Filistin’den söz açıldığında; bana, hiç kimse “Ama!.. Fakat!..”lı cümleler kurmasın... Hiç kimse; “Ama!.. Fakat!.. Hamas da gerilimi tırmandırıyor!” demesin!..
Türkiye’den Ceren Kenar’ın dediği gibi; “Gazze’deki katliam” devam ediyorken, “Ama Hamas”la başlayan her cümle “geçersiz”dir, “anlamsız”dır, “hiçbir fikri değeri olmayan” bir cümledir!..
Çünkü, İsrail’in Gazze’ye saldırısı “Hamas eylemleri” yüzünden olmamıştır... İsrail’in “misilleme” ve “intikam” çığlıklarına yol açan “3 Yahudi gencin öldürülmesi” olayı, tamamen bir “düzmece”dir, tamamen “bahane”dir!..
PLÂN, 1 YIL ÖNCE YAPILDI!
Zira, “3 İsrailli genci öldüren” Hamas değildir... Onların “trafik kazası”nda öldükleri ortaya çıkmıştır... O gençleri “trafik kazası süsü” verip de öldürenler; İsrail’i, böyle bir “kanlı operasyon”a sevk edenlerdir!..
Kaldı ki; bu “kanlı saldırı”nın 3 İsrailli gençle de bir ilgisi yoktur... Çünkü bu kanlı saldırı, “bir yıl önceden planlanmış”tır!..
Yani, mesele “son bir ayın meselesi” değildir!..
Hiç şüpheniz olmasın ki;
Mısır’da Muhammed Mursi’nin devrilip, yerine Sisi’nin getirilmesi de, “bu plânın bir parçası”dır!..
Mursi’yi devirttiler, “tünel”leri kapattırdılar ve bugünkü kanlı saldırılara “zemin” hazırladılar!..
Ve yine;
Son İsrail saldırılarının, “Türkiye’deki Cumhurbaşkanlığı seçimleri” ile de ilgisi vardır... Asıl hedef, “Tayyip Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı seçtirmemek”tir!..
“Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmadığı bir Türkiye”, ABD, Batı ve İsrail için “bulunmaz bir fırsat” olacak ve “Bölge İsrail tarafından şekillenecek”tir!..
İşin içinde “petrol” de vardır, çıkan veya çıkacak “doğalgaz” da vardır!..
Daha sayalım mı?..
HAMAS’IN ATEŞKES ŞARTLARI
Amerika başta olmak üzere İngiltere ve tüm Batı ülkelerinin Gazze’deki katliama “kör ve sağır” kalmaları da; “Detayları ince ince kurgulanan ve uygun zaman kollanan bir plân”ın parçalarıdır!..
Tüm bu “gerçek”lere rağmen, hâlâ “Ama Hamas!” demek, “İsrail’i aklama çabası”ndan başka hiçbir anlam taşımaz!..
Ne istiyor Hamas?..
“Savaşın devamı”nı mı,
Yoksa “Ateşkes” sağlanmasını mı?
Hamas, “İsrail’in kanlı saldırıları” devam ettiği süre, elbette “onurlu direniş”ini sürdürecektir... Ama “ateşkes” çağrılarına da kapalı değildir...
Evet, Hamas da “ateşkes” istemekte, “son derece makul şartlar” ileri sürmektedir ki, buyrun o “10 şart”a bir bakalım:
“• İsrail ordusunun askerini Gazze’den çekmesi ve çiftçilerin tarım yapmasına izin verilmesi, • Kaçırılan ve daha sonra takas ile serbest bırakılan İsrail askeri Gilad Şalit karşılığında serbest bırakılan ancak daha sonra tutuklanan mahkumların serbest bırakılması, • Ablukanın sona erdirilmesi ve sınır kapılarının açılması, • BM gözetiminde bir liman ve havaalanı açılması, • balıkçılık için izin verilen sınırın genişletilmesi, • Rafah geçiş kapısının uluslararası gözetime açılması, • İsrail’in 10 yıllık bir ateşkesi kabul etmesi, • Gazze hava sahasının İsrail uçaklarına kapatılması, • Gazze sakinlerinin Kudüs’ü ziyaret edebilmelerine ve El-Aksa Camii’ne giriş yapabilmelerine izin verilmesi, • İsrail’in Filistin içi meselelere, meselâ Hamas-Fetih koalisyon hükümetine müdahil olmaması ve Gazze’nin sanayi bölgesinin açılması.”
Söyleyin Allah aşkına;
Bu “şartlar” arasında, bir tek kabul edilemez, bir tek adil olmayan madde var mı?..
O halde;
Hiç kimse, “Ama, fakat Hamas!”lı ifadelerle konuşmaya başlamasın!..
Artık ortaya çıkmıştır ki; “İsrail vahşeti” karşısında, “masum” olan tek taraf “Hamas”tır!..
Bunu bilelim ve;
Konuşmaya öyle başlayalım!..
Tekrar edelim;
Bu kanlı saldırı; İsrail yetkililerin New York Times’a söylediği üzere, “son bir yıldır planlanan bir operasyon”dur... Hamas’ın, önce Suriye’de aldığı Esad karşıtı pozisyon ile İran ve Suriye’nin desteğini kaybetmesi, daha sonra Mısır darbesi ile gelen Sisi’nin Hamas kaşıtı politikası, en büyük sponsorlarından Katar’ın Körfez ülkeleri tarafından izole edilmesi ile mükemmel bir zamanlama yaşanıyor İsrail açısından... Hamas’ın uluslararası kuşatılmışlığını, Gazze’nin tek hava borusu olan “tünel”lerin yok edilmesi ile tamamlamak istiyor İsrail...
Olay budur...
Gerçek budur!..
“Ama’lı, Fakat”lı” cümleler, “gerçeklerden sıvışma” çabasıdır!..
Bunu, herkes böyle bilsin!..
KRAL VE ŞEYH’LER NİYE KORKUYOR?
“Kanlı saldırının perde arkası”nı bu şekilde izah ettikten sonra, gelelim; “Kanlı saldırıya sessiz kalan ülkeler”in durumuna...
Biraz önce dediğimiz gibi;
Katar, tepki vermeyecek kadar “izole” edildi... Suriye, kendi derdiyle meşgul... Ürdün, nüfusunun yarıdan fazlası “Filistinli” olmasına rağmen sessiz... İran, daha yeni yeni, “kerhen açıklamalar” yapmaya başladı... Mısır’daki Sisi Cuntası, zaten plânın bir parçası!..
Ya Suudi Arabistan?!?..
Malûm;
Suudi Arabistan, Mısır’daki darbenin ardından General Sisi liderliğindeki cuntaya başarılar dileyen ilk İslam ülkesi olmuştu. Sonrasında Mısır’a sınırsız maddi destek sağlayan Riyad, Filistin’de son katliamların kurbanları için bırakın taziyede bulunmayı, ölenleri “terörist”, öldürenleri ise “kahraman” ilan ederek, İslam dünyasında büyük bir şoka sebep oldu...
Oysa, şoka girmeye hiç gerek yoktu... “1975’teki kırılma anı”ndan bu yana, hiçbir Suudi Kralı, hatta Suudi yöneticisi, uluslararası kamuoyunun, özellikle de “ABD-İsrail çizgisi”nin dışına çıkamadı... Söz konusu kırılma anı, Kral Faysal bin Abdülaziz’in, “Kudüs” konulu ünlü konuşmasını yaptıktan kısa bir süre sonra, 25 Mart 1975 günü yeğeni Faysal bin Musa tarafından Riyad’daki sarayında “vurularak” öldürülmesiydi.
Suud yöneticileri; o günden bu yana “sessiz” kalmaya mahkûm olmuşlardır...
Kral Faysal’ın kim adına ve neden öldürüldüğü henüz resmen açıklanmadı. Açıklanmasını beklemek de, şimdiki dengeler içinde zor görünüyor. Ancak, ABD’nin İsrail’e yaptığı silah yardımlarına ve Batı’nın her şartta İsrail’i desteklemesine sinirlenen Faysal’ın, 1973 yılı sonunda başlattığı “petrol ambargosu”nun üzerinden bir buçuk yıl bile geçmeden öldürülmesi; akla, doğal olarak bazı ihtimalleri getiriyor.
Ortadoğu’nun yakın tarihi içinde “Bölgeyi etkileyen en önemli 10 hadise” şeklinde bir liste hazırlanacak olsa, Kral Faysal’a düzenlenen suikast mutlaka bu listede, hem de üst sıralarda yer alır. Faysal suikastıyla, petrolü silah olarak kullanma düşüncesi tamamen rafa kaldırılırken, kendisinden sonra gelecek olan Suudi Arabistan krallarına “Dilersek sizi sarayınızda, hem de en yakınınıza öldürtürüz” mesajı verilmiştir. Bu durum; sadece Suudileri değil, bölgedeki bütün petrol zengini ülke yöneticilerini de yeniden şekillendirmiş ve hizaya getirmiştir.
Hatta; Suudi Arabistan başta olmak üzere, “Körfez ülkeleri”nin dış politika yönetimlerinde ve tercihlerinde “Faysal öncesi” ve “Faysal sonrası” şeklinde bir tasnif bile yapılabilir.
Kısacası; bugün “Kral Faysal suikastının gölgesi ve korkusu” altında yaşayan Körfez emirlik ve krallıklarının, uluslararası ilişkilerde izledikleri yola fazla şaşırmamak gerekir.
“Sarayında öldürülen kral” kâbusu, onları gece-gündüz takip ettiği için, iktidarlarına alternatif olacağını ve kendilerini tahtlarından edeceğini düşündükleri Müslüman Kardeşler’den de ölümüne nefret ediyorlar.
Ve tabiî;
“Filitinli Müslümanlar”dan da!..
CİHAD ÇAĞRISI VE AMBARGO
Peki, Kral Faysal niye öldürüldü?..
1964 yılında Suudi Arabistan tahtına geçen Kral Faysal bin Abdülaziz “İslam Birliği” düşüncesine sahipti... Göreve başladıktan sonra, “İslâm Birliği” fikrini gerçekleştirmek amacıyla başta Mısır, Suriye, Irak gibi Müslüman ülkelerle diplomatik ilişkilerini geliştirmeye çalıştı.
İslam ülkeleri liderleri ile yaptığı görüşmelerin sonunda 1969 Rabat’ta ilk İslam Zirve Toplantısı’nın gerçekleşmesini ve daha sonra da İslam Konferansı Örgütü’nün kurulmasını sağladı... İsrail işgali altında bulunan Kudüs’ün kurtuluşu için cihad ilan eden Kral Faysal; Amerika başta olmak üzere Batılı ülkelerin İsrail’in yanında bulunmasından dolayı Batıya karşı öfkeliydi.
Haziran 1967’de yaşanan 6 gün savaşı, Ağustos 1969’da Mescid-i Aksa’nın bir Yahudi tarafından yakılması gibi dönemin önemli olaylarından derin acı duyan Suudi Arabistan Kralı Faysal Bin Adülaziz; “Kudüs İçin Cihad Çağrısı” yaptığı meşhur Kudüs Konuşması’nda şunları söylemişti:
“Kardeşlerim! Neden bekliyoruz? Dünyanın vicdana gelmesini mi bekliyoruz? Nerededir ki dünyanın vicdanı? Mukaddes Kudüs’ü Şerif sizi çağırıyor. Kendisini kurtarmanızı bekliyor. Neden korkuyoruz? Ölümden mi korkuyoruz? Allah yolunda cihad ederek ölmekten şerefli ve daha faziletli ölüm var mı?
Ey kardeşlerim bizim istediğimiz İslam milliyeti ve İslami uyanıştır. Milliyetçilik, ırkçılık veya bloklaşmalar değildir arzumuz.
Çağrımız İslami çağrıdır. Allah yolunda cihad etmeyedir çağrımız. Dinimiz, inancımız, mukaddesatımız ve harimi İslâm içindir çağrımız. Ne zamanki hatırlasam Haremi Şerifimiz (Kudüs) ve mukaddesatımız işgal ve tecavüz altındadır ve aşağılanmaktadır. Ve orada günahla Allah’a isyan ve ahlaki çöküntüler sergilenmektedir. Allah’a halisane yalvarıyorum, eğer bana cihad etmek ve mukaddes topraklarımızı kurtarmak nasip olmayacaksa, beni bu dünyada bir an bile yaşatmasın.”
Kral Faysal’ın bu tarihi konuşmasından 4 yıl sonra, yani 6 Ekim 1973’te, Mısır ve Suriye kuvvetleri, İsrail’e saldırdılar... Her zaman olduğu gibi; “ABD ve Batılı ülkeler, yine İsrail’in yanında” yer aldılar!..
Bu “Haçlı İttifakı”na karşı, S.Arabistan ve diğer Arap ülkelerinin ellerinde “tek bir koz” vardı, o da “petrol”dü!..
Çok geçmeden; başta Suudi Arabistan ve onun lideri Kral Faysal’ın önderliğinde Arap ülkeleri, Batı ülkelerine petrol ambargosu başlattılar. Ambargoyla beraber uluslararası çapta büyük bir enerji krizi baş göstermeye başladı.
Suudi Arabistan Kralı Faysal bin Abdülaziz, “petrol ambargosu”nu başlatırken, tarihe geçecek şu cümleleri sarf etmişti:
“Biz ve atalarımız hurma ve deve sütüyle yaşadık; yine öyle yaşayacağız!”
HENRY KİSSİNGER VE SUİKAST!
Kral Faysal’ın petrol ambargosu yönündeki kararlılığı üzerine, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger; Kral Faysal’ı kararından vazgeçirmek için Suudi Arabistan’a ziyarette bulundu.
Yahudi kökenli ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, hatıratında Suudi Arabistan’a yaptığı ziyareti şu cümlelerle anlatmıştı: “Kral Faysal oldukça sinirli görünüyordu, aramızda bir diyalog başlayabilmesi ümidiyle esprili bir dille ona; ‘Uçağımın yakıtı bitti, uçağın deposunu doldurmak için emir verirseniz, uluslararası fiyatından ücretini vermeye hazırız’ dedim...
Kral gülümsemedi, kafasını yukarıya kaldırarak sert bir şekilde bana şunları söyledi: ‘Ben yaşlı bir adamım, ölmeden önceki tek dileğim Mescid-i Aksâ’da iki rekat namaz kılmaktır! Sen bu konuda bana yardımcı olabilir misin?”
Aradan çok geçmedi...
Kral Faysal, 25 Mart 1975 tarihinde sarayda suikasta uğradı. Sarayında yaptığı bir halk görüşmesinde yeğeni Faysal bin Musa, kutlama bahanesi ile Kral Faysal’ın yanına sokularak tabanca ile iki el ateş etti ve onu ağır yaraladı... Ağır yaralanan Kral Faysal hastaneye kaldırıldı, ancak tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı.
Suikastı gerçekleştiren Faysal bin Musa Amerika’dan yeni gelmişti.
İlk günlerde, Hükümet tarafından akli dengesinin bozuk olduğu yönünde açıklamalar yapıldı... Sonrasında hastanede yapılan muayenede Faysal’ın akli dengesinin bozuk olmadığı tespit edildi. Yargılaması yapılan Faysal bin Musa’yı idam cezasına çarptırıldı. Cezanın infazı 18 Haziran’da Riyad meydanında gerçekleştirildi.
KIRILMA 1975’TE BAŞLADI!
Özetleyelim...
Kral Faysal bin Abdülaziz; “Haçlı İttifakı”na karşı “cihad çağrısı” yapan, “ABD ve Batı’nın her şart altında Siyonist İsrail’i desteklemesi”ne, “artık yeter” deyip, “petrol ambargosu” başlatan “ilk ve tek Müslüman lider”dir...
Bunu da, “canıyla” ödemiştir!..
Allah rahmet eylesin...
Mesele, herhalde anlaşılmıştır...
Bu “suikast”a; kendilerine “kafa tutacak” kral ve şeyhlere, ABD ve Batı demiştir ki; “İstersek, sizi sarayınızda hem de en yakınınıza öldürtürüz!”
İşte o günden sonradır ki; Ortadoğu’nun “kral”ları ve “şeyh”leri, hep “korku” içinde yaşamışlar, “ABD’ye, Batı’ya ve İsrail’e seslerini çıkaramamışlar”dır!..
S.Arabistan yönetimi, bugün “Şehid Filistinliler” için “terörist”, onları katleden İsrail askerleri için “kahraman” diyorsa, altında yatan sebep, işte bu “öldürülme korkusu”dur!..
ABD ve Batı, aynı “korku” ve “endişe”yi “Türkiye’deki liderlere” de yaşatmıştır!..
“Rahmetli Menderes’i astırarak,
Rahmetli Özal’ı zehirleterek,
Rahmetli Erbakan’ı düşürterek!”
ASIL HEDEF TÜRKİYE!
Şu anda da, Cumhurbaşkanı Adayı Tayyip Erdoğan’a; en “hassas” olduğu “Gazze üzerinden gözdağı” verilmek istenmektedir!.. Son günlerde, “Paralel Yapı” tarafından Erdoğan’a yönelik olarak atılan “sonu Saddam gibi olacak, Kaddafi gibi olacak” twetleri boşuna değildir!..
Mesele, sadece Erdoğan da değildir... Mesele; “Erdoğan liderliğindeki Türkiye’nin önünü kesmek”tir!..
“Türkiye’nin önü kesilirse, bölge; İsrail’in kucağına oturacak ve böylece ABD ve Batı, İsrail üzerinden Kral Faysal öncesi hükümranlık günlerine yeniden dönecektir!”
“İsrail’in Gazze’ye saldırısı”na bir de bu açıdan bakmak ve “büyük fotoğrafı” görmek gerekiyor!..
Artık Kral Faysal yok...
Suudi Arabistan da yok!..
“Tayyip Erdoğan ve Türkiye’de olmasın ki; Enerji Koridoru’nun ve bölgenin patronu ABD ve Batı olsun!”
Size, “komplo teorisi” gibi mi geliyor?..
Peki, “Kral Faysal’ın; hem de en yakınına öldürtülmesi” bir komplo muyduf?..
Bana; “Ama!.. Fakat!” demeyin!..
*****************************************************************
MAK Danışmanlık’ın Temmuz 2014 Gündem Analizi
Mehmet Ali Kulat’ın başında bulunduğu “MAK Danışmanlık”ın “Temmuz 2014 Gündem Analizi” önceki gün elime geçti... 16-19 Temmuz tarihleri arasında, “41 il merkezi ve 140 ilçede 5 bin 400 kişi ile yapılan anket”e göre; vatandaş, “Türkiye’nin en önemli meselesi” olarak, “yüzde 30” ile “Cumhurbaşkanlığı seçimi”ni görüyor... Diğer “dış politika” konuları, “yüzde 20” ile ikinci sırada...
Peki, “Cumhurbaşkanlığı” seçiminde halk “kime” destek veriyor?.. Tayyip Erdoğan, yüzde 42 ile ilk sırada... Ekmeleddin İhsanoğlu yüzde 28 ile ikinci, Selahattin Demirtaş yüzde 5 ile üçüncü sırada... “Oy kullanmayacağım” diyenlerin oranı yüzde 20, “kararsızlar”ın oranı yüzde 5...
“Kararsızlar”ın dağıtılması ve “yurtdışından gelecek oylar”ın eklenmesi durumunda; Tayyip Erdoğan’ın oyu “yüzde 58-59’lara” çıkıyor... İhsanoğlu “yüzde 37-38”lerde, Demirtaş ise “yüzde 6-7”lerde!..
Halk, “İslâm ülkeleriyle ilgili, Hükümet’in izlediği dış politika”yı yüzde 55 oranında, “tamamen ve kısmen” onaylıyor, yüzde 33 oranında ise onaylamıyor... “Kararsızlar”ın oranı ise yüzde 12...
“Genel veya kısmî bir af” çıkmasını isteyenler yüzde 54 oranında... “Kesinlikle af çıkmasın” diyenlerin oranı yüzde 34 civarında... Bu da, bir “af beklentisi” olduğunu gösteriyor.
Şimdilik durum bu... Bakalım 10 Ağustos’ta ne olacak?..
yeniakit