benzer bir tehditle yüz yüze gelebilir mi?
Bekleyip göreceğiz...
Bu örneği neden verdim? Devletlerin birbiriyle hesaplaşmalarına neden olan gerçek ilişkileri yansıttığı için... Siyasi ve diplomatik söylemlerin çoğu zaman gerçeği yansıtmadığını göstermek için...
Daha yakın bir örnek verelim:
Suriye'nin sınır bölgelerindeki çatışmalar merkeze ulaştı. Şam'ın kenar semtlerinden birkaç gündür çatışma haberleri geliyor. Suriye'deki değişim çabasının öncü ülkesi haline gelen Türkiye, diplomatik misyonlarını boşaltıyor, vatandaşlarından bu ülkeyi terk etmelerini istiyor. Ankara, sürecin başından bu yana tartışılan "tampon bölge" planının somutlaşacağına yönelik açık işaretler veriyor. Türkiye için Şam yönetiminin devrilmesinden başka bir seçenek yok artık.
Peki Irak'a ne oluyor? Ne oluyor da Türkiye'ye yönelik sert politikalar uyguluyor? Nuri el Maliki yönetimi, Sünnilerle arayı açarken, Tarık Haşimi'yi hapsetmek için Kuzey'e ve Türkiye'ye sert mesajlar verirken, Suriye'yi sanki kendi eyaleti gibi sahipleniyor.
Muhaliflere yönelik sert açıklamalar, onları El Kaide olarak suçlama, "Şam yönetimi devrilirse bölgesel savaş çıkar" şeklindeki uyarılar, Türkiye'yi Suriye'yi istikrarsızlaştırma ile suçlama gibi, Şam'ın sözcüsü gibi hareket ediyor. Irak'taki Sünni aşiretleri, Suriye'deki muhaliflere silah, Irak'taki savaşçı grupları Suriye'ye geçmekle itham ediyor. vermekle
İran'la tam ittifak halinde, Irak'ın parçalanmasına yol açacak politikalara girişiyor, Türkiye karşıtı tutumunu keskinleştiriyor. Neden?
"İran-Suriye aksı", bugünkü Ortadoğu denkleminin bel kemiği. Suriye'nin düşmesi İran'ı ciddi oranda zayıflatacak. Tahran buna hiçbir zaman razı olmayacak, "Suriye kartı"nı elinden kaçırmak istemeyecek. "Aks"a yeni bir üye, hem de Suriye'den çok daha güçlü bir üye katıldı şimdi; Irak... Suriye düşerse Irak öne çıkacak, İran'a kalkan olacak.
Bu yüzden iktidarda kaldığı sürece Maliki'nin Türkiye karşıtı duruşu daha da keskinleşecektir. Neden? Cevap, kabul edilmesi zor olsa da gayet net: Kimlik eksenli ayrışma, bölgesel kutuplaşma... Yoksa Bağdat yönetiminin ABD karşıtlığından değil.
Buraya kadar söylenenleri de çokça tartıştık.
Buradaki sürpriz başka: ABD, İran'dan Irak'a giden uçakların Suriye'ye silah taşıdığından endişe ediyormuş! Eğer böyle bir endişe varsa, yakında bazı "uçak kazaları" yaşanması muhtemel. Irak'ta hava savunma sistemleri bulunan ABD'nin İran uçaklarını araması, silah bulması, bu silahların Suriye'ye nakledildiğini öne sürmesi de muhtemel. İran'dan Suriye'ye giden uçakların Türkiye tarafından indirilip aranmasını hatırlayalım...
Daha işgal tam bitmemişken ABD ile yeni Bağdat yönetimi farklı yönlere yelken açıyor. Bağdat İran yanında saf tutarken, Suriye'yi savunurken ABD bu iki ülkeye de müdahale çizgisinde.
Peki bu ayrışma ne tür sonuçlara yol açar? Bağdat ABD inisiyatifinden tamamen çıkar ya da Maliki devrilir. Irak'taki Sünnilerle Suriye Sünnileri yakınlaşır. Bağdat'la arası açılan kuzey Irak Kürt yönetimi, Sünni ülke ve çevrelere yakın durmaya başlar.
Öyleyse şunu itiraf edebiliriz: Bölge kimlik eksenli bölünme yaşıyor. Irak iç savaşında tanık olduğumuz şey Suriye ile yaygınlaşıyor, Şii ve Sünni olarak bölge ikiye bölünüyor...
Kulağa çok kötü geliyor değil mi? Ama gerçek. Hayal dünyasına kapılmayalım; bugün bölgedeki bütün ayrışmalar kimlik/mezhep üzerinden yürütülüyor. İstediğimiz kadar "mezhep ayrışması istemiyoruz" diyelim. Durum budur...
Hindistan-İsrail-ABD örneğinde olduğu gibi, devletlerin geleneksel politik söylemlerinden daha çok, birbiriyle bağlantısızmış gibi görünen hareketleri bir çok şeyi ele veriyor. Suriye meselesi de, küresel ölçekte saflaşmalara yol açtığı gibi bölgesel ölçekte ayrışmaları pekiştiriyor.
Bu yüzden, söylemlere saplanıp kalma yerine, her hareketi okuma becerisini kazanmak zorundayız. Gerçeği ve geleceği ancak böyle görebileceğiz...
Evet, bölündük... Zihinlerimizde, kalplerimizde ayrıştık...
NOT: Suriye'de rehin tutulan gazeteciler Adem Özköse ve Hamit Coşkun'la ilgili kamuoyu hassasiyeti dorukta. Medya olarak bizler konuyu gündemde tutmaya devam edeceğiz. Türkiye kamuoyunu zaten kaybetmiş bir ülkenin kamuoyu baskısını önemsemesi beklenemez. Sonuç Dışişleri Bakanlığı'nın çabaları ve özel görüşmelerle gelecek. Yakın zamanda bırakılacaklarını umuyorum ve buna inanıyorum.
yenişafak