Açıklama:
Hizbullah: The Philosophy of Power (2018) kitabının yazarı ve önde gelen Lübnanlı siyasi analist Nasır Kandil, haftalık çevrimiçi programının bir bölümünde, Hizbullah'ın lideri Seyyid Hasan Nasrallah'ın yakın zamanda yaptığı uzun bir röportajı ele aldı.
Nasrallah, Lübnan al-Nour Radyosu'na verdiği röportajda, İsrail'in yakın gelecekte herhangi bir askeri çatışmaya ihtiyaç duyulmadan ortadan kalkacağı yönündeki hipotezin "çok muhtemel" olduğunu öne sürmüştü.
Aşağıda, Kandil'in "Kudüs'e Giden Yol (Kudüs)" başlıklı programının, Nasrallah'ın hipotezini tahlil ettiği bazı bölümlerinin çevirisi yer almaktadır. Bu, iki bölümden oluşan bir dizinin ilk kısmıdır.
Seyyid Hasan Nasrallah'ın işgalci (İsrail) varlığının dağıtılmasına yönelik yol haritası hakkında yaptığı derinlemesine röportajı yorumlarken yaptığım kısa sunumda daha önce belirttiğim gibi, bu bölümün başlığı “Kudüs'e Giden Yol” olacak. Bu yol direniş lideri (Nasrallah) tarafından çizilmiştir. İsrail rejiminin varlığının sonlanışının kesinliğinden hep bahsettik. Kırk yıl önceki ortaya çıkışından bu yana Direniş (Hizbullah), bu rejimin varlığının sona ereceğinden “emin” idi. Bu durum mutlak anlamda kesindi. Ancak üç farklı kesinliğimiz var:
1. Dinî Kesinlik
Bu, Allah'ın İsrail rejiminin sona ereceğini vaat ettiği inancından kaynaklanmaktadır. İster (Kur'an'da zikredildiği gibi) "Allah'ın vaadi gerçekten haktır" (Rum, 60) veya “Eğer iyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz ve eğer kötülük ederseniz yine kendinizedir. Artık diğer fesadınızın zamanı gelince, yüzlerinizi üzüntüye sokmaları, kötülük yapmaları ve ilk kez girdikleri gibi yine Beyti Makdis'e girmeleri, ele geçirdikleri yerleri mahvetmeleri için onları tekrar göndereceğiz.” (İsra:7) ayetinden kaynaklansın… Bu kesinlik imanlarından doğmaktadır.
2. Zamansal Kesinlik
Kesinliklerini dünyevi yönlere dayandıranlara gelince, Nasrallah her zaman nesnel ve tarihsel normların İlahi kanunla kesiştiğini söyler. Dolayısıyla nesnel ve tarihsel normlara inananlar da İsrail rejiminin gasp ve işgal, toprağın yerlilerini (Filistinlileri) haklarından, davalarından ve tarihlerinden mahrum etmek üzerine inşa edilmiş bir rejim olduğunu biliyorlar. Filistin halkının yaşadığı bu büyük adaletsizlik, hakları için savaşmaya devam etmeleri halinde sona erecektir. Bölge halkı, özellikle Arap ve Müslüman halk, onların yanında yer alırsa, dünyanın özgür ve onurlu insanları onları desteklerse, İsraillileri kimin desteklediği önemli değildir. Bu oluşum çökecektir ve İsrail rejimi yok olmaya mahkûmdur.
Bu iki tür kesinliğin belirli bir tarihi olmayan bir gelecek boyutu vardır. Başka bir deyişle, Filistin'de direniş, caydırıcı güç, Direniş Ekseni, devam eden bir çatışma olmasa bile, işgalci varlık baskın ve kontrollü görünse de, yine de tam bir dürüstlükle şöyle derdim: "Bu varlığın hayatta kalmayacağına eminim." Örneğin, İsrailliler Beyrut'u işgal ettiğinde, işgal zirvedeyken ve Beşir Cemayel'in Cumhurbaşkanı seçilmesini desteklerlerken, ben ayağa kalktım ve alenen “onların Lübnan'da kalmaya üç yıldan fazla tahammül etmeyeceklerini ve yakında Lübnan’ın temel yapısının dışına çıkacaklarını” söyledim. “Bize beş yıl verin, bunlar olacak…” dediğimi hatırlıyorum. Elbette 1985 yılında (Ehud) Barak (Siyonist rejimim eski başbakanı) kendisi itiraf etti v3 “Bizim (İsrail ordusu) sınırlara geri çekilmemiz gerekiyordu, ancak bizi kalmaya zorlayan şey, geri çekilmeyi satamamaktı, çünkü bu her bakımdan bir yenilgiydi.” dedi. Bu işgalci rejimin, geri çekilmekten başka seçeneği olmama zehrini yutması için bu zamana ihtiyacı vardı.
3. Siyasi Kesinlik
Bir diğer kesinlik ise siyasi alandadır. Siyasi kesinlik nedir? Gerçeklerin, güçler dengesinin, seçeneklerin, senaryoların, Siyonist rejim ve ABD, Batı ve Körfez'deki müttefikleri tarafından yapılan varsayımların bilimsel okumasına dayanarak… (İsrail) varlığını korumaya ve (İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesine) ayrılan kaynakları göz önüne aldığımızda ve bütün bunları Direniş’in ve Filistin halkının kararlılığı, “Yüzyılın Anlaşması” ve sonuçları, Direniş Ekseni ve denklemleriyle karşılaştırdığımızda şu sonuca varıyoruz: İsrail rejiminin sona ereceği zamanlarda yaşıyoruz. Siyonist rejimin, krizlerinden kaçmak için kullanabileceği çıkışların hepsi kapatıldı. Artık ne bir adım ileri ne de geri gidebiliyor. Dolayısıyla İsrail'in parçalanma dönemi başlamıştır…
Neden bu tanımlarla başlıyorum? Çünkü bu bölümün metodik olarak “Nasır Kandil ile Altmış Dakika”daki istisnai bölümlerden biri olmasını istiyorum. Bu bölüm tam bir kitap gibi olacak. Tartışacağımız ilk bölüm şudur: İsrail rejiminin ölümü. İkinci bölüm Barak (İsrail'in eski başbakanı) hakkındadır: Barak ne dedi ki Nasrallah onun açıklamalarını bu dinamikleri anlamak için takip ve analiz edilmesi gereken bir dönüm noktası olarak gördü? Üçüncü bölüm, bu kavramın tezahürlerini ve mevcut gerçeklikteki bu sonuçları ve bunların çatışmanın dinamiklerini nasıl şekillendirdiğini tartışıyor. Ne için savaşılıyor? İsrail rejimini, nesiller sonra değil bugün bekleyen kaçınılmaz sonuna ulaştırmak için Direniş Ekseni tarafından hangi meseleler sonuçlandırılıyor? Önümüzde bu üç bölüm var.
İsrail rejiminin ortadan kalkması
İsrail rejiminin kendi zamanımızdaki çöküşünden bahsediyoruz. Seyyid Nasrallah altmış veya altmış bir yaşındadır. Başka bir deyişle, bizim, bu neslin; doğal tıbbi ve insani standartlara dayanarak, ömrümüzü sürerken, İsrail'in yirmi yıl veya daha az bir sürede, belki de 15, 12, 10 veya 8 yıl içinde ölümüne tanık olacağımıza dair umudumuz var. İsrail'in yok olacağı bir zamanda yaşıyoruz. Bu sıra dışı bir durum. Elbette bu, tüm dünyada bir değişim anlamına gelecektir. Bu, Amerika'nın en azından İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana olduğu kadar etkili olmadığı anlamına gelir. Öyleyse, görelim. Ne hakkında konuşuyoruz? Sayın Seyyid Nasrallah buna inanıyor ve elbette onun inancını ben de paylaşıyorum: İsrail rejimi mümkün olan her şeyi tüketti. Savaşlar ve çatışmalar yaşadı, anlaşmalar müzakere etti ve sonunda çıkmaza girdi.
İki şeyin gücü sayesinde hâlâ mevcudiyetini sürdürüyor. Birincisi, savaşa yol açabilecek bir çatışmaya girmekten kaçınmasıdır, çünkü bu, tüm Direniş Ekseni'nin dâhil olacağı ve İsrail rejiminin ortadan kalkmasıyla sonuçlanacak “büyük savaş” olacaktır. İsrail rejimi varlığını sürdürüyor çünkü akıllıca oynuyor, bu savaşa girmekten kaçınıyor. Acı verici bir tepkiden kaçınmak için büyük bir hasara neden olmadan dikkatlice vuruyor. Acı verici bir yanıt durumunda İsrail kibri, onu yalnızca kamuoyunu güçlü olduğuna, hayatta kalabileceğine ve onları koruyabileceğine ikna etmek için karşılık vermeye zorlayacaktır. Cevap vermek zorunda kalacak. İsrail varlığı, ölümüyle sonuçlanacak bir savaşa girecektir. Savaşmak ya da barışı tesis etmek anlamında her şeyi tüketmiş olmasının yanında, bu faktör sayesinde varlığını sürdürüyor, barış derken yerleşimlerini kastediyorum. Bölgedeki Amerikan varlığının gücü sayesinde varlığını korumaktadır. Bu nedenle, ya Amerikalılar bölgeyi terk edecek ve İsrail rejimi, zamanından önce (yani savaş olmadan) yok olacak, ya da bir savaşa, “büyük savaşa” sürüklenecek ve askeri güçle yıkılacak. Bu nedenle Seyyid Nasrallah son televizyon röportajında İsrail'in varlığının savaş olmadan sonlanabileceği hipotezini öne sürdü.
Devam edecek… (Kaynak: Nasır Kandil (YouTube) - Çeviri: Medya Şafak)