İslam ümmetinde tekfir olayı, ta hariciler döneminden gelen eski bir hastalıktır. Başlangıçta İslam'a giren bidatlere ve hurafelere karşı ortaya çıkan bu kültür, zamanla ifrata kaçtı ve ümmet içerisinde kapanmayacak büyük yaralara ve tahribatlara neden oldu.
Günümüzde ise bu kültür, bir kısım ilimde sığ, hayat tecrübesi yetersiz genç Müslümanlar tarafından gündeme getirilmektedir. İlk bakışta hurafelere karşı çıkmak ve bidatleri defetmek gibi samimi çıkışlar yapıyor gözükse de zararları yararından çok daha fazladır. Zira bu kültür, Müslümanları parçalıyor, birbirine düşürüyor, dışa karşı verilmesi gereken mücadele azmini ve cihad aşkı gibi biriken enerjiyi içte tüketiyor, yok ediyor.
Tekfircilik din adına dine karşı kullanılan bir hastalıktır. Bu hastalık, Müslümanların bir araya gelmesi, birleşmesi ve ilerlemesi önünde büyük bir engeldir. Bunların icraatına baktığınızda göreceksiniz ki, dine karşı dini kullanmakta, dini din ile anlamsızlaştırmaktadır. Daha açık bir ifadeyle küfrü mutlak ve şirki mutlak yerine, günahkâr müminleri kafirlikle itham ederek itibarsızlaştırmaktır.
Bu hastalık, ortaya çıktığı günden beri uluslararası güçlerin elinde hep bir maşa gibi kullanılmış, Müslümanları birbirlerine düşürmüş, birbirine düşman etmiştir. Dış düşmana karşı harcanması gereken gücü, enerjiyi içerde harcayıp tüketmiştir. Yüzyıllardır Müslüman cemaatleri içten içe kemiren bir kurt görevini görmüş, bir virüs gibi hastalık yaymıştır.
Bunların en büyük sermayesi her şeyi ve her kesi eleştirmektir. Eleştirmenlik beleş bir meslektir ve nefse hoş gelir. Çünkü yıkmak, dağıtmak kolaydır, ama yapmak zordur. Bunların işi yapmak değil yıkmaktır. Hep Müslümanlar arasında "şu şirktir, şu küfürdür, şu bidattir, şu hurafedir" şeklinde hiçbir şeyi beğenmeyip kötüleme ve dışlama vardır. Nihayetinde beğendiği kimse kalmayınca yalnızlaşıyor. Arkadaşsız kalıyorlar.
Bunların ileriye yönelik bir plan ve programları yoktur. Sadece geriye dönük Müslümanlar arasında yaşanmış ihtilaflı meseleleri gündeme getirerek yeni ihtilaflar çıkarmak, asıl hedeften şaşırtmaktır. Böylece yaptıkları şey içte zaaf yaratmak suretiyle kaleyi içten çökertmek ve kale burcundan her gün bir taş daha eksilterek mevcut yapıyı dağıtmak olmuştur.
Bunlar daha çok Kur`an`a parçacı şekilde yaklaşmak, birkaç ayet mealinden hüküm çıkarıp müşrikler hakkında nazil olmuş ayetleri günahkâr Müslümanlara uyarlayıp giydirerek, Kur`an bütünlüğünü ve hikmetini yok ediyorlar. Böylelikle dinin çerçevesini daraltıyor, zorlaştırıyorlar. Hâlbuki Kur'an, müminlerin yıkıcı değil, yapıcı, ayrıştırıcı değil, birleştirici olmalarını emrediyor:
"(Ey iman edenler): Allah`a ve Resulüne itaat edin, birbirinizle çekişip durmayın. Yoksa çözülüp gevşersiniz ve rüzgarınız/gücünüz de elden gider." (Enfal: 46)
"Hep birlikte sımsıkı Allah`ın ipine sarılın, tefrikaya düşmeyin. Allah`ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman idiniz de O, kalplerinizi birleştirdi ve onun nimeti sayesinde kardeşler oldunuz." (Âli İmran: 103)
Günümüzde Tekfircilik Suudi krallığına bağlı alim kılıklı belamlar tarafından organize edilmektedir. Her şey orada planlanmakta, oradan motive edilmektedir. Suudiler bu kültürü kendi okullarında üniversitelerinde yetiştirdiği birçok öğrenciyi İslam dünyasının dört bir yanına ihraç ederek ümmetin içini kaşımaktadır. Bu öğrenciler kendilerince ilmin merkezinden geldikleri için sadece ben bilirim gibisinden ne kimseyi dinliyor ne de söz hakkını veriyorlar.
Bunların küfrün babaları olan Emperyalistlerle, Siyonistlerle herhangi bir çatışması, hesaplaşması yoktur. Sadece İslami ruh taşıyan nerede bir İslami hareket, parti, cemaat ve tarikat varsa onunla uğraşırlar. Kendileri dışındaki herhangi bir hareketle birleşmeleri, muhabbet etmeleri asla yoktur. Ama en zalim, en gaddar yöneticilerle anlaşabilir, muhabbet edebilir, hatta ittifaklar bile kurabilirler.
Sonuç olarak şunu diyebiliriz ki; Müslümanlığıyla övünen, İslam`ın ana vecibelerini yerine getiren, Allah`ı ve Resulünü sevdiği belli olan, ama bununla birlikte günümüz cahiliyesinin etkisinde kalan insanlar hakkında insaflı olmak gerekir. Âlimlerin, hakkında icma etmediği konularda karşı tarafın delili bizim açımızdan zayıf görünse bile tevillerini dikkate alarak tekfir etmekten kaçınmanın en ihtiyatlı ve en doğru yol olduğuna inanıyoruz. (Mehmet Şenlik, doğruhaber)