Evet bu bir “Bitiş”tir. Ve tabii “Kötü” bir bitiştir.
Kılıçdaroğlu’nun siyasi vaziyeti yani… Kendisi hala farkında değilse o da artık “pişkinlikten öte bir durum” olarak yorumlanacaktır. Ya da kafası samuray kılıcı ile kesilip de hala yerinde durduğu zannedilen görüntüler gibi acayip bir durum.
Kılıçdaroğlu bundan böyle “Güvenilirlik”ten bahsedebilir mi? Ya da kim güvenir artık Kılıçdaroğlu’na?
Bir kere 6 liderle yola çıkmışsınız. Seçim sürecinin en kritik safhasında bir başkası ile pazarlık yapıyorsunuz, protokol imzalıyorsunuz, ona üç bakanlık ve MİT Başkanlığı sözü veriyorsunuz, nasıl bir iş bu?
Ve bunu diğer payraşlarınızdan, sizin için siyasi kariyerleni, partilerini ortaya koyan insanlardan gizliyorsunuz. Nasıl yaptınız bunu?
Seçimi kazandığınızda diğer paydaşlara, “Yeni Muktedir” rolleri içinde emr-i vaki yapacağınızı mı hesapladınız, yoksa yazılı protokolü inkar edip, Ümit Özdağ’a tavır koyacağınızı mı düşündünüz? O gün nasıl bir fırtına kopacağı aklınıza gelmedi mi?
“Yoksa seçimi nasıl olsa kazanamayız” gibi bir peşin yenilgi mi vardı aklınızda da…. Ama öyleyse neden “Üç bakanlık ve MİT başkanlığı” vadinde bulunasınız ki?
Bunun adını saflık mı koymak lazım, kurnazlık mı, bilemedim ki…
Seçim bitiyor, orada, Kılıçdaroğlu’nun -her nerde saklıyorsa- bu tür gizli mutabakatları sakladığı yerde, saatli bomba gibi duran ve hiç gündeme gelmeyeceğini düşündüğü malzemenin fitili, protokole birlikte imza atan Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ tarafından ateşleniyor. T24’te, Cansu Çamlıbel’e verdiği mülakatla… 17 Temmuz 2023.
“Kılıçdaroğlu kazansa üç bakanlık ve MİT Başkanlığını alacaktık, yazılı mutabakat var. Altılı Masadaki ortakları itiraz edeceği için bakanlığımı açıklamama ricasını kabul ettim. Benim içişleri bakanı olacağımı açıklasa seçimi kazanabilirdi.”
Mülakattan sonra Davutoğlu arayıp soruyor, “Yok öyle bir şey” diyor. Davutoğlu gece Karar tv’de “Kılıçdaroğlu’nun yalanlamasını” paylaşıyor. Partisi yalanlıyor.
Ne bu? Demek hem Davutoğlu’na yalan söylendi hem partiden gizlendi iş…
Sonra da Habertürk’e, Mehmet Akif Ersoy’un programına çıkıp, “iki kişinin namus”undan söz ediyor. Şu sözlerle: “O protokolle ilgili konuşmam doğru değil. İki kişinin namusuna teslim edilen protokoldür. Açıklamayı ahlaki olarak doğru bulmam. Benim konuşmam doğru değil. Protokol ikimizin arasında imzalandı. Kamuoyuna açık değildi. İkimizin namusuna teslim edildi, nokta”
Ah şu “Nokta”lara bayılıyorum. Sanki bir meydan okuma gibi, sanki her türlü tartışmayı bitirecek bir şey söylenmiş gibi… Allah aşkına hangi tartışma biter böyle bir skandal ortada dururken?
Acaba olayın fecaatini gerçekten anlamamış olabilir mi Kılıçdaroğlu?
Ortaya çıkan tablonun, onu “Cumhurbaşkanı adayı” olarak görüp oy veren 28 milyon açısından ne anlama geldiğini göremiyor mu? İnsanların “Bugün milletten, hatta kendi seçmeninden gizli protokol yapabiliyor, bunun gizli kalacağına muhtemelen inanabiliyorsan, yârin Cumhurbaşkanı yetkisiyle nelere imza atarsın?” diye sorulacağını hiç mi düşünemiyor?
Cemil Çiçek’in bir sözü var: “Tek adam yönetimleri şantaja en açık yönetimlerdir” şeklinde. İlkesel bir yaklaşım bu.
Kılıçdaroğlu’nun baş rol oyuncusu olduğu şu olay, tayin edici konumda olan insanların “Üç -beş oy” için bile nasıl kimyasının değişeceğinin tipik örneği olarak siyasi tarihe geçecektir. Dara düşersiniz üç – beş oy kimyanızı bozar, başka şeyler olur başka şantajlarla karşı karşıya kalırsınız. Bir de Cumhurbaşkanlığı gibi ülke çıkarlarında tayin edici rollerin söz konusu olduğunu düşünün…
Aklıma şu soru da geliyor: Kılıçdaroğlu olayı “Namusa emanet” gibi sunduğuna ve orada “Paydaş”ına bir tür suçlama yönelttiğine göre acaba Ümit Özdağ’la yapılan protokol nasıl bir “namusa emanet” niteliği taşıyordu da Zafer lideri onu bozmuş oldu? “Namus” söylemini çok kullanır Kılıçdaroğlu… Şu olayda ortada gerçekten bir siyasi namus faciası bulunduğunu söylemek lazım. Ama kim bu facianın paydaşı oldu, onu çözmek Kılıçdaroğlu ve Özdağ’a düşüyor.
Yaşanan sürecin en feci boyutu, 6’lı Masa’nın sonunda Kılıçdaroğlu’nun adaylığına mahkum hale gelmesidir bana göre. Orada da diğer 5 liderin sürecin akışını sağlıklı etkileyememe ve sonunda millet önünde Kılıçdaroğlu’na kefil olma gibi bir pozisyona düşme gafleti vardır. Bunu da not edelim.
Bundan sonra Kılıçdaroğlu’na düşen milletten, partiden, diğer liderlerden özür dileyip köşesine çekilmektir. Bitmiştir.