Ünsal'ın İstanbul'dan Kudüs'e Dayanışma Günleri'nde yaptığı konuşmada orgarnizasyonu tebrik ederek "İstanbul ile Kudüs arasındaki bağı kurmak bakımından son derece önemli toplantılar olduğunu söylemek istiyorum. Bu bakımdan, bu programı düzenleyen arkadaşlara, sorumluluklarını üstlendikleri için teşekkür ediyorum" dedi.
Mazlumder Genel Başkanı Ahmet Faruk Ünsal'ın "Kudüsle Dayanışma Günleri" programında konuşmasını sunuyoruz:
"İsrail, hak ihlal ederken, BM, Amerika ve diğer uluslararası yapılardan da destek almaktadır. Uluslar arası hukuk, maalesef hak üzerinden değil güç üzerinden işlemektedir. İsrail, Doğu Kudüs'ü aldıktan sonra bir utanç duvarıyla Batı Şeria'yı da Doğu Kudüs'ten ayırarak uluslararası hukuku bir başka şekilde ayaklar altına almaktadır. Zira hem Doğu Kudüs, uluslararası hukuk açısından İsrail'in işgal ettiği bir topraktır. Böyle olmasına rağmen İsrail, burayı duvarla kendisine ayırmak suretiyle yani Batı Şeria topraklarının %16'sını gasbetti. Batı Şeria'da ve Doğu Kudüs'te yaşayan Müslümanları da Mescid-i Aksa'ya almamak suretiyle çok büyük hak ihlalleri yapmaktadır.
Geçtiğimiz günlerde İsrail, gerek Mescid-i Aksa'ya 300 m. Uzaklıktaki bir sinagogu yeniden inşa ederek gerekse el Halil ve eski şehir içerisindeki bir takım yerleri Yahudi mirası ilan ederek, bütün insanlığın elinden aldığı ve kendisine tahsis etti. Bunun üzerine özellikle de Kudüs'te büyük ayaklanmalar oldu. İsrail, daha önceden de yaptığı üzere bu ayaklanmalar sırasında 45-50 yaşın altındaki Müslümanların Mescid-i Aksa'ya girerek ibadet etmelerine engel oldu. Bir hafta boyunca bu hukuksuzluğuna devam ettiği zaman yine en büyük desteğini Amerika tarafından aldı. Bu destek sayesinde bunları yaptı.
Bakın bu utanç duvarı, yaklaşık 100 km'dir ve Batı Şeria'yı Filistin'in diğer yerlerinden ayırmaktadır. Lahey Adalet Divanı bununla ilgili karar almıştır. Karar, 15 kişilik mahkemede 14/1 İsrail'in aleyhine çıkmıştır. Yani bu duvarın yıkılması, duvardan ötürü mağdur olan Filistinlilere İsrail'in tazminat ödemesi ve aynı zamanda Filistinlilerin sağlık, ulaşım ve eğitim özgürlüğüne kavuşması gerektiği kararına vardı. Buna rağmen İsrail, bu kararı tanımadığını ilan etti. Mahkemede İsrail lehine oy kullanan hakim de Amerikalıdır.
İsrail açısından Amerika'nın bu kadar kıymetli bir şemsiyesi olduğu için İsrail'in de kendi dışındaki Hıristiyan ve Müslümanlara ikinci insan muamelesi yapmaya devam edeceğini söylemek bir kehanet olmayacaktır. Onun için bundan kurtulabilmek, zilletten kurtulabilmeleri için sadece hukuki açıdan değil siyasi açıdan da güçlü olmaları gerekmektedir.
15 ay önceki Gazze saldırıları sırasında, ,ambargo altında yaşayan 1.5 milyon insanın üzerine,İsrail bütün dünyanın gözleri önünde bombalarla saldırdı. Ama ne Amerika ne Avrupa'dan İsrail'e dur diyen oldu. Orada büyük mağduriyetler yaşayan bu Müslümanların durumunu düzeltecek hiçbir şey yapılmadı.
İsrail, o günlerde savaş hukukun tamamını yerle bir etti. Sivil hedeflere saldırdı. BM binaları, hastaneler, okullar, üniversiteler ve çocuk yuvaları başta olmak üzere bütün bir şehri yerle bir etti. O günlerde ölenlerin yaklaşık 3/1'i çocuklardı. 3/1'i de kadınlardan oluşmaktaydı. Fosfor bombaları kullanıldı. Bu bombalar uluslar arası savaş hukukuna göre yasak olan silahlardır. Ama uluslarası camia İsrail'in bu hukuksuzluğunu engelleyememiştir. O bakımdan biz Müslümanlar olarak güçlü olursak sadece haklılığımızdan değil siyasi olarak da güçlü olursak bu tür haksızlıklara katlanmak zorunda kalmayız.
İslam konferansı Örgütü'nün büyük bir iktidarsızlık içerisinde olduğunu, maalesef belirtmemiz gerekiyor. Tabi bu suçların işlenmesinde İsrail kadar Mısır'ın da belki de Suudi Arabistan'ın da pay sahibi olduğunu ifade etmek gerekiyor.
Geçtiğimiz günlerde büyük ayaklanmalarla gündeme gelen bir olay yaşadık. Üçüncü intifadanın da başladığı söylendi. İsrail, Müslümanlara ait olan Doğu Kudüs'e 1600 konut inşa ederek oraya Yahudi yerleşimci getireceği planına başladığını biliyoruz. Gerek Mescid-i Aksa'da ve gerekse çok şükür ki Ramallah Yönetimi'nin kontrolünde olan Batı Şeria'da Müslümanlar ayaklanarak bu hukuksuz ve Doğu Kudüs'ü Yahudileştirme planına karşı durdular. İsrail, 1600 konutluk planını en azından şimdilik durdurduğunu ilan etti. Fakat İsrail'in Doğu Kudüs'ü Yahudileştirme planından vazgeçmediğini ve ileriki safhada da gerçekleştireceğinden hareketle biz Türkiye'deki Müslümanların ve tüm dünya Müslümanlarının üzerinde çok büyük sorumluluk var. Biz, Türkiye hükümetini diğer Müslümanlar da kendi hükümetlerini İsrail üzerinde baskı oluşturmalı, İsrail'in Doğu Kudüs'ü Yahudileştirme teşebbüsüne dur diyebilecek baskı oluşturmalıdır.
Bunun yanı sıra Sivil toplum olarak bize düşen Kudüs'ü unutmamak, Kudüs'e yardım etmek, Kudüs'e ilişkin programlar yapmak suretiyle, Kudüs'ün insanlığa ait olduğunu vurgulamamız gerekiyor. Eğer biz, küçük dahi olsa bu tür çabalarımızı ortaya koymaktan imtina edersek Kudüs, Filistin'in elimizden gittiği gibi elimizden çıkar ve sadece Yahudiler'e ait bir şehir haline gelir. Sorumluluk bilincini inşa etmek bakımında , İstanbul ile Kudüs arasındaki bağı kurmak bakımından son derece önemli toplantılar olduğunu söylemek istiyorum. Bu bakımdan, bu programı düzenleyen arkadaşlara, sorumluluklarını üstlendikleri için teşekkür ediyorum.
Bildiğiniz üzere önümüzdeki günlerde Gazze'ye bir gemi organizasyonu düzenlenecek. İsrail, 38 yıl işgal altında tuttuğu Gazze'den 2005 yılında ayrıldıktan sonra Gazze halkı bir seçim yaptı. Seçimden sonra ortaya çıkan siyasi iradeyi maalesef uluslararası aktörler Amerika ve bir çok Arap ülkesi o siyasi iradeye saygı göstermedi. Eğer demokrasiye saygı gösterilecekse, sandık hakem olacaksa Gazzelilerin yaptığı siyasi tercihlerin de başka ülkelerde yapılan seçimler kadar saygı değer olması gerekirken buna saygı gösterilmedi. Ve Hamas hükümeti, 2006 yılında iş başına geldikten sonra başta Mısır ve İsrail olmak üzere Suudi Arabistan'ın da katkısıyla Gazze'ye çok yoğun bir ambargo uygulandı. Ambargonun sonucunda, 2009 yılının başındaki o savaşla Gazzeli insanlar ikinci bir defa daha adeta soykırıma uğratılarak yapmış oldukları seçimden ötürü cezalandırıldılar.
Tabi İsrail'in "Dökme Kurşun" adını verdiği bu savaş, aslında savaş da dememek lazım çünkü bu bir tecavüzdür. Bu savaş 22 gün sonra sona erdi. Ama İsrail sadece ateşi durdurduğunu söyledi. İsrail bir yıldır Dökme kurşun operasyonunu durdurdu ama 2 günde 3 günde bir Gazze'ye saldırmaya devam etti. Ve hala orada bir ambargo devam ediyor. Hatırlayacaksınız iki ay önce içlerinden sivil toplum örgütlerinin olduğu 15 ülkeden 500'e yakın insan, Filistin dostu, insanlık dostu, hukuk dostu , Gazze'ye bir kara seferi düzenleyerek, bu haksız ambargoyu deldi. Tabi bizim ambargoyu delmemize, hukuksuz olduğunu göstermemize rağmen ambargo hala devam ediyor. İlerleyen günlerde yabancıların da katılımıyla Gazze'ye bir deniz seferi düzenlenecek.
Türkiye'den de İHH'nın organize ettiği gemi seferine çok yoğun bir ilginin olduğunu biliyorum. İnsanlarımız Türkiye'nin bir çok yerinde çok kısıtlı imkanlarını Gazzeli dostlarına ayırmak suretiyle gemi organizasyonun gerçekleştirilmesine katkı sağlıyorlar. Şimdiye kadar iki gemi alındı. İnsanlarımız, belki de daha fazla gemi alınarak ambargonun delinmesini sağlayacak bir inisiyatif başarıyor. Gazze'de ambargo biliyorsunuz sadece yiyecek, içecek, ilaç, insani yardım gibi son derece kısıtlı giren maddeler için uygulanmıyor. Aynı zamanda inşaat malzemelerinin girmesi de yasak. 2009 yılında İsrail tarafından yerle bir edildikten sonra insanlar enkazı kaldırdılar ama yerlerine inşa edecekleri hiçbir malzeme yok.
İnşaallah bu gemi seferiyle çeşitli insani yardım malzemelerinin dışında inşaat malzemeleri de götürülerek bu ambargonun tamam hukuksuz olduğu ve insanlık istediği zaman delinebileceğini göstermek istiyoruz. Ve ben umud ediyorum ki Türkiye bu konvoya önemli bir katkı sağlayacak ve organizasyonu başarıyla tamamlayacaktır. Bu haksızlığa insanlık, Müslümanlık ve vicdan adına mutlaka dur diyeceğimizi umud ediyorum."
Ünsal'dan sonra minik Zehra ve Ömer Karaoğlu, Filistin ve özgürlük marşlarını seslendirdi.
israhaber